• son bir haftadır her gün, her dakika, her saniye kendime sorduğum sorudur. bunun nedeni ise müftü olan dedemin, bir hafta önce bizi ziyaret etmek için geldiğinde, 26 yıl sonra ilk defa ağlaya ağlaya bizlere itiraf ettiği şu hikayedir;

    "yıl 1990. hacca gideceğiz. diyanette beni hac kafilesine liderlik etmem için görevlendirmiş. hac öncesi verilen derslerde herkes bana soru soruyor, cevaplıyorum. vakit tamam. mekke'ye doğru yola çıkıyoruz. bir kaç gün geçiyor. yardımcım harun ile yürüyüşe çıkıyoruz. harun iri yarı 2 metre kadar var. tüm kafilenin parası üzerimde. bel çantasında. kaldığımız yerin parasını falan vereceğiz işte. şeytan taşlamaya geçtik önce. hava cehennem gibi sıcak. etrafta mahşer gibi kalabalık. susuzluktan kurumak üzereyiz bir an önce otele dönmek istiyoruz. tünele doğru ilerliyoruz. tünel 500 metre kadar var. genişliği de 10 metre civarı. ışık bi tünelin sonunda gözüküyor bir de başında. 100 metre kadar geldik. artık ilerlemiyor kalabalık. harun'un boyu uzun. soruyorum "ne oluyor harun? anlatsana?" "abi ilerden de gelmek isteyenler var. ordan da ittiriyorlar, arkamızdan da ittiriyorlar. " sıkışmaktan göğsümde büyük bir acı hissediyorum. kötü bir şeyler olacakmış gibi geliyor. 3 saat sonra olacakları bilsem şükrederdim o zamanki halime.. 1 saat kadar zorladık 100 metre kadar daha gelebildik. tünelin tam ortasına. artık imkanı yok ilerleyemiyoruz. susuzluktan harun da ben de bitap düşmüşüz tüneldeki herkes gibi. bel çantamdaki paralara bakıyorum kaybolmuş mu diye ama imkanı yok. o kadar sıkışık ki, düşmesinin ve ya kaybolmasının imkanı yok. harun'a bakıyorum bayılmak üzere, "kalk oğlum kendine gel. uyan!" "abi dayanamıyorum" diyor. bir kaç tokat atıyorum kendisine getirmek için, açıyor gözlerini. sağıma bakıyorum, dua edenler, soluma bakıyorum bayılanlar, ağlayanlar, şehadet getirenler. yarım saat kadar daha böyle geçiyor. harun'a bakıyorum ayakta bir şeyi yok gibi. o an aklıma gelmiyor tabi bayılan birinin yere düşmesinin imkansız olabileceği, harun'un çoktan pes ettiği.. uzun, ince bir zenci var önümde. ona tutunup tırmanmak istiyorum. çünkü görüyorum ki yukarda olanlar hayatta kalıyor, nefes alabiliyor. hamle yapıyorum ki, vucudunu çeviremiyor ama kafasını çeviriyor. 20 santim kadar tırmanmam 20 dakikamı alıyor. bir yandan da zenci dirsek atmaya çalışıyor. boşluk olmadığı için güçlü dirsekler atamıyor ama yine de yalpalıyorum. bataklıktaymış gibi yere doğru çekiliyorum. tekrar kısalıyorum derken eski yerime göre 20 santim kadar daha yüksekteyim ama ayaklarım yere değiyor. nasıl oldu diye yere doğru bakmaya çalışıyorum ama ne göreyim yaşlı bir kadının kafasına basıyorum. çoktan bayılıp ölmüş. insanlar da ölenleri üst üste getirip daha yükseğe çıkmaya çalışıyor. ölen kadının da daha önce ölen kocasına basıyormuş zaten önümdeki zenci. o an bam başka biri oluyorum sanki. ölüm korkusu mekan algımı yitirmeme neden oluyor. sanki hiç bi yerdeyim. artık o kadar sıkışıyoruz ki ölenler bayılanlar ayırt edilemez oluyor. çok az bir enerjim var. son hamlemi yapacağım olmazsa bırakacağım ben de zaten. ne maddi ne manevi enerjim kalmış. zenciye bi hamle daha yapıyorum. zencinin de hali kalmamış. savunamıyor kendini. bir hayli tırmanıyorum. omzuna ulaştığımda o da ne, ayağımdan biri asılıyor, çekiyor beni. döndüm baktım genç bir kadın. yalvarıyor. beni de al. nasıl alayım. kendimi taşıyamıyorum. kadın bırakmıyor ayağımı. diğer ayağımla sağlam bir tekme atıyorum ayağımın altıyla. o bayılıp kalıyor öyle ayakta. zencinin omuzlarındayım artık. daha rahat nefes alabiliyorum artık derken elimde bi acı hissediyorum. zenci elimi ısırıyor. ılık ılık kan akıyor can havliyle nasıl ısırıyorsa. çekiyorum elimi, adamın ağzında kalıyor elimin bir parçası. ölenlerin omuzlarında gezmesi daha rahat. daha tenha. daha iyi nefes alınabiliyor. ama oraya kadar ulaşıp orda bayılanlar da var. sanki orası da 2. bir zemin. tekrar bir mücadele başlıyor. en dipte kırılan kemiklerin ve inlemerin arasında emekleye emekleye 2 saat kadar daha gidiyorum yaklaşık 150 metre kadar. her emeklemem de biri tutuyor, yalvarıyor, çekiştiriyor. hepsini bertaraf ediyorum. harun bile aklımdan çıkmış. tünele çok az çıkışına çok az kaldığını hatırlıyorum. sonra zaten gözlerimi açtığımda hastanedeydim."

    dedem bu hikayeyi geçen hafta bizlere, yarısından itibaren ağlayarak anlattı. daha önce de kimseye anlatmamış. babanem bile ağlayarak dinledi. o gün bu gün düşünüyorum. hayatta kalmak dürtüsü nasıl bir şey? biz hiç böyle bir hikayeyle sınandık mı? başlığı 'dindar bir adam' diye açmamın nedeni de, dindar bir insanın dünya'dan alacağı şeylerin daha az olduğu önkabulüdür. hele ki hacca, bir 'hiç' olmaya, egodan hırstan arınmaya giden bir insanın yaşamaya bu şekilde tutunması? dedem özelinde de değil, tüm tünel aynı insanlarla dolu. dedem kendimi bildim bileli ibadet eder. ama işte demekki hayatta kalmanın dini, dili, cinsiyeti yok. insanoğlununu hayatta kalmak için yapabilecekleri beni korkutuyor. belki de binlerce canlı türünün dünyadan silinmesine rağmen, insanoğlunun gelişerek büyümesi beni korkutmamalı, iyi hissettirmeli..

    (bkz: 3 temmuz 1990 el muaysem faciası)
  • ölüm dindar veya dindar olmayan diye ikiye ayrılan bir anlam taşımaz. sadece şu fark olabilir, birisi o anda belki son sözleri olarak dua etmeyi seçebilir. bu kadar. insan ölüme teslim olma güdüsüne sahip değil. bundandır ki intihar genelde zihinsel bir hastalık sonucu oluşmaktadır. bununda adı depresyondur. bunun dışında genelde çaresi olmayan bir hastalığa sahip olanlarda ölüm isteği görülüyor.

    yani dindar olarak değil insan için hayatta kalmanın anlamı tartışılmalıdır eğer illa bir şeyi tartışacaksak.
  • kaderini belirleyecek bir sınavda, "son beş dakika!" anonsunu işiten bir öğrencinin şakağındaki terler, son kez doğru cevapları işaretleme telaşı ve içinden ettiği dualar, dindar biri için hayatta kalmanın anlamıdır.
  • daha çok sevap işleyip diğer tarafta karıyı kızı garantiye almak.
  • hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma kısmında yarım olduğu için
  • para , bina, yemek , 2.3.hatta 4. karıyı almak
  • (bkz: inanmak)
    (bkz: güvenmek)

    inançlar en ufak sorgulamalarda dahi sendelerken metafizik bir konstrüksiyona olan güvenç çok daha ciddi bir dayanak noktası teşkil eder. bu bağlamda dindar biri o dini anlayışı hangi harç ile harmanlamışsa ona göre bir rezistansı olacak; o en zorlu anlamlandırma/kıymetlendirme kıyasında sonucu esasen bu belirleyecektir.
  • (bkz: #62923067)

    tabii ki de 500 küsür kişi richard dawkins’in bu deli saçması “fikrini” beğenecekti. burası ekşisözlük.

    neymiş, neden dindar insan ölümle burun buruna geldiğinde çok sevinmezmiş. yoksa bunun sebebi “inanırmış numarası yaptıkları safsatalara içtenlikle inanmamaları olabilir mi”miymiş. yani bir insan ancak bu kadar düşünceden yoksun bir mantık kurabilir.

    dindar insan neden ona kendisine yakında öleceği haberi verilince sevinmez? birincisi, yukarıda bir arkadaşın da dediği gibi kişi allah’a iman etse bile cennete mi cehenneme mi gideceğini bilemez. iman ederek ölen biri eninde sonunda cennete gidecek olsa da oraya gitmeden önce, günahlarının ağır basmasından dolayı cehenneme atılabilir.

    birinciyle alakalı olarak, ikincisi, kişi allah’a vereceği hesaptan ve mahşerin ürperticiliğinden korkuyor olabilir. dindar ve hatta cennetlik olman o hesabın ve mahşerin korkusunu yaşamayacağın anlamına gelmez.

    üçüncüsü, imanlı ve dindar bir kişi, yaşarken de öleceği zaman da o imanı fark etmeden dahi olsa kaybetme korkusuna sahip olmalı. şeytan hep bunun için çalışır, nefis de ona yardım eder. o yüzden ölüm korkusu birçok dindar insan için aslında bir “imanlı ölecek miyim” korkusudur. bu dawkins’in dediği gibi bir “inanırmış numarası yapmak” değildir, tam tersine gerçekten inanmaktır. yoksa “inanırmış numarası” yaptığım bir inancı kaybetmekten neden korkayım?

    dördüncüsü, her dindar insan da ölümden korkmaz. allah’a hesap vermekten korkabilir ama kendilerini aşmış bu insanlar için ölüm aynı zamanda allah’a kavuşmaktır. islam tarihi’nde şehit olma arzusuyla savaştan savaşa koşan birçok sahabe, ölüm gününü düğün günü olarak gören büyük islam alimleri vardır. dawkins belli ki dindarları araştırırken müslümanları hiç göz önünde bulundurmamış.

    beşincisi, dawkins gibi bir “bilim insanı”nın elinde “dindar insanların ölümden korktuğu” ile alakalı bilimsel bir veri mi var? eğer varsa bu verinin içeriği nedir? kimlerden ve hangi inançlar gruplarından toplanmıştır? dindarlık nasıl ölçülmüştür? “ölüm korkusunun” operasyonel tanımı nasıl yapılmıştır? yukarıda saydığım etmenler göz önünde bulundurulmuş mudur? kontrol edilen değişkenler nelerdir? bunların hiçbirinin bilgisi yok. ortada ot dergisindeki aforizmalardan hallice bir söz var, 500 küsür kişi de bunu beğenmiş. neden? çünkü bu tarz sözler onların bu dünyayla alakalı inanışlarını ve öz-kimliklerini onaylıyor. bu onaylanma da onlarda özgüven gibi pozitif hisler oluşturuyor. yoksa habire bilimden bahsettiklerine inanmayın, hiçbirinin bilimsellikle alakası yok. ne dindar insanların arasında yaşamışlar, ne onların deneyimlerini ve yaşayışlarını sistematik bir şekilde araştırmış ve gözlemlemişler. ama tüm gün onlar hakkında konuşurlar. kahvehane siyasetçileri...
  • dindar birisi için bu hayatın anlamı vardır. sadece inanç bu hayata anlam katar. dindar olmayan birisi için hiçbir şeyin anlamı yoktur ve inançsızlığın mantıki sonucu nihilizm dir.

    ateizm nihilizme mi götürür;
    (bkz: #110385748)

    iman öyle bir şeydir ki ona ihtiyacımız var;
    (bkz: #109636931)

    hayatta kalma arzusu bütün insanlarda içkin olarak vardır. sonra ben yarın hakkın rahmetine kavuşacak olsam hayatta kalan sevdiklerimi üzeceğim için üzülürüm.

    dindar biri için kendini öldürmek büyük günahtır. dindar birinin allahtan ümit kesmesi kabul edilemez.

    dindar biri için iman edip salih amel işlemek önemlidir. dindar biri daha zengin olsa, daha çok kişiye iş verse, daha çok hayır yapsa, daha çok sevaba girecektir. ayrıca daha iyi çocuk yetiştirse bu çocuklar da, torunlar da onun için sevap kapısıdır.

    dindar biri öbür tarafta çocuklarıyla ve sevdikleriyle buluşma inancı icerisindedir, ateist karanlığa gömülecektir.

    burada dini ve imanı çok yanlış yerden vurmuşlar. akıllı ve felsefeyi iyi bilen ateistler "bu hayat anlamsız her şey boş işte bu yüzden insanlar dini uydurdu derler. "

    sözlük ateistleri friedrich nietzsche den, jean-paul sartre den daha bilgili ateistler. esas dindar olmayan birinin hayatta kalmasının mantıki nedeni yoktur.

    rad suresi 28. ayet;
    onlar, inananlar ve kalpleri allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. biliniz ki, kalpler ancak allah’ı anmakla huzur bulur.
  • valla benim genelde gördüğüm bu dünyada her boku yiyip sonra tövbe ederek öbür dünyada aynı bokları yeme izni peşinde koşmak.

    çok aydın, iyi kalpli ve bu dünyaya anlam aramaya değil anlam katmaya çalışan müslümanlar da gördüm tabii ama benim için çoğunluğu buydu.
hesabın var mı? giriş yap