23 entry daha
  • cogu zaman noel baba ile mevlana arasi bir kivamda tasvir edildigi icin kuba hakkinda herhangi bir karsilastirmali politik, siyasi, ekonomik analizin, leyla umar gibi turk gazetecilere pisirdigi baliklardan neredeyse daha az ilgi gormesine neden olan karizmatik lider.

    tabii ortalama bir turk olarak kuba tarihini bilmek gibi bir yukumlulugumuz yok ama olen ve mallarini kaybeden onbinlerce kubalinin hikayesini duymayip, sadece adamin amerikaya verdigi ayarlari arkadas arasinda saka konusu olarak dile getirmek, neredeyse cahil bir ingilizin canakkale savasini alaya almasina benziyor. zaman icinde tanismis oldugum, cesitli gelir gruplarina mensup yaklasik 15-20 kubalinin, castro hakkindaki goruslerini ozetleyerek aktarayim:

    bir kere, katildir. milisleri, kendini destekleyenlerin bile evlerini basmis, cesitli tecavuz ve cinayet olaylarina karismislardir. bunlar oyle her devrimde olan birkac yuz kisinin hayatina mal olan siradan olaylar degil, onbinlerin hayatini etkileyen kanunsuzluklardir.

    bu kubalilarin hemen hemen hepsinin ailesinin basindan gecmis ve zevkle(!) anlatacaklari hikayelerin basinda gasp olaylari gelmektedir. bu insanlarin butun mallarina, yani banka hesabi falan degil, oturduklari evlerine kadar, devrim adina el konmus ve pek de devrim adina olmayan bir davranisla milis komutanlarina ve castroya destek veren cesitli gruplara verilmistir. yani ertesi gun uyaniyorsunuz, butun hayatiniz boyunca calisip kazandiginiz herseyiniz zorla elinizden alinip uc kurusluk kopeklere veriliyor. eger butun bunlari sineye cekemezseniz de kesinlikle hicbir mahkemeye falan cikartilmadan, bir suru iskenceyle hapse atiliyorsunuz. halkin egemenligi degil mi?

    tabii bu hikayeleri birinci elden dinlemek ve bunlarin bir istisna degil, tersine genel uygulamalar oldugunu gormek cok daha sarsici. simdi sen kalk bunlarin ustune, yok efendim castro clintona puro hediye etmis, yok leyla umara balik pisirmis, yok ferhan sensoyu trafikte beklemis, aman ne sirin adammis bunlari dinle.

    castroyu, halki bok icinde yasarken (edit: temel ihtiyaclarinin karsilanmasi disinda hicbirseye sahip olmayan, olamayan), sirf amerikaya kafa tutuyor diye alkislamamak lazim. biliniz ki bu adamin asiri verimsiz ve merkeziyetci ekonomisi, sovyetlerin yilda 6 milyar dolarlik yardimiyla ayakta duruyordu. butun bu seneler boyunca bu vahim duruma bir onlem almamis olan castro, ancak sovyetler coktukten ve yardimlar kesildikten sonra, artik kacinilmaz bicimde felakete suruklenen ekonomisini duzeltmek icin birtakim liberal kapitalist ilkeleri benimsemistir (sinirli yabanci yatirimlar ve ozel tesebbusler) halbuki daha once gerekli onlemleri almis olsa, bugun halkinin yuzde 80i yoksulluk siniri altinda yasamak zorunda kalmazdi. ekonomi gibi bir bilimi propagandaya bu kadar aleni bicmde kurban etmese, bugun vatandasi et alabilmek icin abd'de calisan ve kendisine para gonderen yakinlarinin avucuna bakmazdi. ama sanirim bizim icin bunlar onemli degil, onemli olan castronun yaptirdigi ataturk bustleri ve abdnin eline vermesi

    burada amerikan ambargosuna deginmekte fayda var. bu ambargo sovyetlerin yardimlarinin kesildigi sirada, castroyu birkac haftada indirebilmek icin iyice sikilastirilmistir. ayni setlik 96da tekrarlanmistir. acikca, abd amacina ulasmamis ve mevcut ambargo castroyu degil, zaten 90larda iyice yoksullasmis ve cokmus ekonomisi altinda ezilen yoksullari ve amerikan yatiricimcilarini zayiflatmistir. bu bakimdan abdnin bu politikasi sadece ahlaki acidan degil, stratejik acidan da cok hatali olmus, bir suru insanin mahvini hizlandirmistir. fakat, onceki paragrafta ve asagida vermis oldugum bkz'da daha ayrintili belirttigim gibi, bu castronun ekmegine de bir anlamda yag surdu, zira kontra-propagandasinda bu ambargoyu asiri merkeziyetci ve kotu planlanmis ekonomisinin cokusunun esas nedeni olarak gosterdi. halbuki ozellikle 96da sikilasan ambargoyu, abdyle iyi ilsikilerde bulunan ulkeler bile takmamistir ve castro bugun ab ulkelerinin hemen hepsiyle ve uzakdogunun tumuyle ticaret yapabiliyor. [kanadayi da unutmayalim]

    butun bunlara ek olarak, 90li yillarda sovyetlerin yerini cin halk cumhuriyetinin almis oldugunu da belirtelim. zira bu ekonomik buhran doneminde cin kubaya, cesitli miktarlarda sifir faizli krediler vermistir (2 ay once bunlari 4 tanesinin geri odeme suresi 10 yil daha ertelendi. ayrica cin, kubanin 3. en onemli ticari ortagi oldu ve biyoteknoloji sahalari gibi yeni yatirimlar uzerinde anlasmalar saglandi.) sanirim bunlar 50 sene once bizim abdye nasil yavas yavas bagimli hale geldigimizi hatirlatir.

    (onemli edit: amerika kuba karsilastirmasi yapilmiyor efendim burada. kubanin verimsiz ekonomik politikalarini ve castronun mutemadiyen yaptigi serefsizlikleri, amerika daha ahlaksiz diye gormezden gelmek bagnazliktir. tum ictenligimle katilmama ragmen, burada amerikanin gucunu hic de mesru yollardan edinmediginin de, ne kadar emperyalist olduklarinin da, kapitalizmin sosyalizm karsisindaki felsefi bakimdan acinasi alcakliginin da, castronun hazircevapligina kiyasla bushun andonlugunun da, hic ama hicbirinin konuyla alakasi yoktur. inanmayan, cehennemde bu entryi yuzlerce defa okumakla cezalandirilacaktir]

    bugun ortalama bir kubali devrim oncesinden yuzde 15 daha az beslenebilmektedir (gunluk kalori alimi bazinda, kaynak dunya saglik orgutudur, tabii onlar da bati usagi ama ne yapalim). kuba, adam basina orospu sayisinin dunyada en yuksek oldugu ulkelerden biridir. uzaktan bakinca "vay anasini ne delikanli adamlar be, ulusal onurlarin korudular, amerikanin kopegi olmadilar" dediginiz kubalilarin yuzde 80i fakirlik siniri veya altinda yasiyor. haberlesme ozgurlukleri ve gazetecilik imkanlari bakimindan su anda dunyanin en kotu kosullarina sahip bes ulkesinden de biridir.

    lutfen asagida verilmis olan, internet politikalari hakkindaki bkz'a gozatiniz; kubada internet diye birsey yoktur. aylik kazancin 12.5 dolar oldugu bir ulkede, kisitlamasiz yurtdisi baglantilarinin saati birkac dolar ve fislemeye tabi;yani pratikte yabancilar icin. ustelik bu maasla yurtdisi seyahati yapip, baska ulkeleri gormek de mumkun degil. medya ve egitim zaten tamamiyle devletin borazani. yani butun bilgi kaynaklari ve iletisim yollari sistemin kontrolunde, boyle bir ulkede yetisen birinin herhangi bir kiyaslama icin bir referansi olmayacagi icin elbette "mutlu" olacak, elbette castroyu sevecek. siddet ve baski bakimindan degil ama, bu baglamda ozgur irade konusunda 1984u hatirlatiyor bu durum.

    sozluk ahalisinin genel olarak orta ve ortanin ustu yasam standartlarini tutturmus olduklarini varsayarak, castroya disaridan bakip sempati duymak kolaydir, hele de bunu onur, gurur, direnis gibi kavramlarla bezerseniz. ama bu yuce erdemlerin edebiyatini karin toklugunda yapmak kolaydir. ama bu sozluk eger nufusun yuzde sekseninin fakirlik siniri altinda yasadigi, geri kalaninin da orta gelirli bile sayilamayacagi bir yerde vuku bulmus olsaydi, bu tip cahil ve hippivari sempatilerin anlamsizligi daha rahat gorulurdu. en azindan sosyalistligine degil de asiri verimsizligine ve merkeziyetciligine kizdigimiz castro politikalarinin elestirileri daha yuksek sesle yapilirdi. ah pardon, elestiri mi dedim? kubada castroya "hakaretten" kac gazetecinin "yargilanmasinin" surdugunu unutmus olmaliyim...yine de biraz daha kisisel ozgurluk ve ekmek ugruna degerdi.

    madalyonun oteki yuzunu gorelim. zamaninda rusyanin yeni duzeni de, bizim gibi disaridan bakan bazi karni toklara cok utopik, cok serefli gozukuyordu. genel olarak sosyalizmin degil ama sanirim verimsiz dikatorluklerin carpikliklarinin ve goz boyamalarinin en guzel elestirilerinden birini, 1929da rusyaya gidip durumu aninda anlamis olan panait istrati yapmis: "tamam kirik yumurtalarinizi gorebiliyorum, ama su bahsettiginiz omlet nerede?" ne yazik ki konformist castro fanatikleri, karsit tum verilere ragmen, buna cevap olarak o omleti amerikanin yedigini buyururlar ve rahatlarlar. evet, buna gonulden inanirlar, amerika seytandir, castro kahramandir. halbuki kendi gazetecilerini uyduruk bir "hakaret" sucundan 8 (sekiz) sene hapiste tutmasinda bir sakinca gorulmez; kubanin dusunce ve haber ozgurlugu bakimindan dunyanin en kotu bes ulkesinden biri oldugu gercegi de; bunlarin hepsi bushun avanakligiyla ilgili binbir turlu hikayenin birinin arasinda kaynayip gider.

    evet, dunyadaki tek sorun aptallarin ve fanatiklerin kendilerinden bu kadar eminken, akillilarin supheci olmasi degil midir bertrand russell kardesim?

    edit:
    butun elestirilerimin sonucunda kisisel goruslerim soyledir. devrimler kansiz olmaz, dogrudur. castronun dusunce suclularina karsi yaptirimlari da aciklanabilir, zira ulke icinde ve disinda kaka amerikanin propagandasi devam etmektedir. insanlarinin temel ihtiyaclarini karsilayan ve abd nin boyunduruguna girmeyi reddeden bir devlet oldugu icin saygiya da layiktir. ama objektifligi elden birakmamak, sirf abd ye ayar veriyor diye yedigi boklari unutmamak lazim. castronun yaptigi yanlislari 10 tane abd baskani eskitti diye gozardi edemeyiz. [elbette eskitecek yahu, adam diktator] devrimler kanli olur ama sen vatandaslarindan sosyalizm adina bir gecede gasp ettigin mulkleri destekcilerine bu kadar aleni peskes cekemezsin. sen castroya hakaret etti diye bir adami 8 sene hapiste tutamazsin. abd disinda herkesle ticaret yapabiliyorken, asiri merkeziyetcilik yuzunden verimsizlesen ekonomisinin faturasini abd ambargosuna kesmek, iktisadi cehalet ve ideolojik bagnazliktir. sen butun bunlari okuduktan sonra hala kuba ve castro hakkindaki fikirlerini "ehuehue nasil da verdi abdnin eline, ataturk bustunu de yaptirmis zaten, helal olsun be" ile sinirli tutamazsin. zira sadece elestirirken degil, overken de bu kadar sig bicim dusunulmez; tarih bu adami leyla umara pisirdigi baliklarla, yaptirdigi bbustlerle degil, idealist fikirleri, ekonomik yanlislari ve dogrulari, propaganda yetenegi, ideolojisi, vs ile hatirlayacak.

    sonucta napolyon da buyuk adamdi ama rusya seferinde 570 bin kisiyi olume surukledi; yani kissadan hisse, zaferlerden gozumuz kamasmamali, amerika nefretine boyun egmemeli ve tarihten ders almak icin objektif olmaliyiz.

    kubadaki iletisim ozgurlugu hakkindaki istatistikler icin (bkz: kuba/#6580179)
    kuba'nin delikanliligi hakkinda istatik icermeyen, saf yorum (bkz: kuba/#6600361).
    kuba'nin bagimsizligi hakkinda hem istatistik, hem yorum, hem de bir miktar tarih iceren super mega kupon (bkz: kuba/#6793584)
  • fidel castroyu neden sevmiyorum? neredeyse yarim asirlik diktatorlukten sonra dahi kisisel ozgurluklerin attirilmamasi, rejime getirilen elestirilerin agir sekilde cezalandirilmasi, yani dusunce, ifade ve basin ozgurlugunun feci bicimde cignenmesi, halkin yasam standartlarinin olabilecegi kadar iyi olamamasi gibi nedenleri var.

    bunlar icin baslarda amerikan etkisi bahane olabilirdi. hatta ondan daha onemlisi rus yardimlari, her alanda merkeziyetci bir yapilanmayi sart kosmus olabilir. fakat 2006 yilinda hala "devrimi devam ettirecek, goz kulak olacak" bir adamin gerekliligine ikna olmadim.

    50 senelik marksist-leninizm hala insanlarini dusuncelerini soyleyebilmekten alikoyuyorsa, bir daha da izin vermeyecektir. hala her ay duzinelerce politik muhalifi,human rights watch gibi bagimsiz gruplarin da senelerdir belirttigi gibi insancil olmayan kosullarda yasamaya zorluyorsa, "amerikan ajanlari uslu puslu oturdugunda" bile o insanlari serbest birakmayacaktir. mevcut duzenin iddia edildigi kadar sevildigi ve desteklendigi bir ulkede, ajan olsunlar olmasinlar, muhaliflerin devrime arzedecegi tehlike bu uygulamalari hakli cikaracak kadar buyuk olabilir mi? guantanamoya hakli olarak nefret kusarken, bu siyasi suclularin atildigi kuba hapishanelerine de bm gozlemcilerinin alinmadigindan bahsedilmiyor.

    asiri merkeziyetciligi ve devlet sosyalizmini reforme etmeye baslamasi, ancak sovyetlerin nakit yardimlari kesildiginde, 90larin ortalarini buluyor (tarim alanlari kooperatifleri filan) ki onlar da oyle ozellikle anarsist bir reform silsilesi degil, pazar ekonomisi tavizleri.

    proudhon demisti "ozgurluk, duzenin cocugu degil, anasidir" diye. "once bir duzen otursun, sonra bakariz o dusunce ozgurlugune" diyenler 50 degil 500 sene daha beklesinler, hep bir engel, hep bir kriz cikacaktir, hep bir "amerika" olacaktir tehdit unsuru olarak ve o sorunlari asmak icin de hep devrime gonlunu vermis birinin liderligi gerekecektir. bu da bir nevi sosyalizmdir ama olmasi gereken degil, sirf amerikan karsitligi yuzunden elestiriden muaf edilmesi gereken hic degil.

    not: soyle bir seye rastladim, bu adamlar kendilerine liberteryan diyorlar ama bu zamaninda avrupada turetildigi anarsizme yakin anlamiyla degil, daha sonra amerikada benimsenen, tam ozgur pazar ekonomisi anlaminda liberteryan (sonralardan anarcho-capitalistlerin yamandigi), o yuzden sosyalizmden nefret etmeleri dogal. ama fazla bakis acisi goz cikarmaz.

    *2016 notu: akıcılık için editledim, içerik değişmedi (çok beğendiğimden değil, ayıp olmasın diye).
  • en son bu konuda soyle bir entry yazdik (bkz: #9873881)

    eli yuzu duzgun elestiriler hakkinda goruslerimi belirtmeden once, arada sirada sahit oldugum ilginc bir tepki tarzini incelemek isterim,tartismayi pic etme yontemlerine de isik tutacaktir

    “cebinde amerikan pasaportu taşıyan, kapitalizmin göbeğinde ana-baba parası ile refah içinde yaşayanların” kubayi ve castroyu pekala da elestirmeye hakki vardir. aksi halde, tartismayi, iki guzel teknikle baltalamis oluruz. ilki bildigin demogoji. kulaga hos ve delikanlica geliyor ama aslinda "elestiri hakkinin, insanlarin icinde yasadigi duzene ve refahina gore degismesi" gibi yanlis bir dusunceden ibaret. bu mantikla ben ancak fakirken castronun tarim politikalarini elestirebilirim, yahut kuresel isinmaya karsi endustriyel standartlari elestirebilmek icin arabami satmam gerek. ne yani sosyalizm konusunda amerika sinirlari icinden konusuldugu anda soylenenler otomatik olarak gecersiz mi oluyor. bunlari birak, bir diktator dahi baska bir diktator elestirebilir, bu onu olsa olsa yuzsuz yapar ama otomatik olarak haksiz degil.

    menumuzdeki ikinci pic etme yontemi de yakindan tanidigimiz ad hominem ama oyle boyle degil. gercekten ana-baba parasi yemenin ve cepte tasinan abd pasaportunun, kuba elestirilerindeki argumanlari hangi fizik kurallariyla etkileyebildigini ogrenmek isterdim. tabii fikirler hakkinda tek bir laf etmeden tamamen hedefini sasmis suclamalar, bunlari dile getirenler ustune daha cok isik tutar. ornegin hic tanimadigi ve yesil karti dahi olmadigi icin zamaninda pizzacilarda kacak calismis birinin cebine amerikan pasaportu sokmak, hayallerde olusturulmus basmakaliplari ortaya dokmekte. keza ana baba parasi yeme hikayesi. insanlarin w-4 vergi formlari ele gecirilip, kazanclarinin kirayi karsilayamacagi sonucuna mi varilmis nedir? karsinizdaki insan, dediklerinizden bagimsiz sekilde sizi kafasindaki basit sablonlardan hangisine uydugunuza gore degerlendiriyor ve o sablonlari da kendi uyduruyorsa, herhangi bir fikrin tartisilmasi imkansizlasiyor.

    "amerika çok mu özgür sanki" tarzindaki serzenisler de benzer bicimde sakat oluyor kubadan bahsederken. simdi buradaki teknik oncekilerden daha ince cunku tartismanin odak noktasini asil konudan alip, tamamen alakasiz birsekilde herkesin nefret ettigi amerikaya oturtarak puan kazanmaya yonelik. tabii bunu yaparken de karsidakini savunmadigi bir seyi savunuyormus gibi gostermeyi ihmal etmiyoruz (bkz: straw man)

    bir, kubadaki ozgurlugun elestirilmesi, amerikanin ozgurluguyle filan alakasizdir, demin de benzer seylere deginmistik. iki, bu sacma karsilastirma kendi icinde dahi yanlis, cunku bahsedilen ozgurlukler ifade, dusunce, basin ozgurlukleridir ve amerika bu konularda ozgurdur. uc, okudugunu anlama yetisine haiz olanlar goreceklerdir ki, soylevin ne kadar hedefini sasmis oldugunu tartisma kulturu adina kanitlamak icin bir onceki cumlede yaptigim karsilastirma disinda, sanirim kimse amerikan sisteminin karsilastirmasi yapmamakta. buna gerek yoktur, konu bu degildir, kaldi ki kendini anarsist olarak tanimlayan birinin ifade ozgurlugu disinda abdnin ovulecek bir tarafini bulmasi da abestir. burasi onemli cunku tartismanin, nefret objesi olan amerikaya kaydirilmasinda kullanilan pivot nokta, gerek ampirik gerekse mantiksal olarak zerre gecerliligi olmayan bu tip gozlemler oluyor.

    [isin komik tarafi, “kahrolsun amerika” yuzeyselliginin otesine gecip efendi efendi amerikan elestirisi yapan bir yazar olarak, kuba basliginda amerikan ambargosu hakkinda bilgi verip bunu yeren de bir tek benim (veya ilkiydim, neyse). hadi bu yeterince absurd degil, buyrun buradan yakin, sozde amerikayi savundugumuz entrynin basina sunu demistik: “eblekler icin bastan soyleyeyim, politik gorusum anarsizmdir, solun da soludur, hatta bundan daha solu yoktur.” eh be]

    bu noktadan sonra konunun castrodan alinip, “bak iste ozgur sandigin amerika (? oyle sanmiyordum zaten ama) ne hallerde”ye getirmek ayip. demin de belirttigimiz uzere castro elestirileriyle alakasi olmadigi icin halihazirda curumus olan bu taktigi, sirf zevkine, bir de kendi icinde curutelim: savunma/istihbarat bakanliginda meydana gelen bir patlamanin fotograflarinin aylar sonra basina verilmesinin, basin ozgurlugunun kisitlanmasi olarak algilanmasi mesru bir gorustur. fakat, kubadaki basin ozgurlugune denk olan ornek, komplo teorilerini tv’lere cikip aciklayanlarin hapse atilmasi olurdu. hatta bu bile degil, bunlarin tv’lere bile cikamamasi olurdu. boyle birseyin de elbette yasanmasi mumkun degil. ikinci olarak nsa’in “butun” haberlesmeleri izledigi, kameralarin sehirleri gozledigi gibi iddialar konumuz olan temel ozgurlukleri kisitlamamakta. yahu bizim konumuz sosyalizmi elestirdigi icin bm gozlemcilerine yasaklanan hapislere atilan insanlarken, al kaide icin para toplamayi sivil ozgurlukten sayan ve bu konuda radyo programlarinda soz hakki verilen insanlarin sehirlerindeki kameralardan bahsedilmesi abes degil mi?

    haa, kimse saftirik degil, surada alt tarafi yanlis bir mantik uzerine kurulmus bir argumani, kendi mantigi icinde curutuyoruz, yoksa amerikan medyasinin sofistike propaganda taktikleri uzerine iki saat yazabilirim. sonucta amerikada ifade ozgurlugu sonuna kadar varsa, “riza ozgurlugu” ancak kismen var, demokrasi, yani kendini yonetme ozgurlugu ise neredeyse hic yok. ama orwellin de dedigi gibi butun ozgurlukler dusunce ozgurluguyle baslar. benim acimdan tartismanin odak noktasi da budur, devrimden yarim asir sonra bile bu temel ozgurlugun yayilamamasi amerikanin engelleyici roluyle ve konjunkturle aciklanabilir mi, aciklanamaz mi? bundan bahsedene, “seni gidi kapitalist, senin ulkende adamin telefonunu dinliyorlar” demek, uc paragraf yer tutacak kadar cok hata barindiriyor.

    bu tip tepkiler dogal olarak beylik laflarla devam eder, maksat bu “straw man”e gecirip gecirip milletin ergenlik sivilcelerini zevkten patlatmaktir, nasil olsa “kin ve nefret uzerine kurulu kapitalist bir imparatorluk”tan kimse hazzetmiyor ama insan dusunmuyor da degil, biz bosuna mi okumusuz realpolitikti, emperyalizm tarihiydi filan? bunlar onemli degil pek, hele lubnan olaylari daha taptazeyken, o zaman salla anasini satayim, paragrafin sonunda millet coktan unutmus olur konunun aslen ne oldugunu, nasil buralara geldigini.

    “israil lübnanda katliam yaparken özgür dünyadan tek bir ses olmamasi, israil'in katliamlarına tepkinin venezuella'dan, soldan soldan gelmesi” de benzer bir paralelde. konumuzun bireysel ifade ozgurlugu oldugunu ve halihazirdaki curutmelerimizin bunlar icin de gecerli oldugunu hatirlatarak, amerikada ve genel olarak batida, ana medyanin alttan alta verdigi kosullandirmaya ragmen kisisel anlamda cok buyuk tepkiler verildigi asikar. yani herhalde bbc’de, nprda sabah aksam konusup israili ve abdyi yerin dibine sokanlari venezuelladan ihrac etmiyorlar, yahut qana katliami goruntulerini bir venezuellali ajan cnn’in yayin akisina gizlice sokmamis. yahut onbinlerce blog, yerel radyo ve tv de solcular tarafindan basilmadi. bugune kadar israilin harekatini kinadigi icin hapse atilmis bir akademisyen de tanimiyorum burada. konumuz bunlardir. hadi kisisel tepkileri gectim, ozgur dunyada israili yerin dibine batiran sendikalar, partiler, sivil toplum orgutleri de vardir, ve bunlarin eylermleri, ifade ozgurlukleri de yasaklanmamaktadir. konumuz budur.

    bunlar karsisinda geri adim atilip siginilabilecek tek nokta "peki devletlerin resmi politikalarina bakalim"dir, lakin boyle kivirtip, amerikan devletinin politikasiyla venezullanin resmi tepkilerini karsilastirmak konu disi oldugu gibi, bir devletin herhangi bir konudaki resmi tutumunun halkinin gorusuyle cakismasinin, halk iradesine “tek basina” kanit olmasi da sacmaliktir. venezuella stratejik iliskileri geregi abdye karsi cephe alip, diger latin ulkeleri, rusya ve iranla yakinlasmaktadir; halki israilin saldirisi konusunda 50-50 bolunmus olsaydi dahi resmi agizla bunu kinayacaktir. haydi bir adim daha ileri gidelim, irak savasi oncesi turkiyenin abd askerlerine izin vermemesi konusuna bakalim ve diyelim ki hukumet, stratejisine uygun dusmesine ragmen, halktan korktugu icin bunu reddetti (tabii bu isin altinda abdyle kuzey irak pazarliginda anlasamamiz da yatabilir de ornegimizin amaci acisindan bunun onemi yok) simdi siz, halk baskisiyla gelen bu tek karara bakip, turkiyenin demokratik oldugunu soyleyebilir misiniz?

    kuba guzeldir, kuba yesermistir, kuba fidel castro imzalidir. evet. ayni zamanda sovyetler birligi imzalidir. hayir mi? yahu bu yardimlar kesilince ve abd ambargosu sikilasinca bu ulke aclik krizine girmisti, daha yeni yeni gunluk protein tuketimi dunya saglik orgutunun ongordugu minimum sinirlara ulasmis. hani et alacak paralari yoktu cogunun demistik (bir karsi kanit gorunce bu gorusu de birakiriz), lakin simdi utandim bak, ben de eti baba parasiyla aliyorum sonucta. kuba ayni zamanda cin imzalidir. degil mi? yahu yalan mi o zaman onca sifir faizli kredinin varligi. kuba castroyla birlikte bircok isimsiz idealist imzalidir. evet. ve hapislere atilmis baska idealistler tarafindan imzalanmistir, onlarin imzasi silinmis olsa bile. hani hrw.org hapishanelerdeki tutuklularin durumu cok kotu diyor da, hastanelerinin bal dok yala kivaminda olmasi bunu dengeliyor galiba, onemi yok, hepsi amerikan ajanidir belki.

    sonucta bunlardan birini takdir edip, ayni anda ve inanilmaz ama ayni entryde digerini de elestirebilegimiz gercekdisi bir dusunce galiba. ne bileyim, castroya mucadelesi icin saygi duyup, yontemini tasvip etmemek de olacak is degil, kesin bir bit yenigi vardir bu iste. olsa olsa "uzun entrylerle sacmalayip kivirmistir" boyle cizgileri kesin olmayanlar.

    [not: tartisma kulturu dahilinde, yapici bicimde dile getirilen karsit fikirlere bilahare deginiriz; forum tadindan kurtulmak icin editlenmistir]
  • kuba/castro basliklari hakkinda bir nevi tarihcedir, gozlemler silsilesidir, itirafnamedir ve bazi goruslerdir, uzundur kisacasi uzun.

    benim acimdan ideal bir sozlukte, bu gibi daha ciddi konulari tartisirken, fikir veya bilgi sunulur, arada da hani ansiklopediye yazdigimizi sanmayalim diye onceki argumanlar yanlislanirken bir iki satir dalga gecilir, millet birbirine ayar verir, isin tuzu biberi olur. az da tasak gecsen cok da tasak gecsen, onemli olan sey ilk baslanilan noktadan ileri gidilip gidilmedigidir. yani cevaplar bulunmamissa dahi en azindan sorular netlesir, neyi merak ettigimizi biliriz. oysa bizim sozlukte, bu yonde yazilmis progresif entrylere, bir iki dozunda ayarli yapici karsilik belki gelir belki gelmez, ama bes tane on tane tartismayi dogmadan olduren entrynin gelmesi neredeyse kacinilmazdir. bazisi hic kasmaz, fikirlerin argumanlarin uzagindan bile gecmeden direkt etiketlemeye baslar, bazisi da yuzup yuzup kuyruguna geldiginde konuyu rakip gorusleri dile getirenlerin asil amaclarina baglayarak bir cuval inciri berbat eder.

    muhtemelen ben de bazen yapiyorumdur ama herhangi bir tartisma surecinde istikrarli bicimde kaskafalilik etmemeye, bu surecteki herhangi bir birikim sansini yoketmemeye ozen gosteririm. zira en azindan butun konularin ancak saflar halinde incelenebilir olusu gibi manyakca bir kafa yapim yok, onun yerine iddiali bir taraftar olunmadan da, merak edip ogrenmek icin de bazi konular hakkinda konusulabilecegi gibi gorunuse gore ortalamaya inanilmaz gelen bir dusuncem var.

    bu konuyu yavas yavas fidel castroya baglayalim. simdi bu kuba/castro basliklarina ilk yazali yillar olmus (editlerde icerik degismedi), o zamanlardan beri bircok gorusum degisti dogal olarak. ornegin kuba hakkinda ilk onemli bilgileri kubali tanidiklardan almistim, fakat onlarin buyuk kismi kubadan kovulan entelektuel muhalifler degil, oradan kacan bir nevi burjuva sinifiydi. gorusleri objektif degerlendirmelerden ziyade bilincaltina hakim ortak bir sinifsal kaygiyla bulanmisti, hatta bir miktar da surgun romantizmine kapilmislardi. haa, bu demek degil ki dedikleri gozardi edilmeli, bu demek degil ki devrim sirasinda olanlari hakettiler; kamulastirma adina gayrimenkullerinin dokunulmazligi olan bazi kisilerce yagmalanmasi gibi seyler devrim uzerinde bir lekedir. bu lekenin kacinilmaz olup olmadigi, yani o durumdaki en ideal devrimin dahi bundan pek farkli olamayacagi bilahare tartisilir.

    bir de mesela forbes dergisini kaynak gosterip, adamin servetinden bahsetmistim ki bunun ne kadar aptalca oldugunu farkedeli epey oldu. aptalca olmasi sadece forbes'un ucuz bir propaganda ugruna son derece gerzek bir hesaplama yontemi izlemis olmasi degil (ki bunu da sozlukten ogrendik, 24 ayarli ama yapici entrylerle). aptalligin asil nedeni, castronun icraatlerini elestirmek icin, kotu niyetli bir diktator imaji oturtmaya gerek olmadigiydi. insan bir konunun analizine, ilgili kisileri iyi veya kotu yonde idealize ederek baslarsa, sisteme yonelik mesru elestirilerinin, yerinde bile olsalar, kalitesini ve etkinligini dusurur. dolayisiyla castronun ekonomik sisteminin elestirisine, bu forbes olayiyla baslayinca, sistemin merkeziyetciligiyle ilgili argumanlar, forbes'un foyasinin ortaya cikarilmasiyla arada kaynayacak. asil aptallik buradaydi, neyse.

    ote yandan, bu gibi yanlis dallari budarsak, entrylerin ana fikri epey basit ve sabit. bunun anlasilmasi icin, o zamanlarda castro/kuba hakkinda hicbir olumsuz gorusun yeralmadigi hatirlanmali. kubanin sorunlarindan dogru duzgun bahsedilmiyordu, onun yerine cennet, abdye kafa tutan delikanli ulke tadinda tanimlar mevcuttu. az sayida istatistikle desteklenmis yazi vardi, onlarin da alintilandigi raporlarin olumsuz kisimlari ayiklanmis, doktor istatistikleriyle doldurulmustu. yani istatistiksel copy pastelerin normalde amaci bir tablo ortaya koyup ona gore fikir edinmek iken, burada tersten gidilmis, once fikir edinilmis sonra rakamlar ona uydurulmus, ona gore secilmis. bilimsel metodla az cok alakali oldugumdan dellendim ve madalyonun oteki yuzunun de gorulebilmesi icin birkac seyden bahsettim: hic ac bulunmayan ulke diyenlere bmnin verdigi besin kitligi alarmlarindan, "dunyanin en ozgur ulkesi" diyene toplanma, gosteri yapma, seyahat etme, basin ve yayin (ve internet) ozgurluklerinden filan bahsettim. hatta bu "madalyonun oteki yuzunu de gorelim" ibaresini de tekrar ettim ki polemik yasanmasin, kuba hakkinda daha gercekci bir tablo aradigimiz anlasilsin.

    ilk paragrafta bahsettigim konulara baglayacak olursak, tahmin edebileceginiz gibi, bu argumanlarin gecerliligini tartismak yerine "abd hayrani genc kapitalist", "amerika yalakasi" gibi etiketlere, abuk demogojilere ve mazlum edebiyatina basvuruldu. ornegin internet ozgurlugu hakkinda meraktan oturup iki saat arastirma yapip bulduklarimizi yazinca "internet'i ekmek ve saglik hizmeti bulabilme ozgurluklerinden daha onemli goren" zihniyet oluverdik. zira "küba sosyalizmde israr etmeseydi eger, internet özgürlügüyle beraber; fahiselik özgürlügüne, açlik özgürlügüne, issizlik özgürlügüne, saglik hizmetlerinden yararlanmama özgürlügüne, uyusturucuya alistirilma özgürlügüne sahip olacakmis". hala da sosyalizmin sorgulanmasinin isin icine ne ara karistigina, ozgurlukleri birbirine baglayip mutually exclusive yapmaya bakip bakip mavi ekran veririm. beni asil uzen tartismanin bu kadar kisa surede raydan cikmasi degil, tam da boyle yanlis anlasilmalara karsi bircok uyari/aciklama verilmis olmasina ragmen raydan cikmasiydi.

    mazlum/delikanlilik edebiyatina gelince, onun da iki odak noktasi ambargo ve bagimsizlik. ambargonun cok haksiz oldugunu, hele hele sovyetler yikildiktan sonra sikilastirilmasinin tam hayvanlik oldugunu taa basindan beri dusunuyordum, hala da oyle dusunuyorum. ambargoyla ilgili ilk ayrintili bilgiyi de (bkz: #6793584) yazmamin nedeni buydu, konuyu daha iyi kavramakti, sonucta her ambargo birbirinin aynisi olmadigi icin bunun da tanimlanmasi lazim. ama ambargonun, ekonomik politikalarin verimsizligine tek basina bahane olmasina hicbir zaman kafam yatmadi. yani buyuk zarari oldugu asikarken, tam olarak ne kadar geri kalmisliktan sorumlu oldugu sadece insanlarin politik goruslerine gore degisiyor cunku ortada somut verilerle tartismaya calisma gudusu yok. castronun tum ekonomik hatalarina kilif olamayacagi hakkindaki gorusum, hala cevabini ogrenemedigim sorulardan birisine bagli: tarim politikalarinin reformuna ve bazi piyasa ekonomisi tavizlerinin verilmesi icin neden taa 90larin ortalarina, ciddi ekonomik krizlere kadar beklendi? benim dusunebildigim tek olasi cevap, sovyetlerin yillik 6 milyar dolarlik hibesinin mevcut duzenin korunmasi kosuluyla verildigiydi, yani bu onlarin emriydi. tartisma kulturu oturmus olsaydi bilen biri coktan gelir, bu konulari aydinlatir, biz de ogrenmis olurduk. hatta daha iyisi, biz bunlari sormadan bu gerceklesir veya aklimiza dahi gelmeyen sorulardan konu acilirdi. neyi neden savundugunu rasyonelize dahi edemeyenlerin kendi uydurduklari saflasmalara batmalari, konuyu da beraberinde batirmazdi.

    ekonomik ve sosyal istatistiklerin genelde yanliligindan bahsetmistim, bu konuda bir ilginc sey de bunlarin hepsinin castro yonetimine baglanmasiydi. bunun gecerliligini sorgulamak zaman gezginine dusmus (bkz: kuba/#6566146), sonra da su guzel yazida deginilmis (bkz: kuba/#9414800). kisaca sistemin bazi guzelliklerinin koklerinin, devrimden onceki duzende de mevcut oldugundan bahsediliyor. simdi bunlari begenmemin nedeni, dogru olduklarini dusunmem degil. belki her dile getirilen fikir, her satir teker teker yanlislanabilir, bilmiyorum. bunlarin guzelligi, dogru da olsalar yanlis da olsalar konuyu ileri goturmeleridir. cunku eger haklilarsa, castroyu haketmedigi seyler icin ovmeyiz, hakli degillerse kubanin avantajlarinin devrimden sonraki duzende ortaya ciktigina emin oluruz, ona gore ders aliriz, dezenformasyona bagisiklilik kazaniriz.

    ote yandan bagimsizlik ve abdye kafa tutma konusu tam olarak bataga saplanmis konulardan biri. kubayi overken biraz fazla kaptirip tam bagimsiz ilan etmeye karsi, yillardir soyledigim sey saniyorum embesil olmayan herkesin hemfikir olacagi birsey: bagimsizlik, abd iliskilerine endeksli bir kavram degildir. bu dunyada abd gibi ulkeler dahi bagimsiz addedilemeyecekken, kuba gibi ufak, ithalata muhtac, kuvvetli bir konvansiyonel orduya yahut nukleer silahlara sahip olmayan, dibinde bulunan abd'ye karsi ancak stratejik ortakliklarla direnebilecek bir ulkenin bagimsizligindan bahsetmek abestir. bastan beri argumanimiz buydu, otesi degil. ama insanlarin derdi ogrenmek degil, saf tutmak, "karsidakine yenilmemek", bunun icin de komik duruma dusmekten kacinilmiyor. "hayir bagimsizdir, cunku.." yok, "abd yalakalari ne derse desin bagimsizdir" var. "ne derse desin" ne demek yahu, cok sahane birsey desem fikrin degismeyecek mi, insan bagnazligiyla ovunebilir mi?

    iki sene boyunca konunun seyrine bakiyoruz, pek degisiklik yok. yine "castro abd'ye tek basina kafa tutmustur" gorusune karsi, "yahu tamam castro kafa tuttu da, tek basina degil, sovyetlerin imzasi, cinin imzasi, castronun bizzat bir zamanlar devrim kahramani ilan edip sonra birtakim gizli kanitlari one surerek hapse attirdigi insanlarin, simdinin muhaliflerinin de imzalari var, hatta iyice abartirsak abd'nin son ambargo cagrisina tepki gosterip kubayla ticaret yapan ulkelerin de ufak imzalari var" denilmesi, "castro'yu asagilamaya calismak" degildir. bunlar dogru duzgun anlatilmazsa "devrimler ancak boyle ataturk gibi 100 senede bir gelen dahilerle olur, konjunkturun, cevresel sartlarin pek onemi yoktur" gibi tek adam kultune yatkin, sakat bir dunya gorusu ortaya cikiyor.

    bu ekonomik politika ve bagimsizlik/delikanlilik edebiyatinin yaninda, ucuncu ve asil temel eksenim insan haklari. halihazirda basin/yayin/internet konularinin tartisma seyrinden bahsetmistik. burada atladigim bir nokta var. internet konusunda yazarken kubadaki internet kullaniminin cok kisitli ve pahali oldugundan, dahasi buyuk olcude sansurlendiginden bahsetmistim cesitli istatistikler vererek. simdi yine yapici tartisma yolundan gidersek, buna getirilecek elestiri pahaliligin ambargonun bir sonucu oldugudur (bkz: #9685373). fakaaat, bunu yapmak icin birkac veriyle desteklenmesi lazim, gosterilen kaynaklarda ayni iki satirlik yorumlardan fazlasi yoksa, yani kaynaklar kaynak degilse "abd'nin yalanlarına sazanca atlamaktan" bahsetmek icin biraz erken. yine de fikir guzel oldugundan dusunmeye deger, hakikaten ambargo yuzunden mi boyle olmus, merak ettim 20-30 dakika internete bakindim. cesitli bloglardan anladigim bu abd ambargosunun uzun suredir hukumetin resmi cevabi olageldigiydi ve epey insan bikmis. demek ki sorunun bir sekilde quantify edilmesi gerekiyor, nitekim asagidaki linke gore kubali yetkililer, uydu baglantisi icin toplam 4 milyon dolar odediklerini, ambargonun fazladan maliyetinin yuzde 25 oldugunu iddia ediyorlarmis, yedikleri kazik 800 bin dolar yani

    http://tech.monstersandcritics.com/…um_for_internet

    benim zamaninda vermis oldugum istatistikler (bkz: #6580179) hala guncel mi bilemiyorum ama 800 bin dolarlik bir fark -ki bu resmi iddiaymis diyorlar- internet erisiminin alim gucune kiyasla bu kadar yuksek maliyetli olmasini aciklayamaz gibime geliyor.

    kaldi ki buradaki cok daha buyuk sorun sansurdur; abdnin kubaya fiberoptik kablo erisimini yasaklayarak -ki sadece ahlaki acidan degil, taktik acidan da aptalca, kubalilara sesini duyurmak icin internetten daha guzel firsat mi var, kuba yonetimi her abd sitesini yasaklasa dahi tuketim kulturunun cekiciligi en alakasiz siteden bile sizacaktir- onlari uyduya mahkum etmesinin, kubalilarin istedikleri sitelere baglanamamalariyla, daha bile fecisi istedikleri siteleri acamamalariyla bir alakasi yok. ikincisi bir baski metodudur. bu da bizi ifade ozgurlugune, dusunce sucuna ve bununla alakali olarak su sorulara getiriyor:

    1) prensipte, temel ozgurluklerin, devrim ve sosyalizmin temellerini oturtmak maksadiyla kisitlanmasi mazur gorulebilir mi?
    2) mevcut konjunktur ve abd etkisi gozonune alindiginda castro yonetiminin yarim asir sonra da subversion tehlikesini one surerek yasaklari savunmasi, karsit fikirlerin boluculuk olmasin diye susturulmasi hakli midir?
    3) bu kisitlamalarin boyutu, zaman icindeki degisimi kime gore neye gore belirlenecek, liderlerin konusmalarindan daha saglam yahut evrensel kriterler olabilir mi? muhaliflik ne zaman boluculuk olmaktan cikip demokratik unsur olacak? bu surecin ne kadari abd gibi dis etkenlere, ne kadari ic dinamiklere baglidir?
    4) merkeziyetci sosyalizm demokratiklesmeli midir, hatta anarsizme donusmeli midir, donusecekse bu nasil / ne zaman olabilir?

    nacizane fikrimce kuba/castro hakkindaki en ilginc konular bunlar, cunku genel olarak siyaset felsefesiyle, marksizmle, sosyalizmin evreleriyle ilgililer, evrenseller. bunlar konusunda fikirlerim var ama kesin yargilarim yok, cunku dogrularin bagli olacagi parametreler belli degil, yani ancak "abdnin her suikast girisimi icin 0.17 yillik bir diktatorluk mesrudur" gibi bir teorimiz olsaydi bu sorulari kolayca cevaplardik. kesin yargim olan tek sey tartismanin sidik yarışına donmemesi icin fikirden ziyade motivasyonlara, "gizli emellere" odaklanilmasina dikkat edilmesi gerektigidir.

    neyse, bu konular hakkinda halihazirda yazilmis cok guzel seyler var, ornegin (bkz: the chomsky reader). bu alintiyi alip aynen kuba ornegine uyarlayabiliriz ve neden bahsedildiginin hatlari genel olarak oturtulabilir. benim de bu temelde soyleyebilecegim bir iki sey var. ilkin "5.000 sene de beklesek domuz çiftliklerine virüs bulaştıran, maket uçaklarla şeker kamışı tarlalarını yakan bir komşunuz olduğu sürece..düşünce özgürlüğünü bölücülük olarak gormenin" hicbir sigortasi bulunmamasi. yani bu oyle bir arguman ki, bireysel haklarin kisitlanmasini tamamen dis etkenlere bagladigindan, yonetimden hesap sorulmasini imkansiz kiliyor. diyelim kuba olmasin da burmadan bahsedelim, ulkeyi yoneten generaller saltanatlari yikilmasin diye ifade ozgurluklerini azaltmislar, gosteri yapma, grev, blog acip yazmak gibi haklar yok. simdi bu tepki yollarindan bazilari askeri diktayi elestirmek icin kullanilabilir ve tipki castronun sosyalizme dil uzattirmamasi gibi burmali generaller de bu tip elestirilerin hindistanin, cin'in ekmegine yag surdugu gerekcesiyle zararli oldugunu soyleyebilir. bunun hakliligi ayrica tartisilir, hele devrimden 50 sene sonra gecerli olup olmadigi bir daha tartisilir ama sorun burada bitmiyor. yasaklanan bu iletisim kanallari, generallerin hatalarinin ortaya cikarilmasi icin de kullanilacak, rejimi degistirmek olmasa da bile yonetimi degistirmek icin de. simdi tum sorunu amerika'ya baglamanin tehlikesi de burada, her sey boluculuk adina bastirilabilir. "internette blog kurup kubadaki hayati anlatamazsin cunku abd fiberoptik kablolarimizi aldi" ne kadar yanli bir mantiksa bu da oyle. sonucta bize yabanci bir kavram da degil bu; turkiyede boluculuk suclamasinin her bok icin kullanilip gerektiginde halki dezenformasyonla bogmaya, gerektiginde de nefret icinde mobilize etmeye yaradigini biliyoruz.yani ozetle:

    a) bir grup insanin haklarini, devrim esnasinda, devrim adina, onlarin iyiligi icin kisitlamak prensipte tartisilacak bir haktir ama kimi zaman jakobenizmin tek care oldugu durumlar olabilir.
    b) lakin ayni mantigin 50 sene sonra da devam etmesi, en iyiniyetli insanda dahi konuyu daha yakindan inceleme istegi uyandirmalidir. abd'nin etkinligi gozonune alindiginda bunca zaman sonunda dahi rejimin tabu olmasini tartisirken daha siki standartlar getirmeliyiz.
    c) rejimin degil de yonetimin hala degismemesi icin ise, argumanlar daha bile ikna edici olmali. cunku o zaman soylev suna iniyor "sizin iyiliginiz icin sosyalizmi getirdik, abdnin propagandasi yuzunden sosyalizmi elestirmeniz boluculuktur, yine bu sistemin oturabilmesi icin yonetimin de bir dokunulmazligi olacaktir. fakat abdnin etkisi oyle fazla ki ve sizler de halk olarak aldanmaya oyle musaitsiniz ki -yahut ulke yonetmekten o kadar acizsiniz ki- bulundugumuz bu kritik noktada yonetimin otoriteyi elden birakmasi dogru olmaz, parlementer demokrasiyi (anarsizmi filan bosver simdilik) ve bireysel haklari ertelememiz lazim"

    yani devrim aninda yapilanlari, devrim sonrasi rejimin korunmasini ve yonetimin rejimi hakkiyla idare ettirebilecek tek alternatif olmasi gibi onermeleri birbirinden ayirdigimiz zaman, her adimda haklilik payi biraz daha azaliyor. istismar(bilerek) yahut verimsizlik(bilmeyerek) yuzunden kubanin olabileceginden daha kotu durumda olmasi suphelerinin giderilmesi icin daha somut parametrelere olan ihtiyac artiyor. daha kisa cumlelerden hazzedenler icin, her adimda abd bahanesi daha yetersiz kaliyor.

    kaldi ki isin paradoksal kismi, abd propagandasinin kubadaki insan haklari ihlalleri uzerine kurulmasi. (gerci bu aralar dusunce suclulari azalmis ama 80lerde 2000 kisi var, 90larin ortasinda "400 civari" demis insan haklari orgutleri. yakin tarihlerde * nufusu daha fazla olan turkiyede 150 dusunce suclusu varmis, daha yeni istatistikleri bulamadim) yani abdnin propagandasini gosterip, boluculugu onlemek adina bireysel ozgurlukleri kisitlamanin halihazirda yanlis oldugundan bahsettim ama dogru bir hareket bile olsa, bu abd propagandasinin en cok isine gelen sey. uzun yillar boyunca hapislere girip cikmis insanlar istatistikten ibaret degil, gercek kisiler, aileleri, arkadaslari var. rejimin birini hapse attigini gorup haksizliga sinirleniyorsunuz ve sonra bir sekilde sadece abdnin resmi agziyla degil, batili ngolarin ozgurlukcu sloganlariyla karsilasip ikna oluyorsunuz. sonra buna propaganda denilerek daha cok kisitlamayi mazur gostermekte kullaniliyor. guzel bir dongu vallahi.

    the chomsky readerda verdigim alinti bu fikirlerden, anarsizm baglaminda bahsediyor ve orada da anlatildigi uzere, castrodan su anda ulkeyi anarsizme gecirmesini beklemek hayalcilik elbette. zaten castronun iyiniyeti onemli degil, sorun sistemin anarsizm icin bir altyapi hazirlamamis olmasi; buna paralel olarak anarsist literaturu okursaniz, dramatik devrimlerle anarsizmin asla gelemeyecegi, bu degisimlerin devlet sosyalizminde tikanip kalacagi hakkindaki suphelerle karsilasirsiniz. proudhonun "ozgurluk, duzenin anasidir, kizi degil" lafinin onemi de buradadir.

    fakat bence bu tip anarsist goruslerin altyapisi, simdiki yonetimin girisimleriyle olusturulabilir. yerel yonetimlere ozerklik, uretimin calisanlar ve sendikalar tarafindan direkt kontrolu (anarcho-syndicalism) gibi radikal degisiklikler, abdnin siyasi girisimlerinden ve daha genel olarka piyasa ekonomisinin baskisindan korkularak ertelense de,halkin bu anlayis temelinde egitilmesinde bir engel yok. ve bu baglamda da dusunce ozgurlugunun onundeki engellerin de bir bahanesi kalmiyor; muhalifleri boluculuk ithamiyla susturmak yerine devletin muthis kuvveti, konunun rasyonel bicimde aciklanmasi icin kullanilabilir. sanirim devletin merkezi kontrolu ve yarim asirlik bir sure bunun icin yeter de artar bile (turkiyenin gecirdigi ideolojik degisimin boyutuna bakin), 2003'te hala insan haklari gruplarinin tutuklanip hapse atilmasinin devrim-abd baglaminda bir bahanesi yok bu yuzden.

    [bu arada bu insanlarin bir kisminin serbest birakilmalari, sucsuz bulunmalarindan degil, saglik sebeplerinden oturudur ve sartli saliverilmislerdir. geri kalaninin bir kismi da raporlara gore 2 metreye 1 metrelik hucrelerde tutulmuslar. 71 kisiydiler sanirsam. kaderin cilvesi, castronun unlu savunmasinin sonuna bakin: i do not fear prison, as i do not fear the fury of the miserable tyrant who took the lives of 70 of my comrades. condemn me. it does not matter. history will absolve me.

    ayni konusmanin ortasi da onemli: "john locke, in his essay on government, maintained that when the natural rights of man are violated, the people have the right and the duty to alter or abolish the government. the only remedy against unauthorized force is opposition to it by force...the famous french declaration of the rights of man willed this principle to the coming generations: 'when the government violates the rights of the people, insurrection is for them the most sacred of rights and the most imperative of duties.']

    ama "artik cok gec" diye birsey yok, esitligin kahraman devrimci idolunden demokratik halk hareketine yayilmasi bu sayede uzun vadede gerceklesebilir. sonucta vizyonla beraber, yavas yavas idari ve yasal kontrolun de sisteme yayilmasi, castroya olan elestirileri/suikast girisimlerini de anlamsiz kilacaktir. [bu da ayriyeten ilginc bir nokta, castronun daha demokratik bir duzenle devrimin bayraktarligini sisteme yaymasina, abd etkisiyle karsi cikarken, castroya yapilan suikast girisimleri orneginin verilmesi totolojiye yolaciyor]

    dolayisiyla, "küba rejimini, anarşizmin utopik [asla gerçekleşemeyecek olmasından değil, dünyanın bu haliyle, insanların bu bencilliği ve egolarıyla asla gerçekleşemeyecek olmasından ütopik] doktrinlerinleriyle karşılaştırarak eleştirmek" haksizlik olsa bile altyapinin, tehditler gozonune alindiginda devletin gucuyle sekillenmis bir aktif dusunce ortaminda bir geri iki ileri seklinde dahi olsa kurulmamasinin haksiz bir elestiri olduguna katilmiyorum. kaldi ki, altyapiyi maltyapiyi uzun vadeyi filan birak, topyekun anarsizmden bahsetsek dahi, unutulmamalidir ki 1930larin ispanyasi da dunyanin bu halinden ve insanlarin bu benciliklerinden de kotu bir ortamda ortaya cikmisti. ingiltere ve fransa gibi liberal kapitalist duzenlerin karsi etkileri, halen bir koylu toplumu oldugundan feodal duzenden gecinen toprak sahiplerinin bencilligi, kilisenin bunlarla isbirligi icinde olmasi gibi olumsuzluklar isin sadece cerez kismiydi. koskoca bir ic savas yasanmis, zaten fakir olan ulkenin kaynaklar fasizme karsi harcanmis, bir de ustune direnisin kontrolunu ele geciren moskova gudumlu komunistlerin, bir nevi rus emperyalizmi adina devrimi engellemeleri ve hatta sonunda sosyalist militanlari yasadisi ilan ettirmeleri * gibi fantastik olaylar yasanmisti. yani cok daha fakir bir ulkenin, altyapisi ve teknolojisi cok daha geri bir toplumun onemli bir kisminin, cok cok zor sartlar altinda dahi, iyi kotu demokratik, anti-merkeziyetci (boluculuk oluyor diye kapamadilar farkli sendika ittifaklarini), esitlikci bir duzen kurmasi olasiymis. hatta fasizme karsi olan mucadeleleri, kardeslik ve esitlik anlayisini iyice koruklemistir bile diyebiliriz; merkezi bir yonetim ve gerekli teknik altyapi olmadigindan engellenemeyen onca karsi propagandaya ragmen. bunu gunumuz veya 60larin kubasiyla birebir karsilastiramayiz, lakin alinacak dersler bence yeterince acik.
757 entry daha
hesabın var mı? giriş yap