• aydın'ın kuyucak ilçesine bağlı bir köy.
  • antik yunandaki elektra mitinin sartre tarafından tekrar ele alındığı bir tiyatro oyunudur.

    orestes: kendime yabancıyım, biliyorum. doğanın dışında, doğaya karşıyım, özürüm de yok, kendimden başka kimse yardım edemez bana. ama senin yasana dönmeyeceğim. kendi yasamdan başka yasa tanımamaya mahkumum. senin doğana dönmeyeceğim: sana gelen binlerce yol var üzerinde, ama yalnızca kendi yolumdan gidebilirim ben. çünkü ben bir insanım jüpiter ve her insan kendi yolunu kendi bulmalı. doğa insanlardan tiksinir ve sen de, sen de, tanrıların hükümdarı, sen de tiksiniyorsun insanlardan.

    jüpiter: yalan değil, sana benzerlerse nefret ederim onlardan.

    orestes: dikkat et, zaafını itiraf ettin. ben senden nefret etmiyorum. ne var ki aramızda? iki gemi gibi, birbirimize dokunmadan kayıp gideceğiz. sen bir tanrısın ve ben de özgürüm: ikimiz de aynı ölçüde yalnızız ve sıkıntımız da benzer. bu uzun gece boyunca pişmanlığı aramadığımı ne biliyorsun? pişmanlık. uyku. ama pişmanlık duymuyorum. uyuyamıyorum da.

    sessizlik...
  • (insanlar/halk)
    ...seviyorlar dertlerini, kirli tırnaklarıyla kaşıyarak özenle sürdürecekleri, alışılmış bir yara gerek onlara. sertlikle iyi etmeli bunları, öyle ya, kötülük başka bir kötülükle giderilebilir ancak.
  • fazıl hüsnü dağlarca'nın dört ayrı bölümde anlatıp şiir yazdığı varlıklar. en sonunda insanlardan isteklerini sıralıyorlardı. ama kardeşçe, düşmanca değil.

    bize de ver çoban kardeş,
    koyundan, sütten.
    bize de ver kasap kardeş,
    ciğerden etten.

    bize de ver keman kardeş,
    sessizliği sesleri.
    bize de ver alim kardeş,
    sonsuzluk için fikri.
  • (bkz: jean paul sartre)’ın varoluşçu temaları öğretici biçimde kullandığı bir tiyatro oyunudur.

    sinek...

    çift kanatlılar takımına dahil olan sineklerin yaklaşık 1 milyon türü var(kara sinek var, at sineği var, var da var). yani dünyada yaşayan insan sayısı gibi çok ama çok fazlalar. bir o kadar da türe sahipler insanların kendilerini ırk ırk, topluluk topluluk böldükleri gibi...

    karasinekler arkalarını görebilirler. kitapta muhafızlar, eski kralı anacak bir eyleme yöneldiklerinde sineklerden korkmaktadır. neden? her yerde bir ajan gibidirler çünkü. insanların gammazcılığının ne güzel bir tasviri!

    besin anlamında belirli bir tercihleri yok sineklerin. boya, cila gibi maddelerin dışında bazı yaralar ve cesetler üzerinden de beslenirler. görüldüğü gibi insanların midesinin genişliği, her türlü rezilliği kendilerine layık görebildikleri ve seçici olmayan ama ihtiyaçlarını gideren her şeyi kabullenebilmelerine güzel bir dokundurma...

    kitapta seks ayinlerine saplantılı insanlardan bahsedilirken sinekler üzerine yapılan bir araştırma sonucunda seksten mahrum bırakılan erkek meyve sineğinin kendini alkole verdiği bilinmekte. ne kadar da tanıdık insanoğluna...

    dişleri yok! tüketecekleri katı maddenin üzerine asitli bir kusmuk bıraktıktan sonra, bu asit katı gıdayı onların alabileceği şekilde etirip, sıvı bir hale getiriyorlar. bu şekilde bunları da emerek besleniyorlar. bazı kötü niyetli insan topluluklarının sömürmek istedikleri ulusların üzerine dedikodular, söylentiler, nifak yaratıcı fikirler sunmaları ve akabinde onları parçalayarak kendi çıkarlarına uygun ve savunmasız hale getirmeleri gibi...

    “eylemim özgürlüğümdür!” diyen sartre, annesi kraliçe kltemnestra’nın sevgilisi aigisthos tarafından katledilmiş kral agamennon’un oğlu orestes’in hem kendinin hem kardeşi elektra’nın hem de en önemlisi halkının özgürlüğü uğruna canını feda etmesi, tacı ve krallığı devralmayı reddederek tanrılar önünde özgürleşmesi muazzam bir seçim! halk kendisine sunulan özgürlüğü gerçekten istememektedir. aslında bu yönetimden, ezilmenin ve yaptıklarının pişmanlıklarının verdiği hazdan hoşnuttur. tanrı jüpiter ve apollon’a taparak geçirdikleri ömürlerinde bir kez olsun dikkatlerini yeni bir düşünceye çevirmezler. neden? jüpiter’in dediği gibi bir kere dikkatleri dağılırsa tanrılar kaybeder ve buna izin verilmemelidir. yönetime hep bir katil gelecektir ve halk eski kralın yok edilişine dair bir nefretle intikam arzusuyla yanacaktır. ta ki yeni kral onlara oyunlar sunana kadar. bu döngü böyle sürüp gittikçe herkes sineklerle dolu pislik bir ortamda yaşamaya devam edecektir ses çıkarana “yabancı” muamelesi yapıp aşağılayarak! bu yabancı onların tek kurtuluşu olsa bile elleriyle parçalarlar!

    tanrı jüpiter ve apollon, sistemin kurgulayıcıları, belki de emperyalizmin babaları sayılabilir. sinekler bu düzenin ajanları, halk da oyunlarla, ritüellerle, evlerinde rahat etmeleri sağlanıp dışarıda boyun eğdirilmeleriyle eşdeğer insanlar olarak... halk hep pişman olarak hissettirilir ki uyuşuk ve sakat kalmaya devam etsin.

    öğretmen, antik yunan öğretisini temsil ediyor sanırım. çünkü bu ruhun etkisini görüyoruz orestes’in üzerinde ve hayata bakışında. orestes, bağlanacağı bir hayat amacı, bir aile ararken elektra ile halkının özgürleşmesi fikrine kapılmakta. sorumluluğunu alır özgürlüğünün ve bu uğurda tanrı jüpiter’in onu yolundan döndürme çabalarına rağmen dönmez yolundan. çünkü tek tanrısı kendisidir onun ve başka bir güce boyun eğmez. görür o büyük güçlerin kuklası haline getirildiğini insanın. öldürdüğü ama bir yandan da zaten yaşamını sorgulayan kral aigisthos da farkındadır bunun: “insanın ruhunda özgürlük patlamaya görsün, tanrılar hiçbir şey yapamaz artık ona. çünkü bu bir insan işidir, onu özgür dolaştırmak ya da boğmak da başka insanlara, yalnız onlara düşer".

    ceza’dan sineklere dair güzel bir parçayla sonlandırayım bu entriyi.
    sinekler ve beat
  • ilk kez 3 haziran 1942 tarihinde seyirci karşısına çıkan jean paul sartre tiyatro oyunu. stalag 12d'de savaş esiri iken asker arkadaşları için yazdığı skeçler sayılmazsa ilk gerçek oyunu da. çok sonraları "özgürlük, benim mutlak özgürlüğüm, bir insan olarak özgürlüğüm ve hepsinden önemlisi almanlar açısından işgal altındaki fransa'nın özgürlüğü hakkında" olduğunu söyleyecekti. o tarihte söyleyemiyordu zira fransa almanlar tarafından işgal altındaydı, sözde hükümetin sansürü vardı. sansürcülerin elinden bu oyunu, konunun klasik dönemde geçmesi kurtardı. aiskhylosun oresteia üçlemesi kahramanı orestesin hikayesini alıp varoluşçu felsefesinin doğrultusunda anlatmıştır. orjinal metnin aksine, tiranlığa başkaldıran orestes , bu kez, kişisel sorumluluğun yükünü üstlenen varoluşçu bir kahramana dönüşür ve zeus'un yardımını reddedip özgürce ve tek başına hareket etmeyi seçer. orestes in başkaldırmak için öz annesini öldürmesi gibi direnişe katılan fransızların ailelerinin ve arkadaşlarının yaşamlarını riske atması, her isyan hareketinin seçmek zorunda kalacağımız bir ahlaki sorumluluğu da beraberinde getirdiğini ortaya koyuyordu. şehir işgal altında iken, direnişe katılan veya katılmayı düşünen izleyiciler açısından çok etkileyici bir temsil olmuştur muhtemelen.
  • hoş bir meriva parçasıdır kendileri.

    sözleri:

    bu da böyle bir sondu işte
    gerekli ve de kaçınılmaz
    hazırım desen de dayanamazsın
    can yakar ve unutulmaz

    sessizce beklemek çok koyar
    güçsüzlük canını çok sıkar
    elinden geleni yapmamışsan kabuslar ve çığlıklar...
    sonsuz, sonsuz, sonsuzluk olsun...

    sessizce beklemek çok koyar
    güçsüzlük canını çok sıkar
    elinden geleni yapmamışsan kabuslar ve çığlıklar...
    sonsuz, sonsuz, sonsuzluk olsun...

    ben ki seni yoktan yarattım,
    içime bakan gözü morarttım,
    dizimdeki yaraları kanattım,
    çıkış yolunu çoktan kapattım.

    ben ki seni yoktan yarattım,
    ters konuşan dilleri koparttım,
    taştan duvarlarımı daralttım,
    çıkış yolunu çoktan kapattım.
hesabın var mı? giriş yap