• [her ne kadar ilk olarak hususu "klasik müzik yorumlarında analitik romantik ayrımı" basliginda irdelemissem de, entry'i yazdiktan sonra farkettim ki, hem kronolojik acidan, hem de entry'de konulari ve ornekleri verme sirasi acisindan, basligin '...romantik-analitik...' seklinde acilmasi daha uygundu. o sebeple, entry'i bu basliga tasiyorum.]

    klasik muzik kayitlari bazinda bir nevi altin cag olarak nitelenebilecek yirminci yuzyilin onemli bir kisminda yapilmis kayitlar goz onunde bulunduruldugunda, bu tarz bir ayrimda bahsedilebilir. fakat daha once, burada, "romantik" ve "analitik" sozleriyle ne anlatilmak istendiginden bahsedilmelidir:

    bilindigi uzere klasik muzik tarihi kabaca; ortacag(ve oncesi), ronesans, barok, klasik, romantik, 20. yüzyıl(ve sonrasi) sekliyle 6 devreye ayirilabilir. romantik donem muzigi, adindan da anlasilabilecegi uzere, romantizm akimina bagli karakteristik gelismeler gostermistir. bu donemde bestelenen eserlerin yaninda, yorumcularin icra sekillerinde de gayet onemli -ve etkili- degisimler hasil olmustur. bu farklilasmalara muhtelif ornekler verilebilir; ama konumuz baglaminda bahsedilmesi gereken en onemli farklilasma yorumlarin subjektif eksenli inkisafidir.

    her ne kadar bu donem sonrasi, muzikteki degisimin modernizmle alakalandirlabilecegini soylemek bakis acisina gore baglantisiz veya eksik olarak gorulebilse de, yine de, bu perspektiften bakinca, 20. yuzyilin ortalarina dogru yaklasirken, klasik muzik icralarinda romantik anlayisin sonrasi ortaya cikmis analitik(veya "bilimsel" veya "modern") anlayisin, modernizmle ic ice gelistigini soylemek o kadar da yanlis olmaz. neticede, modernizm -kabaca- onceki asirdan gelen gelenege bir nevi karsi cikis olarak ifade edilebilir. bu baglada, analitik anlayis, romantik anlayisin zitti olarak objektif karakteristige sahiptir.

    en barizlerinden ornek vermek gerekirse, -belki de- klasik eser yorumlarinda romantik anlayisla icralar ortaya koymus en muazzam piyanistlerin basindaki isim alfred cortot'dur. bu baglamda kendisinin antitezi, cagdasi olan ve analitik yorum anlayisinin gelisimdeki en onemli isimlerden birisi olan wilhelm backhaus'tur. ornek uzerinden gidersek, su sekil farklari vardir:

    chopin etud op 10 no 4
    cortot: http://www.youtube.com/watch?v=axun5zvihuw
    backhaus: http://www.youtube.com/watch?v=p3qwkqlqbzw

    dikkat edersek, cortot'nun kisisel yorumunda ifade ozgurlugu daha ust seviyededir; buna karsin backhaus alabildigine temiz ve besteci odakli calar. bir ornek daha vermek gerekirse:

    liszt macar rapsodisi no 2
    cortot: http://www.youtube.com/watch?v=qbsocd94lpk
    backhaus: http://www.youtube.com/watch?v=jmdz4dumxns

    hususa dair bircok ornek verilebilir; mesela bir beethoven senfonisinin furtwangler ve toscanini yorumlarinin farklarina bakin: eroica; furtwangler-toscanini. aslinda, illa ayni eserin farkli yorumlarina bakmaya da gerek yok; mesela, en muazzam romantik seflerden olan muhtesem stokowski'nin bir bach eserini ne sekilde aranje edip, icra ettirdigini deneyimsemek romantik yaklasimi gayet rahat kavranmasini saglayabilir: http://www.youtube.com/watch?v=4yjoecz8tve bunun yaninda, mesela, reiner'in herhangi bir icrasi, analitik anlayis hakkinda yeterince "kesin" bir farkindalik olusturabilir: http://www.youtube.com/watch?v=0f1lun614i4

    bu ayrim, gunumuzde ortaya konan icralar bazinda pek de bahsedilebilecek bir husus degildir. cunku hem romantik gelenekten yetismis ve ortaya o anlayisla eserler koyabilecek kadar cesaretli muzisyenler (neredeyse) tukenmistir, hem de analitik anlayis alabildigine dejenere hale getirilmistir. hatta oyle ki, bu anlayisin actigi yoldan ilerleyip, olayi iyice abartip, ortaya konan isler acisindan genel itibariyle orneklerini verdigim performanslarla kiyaslandiginda adeta birer komedi olan, tarihsel enstrumanlarla yorum akimi hasil olmustur. (bkz: #43175299)
  • hepsi bana aynı geliyor bu müziklerin. romantiği analitiği mi varmış
  • böyle bir ayrım varsa eğer günümüz yorumcularından yo-yo ma güzel bir temsilci olabilir. şahsen kendim çok farketmedim ama tanıdığım müzisyenler, bilhassa çellistler yo-yo ma'nın icra ettiği her besteyi son derece romantik bir hale getirdiğini söylüyorlar. vivaldi'nin iki çello için bir konçertosu var mesela, onda gayet belirgin bu durum. eğitimsiz kulaklar bile anlayabilir sanıyorum. insana "bunun barok dönemden olması gerekmiyor muydu?" diye sordurabiliyor.

    bu ayrım biraz da romantiklikten ne anlaşıldığına bağlı. yorumcunun kendi ifadesini katması ya da besteciye sadık kalması akademik olan ve olmayan olarak bir ayrım çıkarıyor ortaya. eğer kastedilen buysa sahiden günümüzde şu anda aklıma gelenlerden glenn gould ya da ne bileyim, ashkenazy filan gibi anti-akademiklerden pek kalmadı. olsa çok iyi de çok güzel de olurdu gerçekten. bunu bir akım olarak bile görebiliriz. geçen aylarda bbc music dergisinde bir makalede "musically correct" günlerden geçiyoruz diye bir ifade vardı. bunu da, lafı yine aynı yere getiriyorum, rossini operalarından bahsederlerken diyorlardı galiba. artık soprano rosina göremiyoruz mesela. rol kontralto için yazılmasına rağmen dünyanın çoğunluğu karaktere, operanın bütününe uçarı bir genç kızı temsil edecek sopranonun yakıştığına hemfikir. ama günümüz müzik dünyasında "bestecinin kendisinden daha mı iyi bileceksin bre kafir?" gibi bir yaklaşım var. çıkarılmış aryalar geri koyuluyor, kağıt üzerinde ne dendiyse o yapılıyor. rahatsız olunabilir, normal. kişisel zevke bağlı bence. bana her türlüsü uyar.

    gelelim benim asıl rahatsız olduğum noktaya. bir yorumcunun akademik çalması ya da analitik olması (ki bu kelime daha da acımasız) insanda ilk duyduğunda sanki yourumcu hiçbir duygu katmamış, makine gibi çalmış, kolay yola kaçmış, sanatkar değil de zanaatkar olmuş gibi bir algı uyandırıyor ki hiç de değil. akademik yorumlar da son derece etkileyici olabilir, bu bir ölçüt olmamalı. bakın ben de cesur yorumcuları seviyorum, benim de cesur yorumcu arkadaşlarım var. ve ben de sayılarının daha fazla olmasını isterdim. ama yokluklarını şimdiki icracıların eksikliklerine değil de musically correct olma akımına bağlıyorum.
  • bu ayrıma dair yapılan en yanlış çıkarım analitik yorumların tamamen besteci odaklı kabul edip "romantik" icracıların türlü abartılarla ve bireysel eğilimlerle besteciden uzaklaştığı ve tamamen subjektif yorum ortaya koyduklarını iddia etmektir. yüksek klasik batı müziğinin günümüz normlarını belirleyen akademik perspektifle, işin yaratımında yer alan sanatçı (besteci) perspektifinin performanstan anladığı ve beklediği çok farklıdır. dinleyiciler, akademisyenler ve icracılar bestecilerin yazdıklarına hatta kayıtlarına hiç bakmadığı, anlamaya çalışmadığı ve klasik batı müziği harici müzik kültürüne sahip olmadığı için neyin ne olduğunu çoğunlukla ıskalıyor.

    başlıkta da ve kimi çevrelerde de romantik ya da bir başka deyişle bireysel yorumculuğa en sık örnek gösterilen alfred cortot üzerinden ilerleyelim. hatta kolaya kaçmayıp cortot denince hiç akla gelmeyecek bir besteci üzerinden gidelim: igor stravinsky. stravinsky belki de icra konusunda modern düşünen ilk bestecidir, icracıya hiç tavizi yoktur, öyle ki birçok açıdan cortot'nun anti-tezi gibi durur kağıt üzerinde.

    cortot'nun bizzat kendisinin de beğenmeyip yayımlamadığı petruşka, rus dansı kaydı bir bakalım. ne kadar tuhaf ritimler, garip cümlelendirmler var; besteciye ne kadar da uzak değil mi? halbuki sokolov, berman, horowitz, cherkassky, pollini, wang, buniatishvili, gilels gibi piyanistler nasıl da güzel, "doğru", "besteci odaklı", "doğru teknikle notalara doğru basarak" çalmışlar...

    şimdi, igor stravinsky'nin bizzat piyanoda olup beraber aranje edip beraber besteler yaptığı kemancıyla yaptığı petruşka, rus dansı kaydına bir bakalım. ne oldu? stravinsky'nin çalışı ritmik yapı, melodik cümlelemeler ve gruplandırmalar, kontrastlar, tempo, tını, yapı, karakter olarak cortot'nun çalışına çok daha fazla benziyor.

    niye böyle oldu peki? güzel kayıtlar var ancak petruşka'nın temaları rus folklorik şarklarından türetilmiştir, ritmi ve müzik teorik kısmı bile rus folklorüne dayanır ve stravinsky'nin bizzat kendisi ilk dönem eserlerini avrupai değil biraz klasik süzgeçten geçse de olsa eserlerini yaratırken etkilendiği rus folklorüymüşçesine yönetir, çalar (bu çok bariz duyuluyor ama ikna olmayan varsa stravinsky'nin kendisi de ilk dönem eserleri için "avrupa klasik müziği gibi değil, rus müziği gibi çalınmalı" diyor); bu etki melodik cümlelerin kısa ve boşluklarla kurulma yapısından ritme kadar uzanıyor. bunun dışında teorik kısımlarda stravinsky'de çok önemlidir, hangi eserini yönetirse yönetsin çok sesliliğin ve kontrastlığın hep muhafaza edildiğini duyarız. müziğe salt piyanstik veya avrupa ekseninde bakmayan cortot'nun ritimik tarafı, melodileri veriş biçimi, rus dans karakteri, polifonik yapısı stravinsky'nin çıkış noktasına ve eserini ele alış biçimine modern kayıtlardan çok çok daha yakın. cortot melodik çizgileri tıpkı stravinsky gibi ayırıyor ancak ona kıyasla biraz daha esnek davranıyor fakat cortot stravinsky'nin asıl niyetlerinin özünü çok "doğru" veriyor ve ne yaparsa yapsın müzikal yapıyı ve karakteri kaybetmeden yapıyor. ama diğer birçok piyanist ya tamamen piyanistik teknik yönden düşündüğü ya efektsel yaklaştığı ya eserin folklorik karakterinden bihaber olduğu ya da doğru ritmik akışa sahip olmadığı için stravinsky'den bir hayli uzaklaşıyor. modern bestecilerin stravinsky'den çok etkilenme sebeplerinden biri de ritimdir, modern icracılar stravinsky'nin ritmik kompleksliğini kavrayamıyor genelde, ki messiaen da modern icracıların ritim konusunda tamamen bilgisiz olduklarını bu yüzden bazı ritmik bestecilerde berbat yorumlar ortaya çıktığını belirtiyor.

    stravinsky'nin kendi yaptığı kayıtlarına aşina olarak buradaki benzerliği fark edince araştırmaya koyuldum ve şunları gördüm: stravinsky fransa'ya ilk geldiği andan itibaren cortot ile iletişim halinde, bu cortot ölene değin sürüyor. hatta cortot birebir görüşmelerinde stravinsky'e eserlerinin nasıl icra edilmesi gerektiğini danışıyor ve stravinsky'nin talimatlarını anlayıp buna göre çalıyor. cortot yine stravinsky'nin bir modern piyanist hakkındaki eleştirilerini de aktarıyor, stravinsky çoğu piyanistin çok gereksiz pedal basarak gereksiz efektlere ve renklere girerek eserlerini berbat hale getirdiğini düşünüyormuş. stravinsky'nin ilk piyano eserleri eleştirmenler tarafından çok ciddi eleştiriliyorken stravinsky'i savunanların başında cortot geliyor. yine stravinsky oğluna piyano dersleri aldırmayı düşünürken öncelikle cortot'yu düşünüyor, ama oğlunun kompozisyon hocası nadia boulanger'in "bizim konservatuvardan birinden alsın" demesi üzerine isidor philipp'te karar kılıyor. ancak 1930'ların sonunda stravinsky'nin "icracı yorum yapmamalıdır" söylemine cortot karşı çıkıyor ve kamuoyuna açık bir polemik meydana geliyor, bu duruma rağmen stravinsky, cortot özelinde kayda değer bir eleştiri getirmiyor; özellikle stravinsky'nin karajan, boulez, stokowski gibi en kallavi "modern" şefleri bile çok sert eleştirip onları bestelerini anlamamakla suçlayıp çok yanlış tempolarla çok yanlış ifadelerle "katlettiklerini" ifade ettiği düşünülünce, anlaşmazsızlıklarına karşın cortot'ya olan saygılı ve direkt eleştireden kaçınan tavrı cortot'nun müziğininin özünü doğru anladığını düşündüğünün göstergelerinden biri.

    başta da söylediğim gibi, stravinsky ve cortot aslında temel mantık olarak zıt kutuplarda yer alıyor, ancak yine de cortot belli açılardan modern icracılardan çok daha iyi anlıyor stravinsky'i. zira fransa'nın en önemli konservatuvarlarından birisinin de kurucusu olan cortot besteciyi doğru anlamak için çok kapsamlı bakıyor, çalışını besteciden anladığına göre değiştirebilecek esnekliğe sahip ve birçok bestecide de olduğu üzere klasik normların dışına gerektiğinde çıkabiliyor. ayrıca egolu olduğu öne sürülen cortot kendine has şeyleri yaparken asla müzik yapısına (polifoni gibi) zarar vermiyor, diğer yandan birçok modern icracı seyirciyi etkilemek için yaptığı ucuz hamlelerle bestelerin özüne çok zarar verebiliyor, bu yüzden stravinsky birçok virtüöz piyanistten ve star şeften nefret ediyor; cortot'ya veya ona estetik olarak da yakın anserment, monteux gibi isimlere değil ama birçok modern icracıya "megalomanlar", "tıpkı politikacılar gibiler, nadiren orijinal beyinlere hitap ederler" gibi sert eleştiriler getiriyor. klasik müzik ve akademik normlar dışında hiçbir şey bilmeyen icracılar ve dinleyiciler de stravinsky gibi müzik tarihinin en büyük bestecilerinden birini anlamaya çalışmak ve araştırma yapmak yerine "bunamış", "deli" ya da "anlamıyor" diyip geçiştiriyorlar.

    stravinsky ve modern besteciler aslında cortot için uç bir örnekti; yine de anlattığım üzere sanıldığı kadar çelişmiyor, misal witold lutoslawski bile kendi eserlerini yönetirken rol model aldığı isimlerin başına cortot'u koyuyor, benjamin britten da kayıtlarını övüyor. cortot estetik ve anlayış olarak esasen chopin, liszt ve debussy gibi isimlere çok yakın. cortot liszt sonatını ya da macar rapsodisini aynı çalmaz mesela, günümüzde "çok tuhaf" karşılanan cortot'nun macar rapsodilerinde yaptıklarını anlamak için klasik müzik/piyano harici geniş bir kültür ve liszt'in bizzat 1851 yılında kaleme aldığı “des bohémiens et de leur musique en hongrie” (macaristan’da çingeneler ve müzikleri) kitabını okumak, niyetlerini anlamak ve klasik müzik dışında da bazı dinlemeler yapmak gerekiyor.

    mesela bugünkü icracılar chopin'in kıstaslarını önemsemiyor, akademisyenlerin ve chopin piyano yarışmasının kıstaslarını önemsiyor, peki bunlar nasıl ortaya çıktı? arthur rubinstein ve chopin piyano yarışmasının kurucuları aslında chopin'in kurmuş olduğu piyanistik geleneğini reddediyor (özellikle cortot'nun da dahil olduğu chopin'in öğrencileriyle çalışmış piyanistlerin tam zıttı konumlanıyorlar) ve modern bir bakış açısı sunuyorlar. ama bu yeni akım aslında chopin'in bizzat karşısında olduğu şeylerden meydana geliyor, chopin'in müziğini hem çalan hem de dinleyen için çok daha kolaylaştırıyorlar. hap bilgi vermeyi sevmediğim için detaylarını özellikle vermiyorum ancak insanların "doğru chopin" sandığı çoğu şey chopin'in zamanında da olan ve chopin'in bizzat karşısında durup nefret ettiği şeyler. backhaus, lhevinne gibi piyanistler bazı modernleştirmeler yapsa da chopin geleneğini gözeterek yapıyordu, topyekün reddedip yapmakla geleneği baz alıp yapmak arasındaki farkı anlamak lazım. modern piyanistlerin çok büyük çoğunluğu chopin'in istediği şekliyle çalmaz daha doğrusu çalamazlar; chopin'in taleplerini göz ardı edip en rahat ve basit biçimde çalarlar; çünkü teknikler kompleksleştikçe ve müzikal detaylar arttıkça yanlış tuşa basma olasılığı katlanır.

    mesela chopin'in öğrencisi ile çalışmış debussy üzerinden de kabaca ele alayım. debussy piyanonun vurmalı çalgı gibi çalınmasına en çok karşı çıkan kişilerden biridir, piyanonun bugünkü kullanım biçimini asla onaylamayacaktır. debussy özellikle belli bir noktadan sonra ricardo vines gibi piyanistlerin icralarını aşırı sıkıcı ve kuru buluyor; doğadaki ritmin çok daha özgür ve anlık olduğunu düşünüyor. vines günümüz normalarına göre çok canlı ve esnek çalıyor aslında, ama şu an debussy'e referans olarak gösterilen birçok icracı o kadar ağır tempolarla ve mekanik ritimlerle doğadan uzak çalıyorlar ki "metronomik değerlere inanmıyorum" ve "doğayı dinim belledim" diyen debussy bunları duysa vereceği tepkiyi hayal bile edemiyorum. debussy'de bir kontrol vardır ama bu asla mekanik veya ağır değildir, debussy'nin hem mary garden ile yaptığı akustik kayıtları hem de piyano ruloları mevcut, onun çalışı ile cortot'nun çalışı her anlamda çok çok yakındır. zaten debussy ile cortot yakın arkadaştır.

    yine debussy'inn dergilerde yazdığı eleştiriler mevcut, "müzik akademiye kaptırılmamalı, akademik bir sanat haline gelmemelidir" diyen bestecinin tarz olarak cortot'ya da gayet yakın 19. yüzyılın en önemli "romantik" kemancılarından eugène ysaye'nin bach çalışı üzerine bir dergide yazdığı makaleden bir kısım paylaşıyorum: "ysaye, bach'ın keman konçertosunu sadece kendine has bir tavır olan 'eserin ve bestecinin emrinde olma' ilkesine bağlı kalarak seslendirdi. müziğe müdahale etme niyeti olmaksızın ifade özgürlüğüne, spontaneliğe, çoşkulu anlatıma ve doğal bir ton güzelliğine sahiptir, tüm bunlar bach yorumlarının olmazsa olmaz koşulu niteliğindedir. diğer acı verici derecedeki cansız ve hantal bach performanslarına bakınca bu çok daha iyi anlaşılıyor hatta somut hale geliyor. bach'ı donuk yorumlayanlar öyle görünüyor ki eserlerinin üstündeki yüzyılların ağırlığının suçunu ona yüklemek istiyorlar." yazının devamında da ilgili konçerto üzerinden bunu gayet makul biçimde gerekçelendiriyor.

    elbette her bestecinin müziğe yaklaşımı aynı değil, ama buradaki temel sorun akademisyenlerin, modern icracıların ve dinleyicilerin kendi uydurdukları belli unsurları her besteci için mutlak kıstasmış gibi görmesi. repertuvarında tüm beethoven sonatları olsa da muhtemelen dostu kempff gibi daha uygun icracılar olduğunu düşünen cortot hiçbir resmi solo beethoven kaydı yapmıyor, eşlikçi olarak casals ve thibaud ile yaptığı kayıtlarda da beethoven'ı chopin ya da debussy'i çaldığı gibi çalmıyor. ama günümüz icracıları her besteciyi çok ufak değişiklikler harici aynı kalıptan çıkmışcasına çalıyor ve bunu doğru belliyor. renoir'in, van gogh'un, picasso'nun, dali'nin, rothko'nun kullandığı renkler, çizgiler, biçimler, konular ne kadar farklıysa; bergman'ın, tarkovski'nin, kubrick'in, haneke'nin oyuncudan beklentisi ne kadar farklıysa; mozart, beethoven, chopin, liszt, schumann, brahms, mahler, schoenberg, debussy, ravel, stravinsky, messiaen gibi bestecilerin de performanstan anladığı ve icradan beklediği bir o kadar farklıdır. bu yüzden de besteci odaklı olmak demek her zaman notaları "dümdüz" çalmak ve genel kanaate uymak demek değildir.
hesabın var mı? giriş yap