• devletin gerekli zamanlarda ve sektörlerde talep yaratması gerekliliğini savunur. keynes 1929 yılındaki büyük buhranın sebebi olarak talep eksikliğini görmüştür ve bu talebi eğer devlet düzenleyebilirse ekonominin daha sağlam temellere oturacağını öne sürmüştür. 1973 petrol krizine kadar da başarılı olmuştur çünkü o zamana kadarki bütün ekonomik krizler talep kökenlidir, ancak 73 yılında opec ülkeleri aralarında anlaşıp bir kartel kurmuş ve petrol fiyatlarını anormal bir hızla yükseltmişlerdir. arz yönlü böyle bir hamle keynes sistemde öngörülemediğinden keynes ekonomi başarısız olmuştur.
  • uzun vadede ekonominin kendi kendisini düzeltmesini beklemek anlamsızdır. çünkü keynes’in ünlü deyişiyle “uzun vadede hepimiz öleceğiz.”
  • hepimiz hz. yusuf'un hayat hikayesini az çok biliriz. firavun rüyasında 7 besili inek ve 7 kurumuş başak görür ve hz. yusuf bunun 7 yıl bolluk sonrasında gelecek 7 yıllık kıtlıpa işaret edeceği şeklinde yorumlar ve buna göre alınacak tedbirleri firavuna önerip mısır yönetimine geçer. hz. yusuf'un kurtuluş reçetesi keynesyen iktsadın tarihi örneklerinden sayılabilir. keynesyen iktisatta talep yönlü yaklaşım(her arz kendi talebini yaratır), denk bütçe, devlet müdahalesi ve nötr vergi gibi politikalar yer alır. 7 yıl bolluk döneminde gerekli altyapı kurulacak, hasat edilen buğdayın belirli kısmı sonraki kıtlık dönemi için saklancaktı. buradan ilk nötr vergi politikasına şahit oluruz. ayrıca sürecin bizzat hz. yusuf tarafından yani devlet eliyle yönetilmiş olması da aynı şekilde yorumlanabilir.
  • keynes esasında marjinalistlerin ortaya koyduğu teorik malzemeden nemalanır. ancak marjinalistlerin ve özellikle de pareto’nun aksine, üretim faktörlerinin, kendiliğinden azami kullanım noktasına ulaşacağı görüşünü kabul etmez. bunun yerine, ekonomide üretim maksimizasyonunu sağlamayan bir arz-talep dengesinin ve bunun sonucunda da bir eksik istihdam dengesinin ortaya çıkabileceği görüşünü savunur. keynes, işsizliği, klasik iktisatçıların yaptığı gibi, tam çalışan bir üretim çevrimi içerisindeki iş gücü toplamından bir arta kalan olarak görmez, bunun yerine onu, düşük istihdam dengesi yerleştiğinde, kullanılmamış olarak kalmaya mahkum olan bir üretim kapasitesinin varlığını göz önünde bulundururak ele alır. ekonominin uzun vadeli eğilimlerini de dikkate almaz. uzun vadeyi esas alan incelemeler, örneğin hayek’in çalışmaları, politik iktidarların eylemlerinin ekonomiyi yönlendiren çevrimler üzerinde bir etkisinin olmadığı varsayımına dayanmakta ve bu nedenle ekonomiye müdahalenin imkansız olduğu görüşünü savunmaktadır.

    keynes’in modelinde ekonomi, tasarruf ile yatırım arasında eşitlik sağlandığı sürece dengededir. dengenin sağlanabilmesi için ise parasal niceliklerin önemli bir rolü vardır. klasik iktisatçılar, para politikasının ekonomik denge üzerinde etkisinin bulunmadığı görüşünü ortaya atarken, keynes, tam tersine, paraya olan talebin, üretim ve istihdam üzerindeki etkisini ortaya koymuştur.
    keynes’e göre paranın üç fonksiyonu vardır:

    öncelikle para, kişilerin ve kurumların ekonomik faaliyetlerinde kullandıkları bir mübadele aracıdır, ki klasikler paranın sadece bu fonksiyonunu dikkate alırlar.

    ikinci olarak, para riske karşı bir korunma aracıdır. keynes bunu “tedbir parası” diye adlandırır.
    üçüncüsü, para, para olduğu için talep edilebilen bir metadır. insanlar varlıklarını getirisi az olan yatırımlara bağlamamak için, örneğin faizlerin artacağı yönünde bir beklentileri varsa, ellerindeki parayı bir mal satın almak yerine likit halde tutmayı tercih edebilirler. paranın spekülatif kullanımı faiz oranlarıyla, para talebi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarır. söz konusu ilişki, tasarruf ile yatırım arasındaki dengeyi, ve buna bağlı olarak daüretim hacmini de etkiler.

    bu ilişkinin tanımlanması, keynes’i para talebini yeniden formülize etmeye yönlendirmiştir. keynes’e göre para talebi, mübadele ve tedbir yönünü ifade eden l1 ile faiz oranına göre değişen l2 olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmaktadır. özet olarak keynes’e göre parasal nicelik, statik bir veri değil, iktisatçının kullanabileceği bir araçtır.

    keynesyen modelde dengenin belirlenmesi, neoklasik modelden farklı algılanmaktadır. neoklasiklere göre, faiz oranındaki değişimler sayesinde toplam yatırımın toplam tasarrufla denkleşmesi sonucunda, ücretlerin esnekliği sayesinde ulaşılan ve mal piyasasındaki dengeye denk düşen bir tam istihdam dengesinin oluşacağı ve mutlak fiyat düzeyinin, para arzı tarafından belirleneceği varsayımı söz konusuyken, keynes’e göre, ulusal gelirdeki değişimler aracılığıyla tasarrufun yatırım düzeyine erişmesiyle, üretim dengesine denk düşen bir eksik istihdam dengesinin ortaya çıkması söz konusudur.

    keynes’in modelinde, piyasadaki para hacminin arttırılmasının, işsizliğin azalmasına katkı koyabileceği kabul edilmektedir. burada neoklasikler ile keynes’in bakış açısındaki farklılığın bir sonucu olarak, neoklasiklerin makroekonomik denge olgusuna odaklanırken, keynes’in makroekonomik devre olgusuna odaklandığı hususu göze çarpar. söz konusu farklılık, iki yaklaşımın bunalımların ortaya çıkması noktasında birbirine ters düşmesi sonucunu doğurur.

    neoklasikler, ekonomik bunalımların ancak ekonomik sistemin dışında belirlenen kararlardan etkilenen para sektöründe oluşabileceği görüşünü paylaşırlar. bu görüş neoklasiklerin monetarist olduğu anlamına gelir. zira, neoklasiklere göre, para miktarındaki değişimlerin ulusal gelir üzerinde belirleyici bir etkisi vardır. neoklasikler bu bağlamda, kamu harcamalarındaki bir artışın piyasadaki para miktarını arttıracağını, bunun da enflasyon üzerinde arttırıcı bir etki yaratacağı görüşünü ortaya atarlar. bununla birlikte uzun dönemde, enflasyon ile işsizlik arasında bir ilişki bulunmadığını belirterek, en iyi para politikasının parayı tarafsız kılan politika olduğu görüşünü savunurlar.
    keynes ise, neoklasiklerin aksine bunalım olasılığını göz önünde bulundurduğundan, özellikle eksik istihdam konumunda, efektif talebi yeniden canlandırmak için parasal çokluklardan yararlanma yoluna gitmektedir. aslında ekonomik sistem, iktisadi yasalar tarafından belirlenmekten çok, harcama yapısının üretim yapısına uymadığı zaman olduğu gibi, koşullara uygun olmayan kararlar tarafından düzenlenmektedir. bu bağlamda, keynes’e göre, kamu harcamalarındaki artışlar, ekonomik sistemde tam istihdama ulaşılması noktasında katkı koyar ve işsizlikle enflasyon arasında uzun dönemde bir ilişki söz konusudur. neoklasikler işsizlik ile fiyatlardaki inelastiklik arasında bir bağ kurarken, keynes’in modelindeki vargılara göre, işsizlik efektif talepteki yetersizlik ile bağlantılıdır.

    keynes’e göre, kamu harcamalarını arttırarak üretimi ve yatırımı teşvik etmek ve bu yolla düşük istihdam dengesinin ortaya çıkmasını önlemek devletin görevidir. keynesyen modelde bu müdahalenin etkisini arttıran bir faktör olarak “çarpan” adı verilen bir terim kullanılmaktadır. kamu harcamaları arttıkça, ekonomik faaliyet de artacaktır, ki bu da ekonomik sistem içerisinde giderek yayılan yeni bir gelir doğuracaktır; insanlar ve kuruluşlar bu ek gelirin bir kısmını tüketirken, bir kısmını da biriktirecektir. böylece artan tüketim ile birlikte üretim de artacak, bu da toplam gelirin daha hızlı artmasına katkı koyacaktır. böylece başlangıçta yapılan kamu harcamasının ikinci aşamada, yani zamanla büyüyen bir etkisi ortaya çıkmış olacaktır. sözü edilen bu “çarpan etkisi” otuzlu yılların “new deal” örneğinde olduğu gibi faiz oranlarına müdahaleyle ve kamu harcamaları yoluyla ekonomik durgunlukta oluşan denge seviyelerini değiştirmeye yaramaktadır. söz konusu politikaların enflasyonist etkisi ise ihmal edilebilirdir, zira enflasyon işçilerin reel ücretinde erimeye yol açacağından zamanla efektif talepte meydana gelebilecek aşırı artışın da önüne geçilmiş olacak ve yine denge sağlanacaktır.

    keynesyen yaklaşıma en başından beri karşı çıkan hayek'e göre bunalıma karşı yürütülen çabalar, çöküntü anındaki etkileri geciktirip büyütmekten başka bir sonuç getirmeyecekti. 1950'li yıllarda ise milton friedman, keynesyen yaklaşıma karşı daimi gelir teorisini ortaya attı. friedman'a göre toplum, para otoritesinin konjonktürel politikalarına karşı duyarlı değildir, çünkü kararlarını uzun vadedeki gelirlerini düşünerek vermektedirler. diğer yandan friedman kamu harcamalarının arttırmanın özel sektör yatırımlarını azaltacağını iddia etmektedir.

    1970’lerin başında ortaya çıkan uluslararası düzeydeki ekonomik bunalım, konjonktürel politikaların başarı ve doğruluğu noktasında şüpheler ortaya çıkarmıştır. zira, bu dönemde keynesyen yaklaşıma son derece ters düşecek şekilde, aşırı kamu harcamaları ve yüksek enflasyona rağmen işsizlik artmaya başlamıştır. stagflasyon adı verilen bu durum, keynesyen yaklaşımın hakimiyeti ve politikalara egemen olan paradigmada bir kırılmaya neden olsa da, günümüzde halen keynesyen yaklaşımın pratik etkinliği varlığını sürdürmektedir. ancak keynes'in düşündüğü gibi, bir düğmeye basarak ekonomik faaliyetin hızlandırılıp yavaşlatılamayacağı, düşük istihdama karşı konjonktürel politikaların her zaman kapitalizmin sorunlarına çare olmayabileceği artık ortaya çıkmıştı. bunalımlar esasında kapitalizmin birtakım strüktürel sorunlarını da günyüzüne çıkarmıştı. ücretlerin esnek olmayışı, üretkenliğin düşüklüğü, bir arz enflasyonuna, yani üretim maliyetlerinin ve fiyatların yükselmesine sebep olmuştu. böylece yetmişli yıllardaki kriz ortamının ardından seksenli yıllara gelindiğinde politik iktidarlar keynesyen politika araçlarını tamamen terk etmeden, arz yanlı maliye politikaları üzerinden müdahalelerini sürdürdüler. bu durum aynı zamanda, emeğin serbest dolaşımı ve kişisel hak ve hürriyetleri esaslarını ön plana çıkaran liberalizm fikrinin yerine, emeğin esnek kullanımını ve sosyal politikaların minimizasyonu pahasına vergileri düşürmeyi ya da optimize etmeyi hedef tutan neoliberalizm fikrinin hakim hale gelmesini de beraberinde getirdi. ancak günümüzde keynesyen politikalar, kapitalist sistemin içine düştüğü yeni bunalım koşullarında yeniden gündeme gelmiş, hakim politik tavır olan neoliberalizm de sorgulanır olmuştur. bu durum kapitalizmin içine düştüğü yeni bunalımı aşma noktasında monetarist ve post keynesyen yaklaşımları da gündeme taşımıştır ancak bir bütün olarak kapitalizmin yapısal sorunlarının varlığı halen gözardı edilmektedir.
  • iktisadi düşünceler tarihi dersi sınavında görüşlerinizi sorduğum konu başlığı, yukarıda görüşlerini ciddi olarak paylaşan arkadaşlara teşekkürler, keynes'e de teşekkürler tabiiki de, dünya ekonomisine olan katkı, düşünce ve çalışmalarından dolayı :)
  • uzmanlık alanımdır. kendimi yarı liberal keynesyen olarak tanımlarım merak ettiğiniz her şey için yeşillendirebilirsiniz.
    kısaca bahsedecek olursak; 1929 ekonomik krizinden sonra dünya klasik iktisat ilkelerinin ( tam istihdam, tam bilgi, atomisite, homojenite vs.) geçerli olmadığını deneyimledi. yani ücret ve fiyatlar piyasada kendiliğinden ve kusursuz biçimde belirlenmiyor, devlet müdahelesi olmadan ekonomi tam istihdama gelemiyor.
    ayrıca klasik dünyada ekonomi daima tam istihdamda ve ekonominin yönünü arz cephesi belirliyor. hatta say yasasına göre (bkz: her arz kendi talebini yaratır). keynes ise ekonominin tam istihdamdan uzaklaşmasını efektif talep yetersizliğine bağlıyor. yani ekonomide asıl belirleyici cephe talep cephesidir diyor. ekonomiyi tam istihadama getirmenin en iyi yolu da kusursuz işleyen çarpan mekanizması sayesinde talep cephesine bağlıdır. keynesyen ekonomide etkili olan politika ise maliye politikasıdır. işte maliye politikasının etkinliği de çarpan mekanizmasından kaynaklanmaktadır. keynes dünyada tüm ekonomi düzenini alt üst etmiştir. döneminde kendisini marxist olmakla suçlayan ekonomistler bile ortaya çıkmıştır.
    keynes'in bu ekonomik sistemi taa ki 1974 dünya petrol krizine kadar devam etmiştir. 1974 petrol krizi ise (bkz: milton freidman) eşliğinde (bkz: monetarizm)'in dönemi olmuştur.
    daha detaylı bilgi isteyenlerin (bkz: basit keynesyen model)'i araştırmalarını tavsiye ederim.
    aklınıza takılan sorular için yeşillendirebilirsiniz.
  • ekonomik istikrarın sağlanmasında devletin etkin bir rol alması ve özellikle durgunluk zamanlarında maliye politikası araçları ile etkin müdahale edilmesi gerektiğini savunan görüş.
  • keynesian compromise(keynesyen taviz)'in de çıkış noktası olduğundan, modern "avrupa tipi sosyal refah devleti" mefhumunun da kökenidir.
hesabın var mı? giriş yap