14 entry daha
  • yahya peygamberi öldüren, isa peygamberi astırmak isteyen, islam peygamberine suikast düzenleyen yahudiler, hz. muhammed'e "sen büyücüsün / sihirbazsın" diyerek aslında onun bir peygamber olmadığını hz. süleyman gibi büyücü olduğunu iddia ediyorlardı. neymiş, hz. muhammed insanlara sihir yaparak onları kendine bağlıyormuş. oysa ki (bkz: hz. muhammed/@strong)

    yahudiler, süleyman peygamberin allah’ın elçisi olduğunu kabul etmeyerek ona kral süleyman diyorlar ve onun saltanatını sihirle elde ettiğini ileri sürerek insanları kandırıyorlardı. biz bu kadim bilgiyi -büyüyü- kral süleyman'dan öğrendik diyerek büyücülükten para kazanıyorlardı.

    süleyman peygamber insani üstün niteliklileri olan bir hükümdardı. o, saltanatını ne sözde doğa üstü bir meziyetle(sihirle) ne de bir entrika/komplo ile elde etmiştir. ayrıca (bkz: hz. süleyman ve zamanda yolculuk/@strong)

    ve ne zaman ki, kuran'da süleyman peygamber için o, allah'ın salih peygamberiydi, "biz dâvûd’a süleyman’ı armağan ettik. o ne iyi kuldu! yönü hep allah’a dönüktü.” (sad 30) dendi, o zaman da yahudiler buna itiraz etti. yahudilerin iftiralarına alttaki ayetle cevap verildi:

    "süleyman'ın hükümdarlığı hakkında şeytan karakterli insanların(şeyâtîn) uydurdukları yalanların peşine düştüler. oysa süleyman tanrı tanımaz biri olmadı. ancak insanlara aldatıcı(sihirli) sözleri öğreten şeytan karakterli insanlar küfre sapmıştır...." (bakara 102 - ilk kısım)

    peki ya neydi o aldatıcı(sihirli/büyülü) sözler. kuran neye büyülü söz diyordu bunun için tevrat'a bakıyoruz:
    “çünkü süleyman bana sırt çevirip saydalılar'ın tanrıçası aştoret'e, moavlılar'ın ilahı kemoş'a ve ammonlular'ın ilahı molek'e taptı. kurallarıma, ilkelerime uyup gözümde doğru olanı yapan babası davut gibi yollarımı izlemedi.” (krallar 11: 33)

    süleyman peygamberin vefatından sonra onun saltanatını ele geçirmek isteyen bazı yahudilerin tevrat’a yerleştirdikleri yukarıdaki sözün kuran'daki -sad suresi 30. ayette- yer alan sözü tasdik etmediği için onlara göre kuran allah'ın kelamı olamazdı. insanları bu sözle büyüleyerek(yani etkileyerek) akıllarını bağlıyor, kuran'ı inkar ediyorlardı.

    "...bunlar(yani yahudiler) babil'de o iki melike(şehzadeye/hükümdara/yöneticiye), harut ile marut’un başına gelenlerin peşine düştüler. halbuki onlar; "biz fitneye(oyuna) geldik, sakın nankör/kafir olmayın!" demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. ama onlar bu ikisinden, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı. allah’ın izni olmadan da kimseye zarar veremezlerdi..." (bakara 102 - orta kısım)

    harut ile marut, başına bir fitne gelerek yönetimden uzaklaştırılmış hatta sürülmüş bir yerin yöneticileri, şehzadeleri, beyleri dir. çünkü harut ile marut melikeyndir. şayet onların başına fitne gelmeseydi halkla haşır neşir olamaz, onlara bir şey anlatmaya vakit bulamazlardı. buraya kadar mantık yoluyla kesin olarak anlıyoruz; ancak harut'un ve marut'un eşleri vasıtasıyla kurulan desiselerle birbirlerine mi düşürüldüğü yoksa birlik olup esas kralın/beyin/hükümdarın eşiyle arasına problem soktuklarının fark edilmesiyle yönetimden alaşağı mı edildiği veya buna benzer başka şeyler mi yaşandığı hakkında kuran'dan elde edebildiğimiz açık bir bilgi yok.

    harut ve marut hakanların/beylerin başına gelen her neyse, ibret olsun diye sürüldükleri yerde halktan bazı kimseler onların anlattıklarından ders almak yerine karıyla kocanın arasını açacak taktikleri ağızlarından çekip aldılar.
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap