24 entry daha
  • yusuf atılgan'ın aslında adını işkence koymak istediği, duruşma, yargıç, tanık, sanık bölümlerinden oluşturmayı tasarladığı, bunlardan duruşma, yargıç, tanık'ı yazmaya ömrü yetebilip (kalp krizinden ölümü 9 ekim 1989, moda), yarım kalmış roman olarak 2000'de basılan kitabı. türkçe roman veya anlatının oğuz atay'la birlikte dahisi olan yusuf atılgan'ın yarım kalan canistan'ı belki edebiyatseverler, atılganseverler için düş kırıklığı olabilirmiş. o da benim yerel dil ve şive (ağız) ilgime hitap ediyor. kitabın okur önüne çıkmasından her şekilde çok hoşnudum.

    "yazdığım roman da ağır ağır ilerliyor. günde bir sayfa yazdığımda 'iyi' diyorum. arada pek de gerekmeyen konuşmalar da yazıyorum ama bunlar bir çeşit hava verdiği için atmıyorum. bitirince bir daha elden ve gözden geçireceğim. şimdilik 20 daktilo sahifesi olmuştur sanıyorum." yusuf atılgan - sevgili halil kardeş s.61

    romanı ilk cümlesinde 26 haziran 1921 tarihinde başlatması yusuf atılgan'ın ayrıntıcı ve ayrıntı sever, bulmaca hazırlayıcısı, sınava çekici tarafını güzel gösterir. gene ilk cümlede romanı gerçek mekana hacırahmanlı'ya oturttuğu gibi 'domuz deresi' üstünden anayurt oteli'ne (1973) erken selam çakar.

    "ne hesabı bu? bubam hakkını..."
    kitapta 'saranlı' denen yer saruhanlı'dır. bucakları mı, ilçeleri mi neyse. bağa çıkma denen yayla benzeri göç canistan'da da var. o da anayurt oteli ile ortak temalardan.

    "- kadir, sen git de sayadan* biraz çırpıyla birkaç odun getir. şu zeytinyağını kızdıralım."

    "- unuttun mu lan? o gün körpe sıpayı düzmeye gittiğimizde beni kapıda bırakıp girdin dama. önce kim girsin diye sormaz mı insan bi kere?"

    "ama 'ahır kumrusu' deyince kafam attı. beygir boklarında arpa danesi arayan kuşlar. teres, sağ kalırsa adam olmayı öğrenir belki. sanmam ya neyse."

    "donunun önü kabarmaya başladı. 'kendine gel sağdıç, iyi bir yere kapılandın, işleri karıştırma' dedi yavaş sesle."

    "- aman tanrım, sen bizi afattan koru, diye yalvardı."

    "- bandırma suyu hazırlamayı bilir misin? yağ kaptırmayasın üzümlere?"

    "gitmedi. pek gerginleştiğinden ara sıra eliyle boşalıyordu**.
    ertesi yıl savaş olasılığı belirdiğinde onu da redif taburu'na çağırdılar."

    [naciye'nin sesi tarazlıydı: "olur mu kız, adam bağlı, kadın bağlı; o maksum çocuk aç açına, bok içinde ne yapar? hadi git çöz onları" dedi.]

    "hele güdük engerek sokarsa yandın, zinhar ölürsün."

    "kapıyı açıp atı yederek** içeri girdi; erik ağacına bağladı."

    "kadın incedalan, güzel. yeniden evlenir."

    "- şimdi olmaz, nikah* ikindiyle akşam arası kıyılır. ikindi namazından çıkınca gelirim. sen bi tanıdık daha bulursun, dedi."

    "az sonra arif ağa da geldi. bir tanıdığını nikah tanığı* olarak peyledi*."

    "gari ne namaz, ne oruç. tarlalarını, bağını gen bıraktı; işlemez, ekmez. başladı birer birer satmaya."

    ***
    sondeyi*:
    yusuf atılgan'ın canistan'ı bitti. kendi esintisini veriyor, iyi ki basılmış. yalnız anayurt oteli veya aylak adam çapında değil. ya önemsemeden kalem oynatmış, ya yazar olarak tıkanmış olabilir. bitiremeden ölmüştü. bir kere öyküyü kurtuluş savaşı sıraları çeteciliğine oturtması 85-89 arası yazılmaya çalışılan bir roman için çok vaatkar gibi değil. arkadaş-dost arası gerilimi hissettirmiş, derine inememiş gibi. tıkanma değilse, ömrü vefa etse işlerdi demek gerek. aslında romanına işkence adını koymak istediğine göre gerçekçiliği ile işkenceden vermeye çalıştığı duygular örtüşemeden kalmış. hele işkence olarak kendi komünizm davası ve hapislik yaşamını, o dönemlerin fotoğrafını kusmak/basmak istediğini varsayarsak. işkence ile intikam birbirine karışmış. hasım veya dost birbirine ne işkence yaparsa yapsın, kurum olan işkenceyi verememiş kalıyor. sevgili halil kardeş'e de yanıt veya eleştiri bu. işkenceyi yazacakmış da, çökmesini bekliyormuş da.. planına göre tanık bölümü kısa/yarım kalmış. sanık sayılabilecek tokuç ali'nin başına ne gelecekti acaba?

    eylemler hareketler atılgan sıkılmış gibi skeç gibi hızlıca çiziliyor bazı yerde. hızlandırılmış film gibi. oysa atılgan sabırlı hatta acımasız yazardır. bir de acımadan yırttığı sayfalarında ne vardı acaba? daktiloya temize çektirdiği yazılarını bile bazen akşamdan yırtar ertesi gün yardımcısına söyler, daha iyisini yazarız dermiş. hem titiz hem tembel (aylak) adam diye bilinip tanıtılıyor. onu iyi tanıyan ülkü tamer ve enis batur atılgan hakkında pek konuşmamışa benziyor. onların da bu yarım romana ait tanıklıkları olsa keşke.

    (bkz: dişindirik)
    (bkz: çıkılamak)
    (bkz: çuval/@ibisile)
    (bkz: iğdiş/@ibisile)
    (bkz: palatır)
    (bkz: akpusana), konya buğdayı
    (bkz: bayağ/@ibisile)
    (bkz: hasıl/@ibisile)
    (bkz: doğuş/@ibisile)
    (bkz: muhabbet tılsımı)
    (bkz: ballık), kükürt
    (bkz: nif/@ibisile)
    (bkz: bi gat)
    (bkz: pornos)
    (bkz: bandırma/@ibisile)
    (bkz: yalım/@ibisile)
    (bkz: tahlisiye)
    (bkz: azimli/@ibisile), taşdibi
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap