ultimo mondo cannibale
-
1990'da çıkarılmış bir impetigo albümü, ayrıca ilk albüm olma özelliğinide taşır. iğrençlik boyutları bir iltifat boyutunda olup, tracklist ise şöyle-böyledir;
maggots
dis-organ-ized
intense mortification
the revenge of the scabby man
venereal warts part 3
bloody pit of horror
dear uncle creepy
bitch death teenage mucous monster from hell
zombie
jane fonda sucks part 2
red wigglers
harbinger of death
unadultered brutality
mortado
heart of illinois
my lai
(ek not: wrath'ın favorisi olma olasılığı yüksektir.) -
yamyam üçlemesi'nin en çok bilinen filmi tabii ki cannibal holocaust, üçlemenin ilk ve son filmi, dahası yönetmenin tüm filmografisi cannibal holocaust'un gölgesinde kalmış olsa da, en azından üçlemesini ele alarak işe başlayabileceğimi düşündüm: ultimo mondo cannibale'de her ne kadar yamyamlar olsa da, karşımızdaki aslında bi macera filmi..
(http://yucitek.blogspot.com/…uclemesi-1-ultimo.html) -
aka. last cannibal world, cannibal boom döneminin kaliteli yapımlarından biridir. üstelik ilginç bir yemek tarifi barındırır:
“la fille marinée avec des fruits tropicaux et enfumée sur des rocs chaux
(tropikal meyvelerle marine edilmiş ve kızgın taşlarla fümelenmiş genç kız)”
malzemeler:
1 adet kız (tercihen otantik)
tropikal bir meyve
taş balta
kargı (ağaç dalından)
ateşte kızdırılmış 5-6 adet patates büyüklüğünde kaya
3 adet tahta çubuk
taze otlar, isteğe göre tuz karabiber
hazırlanışı:
ormanda yakaladığınız bir adet kız çığlıklarına aldırmadan hunharca öldürülür. ateş yakılır. kenarlarına taşlar dizilir. taş baltanın keskin tarafıyla kızın cildi hafifçe kazınır. bu işlem ne kadar dikkatli yapılırsa ciltteki kanlanma meyve suyunu daha iyi emecek ve yemeğiniz daha lezzetli olacaktır. tropikal meyve baltayla yarılır ve kızın her tarafı bu suya bulanır. kafası kesilir ve ateşe atılır. sivri kargıyla kızın bedeni, boyundan kasığa kadar, orta hattan yarılır. iç organlar toplu halde yerinden sökülür ve yemeğin yanında garnitür olarak kullanmak için ayrıca pişirilir. kızın ikiye yarılan göğüs kafesi, kapanmasın diye yerleştirilen çubuklarla açık tutulur. daha önceden kızdırılan taşlar kızın içine doldurur gibi yerleştirilir. taşların ısısı eti pişirene dek aralıklı olarak kontrol edilir. piştikten sonra parçalar halinde servis yapılır. afiyet olsun.
(01/02/2010’da yazıldı)
yönetmen : ruggero deodato
senaryo : titto carpi, gianfranco clerici, renzo genta
yapım :1977, italya
92 dakika
oyuncular : massimo foschi, me me lai, ivan rassimov, sheik razak shikur, judy rosly, suleiman shamsi
https://youtu.be/mzttddjasqq?si=irsirhr8rj0ysds9
yamyam filmlerini başlatan ilk filmin “cannibal holocaust” olduğunu zannederdim. tabii ki bu kült filme dek “mondo” türünde birçok örnek verilmişti; hatta “il paese del sesso selvaggio (1972)” adında yamyam türüne öncülük edebilecek bir film de söz konusuydu ama gerçek hayvan ölümleri, gerçeklik hissi ve snuff similasyonu veren ilk filmin bu uğursuz film olduğunu düşünürdüm; yanılmışım. ondan yaklaşık 3 yıl önce aynı yönetmenin last cannibal world adında bir film çekmiş olduğunu bilseydim, “cannibal holocaust”a bu kadar önem verir miydim bilemiyorum. bu durumda ister istemez iki filmi kıyaslamak yoluna gideceğim, baştan söyleyeyim.
filipinler’in mindanao adasındaki taş devrinden beri ilkelliğini sürdüren bir yamyam kabilesini araştırmak üzere yolculuk yapan robert harper adlı araştırmacının başından geçen gerçek olaylardan esinlenildiği söylenen filmin konusu kısaca şöyle:
bu adaya daha önce gelen ve kendilerinden haber alınamayan (yanlış duymadıysam) roland ve welinsky adında iki arkadaşın peşine düşen robert ve rolf, yanlarına pilot charlie ve hemşire swan’ı alarak bir uçakla adaya inerler. maalesef onlardan kalan enkazı bulurlar. araştırmaya kendini kaptıran robert nedeniyle zamanın nasıl geçtiğini anlayamazlar ve karanlık olduğu için yarın sabaha kadar geceyi orada geçirmeye karar verirler. fakat bu yanlış bir karardır ve arkadaşlarını kaybeden robert, koca bir mağarada yaşayan ilkel bir kabilenin tutsağı olur. neyse ki ölüm kalım savaşında kendisine kabiledeki masum bir güzel eşlik edecektir.
ilginçtir benzerlerine nazaran bu filmde iyi bir oyunculuk var. robert harper’ı canlandıran ve filmin yarısından çoğunu ormanda çırılçıplak halde dolaşarak tamamlayan massimo foschi, ana akım bir filmde bu şekilde oynasa oscar’a aday olurdu. sırf zorlu şartlarda rol yaptıkları için aday olan “deliverance” kadrosu göz önünde bulundurulduğunda, çizmeyle yürümekte bile tereddüt edeceğimiz çalı çırpının üzerinde yalınayak koşan, leş gibi bir hücrede gitgide mağara adamına dönen bu zavallı aktörün hakkı teslim edilmeli. onun dışında yerlilerin sunulma şekli çok gerçekçi. uyduruk bir köyde değil, kocaman bir mağarada yaşayan bu figüran topluluğu tabiatla ilişkileri bakımından yapay durmuyorlar. gerçekten, mağara içindeki çekimler, çevre düzenleme ve çekincesiz çıplaklık filmin gerçekçiliğini “cannibal holocaust”tan daha üst seviyeye taşımış. tabii ki sinema tarihinde bir ilk oluşturacak retrospektif bir anlatım tarzına sahip değil, olay örgüsü lineer bir şekilde ilerliyor. fakat modern bir insanın gitgide hayvanileşmesi; msl. kendisine yardım eden kız üzerinde egemenlik kurmak için ona tecavüz etmesi gibi ilkel hareketler etkili bir biçimde gösterilmiş.
yapımın en uyduruk yanını, neşter değmiş gibi duran vücudu ve siyah peruğuyla ortalıkta dolaşan, dönemin mondo prensesi me me lai oluşturuyor. “il paese del sesso selvaggio”da oynayarak daha önce bu tür filmlere aşina olan ivan rassimov (spasmo, tutti i colori del buio) izleyiciyi şaşırtmıyor ama sanki cepten oynamış gibi. belki de başrolde olmadığındandır.
filmin ismi birçok kaynakta farklı telaffuz ediliyor. sansürlü halinin ismi daha farklı mesela. türkiye’de ise çok komiktir “gerilim” adı altında videoya düşmüş. üstelik afişinde çıplak bölgeler el emeğiyle kapatılmış (adamın kalçaları tarzan stili bir kumaşla örtülürken, göğüsler ve genital bölgelere yaprak deseni boyanmış.)
edit: görsel
ben filmi belirli bir seviyenin üzerinde buldum. istismar sinemasında normal saydığımız ucuzluğa rastlamadım. o yüzden normalden daha güzelmiş gibi algılamış olabilirim. buna rağmen dev mağara içindeki görüntüler bir belgeselden fırlamış gibi bir görkemli. buna eşlik eden müzik atmosferi sağlamlaştırıyor. yerliler tabii ki o bölgenin işsiz güçsüz adamlarına peruk takarak oluşturulmuş ama onlar bile rollerinin hakkını veriyor. “cannibal holocaust”dan hoşlandıysanız ve hoşlanma nedeniniz şok sahneler değilse, bu filmi daha çok tercih edebilirsiniz.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap