• yarim kalmis bir roman olmasina ragmen tokluguyla, duruluguyla ve yusuf atilgan cizgisine aykiriligiyla hayli ilgi cekici bir donem hikayesi.. kurtulus savasi yillarinda manisa'nin bir koyunde* baslar oyku ve geriye donuslerle devam eder.. besleme olarak calisip sonradan evden kacan ve milli mucadele yillarinda cete liderligine dek uzanan bir karakterle ayni evin oglunun arasindaki arkadaslik cerecevesinde gelisir oyku ana hatlariyla.. yky tarafindan basilmistir..
  • yky tarafindan ilk defa 2000 yilinda basilabilinmi$tir.
  • sanırım yusuf atılgan'ın sıkılıp yazmayı bıraktığı romanıdır. yaşasaydı bile tamamlayacağını düşünmüyorum. bilinmez kim kime kinli
  • yusuf atılgan'dan çok bir yaşar kemal ürününe benzeyen roman. dili, akışı her şeyiyle okurken zaman zaman yaşar kemal yazmış sanki lan bunu dedim. bitseymiş ne olurmuş bilinmez ama bu haliyle de bitmemiş gibi durmuyor. oldukça akıllıca kurgulanmış romanın son bölümü isminden de anlaşıldığı * gibi tokuç ali'yi * * * * anlatacakmış. ama bu haliyle de bir bütünlüğe ermiş bir roman. belki olmuş değil, işte budur değil ama okunması oldukça zevkli * bir roman.

    bu kadar gevezeliğime not: roman kurgusu açısınan dört parçadan oluşacakmış duruşma, yargıç, tanık ve sanık. usta sanık'ı yazamadan yaşamını yitirmiş. yani roman duruşma, yargıç ve tanık bölümlerinden oluşuyor.
  • ''tarihte okudugumuz buyuk olaylar gerceklesirken bakin aslinda halk bambaska bir gundelik hayati yasiyor, o buyuk olaylarin kucuk kahramanlarindan olup orgude -asker olarak- yer alsa bile kendi oykusunun buyuk-esas kahramani - komutani- oluyor''

    tarafindan okudugum eser. 1900 senesinden 1922'ye tatli tatli bir gelisi vardir..bagdaki kalite uzumler beri yanda lezzetli bir sarap oluyor,iciliyor..
  • aylaklık kavramı burada da var. anayurt oteli'nde, öykülerde, canistan'da, atılgan'ın hemen her yapıtında aylaklık var. sırf bu yönden bile sevilen bir roman bu. bir de insanlar ne doğal lan, erkeğin baskısı, kadının ay yapmalardan çok günah ama tamamlara geçmesi otuz saniye. çok basitmiş her şey. basit yaşamanın romanı.
  • sınavda kolay soru çıkınca insan "yok canım bu kadar kolay olamaz" der, öküzün altında buzağı arar ya, kitabı kapattığımda uyanan duygu tam böyleydi. neredeyse koca bir hataya düşüyordum hatta, "aylak adam'ın yazarının kitabı mı bu" diye (ah bu anakronizmin gözü çıksın). bir burjuva romanı değildi, köyde geçiyordu romanın hikâyesi. o hayatın bütün zorlukları ve rutinleri yansıyacaktı elbet romana. üslup da teknik de seçilen kelimeler de ona göre olacaktı. sınıf çatışması, ahlâk normları, hatta savaş ve askerlik üzerine pek çok şey bu düzlemde görünüşte son derece basit anlatılabilecekti. taşlar o zaman yerine oturdu.

    -sadece- romanın geçtiği zaman dilimi bakımından sahnenin dışındakiler'i hatırlattı bana. bir kurtuluş savaşı romanı bile sayılır yerine göre. "varlığı yokluğuyla kaim" diye bir laf vardır, bazen bir şeyden bahsedilmese de o şeyin ağırlığını hava gibi hissedersiniz. kurtuluş savaşı bu romanda öyle, sahnenin dışındakiler'de de öyleydi.

    sonradan: pek sevemedim yine de.
  • her ne kadar aylak adam ve anayurt oteli kurgularından uzak olsa da, romanın birçok yerinde tutunamayan, aylak olan ve yalnızlaşan insan temasını barışıyla işleyen tam bir yusuf atılgan romanıdır. bir nefeste tükenebilecek akıcılıktadır.
  • d&r'dan bir kaç romanla beraber aldığım romandır. fakat aylak adam'ı aldığımı sanmıştım (ara ara böyle kazmalıklarım oluyor), meğersem canistan'ı almışım. evdeyken fark ettim. gene de aynı yazarın romanı neticede deyip bir günde okudum. okurken yaşar kemal romanlarını akla getirdi. yani yaşar kemal yazsa böyle bir şey ortaya çıkardı. gerçi daha derin, daha bol karakterli, daha bol olaylı ve daha sağlam bir roman olurdu. atılgan tamamlayamadığı için yarım kalmış. ama bitirince aslında yarım kaldığını hissetmiyoruz. iki karakterin hikayesi de anlatılıp bitirildiğinden üçüncü karakter zaten pek ilgi çekmiyor. selim'in ve onun çocukluk arkadaşının hikayeleri bitince hasan'ın hikayesi devam ettiriliyor ama hasan da artık ilgimi çekmediğinden kitap bitince "keşke devam ettirme şansına sahip olsaydı" demedim kitap için. eğer fazlasıyla yaşar kemal romanı okunmuşsa kitap etkilemeyebilir. zira yaşar kemal'in yıllarca anlattığı şeyler 78 sayfada anlatılıyor. yani bir nevi aynı hikayeleri bu kez atılgan'ın kaleminden okumuş oluyoruz.
  • kitabı bitirdikten sonra hikâyenin bir de tokuç ali tarafını dinlemediğimiz için hep eksik kalacak olan, tek nefeste okunan yusuf atılgan kitabı. bu kitapla birlikte yusuf atılgan'ın kitaplarını birbirleriyle kıyaslamamız gerektiğini bir kez daha anlıyoruz çünkü aylak adam'ı okuduktan sonra gözünüzde çok büyütüyorsunuz yusuf atılgan'ı köyde geçen, bağ bahçe işiyle uğraşan bir adamdan bile aforizma niteliğinde cümleler bekliyorsunuz ama okuduğunuz sadece oradaki doğal yaşam ve onun getirdiği cümleler oluyor.
hesabın var mı? giriş yap