• zadie smith'in pek cok acidan ovguye layik romani. kitap soyle boyle desem haksizlik olacak, edinip okuyun (akademide is aramakta olanlar okumasin ama).

    ayni zamanda kitaptaki claire malcolm karakterinin yazdigi (ama gercek hayatta zadie'nin esi nick laird tarafindan yazilmis), kitaba ismini veren siir. kopyalayip yapistiracak olursak (ki el emegi goz nuru kitaptan alip sanal ortama tasimis kisi bizzat bizim otisabimiz oluyor):

    no, we cannot itemize the list
    of sins they can't forgive us.
    the beautiful don't lack the wound.
    it's always beginning to snow.

    of sins they can't forgive us
    speech is beautifully useless.
    it is always beginning to snow.
    the beautiful knows this.

    speech is beautifully useless.
    they are the damned.
    the beautiful know this.
    they stand around unnatural as statuary.

    they are the damned
    and so their sadness is perfect,
    delicate as an egg placed in your palm.
    hard, it is decorated with their face

    and so their sadness is perfect.
    the beautiful don't lack the wound.
    hard, it is decorated with their face.
    no, we can not itemize the list.
  • guardian'ın internet sayfasında, bu bir campus-novel mıdır falan diyerekten tartışma çıkartılan bir romandır. evet, bence de bu bir campus-novel'dır, hem de muhtemelen gelmiş geçmiş en iyi campus-novel'lardan biridir. o kadar ki, akademisyenlerin ipliğini pazara çıkartmak hususunda catcher in the rye'dan bile daha iyidir. lakin, smith'in lafı yine çoook uzattığını, çook fazla tırıvırı anlattığını düşündüğümü belirtmeden geçemiycem.
  • okurken ucununun nerden çıkacağını kestiremediğin bi yumağı çekiştiriyormuşsun hissi verir.
  • 2 günde 554 sayfayı devirerek bitirdiğim roman.

    açıkçası okurken zevk aldım ama roman 100-150 sayfa daha kısa olsa bir şey kaybetmezmiş diye de düşünmekteyim.

    o kadar akıcı olmasına ve sondan bir önceki 11. ve 12. bölümlerinin çok tempolu yazılmasına karşın kitabın son bölümü bence yeterince iyi değildi. sonunu beğenmedim demek istemiyorum, her şey bir yere bağlanıyor. ancak bence son bölüm hiç olmasaydı ve bir önceki bölüm son bölüm olsaydı; bence daha hoş bir final olurdu.
  • bağıra bağıra gülerek ve bayılarak okuduğum zadie smith romanı. inci gibi dişler'i de ayılıp bayılarak okumuştum. kitabın en sevdiğim bölümlerinin birinden kısa alıntı sizler için dostlarım:

    "bu da ne, aforizmalar mı? ağır bir şeye benziyor. trençkot giyip sınıf arkadaşlarını vurmazsın değil mi, canım?"
    "ha ha."
    kiki, oğlunu başının arkasından öperek ayağa kalktı. "kaydetmeyi bırak, yaşamaya bak," diye önerdi alçak sesle.
    "yanlış muhalefet."
    "aman jerome, lütfen şu bunalımdan çık da benimle gel. kahrolası armut minderde yaşar oldun. beni yalnız gönderme. zora kız arkadaşlarıyla gitti bile."
  • hakkında bu kadar az şey yazıldığına çok şaşırdığım zadie smith romanı. zadie smith dünya çapında neredeyse en ünlü modern romancı statüsüne kavuşmuşken burada pek de tanınmamasını nasıl açıklarız bilemiyorum, sanırım bunda en çok göçmenlik, çok kültürlülük üzerine neşeli bir üslupla yazmasının payı olabilir. hemen hemen her meselede olduğu gibi çok kültürlülük, göç falan gibi içinde toplumsallığın t'sini barındıran şeyleri ya ağır, depresif bir toplumsal gerçekçi havayla, en iyi ihtimalle de politik doğruculuğun kibirli, ahlakçı damarıyla ele almayı seviyor gibiyiz.

    geçen hafta kendimi önemsiz bir şeyden kafamın içinde sorun yaratmış, sorun yaratmış olduğuma inanmadığım için de yaptığım şeyi rasyonalize etmeye çalışır halde yakalayınca aklıma howard belsey geldi, aldım elime tekrar. bence liberal akademiyi, genel anlamda beyaz liberal cenahın dünyasını en eğlenceli biçimde anlatan romanlardan biridir. ayrıca modern ingiliz edebiyatında hemen hemen herkesi etkilemiş detaya düşkün ve komik zadie smith üslubunun en net görüldüğü romanlardan biridir, o üslup o kadar kemikleşti ki kendisi bile kendisinin taklidine dönüşüyor gibi artık (son romanı swing time'da biraz öyle hissetmiştim). bu arada bu etkilenenler arasında bizim elif shafak da var bence, sonradan daha ağdalı şeyler yazmaya başlasa da bit palas, araf gibi sevdiğim eski romanlarındaki dünya görüşünü, mizah anlayışını zadie smith'e çok benzetirim.

    neyse speech is beautifully useless and the beautiful knows this diyerek fazla uzatmadan bitiriyorum sözlerimi (her ne kadar zadie'nin kendisi uzatmayı biraz sevse de). okuyun, okutun, tavsiye edin efendim.
hesabın var mı? giriş yap