3 entry daha
  • 24 ocak 2011 günü meclis'in önünde yapılan az katılımlı kocaman ruhlu eylemin baş kahramanı oluşum.
    çoğunluğu yöresel kıyafetler ya da en azından yazmalarla gelmiş olan 250-300 kişilik aktivist grubun kalabalık bir çevik kuvvet ordusuyla karşılanması bile kimsenin neşesini kaçıramadı. basın bildirisini okuyan dünya tatlısı pervin teyzenin* sesi megafon gazabına uğrasa da heyecanı, enerjisi orada bulunan herkesi etkiledi sanıyorum. kendisinin özellikle akşamüstü devam eden panelde yaptığı açılış konuşmasını dinledikten sonra aynı havayı soluyup, aynı dili konuştuğum insanlar adına bir kez daha gurur duydum. bu yüce kültür mirasına, eşsiz güzelliklere yine bu ulu insanların kendilerinin sahip çıkıyor olması ve yalnız bırakılıyor olmaları da vicdan sahibi her bir kimse için katlanılamaz boyutta acı verici.
    keşke medya için polisle çatışmadan güle oynaya söyleyeceklerini söyleyen grupların eylemleri de azıcık haber niteliği taşısa da akşam haberlerine [en azından] sıkıştırıverselerdi o canım anamın ziraat fakültesi amfisinde söylediklerini. keşke birilerinin yazlığı değer kaybetmeye başlamadan, yazın gitmek için götlerini yırttıkları tatil beldeleri yok olmadan, o tapındıkları otellerine yabancı turist siktiri çekmeden anlayabilse insanlar neler olup bittiğini, nasıl bir kanun çıkarmaya çalıştıklarını.

    insanlar çevreci eylemleri gördüklerinde ya da bir şekilde denk geldiklerinde sanki bambaşka diyarların bambaşka hikayeleri anlatılıyormuş gibi bir tepki verirler genelde. bu bana oldum olası garip gelse de anlamaya çalışırım onları. kendi yaşam sıkıntılarını, dertlerini, modern çağ insanın düşlerini, ihtiraslarını, büyük şehirlerde tutunmaya çalışan, kıt kanaat geçinme derdinden yorulmuş bıkkın hayatları düşünürüm. ödenmemiş faturaları, yatırılacak taksitleri olan insanın derdi değildir hiç görmediği, adını duymadığı yerlerdeki ağaçlar, antik kentler, soyu tükenmekte olan canlılar falan. ya da zaten keyfi gıcır olan bir adamın ne işi olur çevreyle, suyla? keyifsiz bir sosyallik çabası olarak algılanıyor çoğu kimse tarafından galiba bu gibi mevzular. hani biraz tuzu kuru adamların işi gibi geliyor çoğu insana çevre, böcek, ağaç, hayvan hakkı denilince. dedem gibi söyleyeyim hatta 'her bi pokumuz bitti de bi çevre kaldı anasını satiym' bakış açısıyla olay zaten başlangıç düzeyinde bertaraf edilebilir olduğu için, kaçmayı, görmezden gelmeyi yeğleyebilir metropol insanı yolda 3-5 çapulcu kılıklı yeşilci/çevreci gördüğünde. üstüne bir de kahvesinden hüpletir hatta.
    işte bu yüzden bu meseleyi tabandan anadolu kadının sahiplenmiş olması, yörüklerin toroslardan, kaçkarlardan gelmesi, köylümüzün yakarışıyla desteklemesi sebebiyle çok daha fazla değerli buluyor ve saygı duyuyorum. şehirlerde yaşayan insanların, üniversite gençlerinin ve toplumun genelinin bu geri dönüşü olmayacak olan katliamın durdurulmasına işte tam da bu yüzden destek vereceğini umuyorum.
    sevgiyle...
    (bkz: büyük anadolu yürüyüşü)
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap