317 entry daha
  • savunan da saldıran da evrimin üst basamaklarına doğru tırmanılan bir merdiven olduğunu düşündükçe asla anlaşılamayacak ve üzerinde gereksiz ve sonuçsuz tartışmalar süregidecek teoridir.
  • daha önce de söylediğim gibi (bkz: #13689254) insanlar evrimi tamamlamak, bir şey yapacak kadar evrimleşmek vs. gibi bir şeyin olmadığını anlayıncaya kadar üzerinde amaçsızca tartışılmaya devam edecek teori.

    canlılar bir sonraki kademeye atlamak için evrimleşmezler. hayatta kalmak için evrimleşirler. hayatta kalmak için daha akıllı olmak gerekiyorsa daha akıllı olunur. yok akıllı olmak bir yarar sağlamıyor, ama misal, soğuğa daha dayanıklı olmak gerekiyorsa soğuğa daha dayanıklı olarak evrimleşirler. eğer mevcut yaşam ortamı canlının yapısında herhangi bir değişiklik olmadan optimum koşullarda yaşamı sürdürmeye izin veriyorsa bir evrim gerçekleşmez. adnan oktar beyefendinin yaratılış atlası'nda mayına bastığı yer (genel teoride, ispat olarak gösterdiklerinde zırvalamaları ayrı mesele) işte burası. bir canlının milyonlarca yıldır değişmemiş olması, evrim teorisinin yanlış olduğu anlamına gelmez. aksine, yine evrim teorisinin kurallarına göre, o canlının yaşam ortamında optimum bir yaşam sürebilmesi için gerekli yapıya zaten sahip olduğunu ve milyonlarca yıldır bu yaşam ortamını değiştirme ihtiyacı hissetmediğini gösterir. örneğin deniz dibindeki sıcak su bacalarında yaşayan bakteriler milyonlarca yıldır değişmemişlerdir. sebep? bu bacaların kendileri milyonlarca yıldır aynıdırlar. yaşayan türler son derece kısıtlıdır. türler arası rekabet, sınırlı kaynaklar için kavga vs. söz konusu değildir. sonuç olarak, bu bakteriler hiçbir değişiklik yaşama zorunluluğu hissetmemişlerdir.

    hiçbir canlı evrimini tamamlamaz. yaşam koşulları değiştikçe canlılar da değişmek zorunda kalacaklardır. mesela, normal şartlar altında değişim geçirmeyen bir bakteri türünün ortamına mesela bir antibiyotik verildiğinde, kısa sürede dirence eğilimli genlerin önem kazandığı, çeşitli yollarla (dirençli üyelerin üremesi gibi) antibiyotiğe dirençli bireylerin hızla hakimiyet kurarak bir yerden sonra örnekteki türün tamamının dirençli türden olmasına sebep olduğu görülmüştür. bu, işleyiş halinde gözlemlenen evrimin ta kendisidir.

    evrim bir üst basamağa geçme şeklinde ilerlemez. mesela, günümüz anlayışına göre evrimde daha ileri konum, daha güçlü bir zekadır. ama şu senaryo bunun yanlışlığını gösterebilir: şu anda insan alet kullanımının hayatını kolaylaştırması dolayısıyla daha iyi alet kullanacak yani daha zeki olacak şekilde değişmektedir (örneğin. işin ayrıntısı bir yana) eğer yarın tüm teknolojimiz ortadan kalkarsa (yine mesela diyelim) zeki olmanın bir kıymeti kalmayacak, o zaman, misal, kas kuvveti yüksek olan bireyler üreme imkanı bulacak, yavaş yavaş kas kuvveti ve bedensel dayanıklılığın karşısında zeka eriyecektir. eğer evrim basamklı bir şey olsaydı, bu gibi bir koşulda bile bireylerin daha zeki haline gelmesi beklenirdi, değil mi?
  • evrim hususunda önemli (aslında o kadar da önemli değil ciddi bir düzeyde ama, en çok şamata koparılanlardan biri diyelim) bir tartışma odağı da görmediğime inanmam inatlaşmasıdır. bu, evrimin gözlemlenemediği iddiasına dayanır. "aha üç yüz yılda insanın yaşam alanı ne kadar değişti modelde hala bir değişiklik yok!" diyecekler için yapılması gereken açıklama şudur:

    evrimsel değişim hızını etkileyen en önemli faktörlerden biri de kuşak genişliğidir. zira evrimsel değişim kuşaktan kuşağa önce vurgulanan, sonra baskınlaşan genetik karakteristikler yoluyla mümkün olmaktadır. bu da yavaş bir süreçtir: bir kaç yüz kuşakta ancak gözle görülebilecek bir değişim oluşur. bakterilerde bunu gözlemlemek kolaydır: bir kuşak bir kaç saniye ila bir kaç dakika sürer. insan için ise bir kuşak yirmi ila otuz yıldır (doğumdan üremeye kadar -üreme olgunluğu değil, zira insan üreme olgunluğuna (12-14 yaş) ulaştığı an üremeye başlayan bir tür değil) bu da herhangi bir değişim için en az bir kaç bin yılın geçmesi gerektiğini gösterir -ki tarihi kayıtlar incelendiğinde bu değişim gözlenebilir: homo sapiens sapiens'in tür olarak ayrılması sadece 200000 yıl öncedir; dahası avcı-toplayıcı yaşam tarzından şimdi 'medeniyet' olarak tanımladığımız yerleşik hayata geçmemiz ancak 20000 yıldır, ve şimdi bile o dönemden bir örnekle karşılaştırıldığında sınırlı değişiklikler farkedileblmektedir.
  • hakkında evrim teorisinin yaşamın başlangıcını açıklaması gerektiği gibi bir yanılgıya düşülen bilimsel teori.

    evrim teorisinin böyle bir amacı yoktur. kitabının adı üstünde origin of species, yani türlerin kökenidir. evrim teorisinin amacı, yaşamın türlere ayrılışını, farkı canlı türlerinin ortaya çıkışını, türlerin karakteristiklerinin zaman içerisinde değişimini sağlayan mekanizmayı çözümlemektir. "neden aşağı yukarı aynı bokun laciverti olan kutup ayısı beyazken kodiak ayısı kahverengidir?" sorusunun cevabını vermektir evrim teorisinin amacı. abiyogenez mi, panspermia mı? bunlardan biri ya da öbürünün doğru çıkması mevcut değişim mekanizmasını değiştirmeyeceğinden evrim teorisi için çok da önemli değildir açıkçası.
  • biyoloji biliminin temel modelidir. bunun yanında sosyal bilimlerde de bol uygulama sahası bulmuştur, lakin sosyal bilimlerdeki kullanımları sosyal bilimlerin doğalarında mevcut olan bilimsel bilgi-bakış açısı çatışmasından kelli biraz kıllı bir mevzudur. biyolojide işe yarar, gerisi çok da önemli değildir.

    haklı uyarı sonucu edit: antropolojiyi de unutmamak gerekir tabi.
  • hakkında bazı kahvehane muhabbetlerine açıklık getirmek (read: son vermek) için not edilmelidir ki:

    (bkz: teori/@bane)
  • ateizm'le alakası olmayan bir bilimsel teoridir. zira evrenin ya da yaşamın başlangıcı ile ilgili yorum yapmaz. ateizm ile arasında ilişki kurulma sebebi temelde iki parçalıdır: monoteist dinlerin kabul etme eğiliminde olduğu tanrı konseptiyle çelişmesi (ki bu ateizm, teizm ve deizm'in felsefi olarak tanımladığı tanrı konseptinin temeli de olsa, onunla alakasızdır. tek tanrılı dinler tanrının eylemlerinin tarihçesini kutsal kitaplardan çıkarma eğiliminde olup, bununla çelişen herşeye savaş açarlar. en müdaheleci olan teizm görüşünü bile bilimsel bulgularla çelişmeyecek şekilde yorumlamak mümkündür.) ve ateistlerin evrimi savunma eğiliminde olması (bu önerme diğer yönde doğru değildir lakin, yani her evrimi savunan ateist değildir, gayet dindar ama evrime itiraz etmeyen bir çok bilim insanı var.)

    bu minvalde düşünülüp, tanrı probleminden olması gerektiği gibi evrim meselesini ayırdığınızda, evrime karşı çıkışın felsefi bir mesele olarak evrim ile tanrının çelişmesinden değil, evrimin din kitaplarıyla çelişmesinden kaynaklandığını göreceksiniz. dinsel literalistler, dini kitaplarındaki her söylenenin birebir gerçekleştiğini kabul eme eğilimindedirler. sorun da buradan kaynaklanmaktadır. bunu kabullendikten sonra, evrim karşıtlarının biraz daha sağlıklı düşünebileceği kanaatindeyim, ama fazla da bir umudum olmadığını itiraf etmeliyim.
  • karşıtlarının kafalarının bir türlü basmadığı olay olasılık hesabının karakteridir.

    güzel kardeşim, olasılık hesabı geriye dönük olarak yapılmaz. senin o "aklın almayacağı kadar düşük olaslıklar" dediğin şeylerde olasılık, sıfır değildir. bir şeyin imkansıza yakın olması demek, imkansız demek olduğu anlamına gelmez. geçmişte olmuş bir olay, olasılığı ne kadar düşük olursa olsun, olmuştur. geçmişe mazi yenmişe kuzu denir yani. olasılık hesabı geleceğe dönük yapılan bir şeydir.

    olasılık hesabını geçmişe dönük yapsaydık, emin olun dünyanın hikayesinde gerçekleşen pek çok şeye inanamıyor olurduk: burada bahsettiğim salt işin bilimsel kısmı değil, tarihsel kısmıdır da. öyle adamlar vardır ki, imkansıza yakın olasılıklarla doğru zamanda doğru yerde oldukları için dünyayı değiştirmişlerdir. "bir şarapnel tanesinin bütün vücutta gele gele cepteki saate denk gelmesi olasılığı sıfıra yakındır, o yüzden atatürk'ün conkbayırı'nda ölmediğine inanmıyorum." demek ne kadar saçmaysa, "bu dizgenin oluşması imkansıza yakındır, o yüzden olduğuna inanamıyorum." demek aynı derecede saçmadır.

    dahası, belli kimyasal şartlarda belli bileşikler oluşur. bir bisikleti birden fazla şekilde monte edemezsiniz. mümkün olan birleşimler kimya yasalarıyla belirlenirler. bu yasalar da, aynı şekilde, temel fizik yasalarının uzantısıdırlar. bunlar da bir dizi sabit değer şeklinde evreni tanımlarlar. unutulmamalıdır ki, karşımızda olan şimdi bile tam olarak tekrar yaratamadığımız bir ortam ve akılalmaz bir zaman dilimidir. bu dilimde mümkün olan permutasyonların büyük çoğunluğunun (ki emin olun, hiç de sonsuz değildir bu liste) çoğunun denenebileceğini kabul etmek zor değildir. gördüğümüx kadarıyla, bu permutasyonlardan biri başarıya ulaşmış.

    kısacası, bilimsel bir hususta yorum yapmak için, karşı argümanı temellendirdiğiniz konu hususunda bilgi sahibi olmak gerekir. eğer bir biyoloji meselesine matematik ile karşı argüman getirecekseniz, işin matematiğini öğrenmek zorundasınız. eğer böyle basit bir hususu bile doğru olarak dile getiremiyorsanız, argümanınızın ciddiyeti şüphelidir.

    edit: ben burada bir tarafımı yırtıyorum amma daha önce açıklayan olmuş bunu zaten. bu ekipten araştırma inceleme beklemek fuzuli zaten.

    (bkz: olasilik/@ner)
  • bu arada, antony flew denen herifi kullanarak karşı çıkacaklar için (bkz: antony flew/@khuzdul of krsanthi)

    tutarsız insanların işleriyle gelmeyin bana.
7540 entry daha
hesabın var mı? giriş yap