4 entry daha
  • mayıs 2020'de jacques demy'nin lola (1961) filmini izledim. savaş sonrası fransa'sında belli başlı ilişki ve aşk temalarını soft, dokunaklı, sade biçimde işliyor. insan her yerde her çağda aynı, herkesin diyecek sözü, farkettiği bir görüş açısı var, hepimiz gerçekliği toz gibi parça parça bilmek zorundalığına katlanıcaz dedirtti bana.. aldatma, sadakat, tekeşlilik, çokeşlilik, bekleyiş, düş kırıklığı, gençlik tomurcuğunun patlayışı, ilk aşk, ilk aşkın gücü ve mirası, tek başına çocuk yetiştirme, amaçsızlık, anlam, macera ve renk arayışı, gizemler, seven ve sevilen asimetrisi... daha ne istersiniz? siyah beyaz filmin kamera perspektifleri, fransa (nantes) tanıklıkları, özellikle üç boyutlu hissettirdiği ve walter benjamin'e rahmet dilediğim pasajları benim için doyurucuydu.

    lola'da ilişkiler ve bakış çok dengeli, jacques demy'nin kadına değer verişi çok belli. kadının çok çeşitli boyalarını, hallerini, ve çağlarını eşzamanlı ele almış. herkes birbirinin alter egosu. ayrıca erkekler de kadın alteri. demek ki filmdeki tüm kadınlar ve kadınlık da yönetmenin animası, iç dişilliği.

    (bkz: les parapluies de cherbourg/@ibisile)
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap