• yapilan isin fiziksel zorlugu ve alinan para orantisi hep somurulmeye denk cikan kitle.
    (bkz: madenci)
  • (bkz: ttk)
    (bkz: ecevit)
  • her yılbaşında polis, itfaiyeci, doktor ve hemşireler gibi çalışırken ve tabi işbaşında mütevazi yılbaşı kutlaması yaparken görüntüleri televizyonda gösterilen ancak yılbaşında çalıştırılmalarının nasıl bir gerekçeye dayandırıldığını anlayamadığım meslek grubu. bu kadar ağır bir işte ve kötü koşullar altında çalışan ve hayatı boyunca sömürülen madenciler neden yılbaşında çalışıyor ve yerin 600 mt altında sırf kameralar geliyor diye zoraki horon teptiriliyor (bu ne biçim fiil ya, dans değil miydi horon, tepmek ne? neyse konuyu dağıtmayalım).
  • emile zola ' 1860'lı yılların madenlerini anlattığı germinal adlı romanında şöyle bahsetmiştir.

    ''bu kadar zavallı insanı öldürmek burjuvalara şans getirmeyecek.bir gün mutlaka cezalarını görecekler.ve eğer tanrı yoksa bile, patronlardan intikam almamız için yenibir tanrı doğacak''
  • fotoğraf

    kömür madencilerinin günlük rutin işlerinden biri de temizlenmek. 1945 yılına ait bu fotoğrafta madenciler, sırtlarını temizlemede birbirlerine yardımcı oluyorlar.
  • ocaklar* insanları makinalaştırmadı. tam tersine. bu kapkaç düzeninde madenciler içten bir topluluk olarak yeraltında çalışıyorlar, birbirlerini düpedüz çıplak olarak, yakından bir içtenlikle tanıyorlardı. maden kuyusunun karanlık yeraltı ıssızlığı, sürekli tehlike altında olmaları, bu adamlar arasındaki doğal, içgüdüsel, sezgisel bağı büyük ölçüde geliştirmiş, neredeyse bir dokunuş gibi somutlaştırmış, çok gerçek, çok güçlü kılmıştı. (...) bir güzellik içgüdüsü de vardı madencilerin. karılarının ise yoktu. madenciler iliklerine değin canlıydılar, içgüdüyle. bunla birlikte gündüze özgü bir tutkuları, gündüze özgü düşünce yetileri yoktu. gerçekte yaşamın ussal yönünden kaçınırlardı." d. h. lawrence - anka kuşu

    (bkz: madenci), maden/@ibisile
  • yeraltı ve yerüstü "ölüm" ocaklarında cevher çıkaran çalışanlar topluluğu.

    madenciler dünya'da ve özellkikle türkiye'de en çok gıpta ettiğim meslek grubudur. yeraltında toprak ezer o'nları yerüstünde biz. biz derken seçtiğimiz hükümetler, işverenler, sendikacılar, otobüs şoförleri, doktorlar kısaca hepimiz.

    bir türlü maden işçileri yasası çıkaramadık, göstermelik yönetmelikler çıkardık uygulamadık. tekmeledik, hor gördük milyonlarca lira yardım topladık ne olduğunu takip edemedik. 30 büyükşehir + zonguldak üzerine hesaplar açtık, güldük, capslar yaptık ama neden + zonguldak olduğunu hiç düşünmedik. halbuki + zonguldak olmasının sebebini meslek hastalığı belası ile uğraşan binlerce baba, eş, oğul, kardeş olduğunu sorgulamadık. bu konu ile ilgili hiç bakana soru bile sormadık. benim diyen gazeteciler sağcısı solcusu hiç maden kazalarının üstüne gitmedik. kitap yazdık para kazandık ama üstüne gitmedik. maytap geçer gibi her ramazan ayında madene süslü püslü bir muhabir gönderdik ve orada "zor" şartlarda sahur yaptırdık. deprem oldu o'nları çağırdık, alkışladık kurtardıkları her bir can için sarıldık o'nlara. sonra yine unuttuk onlar "ölüm" ocaklarına döndüler, biz de ölümsüz zannettiğimiz hayatımıza. buraya kadar okuyanlar için bir kaç istatistik vermek isterim;

    1983 armutçuk grizu faciası,
    1990 amasya grizu faciası,
    1992 kozlu grizu faciası,
    1995 sorgun grizu faciası,
    2003 ermenek grizu faciası,
    2004 küre maden yangını faciası,
    2009 mustafakemalpaşa grizu faciası,
    2010 karadon, küçükdoğanca, odaköy faciaları,
    2013 kozlu, soma,
    2014 ve bütün önceki kazaların sonucu soma faciası, 301 kişi, yine ermenek, 18 kişi

    83'ten beri kayıtlı 3000 madenci vatandaşımızı kaybetmişiz. neden kayıtlı dedim, çünkü soma gibi bir faciadan sonra bile ülkemizde hala çok ama çok kaçak maden var. dünyanın en büyük kömür üreticilerinden bir tanesi olan çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, türkiye'de bu rakam 722. çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına 127 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2013 yılında 37'ye düşmüştür. dünyanın en büyük kömür üreticilerinden birisi olan amerika birleşik devletleri'nde de, 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 kişi yaşamını yitirmiştir. türkiye'de ise 2000 yılında 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını kaybederken, 2008 yılına gelindiğinde bu rakam 722'ye çıkmıştır. (kaynak: gazete ve wikipedia)

    peki maden işlerine bağlı meslek hastalığına dayanan ölüm sayısı kaç sizce? her sene göstermelik 3-5 kişi. kazalarda rekor kırmışız, ama hastalığı önlemede de rekor kırmışız. tabi ki tazminat ödememek için. ha bir de hala meslek hastalığı hastanelerimiz yok denecek kadar az bizim.

    çıkaramadık maden yasasını, patronlara boyun eğdik, yaşam odaları işini beceremedik bir türlü gps sistemlerini saymıyorum bile. kim ön ayak olacak maden yasası'nın çıkmasına, zehra zümrüt selçuk mu? çıkarmaz. çıkaramaz. derdi çalışan hayatı korumak olmayan bir çalışma bakanımız var bizim. istanbul sözleşmesi'nden çıktığımız için de sevinen bir aile bakanı aynı zamanda. o kadar kalifiye ki aileyi, çalışmayı, çocukları, sosyal politikaları o'na bağlamışız. nazar değmesin.

    hayatımda hiç zonguldak'a veya soma'ya gitmedim ben. hiç madenci bir tanıdığım da olmadı. ama sürekli hatırlarım onları. zonguldak kömürspor maçlarını takip ederim mesela. yasalara bakarım var mı bir gelişme diye.

    bir gün tüm madencilerimizin de insanca bir çalışma koşullarına sahip olacağı, aşağıda ölüm var yukarda açlık demeyeceği, üstü kirli diye ambulansa ve otobüse binmeye imtina etmeyeceği günlerin gelmesini bekliyorum. tüm maden şehitlerimizin de ruhu şad olsun.

    düzenleme: imlâ.
    düzenleme 2: bu entry'nin yazıldıktan 10 saat sonra zonguldak'ta salih zıvalı isimli emekçimiz, kaçak maden ocağında göçük nedeni ile vefat etti. ruhu şad olsun. vesile olanlara da...

    düzenleme 3: kahramanmaraş depremlerinde de yine tarih yazıyorlar. tarih onları yazmayacak olsa da.
  • " güneşi görebilmek için karanlığı kazıyoruz."
  • sali gunu aksamustu sessizce hatay kriz merkezi onune otobuslerle geldiler.
    yuzlerinde hüzün, agizlarini bicak acmiyordu.
    bir iki tanesi sigara yakti.
    çantalarini sirtlandilar.
    bazisi mesaiden cikmisti, kiyafetlerinde kömürün siyah izleri emeklerinin disa vurumuydu.

    beklestiler bir kenarda.
    sonra biri dedi ki buraya degil bilmem nereye gitmeleri lazimdi.
    ama otobusleri gitmisti bile...

    basladilar yurumeye ikiser ucerli yan yana.
    tek bir sey konusmadan.

    3 saat sonra kendi konuşlandigimiz yere gittigimde gordum, oraya gelmisler yuruyerek.
    5km falan mesafe vardi kriz merkeziyle...
    bu nasil bir ozveri, nasil bir tevazu.
    ve oradan eşyalarını birakip enkazlara dogru gecenin karanliginda kayboldular.

    bu ulkede ne zaman deprem olsa, ne zaman felaket olsa kosarak gelen, sessizce islerini yapip cok hizli sekilde bir suru insan kurtarip, gorevleri bitince yine kimselere gorunmeden, sessizce giden super kahramanlarimiz onlar...

    dun 100 saat falan olmustu, telsizden canli tespit edildi anonsunu duyduk, bir suredir durgun olan ihbar trafiginde insanlarin sesini degistirdi adeta.
    sonra tespitin yapildigi ama destek ekibi lazim, madenciler ozellikle dediklerinde gozum doldu.
    sonra haber geldi, cikarmislar.

    altin yurekliler...
    ben onlarin yuzune bakmaya utaniyorum.
    cunku onlar bu milletin evlatları,
    ama biz millet olarak zora düşünce onlari beklerken,
    onlar zora düşüp madende hayatlarını kaybedince ayni sahiplenmeyi ve sevgiyi toplum olarak biz gösteremiyoruz.

    bizimki nasil bencillikse, onlarınki de bir o kadar koca yureklilik.

    bazıları onlarin ölümüne fitrat der ama o fitrata sahipler o bazilarinin hatalarının bedelini duzeltmek icin ölümü goze alir.
hesabın var mı? giriş yap