• şarap parası
    (bkz: mecburi sokak insanlari)
  • işverenin sene içerisinde, mevsim ve zamana göre yakacak yardımı giysi yardımı okul yardımı adları altında maaşlara eklediği yardımı sene içerisine yayarak, maaşa ilave etmesi halinde yapılan yardım bütünü.
  • tayyip erdoğan'a göre seçime iki ay kala dağıtılan kömür ve pirinç çuvallarıdır. birisinin sosyal yardımla seçim sadakası arasındaki farkı başbakana izah etmesi lazım. sosyal yardımın planı-programı olur. rastgele gerçekleştirilmez. eger yapılan sosyal yardım değil de başka bir şeyse zaten, kömürleri alan birçok kişinin bunları satması ya da suyu olmayan eve çamaşır makinesinin ulaşması gibi absürd durumlar ortaya çıkar. bu da gösterir ki yapılan sosyal yardım falan değildir.

    sosyal yardımmış, kimi yiyorsun sen recep bey?
  • ihtiyaç içinde bulunan, yoksulluğa düşen insanlara devlet veya hükmi şahıslarca yapılan karşılıksız nakdi ve/veya ayni bütün yardımlardır.
  • akp'nin iktidarda kalmasının önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. zamanında emeklilik yaşının kaldırılması gibi halka verilen bu tarz yardım ve hakların karşılığında oy gelmesi geçmişten günümüze bir tecrübe.

    http://www.radikal.com.tr/…l_yardim_gercegi-1260849
  • devlet kasasının çeşitli adlar altında, asalak insanlara peş keş çekilmesinden başka bir şey değil.bu ülkede böyle,yoksa avrupa ülkelerinde bunun dik alası yapılır ama akp gibi her türlü "satma"yı kendine şiar edinmiş partilerin seçim yatırımı şeklinde yapılmaz.

    bunları yazıyorum ve daha yazılacak çok şey var aslında.kahrımdan kendimi türlü uyarıcılara veriyorum ve yazamıyorum.
    bugün bu gözler "cumhurbaşkanı yardımı" adı altında 7.000 tl (küsürü de var,neyse...)nin ne idüğü belirsiz bir herife ödendiğini gördü.ulan "başbakanlık yardımı"nı anlarım da, cumhurbaşkanlığı yardımı da neyin nesi.sen neyin icracısısın, örtülü ödeneği babanın malı gibi savurmaktan başka.
    ama anladım ve ardından sövdüm,başka türlüsü elimden gelmiyor çünkü.
    çok büyük çalışıyor adamlar,artık ölüm kalım savaşı.doğuda top yekun savaş ortamı yarat. bir taşla iki kuş vur; hem hdp'ye oy verenleri azalt, hem de hdp'ye oy verenleri cezalandır.
    batıda da hiç bir şey üretmeyen lümpen takımının elini güçlendir.eğitim sistemi ile önce cahil bırak, ekonomik sistemle borçlandır. ve her ikisiyle de bağımlı bir kitle yarat.sonra geriye dön, onlara seçim öncesi sadaka ver.
  • devletin ihtişamını sergilemeye yarayan, devletin mücadele ettiğini söylediği "yoksulluk" ve "gelir eşitsizliği"ni aslında yeniden üreten pratiklerin tümüdür sosyal yardımları adı verilen hede. en azından türkiye'de bugünkü uygulanış biçimiyle.

    meramımı bir örnekle açıklayayım. biliyorsunuz bir süre önce çıkartılan bir düzenlemeyle 25 yaşını geçmiş her vatandaşın sağlık primi ödemesini zorunlu kılan bir düzenleme yapıldı akp döneminde. çalışıp çalışmamanız, öğrenci olmanız/olmamanız farketmiyor, hanenize giren gelire göre belirlenin bir sigorta pirimini her ay ödemek zorundasınız. bu zımbırtı için gelir tespiti yaptırmaya kaymakamlığa gittim. verdiğim bilgiler devlet tarafından kontrol edilip, onaylandıktan sonra konuştuğum memur aylık muhtemelen 150-160 liralık bir para ödemem gerekeceğini söyledi. ssk'ya gidebilmek için aylık 150 lira. yüksek lisans öğrencisiydim, işim yoktu. ama pek tabii devletin umrunda değildi.

    ben söylene söylene kaymakamlıktan çıkarken yanıma yaşlı sayılabilecek bir kadın geldi. oğlum fakirlere verilen bir yardım varmış ona başvuracağım ama dilekçe yazmamı istiyorlar dedi. okuması yazması olmadığı için dilekçeyi yazamıyormuş, benim yazmamı istedi. ben afalladım, teyze ben senin statünü bilmiyorum, başvurduğun yardımın adını, bilgilerini bilmiyorum, nasıl bir dilekçe yazmam gerekir hiç fikrim yok dedim. oğlum ben içerde kaç kişiyle konuşmaya çalıştım öğrenemedim, kimsenin ağzından laf alamıyorum, sen şuraya kısaca benim durumumu yaz gibi bir şeyler dedi. peki dedim. kurumun adı, ad soyad, gelir durumu vs. kısaca bir şeyler yazdım. teyze adresini ve telefon numaranı da yazmamız gerekiyor dedim sonunda. adresimi bilemiyorum dedi. telefonunu çıkardı bana verdi hem gözü görmediği hem de okumayı bilmediği için oğlunu benim aramamı istedi. aradım, adresi aldım. üzüldüm ama dürüst olayım aklımdan ilk geçen, böyle insanlar nasıl hayatlarını sürdürebiliyorlar gibi bir düşünce oldu. yanlışı kadın da aramaya hazırdım.

    sonra biraz düşündüm, bütün bu hikaye aslında bizim çok kanıksadığımız, eleştirmeye dahi ihtiyaç duymadığımız bir şeyler içeriyor. vatandaşlarına yardım sözü veriyorsun, adaletli, yoksulunu koruyan gözeten bir yapı olduğu imajını o insanın kafasında yaratmaya çalışıyorsun. ama o yoksul kimse devlet dairesine gittiğinde onun o yardımı bırakın almasını, o yardıma başvurabilmesinin dahi önüne bin tane engel çekiyorsun. diyorsun ki, okuma-yazmayı bilmiyorsan, dilekçe yazamıyorsan ben seni kaale almam. o kadın zaten okuma yazmayı bilmediği için senin vereceğin 100-200 tl'ye muhtaç, hane geliri asgari ücretin altında. aşağılama burada başlıyor ama tabii burada bitmiyor. muhtemelen o dilekçeyi o kadın bana yazdırana kadar, o devlet dairesinin içindeki memurlar tarafından bakışlarla/kelimelerle itilip kakıldı, ne kadar cahil olduğu türlü şekillerde yüzüne vuruldu, memurlar kadına neyin nasıl yapılması gerektiğini anlatarak o çok 'değerli' vakitlerini boşa harcamadılar. içinde onlarca kişinin çalıştığı bir kaymakamlık, ülkenin en büyük şehrinin en büyük semtlerinden birinin bir devlet kurumu. ama o kadın meramını ancak sokaktan geçen bir gence anlatabiliyor, dilekçeyi ona yazdırabiliyor ve kaale ondan sonra alınabiliyor.

    o gün kaymakamlıkta olduğum bir saat her dakikasıyla çok tuhaftı. yoktan var edilen bir sağlık sigortasını öğrenci/işsiz olduğum halde ödemek zorunda bırakılmam ve yine bu zorundalıktan dolayı devletin kollarına gidip "alın, ben buradayım, ailemin malı, mülkü de burada, benden aylık olarak 150 tl alabilirsiniz" demek için oraya gitmem, yoksul olduğu için yoksullara verilen yardıma başvurmaya çalışan ama okuma/yazması olmadığı için kaale alınmayan kadın. oraya bu işle ilgilenecek bir memur koymak çok mu zor? zor değil, ama devletin derdi başka, devlet açısından bütün bu yaşananlar aslında yaşanması gerekenler.

    niye mi böyle diyorum? şöyle açıklayayım: şimdi kadın şimdi ne hissediyor bilmem. öfkeli mi, yoksa yardımı alabildiyse devlete minnet mi duyuyor? bilmiyorum. ama eğer kadın yardımı alabildiyse ve minnet duyuyorsa devlet yapmak istediğini yüzde yüz başarmış demektir. o devlet dairesine onu getirmiştir, ardından okuma yazma-bilmediği ve yoksul olduğu için ona yerinin bu toplumun en aşağısı olduğunu memurları aracılığıyla tembihlemiştir, son olarak da parayı verdiği (verdiyse) için kendisine şükretmeyi öğretmiştir. buyrun size "sosyal yardımların" işlevi.

    ama eğer bunların hiçbiri olmamışsa o kadın muhtemelen devrimci olup, örgütlü mücadeleye girişmiştir. eylemlerde görüşmek üzere teyze!
  • işsizliği teşvik eden, oy avcılığı tabanlı uygulanan avanta kaynağı.
    buna ayrılan kaynaklar meslek eğitimine harcansa işsizlik birkaç puan azalabilirdi.
    örneklerden biri özürlü istihdamında ilk altı aylık maaşın devletçe ödenmesi.
    belirli oranda özürlü istihdam etme mecburiyeti olan şirkete gönderilen özürlü 'eleman' patrona şunu teklif edebiliyor:
    "maaşımı zaten devlet verecek, sen de beni mecburiyetten işe alıyorsun; benim girişimi yap ama ben işe gelmeyeyim!"
    bunu anlatan işveren 500 kişilik istihdam kapasitesi olduğunu, 60 kişi bulabildiğini, sosyal yardımlar yüzünden kimsenin çalışmak istemediğini anlatıyor. o özürlüyü işkur'a iade etmiş.
  • sayısı çok olmayan ve nispeten iyi para kazanan okumuş kesimi söğüşleyip, bu paraları azar azar cebinden veriyormuş gibi fakir cahil halka dağıtmak. alkol, benzin, tatil vs. yüklendikçe yüklen, bunlar zevklerinden vazgeçemez anlayışının ürünü.
hesabın var mı? giriş yap