*

  • yerellik ilkesi
  • (bkz: ikame)
  • yetki ikamesi anlamına gelir. ab antlaşmasında düzenlendiği şekliyle topluluğun kendisi yetkili olmasa da, antlaşmada ön görülen amaçları tatmin edici şekilde yerine getiremiyorsa üye devletlerin egemenlik alanına giren konulara* da daha iyi yapabilecekse müdahale edebileceği şeklinde kullanım bulmaktadır. ab de bu yurttaşa yakınlık prensibinden kaynaklanır.
  • avrupa toplululuklari anlasmasi madde 5 prensibin ta kendisidir. bu prensip der ki, avrupa toplulugu topluluk sinirlari icerisinde anlasma tarafindan kendisine devredilmis yetkiler ve belirlenmis amaclar icin isbasindadir. topluluk sadece üye ülkelerin kendisine yetkilerini devrettigi alanlarda yetkilidir, yetkisinin olmadigi hic bir alanda herhangi bir hukuki karar alamaz. prensibin özü, toplulugun yetkilerini daraltamak, üye ülkelerin yetkilerini genisletmektir. topluluk, anlasmanin kendisine devrettigi yetkiler disina cikamaz, karar verilecek her konuda mutlaka birincil ve ikincil hukuka dayali olarak altyapi sahibi olmalidir. ancak avrupa topluluklarinin yetkilerinin nerede baslayip nerede bittigi tamamen bir karmasa oldugundan prensibin gecerli oldugu alan epeyce genistir.
  • yönetişim söyleminin önemli bir parçası.

    diğerleri gibi bu da, ilk başta itiraz edilebilir gibi görünmüyor. yerel ihtiyaçları en iyi yerel birimler bilir. bu yüzden bunlara bir özerklik verelim, devletin bürokratik ihtiyaç tayini yerine bölgenin özel sorunlarını bölgenin insanları ortak tespit edip, kararlaştırıp çözsünler. nasıl olacağı için bir grup öneri var: geniş yerel bütçelerle, yerel meclislerle, sivil toplumun güçlendirilmesiyle, kamu özel ortaklığıyla. devletin merkezden dayattığı güç ve baskı değil; istişare, uzlaşma, dayanışma, karşılıklı işbirliği kültürü gibi metodlarla. değişik bir terim var bu dönem için kullanılan: governing without government. yönetimsiz yönetmek. merkezi devletin artık gücünü kaybetmiş bir yönetim birimi olduğu, ulusüstü ve ulusaltı birçok ünitenin yönetimde söz sahibi olduğunu anlatıyor. yönetişim demek, zaten işteş olmasından da belli, bir karşılıklılık varsayıyor. yani artık ceberrut devlet tepeden hükmetmeyecek, vatandaşın ihtiyacını karşılamak için ona söz hakkı verecek, iletişim halinde olacak, sivil toplumu güçlendirip ortak kararlar alacak.

    bu yaklaşımın yaptığı kanımca iki hata var. birincisi devletin piyasalaştırılması yolunda, bir şirket gibi yönetilmesi yolunda açıkça adımları atıyor. ikincisi, sivil toplumu romantize ediyor. sivil toplum denilen şey güçlü burjuvaların elinde olduğu sürece, bunların kendi çıkarları aksine değil bir karar alınması, masaya oturulması bile mümkün değildir. bu yüzden yüceltilen uzlaşma kültürü, dayanışma, istişare vesaire lafları işin aslında kim ne alacak (politikanın klasik tanımı: who gets what when how?) sorunu olduğu görüldüğünde çöpe gidiyor. o kadar yerel projelerle canlandırılmaya çalışılan yönetişim toplantılarına demokrasi adına herkesi çağırabilirsiniz ama parayı kim ödeyecek kısmına gelince eğer sivil toplumun işine gelmezse, bir daha o toplantılara bile gelmez kimse.
  • hizmette yerellik ya da günümüzde daha sık kullanılan tanımıyla hizmette halka yakınlık . toplumsal ve siyasal yaşamın her alanında bireye ve bireye yakın alt düzeylere öncelik verilmesini öngören bir kavramdır. kamu hukuku açısından ele alındığında ise kamusal yetkilern ve görevlerin söz konusu birimler arasında mümkün olduğu kadar bireye daha yakın alt birimlerde kalacak şekilde paylaşılmasını öngörmektedir.
  • en uygun çevirisi katmanlı yetki ilkesi'dir.
    (bkz: tuğrul arat)
  • en basit ifadeyle "hizmette halka yakinlik" anlamina gelen terim.
  • toplumu ilgilendiren her konu, önce en alt basamakta (en yerel birimde) çözülmeye çalışılır.ancak bu olanaklı olmuyorsa, en uygun basamak buluncaya dek, ilgili konu her seferinde bir üst basamakta ele alınmalıdır. buna subsidiarity ilkesi denir.avrupa'da gitgide yaygınlaşan temel bir anlayıştır.
hesabın var mı? giriş yap