• university of chicago'nun baba profesorlerinden bir edebiyat/kultur kuramcisi, ozellikle postcolonialism uzerine yazdiklariyla taninir.
  • duzeltme: bhabha harvarda gecmis, onumuzdeki donemden itibaren orada ders vermeye baslayacakmis.
  • edward said ve gayatri spivak'in yanisira postcolonial theory'nin gelisiminde oncu olan ucuncu teorisyen.
  • yazdigi bir paragrafi okumak on bes dakikami alan harbi baba teorist. yazdiklarini anlamak, sindirmek, bir baglama oturtmak gercekten zor ama yine zorlama ve zorlanmaya degiyor. location of culture kitabi milliyetcilik, irkcilik, kolonicilik, kolonicilik sonrasi ve modernlik uzerine yazilmis makalelerden olusur. "dissemination: time, narrative and the margins of the modern nation" ve "race, time and the revision of modernity" makaleleri kanimca en faydali olanlardir. yazilarinda siklikla frantz fanon'dan alintilar yapar.
    "modernity"e karsi "postmodernity"i degil "contra-modernity"i onerir aslinda. koloniciligin bitmis olduguna inanmadigini dusunuyorum ama bu durumda yazilarinda "postcolonialism" yerine "neo-colonism" terimini kullanmasi daha mantikli olurdu gibi geliyor. goruldugu uzere bhabha okuma sureci insani biraz belirsizlik, karmasa ve daha cok soruya goturuyor insani ama yine de okumaya ve ugrasmaya deger.
  • modern toplumlarin melez * oldugunu one suren ve monolitik din ve irk saplantili statukocularla ugrasan. toni morrison, joseph conrad, nadine gordimer, derek walcott uzerine bayaa yazmistir. modern toplumun ve kulturun kokenlerini aramak yerine, kulturu olusturan ve her daim devinim icinde olan ana unsurlarla ilgilenmistir. harvard'da hukuk profesoru olan jacqueline bhabha'nin da esidir. ceklin baba hanim ise, nazi'lerden ind diyarina kacan bir ailenin cocugudur, nereden nereye...
  • postkoloniyel teori üzerine çalışan hintli teorisyenin tam adı homi k. bhabha'dır. (fizikçi olanı ise homi j. bhabha adına sahiptir.)

    farsi bir kökenden gelmedir aslında. 1949'da hindistan'ın mumbai kentinde doğmuştur. liseyi ve üniversiteyi de burada okumuş, yüksek lisansını oxford'da yapmıştır.

    sussex üniversitesi'nde on yıldan fazla eğitmenlik yaptıktan sonra, princeton üniversitesinde profesörlük almıştır. 2001'den beri harvard'dadır.
  • bu adamın location of culture adındaki kitabı beni çok heyecanlandırdığı için çevirmeye çalışmış ve fakat acıyla anlamıştım ki, metinlerini çevirmek çok zordur. bhabha'yı çevirebilecek bir babayiğit, bildiğim kadarıyla daha çıkmamıştır.

    arama tarama sonucu kendisini refere eden çeşitli metin parçaları:

    (...)
    gezi teorisi

    emperyalizm, sömürgecilik, etnografya, diaspora, çok kültürlülük, milliyetçilik, kimlik, görsel kültür ve haritacılık gibi kavramları sorgulayan entelektüel bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkan gezi ve gezi yazılarıyla ilgilenen bir anlayıştır. gezi teorisi sözlüğü kültür geçişleri, metropol merkezleri, emperyal bakış, etkileşim bölgeleri, sınır kavşakları, turist/seyyah, melez, marjin/kenar, ikinci vatan/anavatan, yerelcilik/genelcilik, yerinde koparılma, anavatan/gurbet, gidiş/dönüş, yol hikâyesi ve menfa, mecburi ikâmet gibi kelimeleri içermektedir. bu akımın başlıca isimlerini şöyle sıralayabiliriz:sara mills, james clifford, anne mcclintock, mary louise pratt, homi bhabha, edeard said, paul fussel, steven clark, inderpal greval, guy deport, umberto eco, caren kaplan, dean mccannel, james urry, jean baudrillad ve david spurr.
    (http://w3.balikesir.edu.tr/…ri/literarytheories.htm)

    (...)
    homi bhabha'nın kolonyal ve ırkçı söylem eleştirileri de, özellikle "mimic adam" kavramı "arada" veya "geçit" olan bir özne ima eder. sömürgeleştirilmiş olanın taklidi aynı olanın basit bir tekrarı değil, öznedeki farkı ve ötekiliği açan, aynı-ben'e (self-same) dönüşü imkânsız kılan bir süreçtir.
    (http://www.metiskitap.com/…ext.asp?id=9757&bid=1731)

    (...)
    homi bhabha’nın said’e yönelik eleştirilerinde oryantalizme bu sert karşı çıkışın yine batılı bir projeksiyon olduğu vurgusu ağır basmaktadır. james clifford ve tarihçi david kopf’un eleştirileri ise said’in oryantalizme yaklaşımının tarihî kesinlikten yoksun olduğunu savunmaktadır. kopf, daha 1870’lerde keşub çandra sen gibi hint aydınlarının batı emperyalizminin, militarizminin ve milliyetçiliğinin mit ve yanılgılarını ortaya serdiklerini ve doğu-batı ayrımını aşma yolunda çaba gösterdiklerini söylemektedir. keza tagore’nin da ingilizceye, batı milliyetçiliğinin kaynağı olarak yıkıcı eleştiriler geliştirdiğini görüyoruz. yani said’in getirdiği eleştiriler, aslında en az yüz yıl öncesine uzanan bir gelenekten beslenmektedir ve tamamen yeni değildir.
    (http://www.da.com.tr/…extr.cfm?menuno=33&textno=162)

    (...)

    sosyolog zygmunt bauman’ın ‘yabancı’, ‘dost’ ve ‘düşman’ arasındaki ayrımıyla postmodern yaşamı incelerken oluşturduğu kişilerarası iletişim etiği; homi k. bhabha’nın kültürler arasında ‘çeviri’ olarak adlandırdığı süreçler sonucunda oluşan üçüncü alanlar ve melez kimliklerle ilgili düşünceleri ve stuart hall’ın ‘tek parça’, ‘tutarlı’, ‘istikrarlı’, ‘tamamlanmış’, ‘kesin hatlarla çizilmiş’ olan kimlik anlayışlarından vazgeçmemizi öneren yaklaşımı, çevirmenin konumu ve kimliği açısından çeviribilime ne kazandırabilir peki - yazımın ikinci bölümünde de kısaca bu soruya girmek istiyorum.

    çevirmenlik: güç dengelerini sarsan kültürlerarası ‘cambazlık’

    zygmunt bauman ve stuart hall gibi araştırmacılar için ‘öz kimliği’ ya da ‘kimliğin özünü’ aramak, ekonomik, politik, toplumsal koşulların sağlam temele oturmadığı, yaşamın her alanında değişkenlik ve hareketlilik gereksinimi duyulduğu bir zamanda anlamını yitirmiştir. küresel göç hareketlerinin sonucunda değerlerin ve beklentilerin kısa ömürlü olduğu, sürekli değişen hedeflerin belirlediği toplumlar oluşmakta, bu bağlamdaysa işgücü, insan kaynağı, bilgi, kültür, ulus, kimlik patlaması yaşanmakta adeta. bu ‘esneklik’ ve ‘devingenlik’ arayışı kültürel grupların oluşma ve de çözülme hızını epey arttırırken toplumsal yapıların yeniden yorumlanmasını acil bir ihtiyaç haline getirir. homi k. bhabha’nın deyişiyle gitgide daha çok ‘ara alanlar’ ve ‘ara insanlar/kimlikler’ oluşuyor. batılı sanayi toplumlarında, kendi ülkelerinden ekonomik ve/ya siyasi nedenlerden ötürü göç edenler ‘yerleşik hayata’ geçme isteğiyle siyasi ve kültürel ‘katılım hakları’ talep ediyor, beraberlerinde getirdikleri kültürlerle göç ettikleri ülkenin kültürlerini karıştırarak yeni kimlikler biçimlendiriyorlar. sömürgecilik sonrasında üçüncü dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılagelmiş devletlerde ise, ulusal kimlik, güçlü ve yaşamın her alanını kontrol altında tutan devletlere olan inancın sarsılmasıyla devlet yapısından ayrıştırılıyor, etnik, dini, toplumsal ‘alt’ kültürler bilinçleniyor hatta bir dereceye kadar bağımsızlaşıyor. kültürel ve toplumsal alanda çok iyi gözlemlenebilen bu melezleşme, akademik disiplinlerde de görülüyor, mesleki tanımlara ve görev alanlarına da yansıyor. daha önce de sözünü ettiğim kültür araştırmaları, kültürlerarası iletişim araştırmaları, kimlik araştırmaları gibi ‘bilimsel ara alanlar’ çoğalıyor.

    (...)
    (http://ceviribilim.com/?p=121)

    bunlar biraz anlatıyor sanırım.
  • postcolonialism'in en ünlü teorisyenlerinden biri ve mimic man ya da türkçesi mukallit kavramını hayatın her alanına uygulayabildiğim adam. ne demiş bhabha: "white, but not quite"
  • adını ilk kez zizek'in bir röportajından duydum. neo-kolonyalist olduğunu ve katılmadığını söylemiş zatı muhterem. kendisini hakkında derin merak duymaktayım an itibariyle.
hesabın var mı? giriş yap