• sevgili kazuo,

    bugun sen buradan gittiginden beri sukunet icinde gecirdigimiz ucuncu gun. her sabah, kahvalti dedigin o yapiskan bulamaci yapmak icin suda beklettigin pirinclerin sonunda filizlendigine hayretle sahit olduk. ben sahsen pirinc denen seyin yeserebileceginden tamamiyla bihaberdim. sayende, bu degerli bilgiyi de dagarcigima eklemis oldum.

    istanbul'da birlikte gecirdigimiz bu iki hafta hatrimdan asla cikmayacak. iki seneyi birlikte gecirseydik, inan, ancak bu kadar ani biriktirebilirdim. inerken kapatmadigin taksi kapilarini, seni 'can, cin, con' diyerek selamlayan mahalle esnafinin onunde yerlere kadar egilisini ve sana seslenildiginde parmagini burnuna goturerek 'ben mi?' deyisini unutmak mumkun mu? sabahlari, banyoda bogazini temizlerken cikardigin o hos melodi hala kulaklarimda. gittigine inanmak mumkun degil. bunun icin arada bir kendimi cimdiklemek zorunda kaldigimi soylesem, anlar misin? zarifce mutfak masasinin uzerine biraktigin bir tarafi tuylu bir tarafi spatula formundaki kulak temizleme cubugu, porselen fincanlarin dibindeki yesil cay artiklari ve pencerenin onundeki tencerede yesermekte olan pirinc filizleri bana seni hatirlatiyor. onlara bakmaya bile dayanamiyorum; gozlerim yasariyor.

    istanbul'da cektigin fotograflardan olusan ve mutevazi kutuphanemin uc rafini isgal eden albumleri karistirmaya gonlum elvermedi daha. belki aradan biraz zaman gectikten sonra bir iki haftami ayirip bu isi yapabilirim. ama henuz her sey cok taze.

    dedim ya, pirincler bile...

    neyse, bana yazmakta acele etme. nasil olsa uzunca bir sure seni aklimdan cikarmam mumkun olmayacak.

    sadik dostun,

    cekirge
hesabın var mı? giriş yap