*

  • urla iskele'de, mevki yerde, salas* bir kahvehane. sahibi yunanistan gocmeni 80 kusur yasindaki ibrahim daldal'dir, tok saticidir biraz, kafasina gore takilir*.

    http://www.fotokritik.com/728446
    http://www.fotokritik.com/44912
  • --- alinti ---
    14.09.2008 - sema öğünlü - radikal

    urla’da buluşmalar

    'kendini tanıyacaksa ruh,
    bir başka ruhun derinliklerine bakması gerek'

    seferis’le buluşmaya gittim geçende urla’ya. iskeleden iki dakika uzaklıkta, doğduğu evde görüşmeyi kabullendi benimle. yıllar sonra, takdir edersiniz ki, benim için büyük bir heyecandı.
    onunla, o doğduğu evde buluşmadan önce iskelenin tam da karşısında konuşlanmış kahveye gittim vakit doldurmak için. giritli mübadeleci amcanın, ibrahim amcanın kahvesi. ibrahim daldal. urla’ya gelen her yiğidin selam etmeden geçmediği amca. mübadele yıllarında ana babası girit’ten gelirken teknede doğmuş. üstüne üstlük, karısını ve iki çocuğunu kaybetmiş trafik cinayetinde. bir kamyon altında. sene 1966.
    o gündür bugündür kolay kolay yüzü gülmez olmuş. yıllarla derinleşmiş çizgileri. her çizgi bir anı, her çizgi bir yeni hayat olmuş. ancak hiçbir şey, hiçbir kişi, hiçbir olay unutturamamış ona, hangi dalgalarla boğuştuğunu, hangi tuzlu sularla kucaklaştığını, hangi rüzgarlarla yol aldığını.
    şimdi ona dostlukların en derin olanını sunmalısınız gönlünü almak için. onun gönlünü alabilmek her yiğidin harcı değil artık. ona şimdi memleketinin dağ kekiği kokularını sunmalısınız ki affedebilsin sizi. ona şimdi sunabileceğiniz şeylerin listesi uzamalı, kekiklerden lavantalara, fesleğenlere, biberiyeye. orada dururken öylece o, bakarken gözlerinizin içine, size kahve yaparken, deniz ortasında doğuran anasını düşlerken, yitirdiği sevdiklerini anarken, hayatı severken, hayattan bıkarken. orada dururken öyle o, gözlerini dikmişken karşı kıyıya, memleketinin tuzlu denizlerinden esintiler sunmalısınız ona.
    ha evet, kendisi gitmemişti hiç ama, gidilebiliyordu girit’e. chios’tan. sakız adasından yani. ya da uçakla oradan oraya. izmir’den istanbul’a. istanbul’dan atina’ya, sonra da girit’e. belki de, önce istanbul’a, sonra girit’e. ama, onun gibi ana karnında, o tekneden öbürüne değil. hiç gerek yoktu öyle şeylere. hemen oracıkta söyledi bunu bana, iki gri mavi göz ve bir kır saç arasında. söylemediyse bile anlattı. bana anlattı en duru bakışıyla, hiç gerek yoktu böyle şeylere.
    bendeki ezikliği hissetti mi bilemiyorum. bendeki utancı. geçmişimden. bana gülümseyebilmesi, beni affedebilmesi için, yalvarırdım ona. beni affedebilmesi için daha önceden tanıdığı ve halihazırda affettiği birisinin selamı gerekiyordu belki de. onun gibi kır saçlı birilerinden. işte o kişiyi gördüğü an yakaladım yüzündeki o yumuşacık ve dostane gülümsemeyi. kısa bir an sürmüş olsa bile. dostaneydi. sıcaktı. yalındı. konuşmayı sevmiyordu. hiç mi hiç konuşmuyordu o konuları. ama yeniden sevmeye hazırdı.
    urla iskelesinde oldu bütün bunlar.
    ben seferis ile olan randevumu beklerken.
    o, geçmişinden, belki de girit’ten birilerinin ona yumuşacık bir esinti getirmesini umarken.
    ‘içinde hançerlendiğiniz hamamı unutmayın
    ellerimde bu mermer başla uyandım
    dirseklerimi yoran, nereye koyacağımı bilemediğim
    bir düşe yuvarlanıyordu baş, ben düşten uyanırken
    böylece birleşti yaşamlarımız, şimdi ayırması güç.
    bakıyorum gözlere, ne açık ne kapalı,
    konuşmaya çalışan ağza konuşuyorum,
    tutuyorum derinin ötesine çökmüş yanakları.
    gücüm fazlasına yetmiyor.
    ellerim kayboluyor, sonra dönüyor,
    sakatlanarak’.
    bıraktım yıllanmış ellerini ibrahim amcanın oracıkta. içim hiç ama hiç razı olmadan. sol köşeden sıyrıldım seferis’in doğduğu eve doğru. oysa zamanı gelmişti af dilemenin. geriye baktım bir kez daha. arkamda kimse yoktu. döndüm. ellerime baktım.
    ‘ellerim yitmede ve geri gelmede bana
    her seferinde birazı kopuk’
    şiirler: seferis
    --- alinti ---
    http://www.radikal.com.tr/…d=898538&date=28.09.2008
  • olmayacak / olmamış bir hayalin kahramanıdır...

    yıllar önce, olmayacak bir hayale kapıldım, bu kahveyi devralacak / işletmesini alacaktım...
    bir sabah atladım gittim iskeleye, kahveye girdim "selamünaleyküm" çektim.. içerde oturan 2 ihtiyar amcam selamları aldı, çay söyledim, geldi içtim, bir tane daha söyledim...

    tamam, kararı vermişim kafamda ama bunu nasıl söyleyeceğim ibrahim amcaya ? onun provasını yapmamışım hiç, üstelik ibrahim amca bu sağı solu belli olmaz ki ??

    mezat vakti yaklaştığından içeriye balıkçılar geldi, kör topal yanan sobanın yanına oturdular.. bu karmaşadan istifade edip elime çayımı aldım ocağa gittim... devamı aşağıda..

    * ibrahim amca, sana birşey diyeceğim ama kızma bana
    - .... söyle...
    * ya bak aklıma ne geldi, bu kahveyi ayakta tutmana, işletmene yardımcı olsam ya ben ?
    - ........ neden ? ( çay isteyen birisine ) "bekle biraz işim var"...
    * benim durumumu biliyorsun, beni 8 yaşımdan beri biliyorsun bak arkadaki takvimin yanındaki çerçevede çocukluk fotografım bile var.. ben burayı çok seviyorum, izin ver bana burayı ben işleteyim, ben buraya talibim ( içten gelen "oh be" sesi )
    - ... iyi de neden ?
    * ya anlatamam işte, inan hiç bir şeyini bozmayacağım buranın, resimlerini, eski takvimlerini, hiç bir şeyini atmayacağım her şey aynı kalacak..
    - ya ben ?
    * sen duracaksın tabi, burası sensiz olmaz ki ?
    - olmaz be oğlum, ben olur derim de olmaz...
    * neden ya ibrahim amca ?
    - bu binanın sahipleri yurt dışında, onlara sormadan hiç birşey yapamam...
    * e soralım, bulalım, konuşalım.. muhtarı da sokarız araya ????
    - olmaz oğlum, burası benle gittiği kadar gidecek...
    * ............

    bişi diyemedim, haklıydı da aslında...
    ama bugün, şu zamanda bile merak ediyorum...

    ----

    "2013-07-27t14:43:22"
hesabın var mı? giriş yap