• nufus acisindan bakarsak, 1900'de avrupa nufusu 400 milyon iken anadolu nufusu 10 milyon civarindaydi. bu nufus dengesizligi muhtemelen turkler avrupa'ya hunlarla veya anadolu'ya selcuklularla ilk defa ayak bastigindan beri devam etmekteydi ki (osmanli'nin mesela yeni kitalara gonderip somurge imparatorlugu kurabilecegi fazladan insan yok elinde) dusununce turklerin bu kadar az bir nufusla hem de teknolojik olarak geri kalmisken avrupa'ya bu kadar uzun sure kafa tutabilmesi inanilmaz geliyor. bugun turkiye'den cok daha az nufusu olan ingiltere'nin ve fransa'nin o donem 40 milyon (bu adamlar ispanyollarla birlikte yeni kitalari doldurdu bir de), osmanli'yi ikide bir yenen rusya'nin 125 milyon nufusu varmis mesela, ulan 10 milyon adamla nasil basa cikacaksin bu heriflerle. sozun ozu nufus artisi iyidir.
  • birinde yayalar arabalardan kaçarken diğerinde arabalar yayalardan kaçar.

    bu da bizim makus talihimiz işte. n'apacaksın.
  • avrupalı türklerin küçümsediği , türkler tarafından yapılan şeylere hayrandır. gözleme, tarla domatesi, eski binalar vs gibi.
    türkler, avrupalıların küçümsediği ve avrupalılar tarafından yapılan şeylere hayrandır:tabak-çanak, waffle, filtre kahve, gökdelenler gibi...
  • geçenlerde internetimi kapattırmak için gittiğim ttnet'e ait binada sıra beklerken içeriye yaşlı değnekli bir amca girdi . belli ki bir rahatsızlığı vardı . bende ayakta beklemesem kendisine yer verirdim herhalde diye düşündüğüm sırada yanıma geldi . başladı benimle konuşmaya avrupa'da yaşlılar ve hasta olan insanlar böyle yerlerde sıra beklemezler , onlara öncelik sağlanır falan filan . geçenlerde emniyet müdürlüğüne gittim orda da aynı böyle ayakta bekliyordum , hiç bir polis gelip bana yardımcı olmadı , hiç kimse bana yol göstermedi dedi . bende gittim onu amirine şikayet ettim gibilerinden bir sürü hikaye anlattı bana ..
    bende amca içeriye memura bir sor bakalım belki bir inisiyatif gösterir sana falan dedim . içeri girmesiyle çıkması bir oldu .
    a: amca b : ben

    a: amiri
    b: ne amiri amca ?
    a: aşağı kattaymış .
    b: (galiba memur amcanın işi kolay halledilsin diye aşağı kata gönderiyor diye düşünüyorum o ara)
    a: şikayet edecem bunu da amirine
    b: iyi amca hadi kolay gelsin .

    gibi saçma salak bir olay geçti başımdan . ama gerçekten ülkemizin yaşlılara , engelli ve hasta insanlara bu gibi yerlerde kolaylık sağlaması gerektiği gerçeğini bir kez daha başıma vurmuş bir olaydır .

    (bkz: noldum demicen nolazaaaum diyecen)
  • birinde
    sirenlerini açmış selektörlerini yakmış
    ya aldığı hastayı hastaneye ya da hastasına yetişme telaşı içindeki ambulansın etrafı
    son saniyede önünden kendini önüne atan araçlarca kuşatılır
    diğerinde kuşatılmaz.

    edit : bunun diğer tarafında da birinde elindeki iddaa kuponunu bayiye yetiştirmeye çalışan
    yine sirenleri selektörleri açık ambulans şoförleri de vardır elbet.

    o da başka hikaye.
  • birinde yaya geçinden karşışan karşıya geçen yayalara yol verilir.
  • birinde insanlar toplu tasima aracina binmeden once inmek isteyenlerin inmesini bekler, digerinde kimseyi beklemeden dirsekler iki yanda kendini telasla iceriye teper.

    birinde yere cop atani, cekirdek findik fistik kabugu atarak yuruyeni uyardigin zaman ozur diler ve 'farkinda degildim' der, digerinde 'sana ne lan sokak babanin mali mi?'
  • çok meşhur örnektir, fakat bizzat yaşadığımdan yine vermeden geçemiicem.

    sene 1992. yer istanbul. üniversiteyi kazanmışım. fakat ingilizce bölüm. anadolu lisesi mezunuyum, ingilizce biliyorum yani. sorun yok diye düşünüyorum, araştırıyorum; direk olarak 1inci sınıftan başlama durumum var fakat ingilizce sınavını geçmem lazım. hay hay. sorun diil. yine de diyorlar ki bu sınavı amerikalılar bile geçemiyormuş, o kadar zor ve belli bir metodolojiye dayanıyormuş sınav. öncesinde sadece sınavla ilgili birkaç günlük kısa bir eğitim veren bir yere gitmeye karar veriyoruz, o sene ingilizce bölüm kazanan 3 kişi olarak. otobüse biniyoruz, istanbula geliyoruz. o zamanlar otogar denen şey topkapı'da. iniyoruz. devasa bir kalabalık ve keşmekeşlik. karşıya geçecez ama ortada ışık mışık yok. yolun boş bir anını bekliyoruz. uzaktan bir kamyon geliyor, sorun diil, elimizden bavullarla ve hızlı adımlara yoldan geçmeye başlıyoruz, ama o da ne, kamyonun yan tarafında siyah dumanlar bir anda fırlıyor; kamyon bizi görünce gaza abanmış. yanımızda ağır mı ağır bavullar olduğu halde güç bela koşarak karşıya geçiyoruz ve yol kenarında durup dinlenirken o kamyon süratle dibimizden geçiyor. kornaya basarak hem de. adeta istanbula hoşgeldin diyor bize.

    sene 2004. yer hamburg. bir eğitim için ordayız. boş bir vakitte şehri gezmeye çıkıyoruz. fırlama dönemlerim. grubun neşe ve muhabbet kaynağı olarak yolda yürüyorum. şakalaşmalar eşliğinde bir trafik ışığına denk geliyoruz, bize kırmızı yanıyor. bekliyoruz. bu esnada yerinde duramayan ben arkadaşlarıma takılmaya devam ediyorum. derken beni dürtüyorlar ve yolu gösteriyorlar. bakıyorum. 4 koca şeritte tüm araçlar durmuş, arkalarında da sıralar oluşmuş ve neredeyse hepsi bana bakıyor. ben de şaşkın halde onlara bakıyorum zira bize hala kırmızı yanıyor yani onlara da yeşil. arkadaşlardan biri beni kolumdan tutup çekiyor. meğer ben muhabet sırasında kaldırımdan yola inmişim muhabbete orda devam ediyormuşum, farkında bile değilim. en az 15 araba kendilerine yeşil yandığı halde durmuşlar geçmemizi bekliyorlar, tek bir korna sesi bile yok.

    sene 2006. yer paris. yine bir iş gezisi. 1 günlük bir boşluğum var. fotoğrafa acayip meraklıyım. paris de saolsun benim için adeta cennet bir yer. geziyorum, fotoğraflar çekiyorum. tripod ile uzun uzun uğraşıyorum. en uygun, en güzel açıları ve ışığı yakalamaya çalışıyorum, tüm gün benim o yüzden acelem yok. jeanne d'arc heykeli çekicem, fakat heykel meydanımsı bir yerde, bakıyorum trafik yok. hemen gidiyorum, heykelin etrafını saran caddenin ortasında tripodu kuruyorum, cadde hafif eğimli olduğundan tam eğimi veremiyorum, uğraşıyorum ama olmuyor, tripod durmuyor bi türlü, dakikalar geçiyor canım sıklıyor, olsun böyle olsun diyorum. yine de fotoğrafı tam çekicem bir el omuzumdan dürtüyor ve arkamı işaret ediyor. biri içi dolu bir otobüs olmak üzere en az 20 araç benim resmi çekmemi bekliyormuş meğer, tek bir korna bile yok. utanıyorum. o resmi çekemeden ordan ayrılıyorum.
  • benim bu konuda dikkatimi çeken yegane şey;

    ne zaman bi avrupa kentine gitsem bakarim, avrupada cocuklar huzurludur. mizmizlanmaz, gereksiz aglaklik simariklik yapmaz.

    turkiyede tum cocuklar, bebekler huzursuzdur. aglaktir. depresiftir.

    isin daha abarti boyutu, avrupada kopekler bile huzurlu lan. sokakta bakiyorsun adamin elindeki kopege. huzurlu, sakin, mutlu. guven veriyor.

    turkiyede bakiyorsun. milletin elindeki kopekler manyak, huzursuz, her seye havliyor. rahatsiz. saldirgan.

    öyle işte.
hesabın var mı? giriş yap