*

  • girişimin web site url'sindeki "vermeyoz.html" uzantısının anadolu ağzı ile yazılmış olması da çok tatli bir nüanstır.
  • http://www.anadoluyuvermeyecegiz.net/

    adresinden ne olduğunu görebileceğiniz anadolunun doğal yaşamının bitmemesini isteyen kişiler tarafından başlatılmış hareket. az önce haberim oldu keşke daha önce bilseydim diyorum...
  • "basın açıklamasında aşağıdaki grupların* çoğunun bileşeni olduğu türkiye su meclisi de dahil olmak üzere hiçbir oluşumun bayrağı veya ismi kullanılmayacaktır. katılımcılar yalnızca "vermeyeceğiz" ana mesajı altında birleşecek ve hiçbir oluşumun kimliği ön plana çıkarılmayacaktır.

    basın açıklamasının üst başlığı "anadolu'yu vermeyeceğiz" olacaktır. vadilerden veya türkiye'nin diğer bölgelerinden gelenler "vermeyeceğiz" vurgusunu güçlendiren "göksu'yu vermeyeceğiz", "tuz gölü'nü vermeyeceğiz" gibi pankartlar taşıyacak ve isteyen katılımcılar kendi yerel kıyafetleri ile bu simgesel eyleme katılacaktır. açıklama sırasında hiçbir siyasi slogan atılmayacaktır.

    toprağımızı, suyumuzu, zengin çeşitliliğe sahip anadolumuz'u yok edecek bu kanun tasarısına karşı bir arada duruş sergilemek, beraber mücadele etmek için destekçi olarak aşağıdaki listede yer almak isterseniz lütfen bize bildirin. aramıza katılan yeni destekçiler tüm katılımcılara duyurulacak ve destekçi listesine eklenecektir.

    iletişim için: anadoluyuvermeyecegiz@gmail.com
    internet adresi: www.anadoluyuvermeyecegiz.net
    "

    http://www.facebook.com/…nt.php?eid=175728695800957
    http://www.anadoluyuvermeyecegiz.net/vermeyoz.html
  • 24 ocak 2011 günü meclis'in önünde yapılan az katılımlı kocaman ruhlu eylemin baş kahramanı oluşum.
    çoğunluğu yöresel kıyafetler ya da en azından yazmalarla gelmiş olan 250-300 kişilik aktivist grubun kalabalık bir çevik kuvvet ordusuyla karşılanması bile kimsenin neşesini kaçıramadı. basın bildirisini okuyan dünya tatlısı pervin teyzenin* sesi megafon gazabına uğrasa da heyecanı, enerjisi orada bulunan herkesi etkiledi sanıyorum. kendisinin özellikle akşamüstü devam eden panelde yaptığı açılış konuşmasını dinledikten sonra aynı havayı soluyup, aynı dili konuştuğum insanlar adına bir kez daha gurur duydum. bu yüce kültür mirasına, eşsiz güzelliklere yine bu ulu insanların kendilerinin sahip çıkıyor olması ve yalnız bırakılıyor olmaları da vicdan sahibi her bir kimse için katlanılamaz boyutta acı verici.
    keşke medya için polisle çatışmadan güle oynaya söyleyeceklerini söyleyen grupların eylemleri de azıcık haber niteliği taşısa da akşam haberlerine [en azından] sıkıştırıverselerdi o canım anamın ziraat fakültesi amfisinde söylediklerini. keşke birilerinin yazlığı değer kaybetmeye başlamadan, yazın gitmek için götlerini yırttıkları tatil beldeleri yok olmadan, o tapındıkları otellerine yabancı turist siktiri çekmeden anlayabilse insanlar neler olup bittiğini, nasıl bir kanun çıkarmaya çalıştıklarını.

    insanlar çevreci eylemleri gördüklerinde ya da bir şekilde denk geldiklerinde sanki bambaşka diyarların bambaşka hikayeleri anlatılıyormuş gibi bir tepki verirler genelde. bu bana oldum olası garip gelse de anlamaya çalışırım onları. kendi yaşam sıkıntılarını, dertlerini, modern çağ insanın düşlerini, ihtiraslarını, büyük şehirlerde tutunmaya çalışan, kıt kanaat geçinme derdinden yorulmuş bıkkın hayatları düşünürüm. ödenmemiş faturaları, yatırılacak taksitleri olan insanın derdi değildir hiç görmediği, adını duymadığı yerlerdeki ağaçlar, antik kentler, soyu tükenmekte olan canlılar falan. ya da zaten keyfi gıcır olan bir adamın ne işi olur çevreyle, suyla? keyifsiz bir sosyallik çabası olarak algılanıyor çoğu kimse tarafından galiba bu gibi mevzular. hani biraz tuzu kuru adamların işi gibi geliyor çoğu insana çevre, böcek, ağaç, hayvan hakkı denilince. dedem gibi söyleyeyim hatta 'her bi pokumuz bitti de bi çevre kaldı anasını satiym' bakış açısıyla olay zaten başlangıç düzeyinde bertaraf edilebilir olduğu için, kaçmayı, görmezden gelmeyi yeğleyebilir metropol insanı yolda 3-5 çapulcu kılıklı yeşilci/çevreci gördüğünde. üstüne bir de kahvesinden hüpletir hatta.
    işte bu yüzden bu meseleyi tabandan anadolu kadının sahiplenmiş olması, yörüklerin toroslardan, kaçkarlardan gelmesi, köylümüzün yakarışıyla desteklemesi sebebiyle çok daha fazla değerli buluyor ve saygı duyuyorum. şehirlerde yaşayan insanların, üniversite gençlerinin ve toplumun genelinin bu geri dönüşü olmayacak olan katliamın durdurulmasına işte tam da bu yüzden destek vereceğini umuyorum.
    sevgiyle...
    (bkz: büyük anadolu yürüyüşü)
  • (bkz: vermeyoz)
  • kimden kaç para aldıklarını merak ettiğim aktivistler, parayı veren kişinin hidden agendasını ayrı merak ediyorum ama az çok tahmin edebiliyorum
  • anadolu'nun taşı toprağı, börtü böceği, kurdu kuşu ve insanının öfkesidir.

    http://vermeyoz.net/about/call/
  • topragin kadrini bilen, kusaktan kusaga onu korumus gelecek nesiller icin gozu gibi bakmis yurdumun guzel insanlarinin, ulkeyi mahveden talancılara karsi duracak yurege sahip tertemiz toprak insanlarinin slogani. hos gerci, peskes cekilmedik belde, satilmadik arazi nerdeyse kalmadi ama yine de bir umit ..

    " dört bir yandan kervanlar yola çıktı…

    ilk kervan artvin’den, ikinci kervan hasankeyf’ten, üçüncü kervan sarıkeçililer develeri ile orta toroslar’dan..

    dördüncü kervan süslenmiş at arabaları ile bodrum’dan…

    güney ege kervanı izmir’den…

    kuzey ege kervanı edremit’ten…

    trakya kervanı edirne’den…

    *

    yurdun dört bir yanından insanlar, kervanlar oluşturarak ankara’ya yürümeye başladılar…

    40 gün, 40 gece yol alacaklar…

    bu büyük yürüyüşün adı:

    “anadolu’yu vermeyeceğiz…”

    *

    (google’dan yürüyüşün harita ve fotoğraflarını bulup izleyebilirsiniz.)

    *

    istedikleri şey:

    çalınan, yağmalanan, yok edilen yurt…

    madencilere satılan ormanlar…

    holdinglere peşkeş çekilen dereler…

    kurutulan sulak alanlar…

    nükleer enerji…

    gdo’lu üretim…

    2-b yağması…

    *

    kadın, erkek, genç, yaşlı…

    yüzü yanık, ayakları su toplamış, gözleri uykusuz, yorgun insanlar…

    ama yürekleri, savundukları dağlar kadar büyük… yurt sevgileri, geri istedikleri ırmaklar kadar coşkulu…

    duyguları, özlemini çektikleri hava kadar temiz…

    gerçek yurtseverler köy köy, kasaba kasaba, il il yürüyüşe geçtiler…

    *

    çünkü…

    çünkü anadolu’yu düşman alsaydı bu kadarını yapmazdı…

    karadeniz’in kurumuş derelerini, ege’nin taşocaklarına dönmüş ormanlarını, akdeniz’in beton yığını olmuş koylarını görseniz…

    ağlarsınız…

    hiçbir vicdansız bunu yapamaz…

    *

    işte her sorumlu ve bilinçli insan gibi “ağlamaktan ve dövünmekten başka yapılacak bir şey var” diyen o yürekli insanlar onlar…

    yollara düştüler…

    40 gün, 40 gece…

    ankara’ya yürüyorlar…

    vicdansızlığa, soyguna, hırsızlığa, yağmaya karşı aslında…

    *

    önünüzden geçerken çiçek atın onlara…

    üç adım olsun yanlarında olun…

    belki bir bardak su isterler…

    ama bu yurt bizim, mutlaka siz de haykırın:

    “anadolu’yu vermeyeceğiz.”

    (bkz: http://www.ilk-kursun.com/…adolu’yu-vermeyecegiz-’/)
hesabın var mı? giriş yap