32 entry daha
  • geçip giden dünün ulaşılmazlığı aslında rüyaların da gerçek ve elle tutulurcasına somut olduğunu gösteriyor. rüya geçti, ona ulaşamıyoruz; içindeyken canlıydık, canlı gibiydik. ee, dün de geçip gidince her şeyini kanlı canlı yaşadığımız halde -di'li geçmiş zaman oldu, ulaşılmazlaştı. çıkarım ve teklif: ya dün de gerçek değildir, ya rüya da gerçektir. her iki seçenek bize çok şey kazandırır.

    eski yani orta çağlarda rüyalar yargılandığına göre, ölümünde d. h. lawrence'ın kendisi değilse bile, sons and lovers kitabı, etik ve kriminalite bakımından ağır ceza sanal mahkemesinde yargılanmalı, ve kitap veya karakter ötanazi/mercy killing'ten aklanabilir mi bakılmalı. kahramanı paul morel ötanazi yapamayan doktorun yerine, sağalmaz kanser olan annesinin beslenmesini kısıtlıyor, sulandırıyor, merhametiyle anne ölümünü kolaylaştırıyordu. ve bu mahkeme turnuvası 10 yılda bir her ülkede yinelenmeli, ki nereden nerelere doğru gidiyoruz, bizi de göstersin.

    "delilerin sesleriyle sanrılarının ve nevrotiklerin korkularıyla saplantılarının aklın kontrolünün ötesinde olduğunu ve benin istemli bir biçimde rüyalar üretemeyeceğini, yalnızca görmek zorunda olduğu rüyaları göreceğini bir kez kabul eder etmez önce tanrıların, sonra teolojinin geldiğini de anlayabiliriz." carl gustav jung - aspects of the masculine

    ***
    carl gustav jung'un toplu eserlerinden (gesamtausgabe) düş yorumu ve analitik terapide kullanımıyla ilgili makale ve derslerinden derleme olarak oluşturulmuş bir kitap. makalelerin yayınlanış yeri ve tarihlerini içeriyor, ve fakat topluca birarada bulundukları ingilizce veya almanca bir derleme kitabına işaret etmiyor. yine de batılı bir derlemenin çevirisi olduğunu tahmin ediyorum. zannım doğruysa pinhan yayıncılık künyesini eksik bırakmış anlamına gelir. çevirmen aylin kayapalı, ve türkçe kitabımız 2015 basımı.

    "ancak unutmamalıyız ki insan zihni binlerce yıldır kendini bu tarz oyunlarla eğlendirmiştir; bu yüzden uzak geçmişte kalan bu eğilimlerin rüyalarda vücut bulması şaşılacak bir durum değildir."

    "özgür ve yaratıcı fantezi alemini araştırırken her şeyden önce ampirizme güvenmemiz gerekir."

    "modern düşünce yapısının hurafe fobisiyle tartışmaya girmek gereksiz; çünkü bilinçdışının sırları bu şekilde gizli tutulur."

    "pek çok rüya, bütün anlama girişimlerini daha görülürken engeller, hatta uyandıktan hemen sonra bile."

    "bir rüyayı sonuçsallık bakış açısıyla incelerken, ki ben bunu freud'un nedensellik bakış açısından farklı görüyorum, rüyaların nedenlerini inkar etmeyiz; daha çok rüyayla ilgili toplanan çağrışımsal malzemeyi daha farklı yorumlarız. (...) bu rüyanın amacı nedir? nasıl bir etki bırakmaya çalışmıştır?"

    "cum grano salis, açık edilmemiş hatalarımızı daima düşmanımızda görürüz. bunun en güzel örnekleri kişisel münakaşalarımızda görülür. (...) bilinçdışı içeriğin yansıtılması doğal ve normal bir şeydir. nispeten ilkel bir insanda yansıtma, levy-bruhl'un uygun bir biçimde "mistik kimlik" ya da "mistik katılım" olarak adlandırdığı, nesneyle o karakteristik ilişkiyi yaratır."

    "bir başka insanı, kendimizi anladığımız ya da anlamaya çalıştığımız gibi anlarız. kendimizde anlamadığımız şeyi başkasında da anlamayız. bu nedenle onun imgesi çoğunlukla öznel olacaktır. bildiğimiz gibi, çok yakın bir arkadaşlık bile nesnel bilgiyi garanti etmez."

    "dahası zaman içinde doktorun anlamamaya başladığını kabul etmesi terapötik açıdan çok önemlidir; çünkü sürekli anlaşılıyor olmak hasta için çok dayanılmaz bir duygudur."

    "bilinçdışını tanımak en alttakini en üste koyup düzeltmeye çalıştığı durumu yeniden oluşturan bolşevik bir deney değildir."

    "işin sırrı şudur ki ancak kendi kendini yok edebilen şeyler aslında canlıdır."

    "benim de bir doktor olmama ve it iti ısırmaz prensibine dayanarak tıp mesleğini eleştirmemem gerekmesine rağmen, doktorların her zaman psikiyatri sanatının en iyi muhafızları olmadığını itiraf etmek zorundayım. (...) bu sebepledir ki bütün işçilerin içinde düşünme faktörünü geliştirme şansını en az elde eden tıp insanıdır."

    [o zaman bile, klasik ayrımlardan en az birini, özellikle de causa efficiens ve causa finalis arasındakini akılda tutmak iyi olur. psikolojik konularda "bu neden oluyor?" sorusu, sonuç üretme konusunda "bu hangi amaçla oluyor?" sorusundan daha iyi değildir.]

    "rüya, uyanık durumdayken hatırlanabilecek kadar bilinçli, istemsiz psişik bir etkinliktir. bütün psişik fenomenler arasında belki de en çok "mantıksız" unsur taşıyan, rüyadır."

    [rüyayı anlamak o kadar zordur ki, birisi bana bir rüya anlatıp arkasından fikrimi sorduğunda öncelikle kendime "bu rüyanın ne anlama geldiğiyle ilgili hiçbir fikrim yok" demeyi bir kural haline getirdim. bunu dedikten sonra artık rüyayı incelemeye başlayabiliyorum.]

    "psikolojik empati, işbirliği yapma yeteneği, sezgi, dünyaya ve insanlara dair bilgi ve her şeyin ötesinde belirli ölçüde bir "intelligence du coeur" [duygusal zeka] sahibi olmaya olduğu kadar geniş çapta bir anlayışa da dayanan özel bir "kurnazlık" gerektirir."

    "bundan başka, pelikan, evanjelistlerin dört sembolünün yerini alan dört kuş ile birlikte bir beşli oluşturur ve bu beşli, geyiğin alt taraflarında yeniden ortaya çıkar, ki geyik de isa'nın bir başka sembolüdür."

    ["doğanın kusurlu bıraktığını sanat kusursuzlaştırır", demiştir bir simyacı.]

    "bilinçli zihin kendisinin bir papağan gibi eğitilmesine izin verir, ama bilinçdışı vermez - aziz augustinus da bu yüzden tanrıya, kendisini rüyalarından sorumlu tutmadığı için şükretmiştir. bilinçdışı, özerk ve psişik bir varlıktır; onu çalıştırmak için görünüşte başarılı, ama bilinç için zararlıdır. doğanın ve onun sırlarının ne geliştirilebileceği ne de bozulabileceği bir alanda öznel kontrolün ulaşamayacağı, dinleyebileceğimiz ama karışamayacağımız bir yerdedir ve orada kalacaktır."

    "deniz ortak bilinçdışının sembolüdür; çünkü ayna gibi yansıtan yüzeyinin altında kavranamayan derinlikler yaratmaktadır. geride kalanlar, yani bilinçdışının gölgeli kişileştirmeleri bilincin terra firma'sına bir sel gibi akın etmiştir. bu istilalarda tekinsiz bir şeyler vardır çünkü söz konusu kişi için mantıksız ve anlaşılmazdır."

    "bu yüzden bilinçdışı, bilincin akılcı yargılarına bağlı olmamalıdır; daha çok sui generis bir deneyim olmalıdır. genellikle aklın bunu kabul etmesi kolay değildir, akıl tamamen olmasa da kısmen sacrificium intellectus içerir."

    "muhteşem bir daire çizimi, aklında özel ya da gizli bir amacı olan herkesin kullandığı çok eski sihirli bir araçtır. kişi bu şekilde kendisini dışarıdan tehdit eden ve bir sır sebebiyle soyutlanmış olan herkese saldırabilecek "ruhun tehlikelerine" karşı korur. aynı yöntem eski çağlardan beri her şeyden uzakta kutsal ve dokunulmaz bir yer oluşturmak için kullanılmıştır."

    "yükseliş genellikle bir merdivenle temsil edilirdi; mısır'da ölünün ka'sı için cenaze hediyesi olan küçük bir merdivenle. gezegenlerin yedi katmanından yükseliş fikri ruhun, vücuda geldiği güneş-tanrısına dönüşünü sembolize eder; örneğin firmicus maternus'tan bildiğimiz gibi."

    "sadece tanrılar gökkuşağı köprüsünü güvenle geçebilir; ölümlüler düşer ve ölürler, çünkü gökkuşağı bedenleri olan insanların kullanabileceği bir yol değil, sadece gökyüzünün üstünden geçen bir şekildir. insanlar onun altından geçmelidir."

    "solificatio'yu önceden gören anima burada psikopomp, yani yolu gösteren olarak ortaya çıkıyor."

    "bu yüzden farkına varmalıyız ki inkar edilemez başarısına rağmen günümüz akılcı bilincinin adapte olmayan çocuksu bir yanı vardır ve hayata düşmandır. hayat kurumuş ve engellenmiş, kaynağın yeniden keşfedilmesi için haykırmaktadır; fakat kaynak, ancak bilinçli zihin "çocukların bölgesine" geri dönme acısını çekerse ve orada tıpkı daha önceki gibi bilinçdışından yardım alırsa bulunabilir."

    "psişik tarih-öncemiz aslında, bedenden ayrılmış havai aklın aksine, istediği zaman uçamadığı için basamak ve merdivenlere yerçekimi ruhudur."

    "gezegen olarak merkür güneşe en yakındır; bu yüzden de altınla en üst seviyede ilişkilidir. ancak cıva olarak altını çözer ve güneş gibi olan parlaklığını söndürür. ortaçağ boyunca doğa filozofları için karmaşık spekülasyonların konusu olmuştur: bazen ilgili ve yardımcı bir ruh, bir (paredes), (tam olarak "yardımcı, yol arkadaşı") ya da bir familiaris'tir*; bazen servus ya da cervus fugitivus, (mülteci köle ya da geyik), simyacıları hayal kırıklığına uğratan ve şeytanla pek çok ortak özelliği olan kaypak, muzip bir gulyabanidir. örneğin bu özelliklerin en önemlileri ejderha, aslan, kartal ve kuzgundur. simyadaki tanrı hiyerarşisinde mercurius, prima materia olarak en altta, lapis philosophorum olarak en üstte bulunur."

    "ortaçağ simyası kadar uzak bir şeyin bunlarla alakalı olması okura tuhaf gelebilir. anca "kara sanat" düşündüğümüz kadar uzak değildir: eğitimli bir insan olarak faust'u okumuş olmalı; çünkü faust, her ne kadar günümüz insanı için karmaşık olsa da baştan sona simyayla ilgili bir dramdır."

    "sarı metalin iğrenç para tadıyla birlikte maddiyatı ve tahılın adi görüntüsü, bu iki geri çevirişi de anlaşılır hale getiriyor - ama lapis'i bulmanın bu kadar zor olmasının asıl sebebi de budur: o exilis'tir, çirkindir; caddeye ya da gübreliğe, yığınların içine atılır; her yerden toplanabilecek en yaygın şeydir. prometheus ve epimetheus'ta, aynı sebepten dolayı güngörmüşlerin tanımadığı spitteler'in mücevheriyle ortak "sıradanlık" özelliğine sahiptir."

    "yaşamın kendisi, gerçek yaşam değildir; sadece bilindiği zaman gerçek olur. sadece birleşmiş bir kişilik yaşamı deneyimleyebilir; parçalara ayrılmış ve kendisine "insan" diyen ıvır zıvır öbeği değil."

    "ayrıca hıristiyan ortaçağında başlamış olan ve skolastik eğitimin sonucu olarak aklın farklılaşması, animayı eski dünyalara geriletmiş. rönesans bize bununla ilgili yeteri kadar kanıt sunmakta ve bunların en açık olanı poliphilo'nun, animası lady polia'yla kraliçe venüs'ün mahkemesinde, hıristiyanlık tarafından hiç dokunulmamış ve antik çağların bütün "zarafetleriyle" donatılmış halde karşılaştığı, francesco colunna'ya ait hypnerotomachia'dır. kitap haklı olarak muamma bir metin olarak görüldü."

    [rüya sahibinin etrafı perilerle çevrilidir. bir ses, "biz hep oradaydık, sadece sen bizi fark etmedin" der.]

    "klasik peri figürlerini, estetik açıdan sunduğu güzellikler sağolsun, kabul etmemiz oldukça kolaydır; fakat bu zarif figürlerin arkasında gizlenen antik çağlardan kalma dionysus gizeminin, trajik imalar barındıran bir keçi oyunu olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yoktur: bir hayvana dönüşen tanrının kan revan içinde parçalanması. bütün zayıflığıyla avrupa'nın antik çağın gizemlerine karşı tutunduğu çocukça tavrı açıklamak için bir nietzsche gerekti. ancak dionysus'un nietzsche için anlamı neydi? bu konuda söyledikleri ciddiye alınmalı; bunun ona yaptıkları ise daha da fazla ciddiye alınmalı. ölümcül hastalığının ilk başlarındayken bile zaegrus'un kötü talihinin kendisini beklediğini biliyordu."

    "son anda arkadaşımız "keçi sakal", yardıma yetişen bir hızır gibi sahnede beliriyor ve güçlü maymun-adamın yok etme tehdidini bertaraf ediyor. faust'un klasik walpurgisnacht'ın hayalet ve cinlerine bakarkenki soğukkanlı merakını mephisto'nun yardımsever varlığına ve onun gerçekçi bakış açısına ne kadar borçlu olduğunu kim bilir!"

    "gerçek bir mandala her zaman, psişik dengenin rahatsız edildiği ya da bir düşünceye ulaşılamadığı ama aranması gerektiği zamanlarda (aktif) hayal gücüyle yavaş yavaş oluşturulabilecek bir iç imgedir; çünkü kutsal öğretilerin içinde yer almaz. (...) örneğin hepsi dörtlü bir sisteme, bir quadratura circuli'ye dayanır ve içerikleri her durumda lama dogmalarından türemiştir."

    "insanlar, kendi ruhlarıyla karşılaşmamak için ne kadar saçma olursa olsun her şeyi yaparlar. hint yogası ve bütün gereklerini yerine getirir, katı bir beslenme programı uygular, hikmet öğrenir ya da dünya edebiyatının mistik metinlerini papağan gibi tekrar ederler - bütün bunların sebebi kendileriyle iyi geçinememeleri ve ruhlarının herhangi bir fayda sağlayacağına dair en ufak bir inançları olmamasıdır."

    "bütün kötü düşüncelerin kalpten geldiği ve insan ruhunun bir günah çukuru olduğu öğretileri, bunu uyduran insanların iliklerinin derinliklerine gömülmelidir. bu doğru olsaydı tanrı, yaratılışla çok kötü bir iş çıkarmış ve bizim markion'a ya da gnostisizme uzanıp bu kudretsiz hakimi tahtından indirme zamanımız gelmiş olurdu."

    "bu, ibreleri hiç durmadan hareket eden türde bir saat ve sürtünmeden dolayı bir kayıp olmadığı için bu bir perpetuum mobile, bir daire içinde sonsuza kadar devam eden bir hareket."

    "kroket havada değil, yerde oynanır. "ruhsal" sezgilerin desteğiyle yeryüzünden yukarıya çıkmamalı ve sezgileri güçlü insanların genellikle yaptığı gibi acı gerçeklikten kaçmamalıyız. sezgilerimizin seviyesine asla ulaşamayız ve dolayısıyla kendimizi onlarla özdeşleştiremeyiz. sadece tanrılar gökkuşağının üstünden geçebilir; ölümlüler yeryüzünde kalmalı ve onun yasalarına tabi olmalıdır. sezgilerin açığa çıkardığı ihtimaller ışığında insanın yeryüzüne ait olması, pek tabii acınası bir eksikliktir; ama bu eksiklik onun doğal varoluşunun, gerçekliğinin parçasıdır."

    "de vita longa'da paracelsus, "dört" sayısını scaiolae, kendiliği de adech (adem'den gelir = ilk insan) olarak tarif eder. paracelsus'a göre ikisi de "işleyiş"te o kadar çok sorun yaratır ki adech'in düşman olduğu bile söylenebilir."

    [meister eckhart şöyle der: "ben bu dünyaya barış değil, kılıç getirmek için geldim; her şeyi kesip atmak, seni aslında düşmanın olan kardeşin, çocuğun, annen, baban ve arkadaşlarından ayırmak için." çünkü seni rahatlatan şeyler aslında senin düşmanındır. gözün her şeyi görür, kulağın her şeyi duyar ve kalbin her şeyi hatırlarsa, işte o zaman ruhun onların içinde yok olur.]

    "ancak ebeveynler, büyük anne ve büyük babalar çocuğa karşı ne kadar günah işlemiş olsa da, yetişkin insan bu günahları, kendisine ait ve hesaplaşmak zorunda olduğu durumlar olarak kabul eder. sadece aptallar başka insanların hatalarıyla ilgilenir; çünkü onları değiştiremezler."

    [efsaneye göre hızır'ın etrafındaki yerde, çöl olmasına rağmen bahar çiçekleri açar. islamiyette çeşmeli temenos'un planı, erken hıristiyan mimarisinin etkisiyle cami avlusunun ortasında abdesthane şeklini almıştır (örn. kahire'deki ahmed ibn-tulun*). bunun aynısını batıdaki manastırlarımızın çeşmeli bahçelerinde de görüyoruz. (...) rosarium'da lapis şöyle der "protege me, protegam te. largire mihiius meum, utte adiuvem" (beni koru ki ben de seni koruyayım. bana hakkımı ver ki sana yardım edebileyim).]

    "yaşam suyu çok kolay elde edilir: değerini bilmese de herkes ona sahiptir. "spernitur a stultis" aptallar onu küçümser; çünkü onlar iyi olan her şeyin dışarda ve başka bir yerde olduğunu, kendi ruhlarındaki kaynağın "herhangi bir şey" olmadığını düşünürler. lapis gibi o da "pretio quoque vilis", yani az bir bedele sahiptir ve bu yüzden spitteler'in prometheus'undaki mücevher gibi papazlardan çiftçilere kadar her kesim tarafından reddedilir ve ahasuerus'un onu toplayıp cebine koyduğu sokaklara atılır, "in viam eiectus". define yine bilinçdışına gömülür."

    "geçilen rubicon da buydu. bireyleşme, yani kendi olma sadece ruhsal bir sorun değil; tüm hayatla ilgili bir sorundur."

    "kare ayrıca bir ev ya da tapınak, ya da içerde kalmış duvarlarla çevrili bir boşluk fikrini de ima etmektedir. ritüele göre stupalar daima sağa* yönelen hareketle tavaf edilmelidir, çünkü sola doğru hareket etmek uğursuzluktur. sol, yani "uğursuz" taraf bilinçdışı tarafıdır. yani sola doğru yapılan hareket bilinçdışı yönüne yapılan hareket demektir; sağa doğru yapılan hareket ise "doğrudur" ve bilinci hedefler. (...) pratikte oldukça oturmuş olduğunu bildiğimiz yoga, aynı şekilde işler: bilince sabit formlar yerleştirir. bunun batıdaki en önemli benzeri, ignatius loyola'ya* ait exercitia spiritualia'dır ve bu da aynı şekilde psikeye kurtuluşla ilgili sabit formlar yerleştirir. sembol, bilinçdışı durumu geçerli bir şekilde ifade ettiği sürece bu yöntem "doğru"dur."

    "ne yazık ki hakikatin ne olduğunu anlayan insanlar ortaya çıkana kadar "hakikat" diye bir şey yoktur."

    "tıpkı stupaların iç sığınaklarında buda'nın kalıntılarını koruması gibi, lamaik dörtgenin ve yine çinlilere ait kare-yeryüzünün içinde de sihirli maddesiyle kutsalların kutsalı, kozmik enerji kaynağı, tanrı şiva, buda, bodhisattva ya da büyük öğretmen vardır."

    "mevcut simya metinlerinde - ki bunlar birkaç istisna dışında hıristiyan tarihine aittir - thoth-hermes ve maymun arasındaki eski bağlantı kaybolmuştur ama roma imparatorluğu döneminde hala vardır. bununla birlikte mercurius'un, şeytan'la - burada bahsetmeyeceğimiz - pek çok ortak özelliği vardır; böylece maymun, mercurius'un etrafında simia dei olarak bir kez daha belirmiştir." (bkz: thot/@ibisile)

    "dahası thoth-hermes'ten, yani maymunların arasında mısırlılarca bilinen en yüksek seviyede bulunan kurt ya da köpek-başlı babundan, tanrısal özelliklerinin, bilinçdışının bilinçli seviyeyi aşan kısmı için maymunu aynı şekilde uygun bir sembol haline getirdğini de gördük. insan psikesinin, bilincin altında yatan katmanları olduğu varsayımının ciddi itirazlara sebep olması olası değildir; ancak bilincin üstünde de böyle katmanlar olabilmesi, crimen laesae majestatis humanae'ye yakın bir sanı gibi görünmektedir."

    "askerler!
    tanrının egemenliği altındayken ona doğrudan seslenmeyin. tanrıya kelimelerle ulaşılamaz. ayrıca tanrının özellikleriyle ilgili kendi aranızda tartışmaya girmemenizi şiddetle tavsiye ederiz. böyle bir tartışma nafiledir; çünkü değerli ve önemli olan hiçbir şey kelimelerle ifade edilemez.
    (imza) papa... (isim okunmuyor)"

    "dionysus gizeminin grotesk ve gülünç kısmı, şarabın servis edildiği ve kilisenin sağlığına içildiği seremoninin sözde sevimli kısmında ortaya çıkıyor. bir orfeus-dionysus tapınağının zeminindeki bir yazı çok yerindedir: (sakın su içmeyin)"

    "böyle bir küfür, sola doğru hareketin bir diabolica fraus olduğu, maymunun da şeytan olduğu varsayımına yol açabilir - çünkü şeytan aslında "tanrının maymunu" olarak görülür. bu sebeple sola doğru hareket* "kara hazretleri"ni tanrının yerine koymaya hazırlamak amacıyla ilahi gerçeği saptırmak olacaktır. ama bilinçdışının bu tarz dine küfretme gibi niyetleri yoktur; o sadece modern insanda olmayan son dionysus'u din dünyasına geri getirmeye çalışmaktadır. (nietzsche'nin hatırı kalmasın.) (...) ortaçağ karnavalları ve kilisedeki jeux de paume nispeten erken kaldırılmıştır. sonuç olarak karnaval laikleşmiş ve bununla birlikte ilahi sarhoşluk kutsal mekanlardan uzaklaştırılmıştır. geriye yas tutma, ciddiyet, ağırlık ve ölçülü ruhsal neşe kalmıştır. ancak cinnetin en doğrudan ve tehlikeli formu olan sarhoşluk tanrılardan yüz çevirmiş ve tüm coşku ve infialiyle insan dünyasını içine almıştır. pagan dinleri sarhoş esrikliğine kendi inançlarında yer vererek bu tehlikeyle yüzleşmiştir. herakleitos, "ama hades de, uğruna çıldırdıkları ve şarap ziyafeti sürdükleri dionysus'la aynı" derken, hiç şüphesiz bunun arkasında yatanı görmüştür. işte bu sebeple hades'ten beri tehdit oluşturan tehlikeyi kovmak için cümbüşlere dini bir izin verilmiştir. ancak bizim yaptığımız sadece, cehennemin kapılarını açmaya yaramıştır."

    "yeşil somakilerin arasında yılan isa'ydı. kişilik yenilenmesi olarak yılan sembolizminin en önemli gelişimi muhtemelen kundalini yogasında görülebilir."

    ["şekilsiz yaşam formu" hemen simya ile ilgili "kaos", yaradılıştan beri yaşamın ilahi tohumlarını içeren massa ya da materia informis ya da confusa fikirlerini anımsatıyor. midraşik bir görüşe göre adem de benzer şekilde yaratılmıştır: ilk saatte tanrı toz toplamış, ikincisinde bu tozdan şekilsiz bir form yaratmış, üçüncüsünde kolları oluşturmuş vb.]

    {bilinçli yaşamın prensibi şudur: "nihil est in intellectu, quod non prius fuerit in sensu". [ilk önce duyularla hissedilmeyen hiçbir şey akılda yer almaz] bilinçdışı, psikenin özerkliğini ve duyumsanabilir dünyanın sunduğu aydınlatıcı ihtimalleri imgeleri daha açık hale getirmek için kullanır; ama bilinçdışının asıl prensibi, imge oyunlarında dünyayı değil kendisini yansıtmasıdır.}

    "ancak kaçma eğilimi uygulayıcıya değil, dönüştürülen cevhere atfedilir. mercurius kaçamaklara meyillidir ve servus (uşak) ya da cervus fugitivus (kaçak geyik) olarak etiketlenmiştir. kap, içindekinin kaçmaması için iyi mühürlenmelidir."

    "uzlaşmak için gerçekleştirdikleri birbirlerinden ayrı uçuşta, bilinç ve bilinçdışı nadiren birbirine dokunurlar. bu yüzden rüyanın en başında zıt istikamette ilerleyen yılanların ortadan kaldırılması gerekir; yani bilinç ve bilinçdışı arasındaki çelişki birdenbire durdurulur ve ve bilinçli zihin circumambulatio vasıtasıyla gerilime dayanmaya zorlanır. böylece izlenen sihirli çember bilinçdışının patlak vermesine engel olacaktır; çünkü o tarz bir patlama psikozdur. rosarium'um yazarıyla birlikte "nohnulli perierunt in opera nostro": "davamızda az insan perişan olmamıştır" diyebiliriz. rüya, çok zor bir iş olan çelişkiler içinde düşünebilmenin - sadece üstün zekanın başarabileceği bir şey - başarıya ulaştığını göstermektedir."

    "(...) çünkü bilinçli zihin, bir çelişkiyi ciddiye almak için gereken sıra dışı entelektüel ve ahlaki çabayı daima göstermek istemiyor ya da gösteremiyor. hiçbir şey gerçekler kadar kıskanç değildir."

    "küre, tüm içindekileri kucaklayan bir bütündür; faydasız çabalarla duraklama noktasına getirilen yaşam, tekrar mümkün olur. kundalini yogasında "yeşil rahim" saklı yerinden çıkan işvara'nın (şiva) bir ismidir."

    "mektupta şu yazıyor: kurtuluş kurtulmayı reddetmek ya da kaçmakla gelmez. sürüklenmekten de gelmez. kurtuluş, gözler her zaman merkeze çevrilmiş, tam teslimiyetten gelir."

    ["imge" bir şekilde karanlık kiste'de saklanan ama aynı zamanda deniz kenarında bir ayak uzunluğunda ortaya çıkan ve bilinçdışının akrabası olarak yön bulmayı - yani karanlık ve belirsizliğe yolculuğu - sağlayan, görünmeyen, yaratıcı cüce-tanrılara benzer. dactyls formunda bunlar ayrıca, bilinçdışının dürtüleri gibi küçük ama yüce güç bahşedilmiş icat tanrılarıdır. (el gabir "büyük, yüce olan"dır.)]

    [goethe kendi modeli gibi hareket ettiği için, düşünme dördüncü (tabu) işlev olmuştur. bilinçdışına bulaştığı için kabir'in grotesk formunu almıştır; çünkü kabir'ler, cüce olmaları sebebiyle, yer altı tanrılarıdır ve ona göre de şekilleri bozuktur. (ben onlara "çamurun koca göbekli ucubeleri" diyorum.) bu sebeple de gök tanrılarıyla grotesk bir tezat içindedirler ve onlarla alay ederler.]

    "thales'in, bozuk paraya değerini pasın verdiğine dair yaptığı çelişkili yorum, simyada bir tür şakadır ve esasında gölge omadan ışık, kusur olmadan psişik bütünlüğün olmadığını söyler. kendini tamamlamak için hayatın mükemmelliğe değil, tamlığa ihtiyacı vardır. bunun için de "gülde diken", yani kusurlardan dolayı cefa çekmek gerekir, çünkü sıkıntısız ilerleme ya da yükseliş yoktur."

    [literatürde yedi ve sekizle çok daha az karşılaşılsa da bu motif, goethe'nin erişiminde olan paracelsus'un ein ander erklarung der ganzen astronomie'de bulunabilir. "bir güçlüdür; altı bağımlıdır; sekizinci de güçlüdür" - hatta her nasılsa birinciden bile daha güçlü. bir kraldır; altı onun hizmetkarları ve oğludur. yani burada kral sol ve altı gezegen, ya da petrus bonus'un pretiosa margarita novella'sında (lacinus basımı, 1546) resmedildiği gibi metalik cücemiz de vardır. aslında sekizinci bu metinde görünmez; paracelsus onu kendi icat etmişe benzer. ancak sekizinci, birinciden daha bile "güçlü" olduğu için taç muhtemelen ona bahşedilmiştir.]

    "tekerleğin çağdaş ahlaki alegorileri ascensus ve descensus tanrının insana alçalmasını ve insanın tanrıya yükselmesini vurgular. (aziz bernard'ın vaazlarından birinde söylenen: "alçalarak bize keyifli ve erdemli bir yükseliş sağladı".) dahası tekerlek, eser için önemli olan erdemleri ifade eder: constantia, obedientia, moderatio, aequalitas ve humilitas."

    [*açıklamaya şöyle devam eder: "doğanın tekerleği dışarıdan kendi içine kapanır; çünkü tanrı kendi içinde yaşar ve öyle bir şekli vardır ki; tıpkı tanrının, kendini bu dünyanın şeklinde boyaması gibidir doğaldır; çünkü tanrı her yerdedir, bu yüzden de kendi içinde yaşar. not alın: dış tekerlek yıldızlar ve burçlar kuşağıdır ve ondan sonra da yedi gezegen gelir", vb. "bu figür yeteri kadar şekillendirilmemiş olmasına rağmen yine de bir meditasyondur, ve daha az anlayışlı olanların meditasyonu için büyük bir daireye onun güzel bir çizimini yapabiliriz. o yüzden not edin, arzu kalbe, yani tanrıya içeriden ulaşır", vb. (...) "böylece bütün öz, insan zihni gibi sadece tek bir şeydir. insanın ruh ve beden içinde olması gibi, bu öz de öyledir"; çünkü insan, bu "bütün öze" benzetilerek yaratılmıştır.]

    "daire ve çanak mandalayı, ortaçağ sembolizmindeki gülü vurguluyor. "filozofların gül bahçesi" simyanın en meşhur sembollerinden biridir."

    "ne zaman bir süreç, gerek açıklaması gerekse çıkarımların bolluğu açısından bir sonuca varırsa, bunun arkasından bir gerileme gelir."

    "bardak simyanın unum vas'ına, içindeki de ruh ve hayat bahşedilmiş lapis'in çıkacağı canlı, yarı-organik karışıma tekabül eder - ya da muhtemelen üç kere alev alan o garip faust figürüne: galatea, euphorion tahtına (hepsi de "merkezin", bilinçdışı unsurlarına çözünümünü sembolize eder) koşarak çıkan arabacı çocuğa, cüceye."

    "bilinçdışı var olduğu haliyle tanımlanamazdır, varlığı bir varsayımdır ve muhtemel içeriklerinin ne olduğu doğru bir şekilde söylenemez. toplam sadece onun kısımlarında ve bilincin içerikleri olduğu kadar deneyimlenebilir; ama toplam sıfatıyla bilincin ötesine geçmesi gerekir. sonuç olarak "kendilik", kant'ın ding an sich kavramına benzer belirsiz bir kavramdır. gerçi deneyimle birlikte üstünlüğünden bir şey kaybetmeksizin daha açık hale gelmeye başlar - rüyamızın da gösterdiği gibi. bilmediğimiz bir şeyin sınırlarını bilemeyeceğimiz için, kendiliğe de sınır çizecek konumda değiliz."

    "bütün vahşi hayvanlar gibi aslanlar da gizli duyguları ifade ediyor. aslanın simyada önemli bir yeri vardır ve hemen hemen aynı anlama sahiptir. "kızgın" bir hayvandır; şeytanın simgesidir ve bilinçdışı tarafından yutulma tehlikesini ifade eder."

    [sonra bir ses şöyle diyor: "yaptığın şey tehlikeli. din, kadının imgesinden kurtulabilmen için ödeyebileceğin bir vergi değil; çünkü bu imgeden kurtulmak mümkün değildir. dini, ruhun yaşamının başka bir parçasının ikame etmesi için kullananların başına kötü şeyler gelir; onlar yanlışa düşmüşlerdir ve lanetleneceklerdir. din bir ikame değildir; nihai tamamlayıcı olarak ruhun diğer etkinliklerine eklenmelidir."]

    [ateş dağı temasıyla hanok'un kitabı'nda da karşılaşmaktayız. hanok, meleklerin ceza yerinde "sanki ateşle yanan ve büyük dağlar gibi" zincirlenmiş yedi yıldız görür. aslında yedi yıldız, yedi büyük babil tanrısıdır ama hanok'un aydınlanması sırasında yedi hükümdar, "bu dünyanın" yöneticileri, cezaya çarptırılan günahkar melekler olmuştur. bu tehditkar temanın aksine sina dağı'nda yehova'nın gösterdiği mucizelere göndermeler vardır.]

    "simyada eser, sonbaharda tamamlanır (vindemia hermetis). çocuklar, cüce-tanrılar çemberi getirir - yani bütünlük sembolü hala çocuksu yaratıcı güçlerin hakimiyetindedir. çocukların opus alchymicum'da da rol aldığına dikkat edin: eserin belirli bir kısmına ludus peurorum denir. işin "çocuk oyunu" kadar kolay olduğu yorumu haricinde bununla ilgili herhangi bir açıklama bulamadım. bütün üstatların tanıklık ettiği üzere eser çok zor olduğu için bu örtmeceli, belki de sembolik bir tanım olmalı."

    "simyada yumurta, usta tarafından kavranan kaosu, tutsak-dünya ruhunu içeren prima materia'yı sembolize eder. yuvarlak pişirme kabıyla sembolize edilen yumurtanın içinden, kartal ya da physis'in kollarında tutsak kalan anthropos'la özdeş zümrüdüanka, yani azat edilmiş ruh çıkacaktır."

    "yapabileceğim tek kıyaslama giriş bölümünde bahsedilen üç kural olacaktır. bu üç kurala göre dört unsur birbirine dönüştürülür ya da özün özünde birleştirilir:
    1. kural : toprak suya
    2. kural: su havaya
    3. kural: hava ateşe."

    "öncelikle elimizin altında üç kıtanın bütün mandala sembolizmi var. ikinci olarak da mandalanın belirli zaman sembolizmi var; çünkü bu, özellikle de batıda astrolojinin etkisi altında gelişmiştir. horoskopun kendisi karanlık merkezi, "evler" ve gezegenleriyle sola doğru bir circumambulatio ile bir mandaladır."

    [o anda guillaume (de digulleville), teslis'in önemini hiç kavramamış olduğunu fark ediyor ve melekten açıklama istiyor. melek şöyle cevaplıyor: "peki, başlıca üç renk vardır; yeşil, kırmızı ve altın rengi. bu renkler dalgıçların ipekli harelerinde ve tavus kuşu gibi bazı kuşların tüylerinde bir arada görülür. üç rengi bir yapan yüce kral, bir maddeyi de üç yapamaz mı?" asil renk, yani altın rengi baba olan tanrıya atfedilir; kırmızı da oğula; çünkü oğul kanını dökmüştür; kutsal ruha da yeşil, "la couleur qui verdoye et qui reconforte".]

    [sorulacak bir soru daha vardır: "üç var; ama dördüncü nerde?" mavi neden yok? bu renk rüya sahibinin "orantısız" mandalasında da yoktu. ilginçtir ki altın daireyle kesişen calendrier mavidir; üç-boyutlu mandaladaki dikey plak da öyle. dikeyi temsil eden mavi rengin yükseklik ve derinlik olduğunu (yukardaki mavi gökyüzü, aşağıdaki mavi deniz) ve dikeydeki herhangi bir daralmanın kareyi dikdörtgene indirgeyeceğini, dolayısıyla bilinçle bir şişmeye sebep olacağını varsayabiliriz. o halde dikey, bilinçdışına tekabül edecektir. ancak bir erkeğin bilinçdışının dişil karakteristikleri vardır ve mavi, meryem'in kutsal pelerininin rengidir.]

    "aslında yaşamı zorlaştıran bütün kişisel engeller ve talih değişimleri, çekinceler, çekingenlikler, bu tuhaf ve tekinsiz kristalleşme sürecinin sonucuyla yüzleşmemek için üretilen küçük sorunlar ve bahanelerden başka bir şey değildir."

    [umarım "merkezin" ne olduğunu bildiğime dair bir yanlış anlaşılmaya sebep olmamışımdır - çünkü merkezin ne olduğu bilinemez ve deneyimle öğrenilebilen her nesnede olduğu gibi kendi fenomenolojisi içinde sembolik olarak ifade edilebilir. merkezin pek çok özelliği arasında benim baştan beri en çok dikkatimi çeken dörtlü algısıydı. bunun bir pusulanın dört noktası ya da buna benzer bir sorun olmadığı, dört ve üç arasında genellikle bir yarış olduğu gerçeğiyle kanıtlanıyor. (...) şimdi fiziksel organizmanın esas bileşeninin dört valansla nitelendirilen karbon olması ilginç bir "doğa sporu". ayrıca elmasın da bir karbon kristali olduğu bilinen bir şey. karbon siyah - kömür, granit - ama elmas "en saf su".]

    [bütün yaşam, onu fark eden bireysel taşıyıcılara bağlıdır ve onlar olmadan anlaşılmazdır. ancak her taşıyıcının kendine ait bir kaderi ve sonu vardır, ve sadece bunları fark etmek bile hayata anlam katar. gerçi "anlam", bazen "anlamsız" denebilecek bir şey; çünkü varlığın gizemiyle insan anlayışının sınırları arasında bir orantısızlık mevcut. "anlam" ve "anlamsızlık", bize mantıklı ve geçerli bir yön duygusu veren insan-icadı etiketler.]

    [gelin eski simyacıların bilgeliğine kulak verelim: "naturalissimum et perfectissimum opus est generale tale quale ipsum est". (en doğal ve kusursuz iş, benzerlerini yaratmaktır.)]

    (ilk giri tarihi: 3.6.2018)

    (bkz: rüya/@ibisile), düşler/@ibisile
    (bkz: garip rüyalar), adgasu ahlam
    (bkz: ahlam)
    (bkz: nekyia)
    (bkz: missa solemnis)
    (bkz: trimurti/@ibisile)
    (bkz: mandala/@ibisile)
    (bkz: seaculum)
    (bkz: kislev)
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap