• (bkz: coastliners)
  • kitap bastırma sürecinde türlü zorluklarla ve umursamazlıklara karşılaşan kendisi gibi yazarlar için kurduğu sokak kitapları yayınları'ndan çıkan uğur ziya şimşek kitabı..

    kitabın başında yer alan, tırnak içinde söylenirse* "genç yazarın kendisini tanıtma yazısı" bana, pekçok kendini tanıtma yazısı gibi fazla, abartılı geldi.. özellikle şu ben komiğim, çok süper espriler, söz oyunları yaparım açıklaması (tribe dönmüş hatta: "esprileri ile ön plana çıktı", "esprileri ile neon gibi parladı" falan, olmamış abicim?!) fazlaca sinir bozucudur..

    ancak, kıyıdakiler özellikle bugüne dek değinilmemiş ya da hep bir şekilde geçiştirilmiş, olduğundan farklılaştırılmış bir konuda: farklı cinsel hayatlar, yönelimler, tercihler: yazılan, oldukça akıcı bir roman; ve hatta bu konuya farklı bir yerden bakmak için başvurulması gereken bir kaynak olabilecek nitelikte bence.. alıntılarsam: "bu roman farklı cinsel hayata sahip olanların hikayesidir.. gay, lezbiyen ve fetişitlerin sevinçleri, sohbetleri, esprileri; acıları, dışlanmışlıkları akıcı bir dille anlatılıyor" yazar kitabın arkasında. bu iddiayı boşa çıkarmadığı için yazara ayrıca teşekkür etmem gerektiğine inanıyorum..

    kitap için en belirleyici sıfat cidden akıcı; hatta bir solukta okumayı pek sevmeme [mesaj: iki solukta düşünmek, karar vermek, fikir belirtmek her zaman daha iyidir], okuduklarımı sindirmeye çalışmama rağmen bir kaç saatte bitirilecek cinsten(di).. gerçi yazarın okuyucusuna öyküdeki karakterleri verme (tanıtma) şekli, özellikle diyaloglar, "bu konuya eğilen ilk, tek, biricik, yegane, hede hödö kitap olma"* özelliğinin getirisi ile fazla didaktik bulunabilir; hatta direk öyle, dersteymiş gibi hissettim bazı hoşgöremediğim yerlerde.. ama, olayların gerçekliği ve akıcı anlatım yine de kitabı elimden bıraktıramadı..
    ayrıca, kinyas ve kayra'da hakan günday'ın çok ustaca yaptığı, eminim okumadığım pek çok eserde örneği başarı ile okunabilecek olan, konu akışında, yazarın kitabın yazım aşamasına dahil edilmesi; hatta bir bölümde yazarın hikayeyi aktığı gibi değil, direk kendi ağzından yaşadığı gibi yazışı, açıkçası okuyucu olarak beni pek mutlu etmedi.. tam olarak mutlu değil de tatmin etmedi demek daha doğru sanırım.. ama bu oldukça kısa olan bölüm, didaktik diyaloglar kadar rahatsız edici değildi: bena göre lezzetli, daha doğrusu damak tadıma uyan cinsten değildi demek daha insaflıca olur..
    yine de sonuç olarak, genel anlamda anlamda oldukça tatmin edici heyecan, verici, okunası bir eser..

    ayrıca, bu kitabın her türlüsünden ötekileri (ötekileştirdiği sözcüğü burada cuk oturuyor) dışlayan; üstüne cinsel farklılıkları, tercihleri sapkınlık olarak gören insanlara çok çekici gelmeyeceğini, hatta bu insanların tepkili yaklaşabileceğini düşünüyorum.. ama her ne kadar hepimizin üzerindeki özellikle din ve ahlak temelli toplum baskısı azalmamış olsa da son dönem özellikle internetin kullanım yaygınlığı ile daha çok bilinir, görülür olan çoğu baskılanmış cinsel yatkınlıkların ve farklılıkların cesurca işlendiği, hem bu tercihleri olan hem de "görmeyi" tercih eden insanların okuyabileceği ender eserlerden birisi..

    not 1: fikir edinmek için adrese bakılabilir tabii..
    http://kitap.antoloji.com/kiyidakiler-2-kitabi/
    not 2: ne çene varmış arkadaş..
  • yazarı uğur ziya şimşek tarafından adıma imzalanmış olarak kütüphanemde duran kitaptır.

    kadıköy'de bir kalabalığı görüp yaklaşan babamın kitabı satın alıp orada bulunan yazara benim adıma imzalatması sonucu elime ulaşmıştır.

    gay, lezbiyen ve fetişistlerin hayatına dair detayları anlatırken toplumun onlara olan bakış açısı, yaptırım ve tavırları da dile getirilmiştir. toplumun genelinde bulunan önyargı, empati yoksunluğu, kalıplaşmış düşünceler, farklılıkları yoksayma-hatta yoksaymakla kalmayıp yok etmeye çalışma- gibi konulara eleştiriyel bir bakış kazanmamı sağlamıştır. ayrıca cinsel tercihleri tek bir kalıba sokan, bu kalıbın dışına çıkanları, insan yerine dahi koymayanları kınamamı, hayata baktığım pencerenin fazlasıyla büyümesine de sebep olmuştur.
  • bugün 35. istanbul film festivali kapsamında gösterimi yapılan 5 kısa filmlik çalışma.

    ilki barış pirhasan tarafından yönetilmiş ve ege'de ölen mültecilerle ilgili (filmin başında "ege'de bir sahil kasabası" diye belirttiklerinden böyle yazmıştım ama yare göre "tüm mülteciler" demek daha doğruymuş). tek bir oyuncusu var, o da masal kahraman isminde mini mini bir kız. bu filmde en çok hoşuma giden kısım, sahilde kova ve kürekle kumdan kale yapan oyuncunun kovalarının üzerindeki etiketlerin yarı sökülmüş halde olmasıydı, çok beğendim.

    ikincisinin ortadoğuda bir sınır kasabasında geçtiği yazıyor filmin başında, suriye sınırı olsa gerek. savaştan kaçmış bir anne-kızın gözünden savaşa uzaktan kısa bir bakış sunan ve alphan eşeli tarafından yönetilen film. buradaki anne şebnem hassanisoughi. kendisini tanımıyordum açıkçası ama oyunculuğunu çok beğendim, ayrıca arapça konuşuyor ama normalde bildiği bir dil değilmiş 1 hafta çalışmış (gerçi arapça bilmem, belki de hiç beceremiyordu da ben anlamadım) ayrıca filmin sonundaki söyleşide kendisini de acayip güzel bulduğumu belirtmek isterim.*
    oyunculukları (bir de küçük kız vardı kim olduğunu yazmamışlar tanıtımda) çok beğendim ama "çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne" sözünü kullanmış olmaları çok itici geldi bana. iki savaşın da çocuklar üzerinde benzer etki yaptığını falan anlatmak istemiş olabilirler ama yok olmamış.

    üçüncü film (sırasını karıştırmadıysam) melisa önel'in yönettiği, engelli bir bireyin istanbul'la savaşının anlatıldığı film. içlerinden en güzeli olabilir. engelli ve aynı zamanda dansçı olan bir adamın iş çıkışı yolda yaşadığı sıkıntıları çok çok güzel yansıtmışlar. farklı bedenlerle dans diye bir oluşum varmış bu film sayesinde öğrendim. şurada ufak bir gösterilerini izleyebilirsiniz, ki filmin oyuncusu olan sinan özerk de var içlerinde. film kadar etkileyici olan bir kısım da sinan özerk'in film sonundaki söyleşide "ben bu filme 33 yıldır hazırlanıyorum" demesiydi.

    dördüncü film (üç de olabilir) en kötü senaryosu olandı bence ayrıca başroldaki oyuncuyu da beğenmedim. ali ismail korkmaz'ın hikayesinden esinlenilmiş belli ki. ya ben anlamadım ince detayları ya da film olmamış, bilemiyorum, ama benden iyi not alamadı*. ha bir de defne halman vardı bu filmde, kendisi filmdeki tek güzellikti.

    son film ise toprağa dönüş isimli ve içlerinden en ilginç olan filmdi. doğaya/köyüne/topraklarına dönen hamile bir kadının ne yaptığını anlamadığım yürümelerinden oluşuyordu büyük kısmı. gerçi yönetmen erdem tepegöz "aslında köye dönmek değil de, dönüş yoluydu anlatmak istediğimiz" gibi bir şey deyince anlar gibi oldum ama şimdi düşünüyorum da pek de birşey anlamamışım. filmin oyuncusu antigone gitana ise acayip güzel bir kadın. filmin bitiminde sahneye bir çıktı, dedim "vay arkadaş".

    böyle filmlerden sonra hep sorarım kendime "ben mi anlamadım yoksa film mi kötüydü" diye. cevabı bilmediğimden daha fazla olumsuz eleştiri yapmak istemiyorum ama filmi ben seçip arkadaşımı sürüklemiştim, pişmanım.

    (bu arada film sonundaki söyleşide çevirileri yapan hanımefendi kim bilmiyorum ama kendisine hayran kaldım. adamlar konuşurken takır takır not alıp, süper bir telaffuzla aktardı.)
  • festivalde izlediğim güçlü bir film, 5 kısa öyküden oluşuyor, yönetmenleri baba adamlar. konusu genel birçok insan hakları sorunları üzerine ve insan hakları kurumu desteği ile çekilmiş, devlet kurumu desteklemiş yani.

    ikinci ve son filmi çok beğendim.
    ikinci sıradaki öykü, suriye sınırındaki geçen bir anne kız öyküsü epeyi vurucu alphan eşeli yönetmiş bunu. çocuk oyuncu şaşırtıcı iyi.
    sonuncu öyküyü erdem tepegöz çekmiş. yıkılmış köyüne dönüp doğum yapan hamile bir kadını anlatıyor, görüntüler inanılmaz güçlü, hiç diyalog olmadan anlatılan ruhsal bir yolculuk öyküsü., doğum sahnesi de epeyi iyi çekilmiş, kadının suyu geliyor, göğsünden temiz bez çıkarıyor, parmaklarını sıkması, tırnaklarındaki kir, son plandaki büyülü ağaç vs.. iyi bir yönetmenin elinden çıkmış iş.

    bence bi yerlerde bulursanız izleyin önemli ve iyi filmler var içinde...
hesabın var mı? giriş yap