• frustration denen engellenme ve öfke denklemine ulaşacağımız çözümlemedir.

    islamcılar, din anlayışları gereği 21. yy'a uymuyorlar. yani 2015 yılındayız, yahudi'leri orta doğu'dan sileceğiz, alevi'leri yok edeceğiz, müslüman çoğunluklu ülkelerde islamcı rejimleri yerleştireceğiz gibi isteklerin akılla mantıkla alakası yok. ama istiyorlar. bu saçma sapan istekleri engellenince de frustration denen reaksiyon gerçekleşiyor. bu engellenmişlik, öfkeye sebep oluyor.

    bu yalnızca islamcı ideolojinin genelinde yok, bireysel açıdan da var.

    insan doğası gereği özgürlüğe eğilimlidir. islam ve toplum bunu bastırınca, tek tek bireyler de frustration yaşıyor. 20 yaşında bir genç içki içmeyecek, sevgilisi olmayacak, konsere gitmeyecek diye onu engellemeye maruz bırakırsan, o da öfkeli bir genç olup çıkıyor.

    kızlı erkekli evlere olan öfkenin gerekçesi falan hep bu. baskılanınca, engellenince farklı bir öfke oluyor.

    islamcıların 13 senedir iktidar olmasına rağmen hala mağdur olmaları da buna dayanır. adamlar 13 senedir ortalığın aq'du ama mağduriyetleri geçmiyor. geçemez de. mağduriyeti onlar hala yaşıyorlar. ama onları mağdur eden muhalifler değil. bugün bir imam hatipli genç hala engelleniyor, toplum ve islam onu engelliyor. o yine mağdur oluyor. engelleme-öfke paradigması değişmiyor.
  • islamcilik ya da islamcilar adi altinda, kendini cok guzel anlatmissin. tebrik ederim*.

    burada var boyle bir sey. adam bir bakiyorsun freud'dan girmis jung'dan lacan'dan cikmis, ihya'dan da bahsediyor, peygamberin hayatindan da. havai fisek yahu, tam bir cumbus yani. bu azim, bu heyecan. yaziyor da yaziyor, sayfalarca. measallah yani!

    de iste oyle degil be kuzum. keske olabilse ama degil. sen kendini, eski seni anlatiyorsun bize. hikayen islam'in, muslumanlarin hikayesi degil, senin hikayen. yaptigin analiz muslumanin psikolojisini degil, senin psikolojini gosteriyor. baska bir sey degil. sadece bu. icten ice bunu cok iyi bildigine de eminim. ama bunlarin hicbirisini asla kabul edemeyecegini de cok iyi biliyorum o yuzden lafi uzatmadan bir iki seyi ilgilisi icin yazip birakacagim.

    denilmis ki

    "zaten islam kaynaklı nevrozlar yaşamayan insanların derdi gazali'nin 1000 yıl önce yazdığı ihya-i ulûm'id-din gibi kitaplarının yerine dil ve kolektif kültürün 300 bin yıllık birikimi ile oluşmuş insan hakları evrensel bildirgesini koyabilmektir."

    bu her zaman karsilastigimiz bir zirva. insan haklari evrensel bildirgesi he mi? ne cok duyuyoruz bu laflari insanligin sevgililerinden. insanligi seven, ama insanlari sevemeyenlerden.

    guzel kardesim sizin ne dunyadan haberiniz var ne hayattan ne de tarihten. bugun hicbir zaman olmadigi kadar ayrismis, sistematik olarak irkcilasmis ve maddi olarak dengesi bozulmus bir dunyada yasiyoruz. sizin o insan haklari evrensel bildirgesi dediginiz seyi gelismemis toplumlarin ezilmis kitleleri guclunun gucsuze tahakkumunun bir araci olarak goruyor, gelecegin insasi icin bir umut olarak degil. adaletsizligin kalesi ve guclunun kolluk kuvveti birlemis milletlerin 48'de kabul ettigi bir kagit parcasi olmaktan asla oteye gidemimis bir aldatmaca ile kandirin kendiniz ve hulyalara dalmaya devam edin siz.

    kendisini degistirmeyen hicbir seyi degistiremez. birlesmis milletler (seversiniz siz) eski genel sekreteri dag hammarskjöld der ki " kitlelerin selameti icin durmadan didinmek yerine kendinizi bir tek kisiye vermeniz daha soylu bir davranistir". degisim teker teker insanlarla ilginmekle, bu yolda caba sarfetmek ve fedakarlikla olur. ancak icerisinde insanlara karsi sevgi barindirabilen bir insan boyle bir fedakarligi yapabilir. zira, sevginin olcusudur fedakarlik, yani sevgi olmadan o olmaz. iste islam da insana nefsinin, egosunun ne oldugunu, nasil calistigini ogretir, gosterir. bununla yetinmez, onu nasil kontrol altina alacagini ogretir. her zaman kalbinde bir seylerin sevgisini bulunduran, bunlari icin yasayan insanin kalbinde turettigi sahte putlarin yerine allah sevgisini koyar. ruhunu nasil yulcetip, sevgi ile yani isik ile doldurabilecegini anlatir ona. ruh yucelip aydinlaninca da sevgi ile dolar insan ve fedakar olur. kendisini degistirip yucelttigi gibi icinde yasadigi toplum da gelisir, degisir. acip halil inalcik'tan selcuklu ya da erken osmanli tarihi okursan bunu gorursun. asr-i saadette de, enduluste de.

    eger biraz lacan, jung, freud okudugunuz kadar, cemil meric, nurettin topcu, sabri ulgener okumus olsaydiniz, altinla teneke arasindaki farki da gorebilirdiniz.

    bu noktadan sonra, muslumanlar hakkindaki

    --- spoiler ---

    islamda kadının değersizliğinin kökeni muhammed'in evliliklerine dayanır. genel kabul gören sayı 13 de olsa 9 ile 19 arası evlilik yapmıştır islam peygamberi. müslümanların babası bir tane iken 13 tane anası var demektir bu. bir erkeğin 13 kadın ettiği fikri müslümanların bilinçdışına yüzyıllar boyu işlenmiştir ve kadının kendi kararlarını alabilen özgür bir insan, bir birey olabilmesi düşüncesi müslümanlar için kabul edilebilir olmaktan çıkmıştır.

    --- spoiler ---

    seviyesinde(!) cikarimlara birtakim cevaplar vermeyi zul addediyorum. hakikaten hem cok yuzeysel hem de cok cahilce seyler bunlar. tutup neresini duzelteceksin ki.

    lakin anliyorum anti-mucahitleri. iclerinde kaybettiklerini dusundukleri zaman icin, aldanmisliklari icin biriktirdikleri nefretle ve hirsla kendilerini yeniden yarattiklarini, donanim sahibi olduklarini zannediyolar. ama isin ozune hicbir zaman temas edemediler. simdi dil tersten isliyor o kadar. o zaman da bostular, yine boslar. kitap yuklu, katirlar.
  • bütün varsayımlarını 800 yıl önce yaşamış bir insana yüklenerek temellendiren bir trollün saçma entrysi
  • allaha inanan digerleri gibi kendi varligini yukseltmek isteyenlerin psikanalizidir, konu edilen sey bir g u c l e n m e, araştırma sürecidir bu, bir icat da olsa (bir kelimedir ne de olsa) geometri sorularini çözerken çizdiğimiz hayali cizgiler gibi, kullandigimiz limit sembolu gibi, gibi kelimesi gibi. anlamak mesafe ile ilişkili, yabancılık/samimiyet zemininde bir hareket. yoksa hakikat söylenebilir mi görülebilir mi, bilinebilir mi?

    muhtemelen farkinda bile olmadan polis kurumundan alınmış patoloji söylemleriyle/araçlarıyla yazi düzen kişinin daha fazla fakirlik acizlik körlük yaratacağı eylemdir. ilerleme fikri ile inkarcilik arasinda bir bağ var, buna yem olmak bodur kalmak kolay. kisi dusmanini kısalttiginda aslinda kendi boyunu da uzatma kabiliyetinden vazgeciyor.

    dinin siyasi, kurumsal olarak pratikte aşılması için uğraşılması gerekirken, bunun psikanalizine gelindiginde tehlikeli sularda yuzdugumuzun farkina varmamiz lazim, kendi topuğumuza dengesizce sıkmak gibi [w. benjamin tarih kavramı üstüne tezler, 1. tez mesela bu ikilemi saptıyor].

    devlet gibi, din gibi, insan gibi şeyler acaip şeyler biraz birdirbirden atlamak gibi, birisi eğilip öbürü zıplıyor zonra diğeri eğilip öbürü zıplıyor.

    dinde, doğada (insan, din, yasa, değer, hikaye, z a m a n) çok eski süreçler var, bir anda yalnız bi tarafını bir yüzünü görüp, bunu toptan silmek isteyenin psikanalizi de belki yücedir ama bunlar boşlukta büyük adımlar ı am just saying.
hesabın var mı? giriş yap