*

  • trabzonspor icin yapilan bir yaki$tirma. uzun zamandir dillerde trabzonspor'un diger adiymi$casina dola$maktadir. *
  • bilkent'te kupaları toplayan, turnuvaları sallayan son 3 yılın efsane takımı.
  • arka planı olan bir mecazdır. karadeniz'de fırtınaya yakalanıp da kurtulan gemi nadirdir.

    hatta evliya çelebi'nin bu şekilde yakalandığı bir fırtınayı

    "dalgalar yükselince elimizle ay'a değiyorduk, dalgalar çekilince cehennem'deki zebanileri görüyorduk"

    diye tasvir etmişliği vardır, ki bahsettiği fırtınada gemisi batmış, dalgaların evliya çelebiyi romanya sahillerine vurması sayesinde kendisi hayatta kalmıştır ve ondan sonra da deniz yolculuğuna tövbe etmiştir. öyle bir şeydir karadeniz fırtınası.
  • o yorozun üstüne de
    gararanda** bulutlar
    vurdi garayel birden da
    o azgın sulariylan da (o azgın sulariylan)

    doldi sulari doldi da
    gayuğumun* içine
    dedum: "uşaklar temam
    ha bu dünyada işum da (ha bu dünyada)

    galkuda gaçamaduk da
    ne gayuğum ne de ben
    uy yaman aldi bizi
    ortasina garayel da (ortasina garayel)

    ne ettun garadeniz de
    yutti sularin yutti
    gayuğuyla gaptani* da
    aldi derune gitti (de aldi derune)

    (bkz: karayel/#6728909)
  • ts yenerse "fırtına esti", kaybederse " fırtına esmedi" şeklinde manşetlere konu olur. türk basınının kabızlık göstergesi tamlaması.

    (bkz: kartal yüksekten uçtu)
    (bkz: aslan kükredi)
  • evliya çelebi bir rüya görür, rüyasında hz. muhammed'le karşılaşır "ya şefaat resulullah" diyeceğine, "seyahat ya resulullah" der. peygamber gülümser ve evliya çelebi'nin dileğini kabul eder.

    rüya burada bitmez

    peygamberin yanında duran sa'd bin ebi vakkas, gezdiği ve gördüğü yerleri yazmasını söyler.

    gördüğü rüyayı abdullah dede'ye anlatır. ondan rüyasını yorumlanmasını ister. abdullah dede; istanbul'dan başlayarak gezmesini, tuttuğu notları, izlenimlerini, gördüklerini eksiksiz olarak yazmasını söyler.

    böylece seyahatname adı verilen, 17. yüzyılı kapsayan gezi günlüğü ortaya çıkar.

    bu tarihsel kaynak osmanlı'nın çeşitli bölgeleri hakkında bilgiler sunar.

    1941 yılında ketenci ömer paşayla ticaret ve ulaşım açısından büyük önem taşıyan karadeniz'e gider. seyahatname'sinde karadeniz'in fırtınalı, güvenli olmayan denizinin tehlikelerini anlatır.

    evliya çelebi'nin anlatımıyla karadeniz'de fırtına

    "ucali sefer' reis nam bir kimsenün şaykasına yüz elli nefer arkadaş ile girerek denizde nice muhataralar ve nice korkunç vak'alar görüp geçirdim. "fi yevmi nahsin müstemir" (uğursuzluğu devam eden bir gün) denmeğe lâyık bir günde sandal ile limandan taşra çıkdık.
    yıldız rüzgârına yelken açarak bir gün bir gecede pupa yelken gidüp karadeniz'ün tahminen ortalarına vardık. burada şimal canibinde anapa dağları, balıklava semtinde suluyar dağları görünüp sinop ve amasra dağları da önümüzde idi.
    derken hiç birinden nâm ü nişâne kalmadı, bir girdâb-i elîme düştük.
    gâh muvafık, gâh gayr-ı muvafık eyyâm ile bir gün bir gece deryâ-yı bî-emân içre çalkalanup durduk. ne cânibe gideceğimiz nâ-malum; ahir ül-emr "ol engin-i nâ-mübârekde ne reh ne râh-ber peydâ" mısraına müsâdak olduk. güneş deryâda doğar, deryâda batar. bu vechile girdâb-ı gamda telâtum-ı deryâ ile serseri gezerken hikmet-i hudâ gün doğusu tarafında kara bulutlar zâhir oldu. bundan başka ra'd ü berkli sağanaklar, kırıntılı, üçerleme kumlar peyda olunca gemicilerin reng-i rûları mütegayyir oldu. bîçâreler ellerini uğmağa başladılar.
    geminin kıç tarafındaki pusula ve kıble -nümâlarına bakarak birbirlerine can pazarı muamelesiyle bakınmaya koyuldular. hemen içlerinden dede dayı nâm umûr-dîde bir ihtiyar gemicilere hitaben:
    - bre dayılar! ne havfe düşersiniz, hudâ kerîmdür, işte kırıntı ve sağanak gelmektedir. mayna alaborna dedikde cümlesi bir yere gelüp alaborna iplerini indürdiler, alaborna direği de aşağı indi.
    temevvüc-i deryâ git gide müşted olmakta olduğundan, hemen gemi üzerindeki büyük yapağı çuvallarını, papir hasırlarını, balık turşusu fıçılarını, gemi kerestelerini denize attılar. iki yüzü mütecâviz üserâyı da der-anbar idüp anbar kapusını seddeylediler. gemi bir parça hiffet buldu, lâkin yine temevvüc-i deryâ âsümân ile berâber olup cûş u hurûşa başladı. "kalırsa hecr ile girdâb-ı gamda keşti-i dil / ne çare neyliyeyim rûziğâr elümde değül". beytinin ifadesi mucibince üç gün gece kar, tipi, boran eksik olmadı. gemicilerin gemi üstünde durmağa kuvvetleri kalmadı, her biri geminin bir küncünde genç bulmuş gibi nihân ve pinhân oldular. yolculardan kimisi istifrağ ediyor, kimi kurbanlar, sadakalar, nezirler va'd ediyordu".

    *'evliya çelebî seyehatnâmesi' kaynak olarak kullanılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap