*

  • bu yaz, ülkemizin güneylerinde, alman bir kadının dükkanında gördüğüm ve kadının iyi pazarlamasıyla aldığım ama hala başlamadığım bi kitap. uçaktayken romanın neresini okuduğunu filan bile göstermişti, hem içinden not tutulmuş kağıtlar filan çıkmıştı, merak etmiyo diilim.
  • son on senelik alman edebiyatına bomba gibi düşmüş kısa hikayeler kitabıdır. ben okumadım ama raymond carver etkili olduğu söylenir.
  • bir alman nasıl bu kadar iyi hikaye yazabilir, diye düşündürüyor. kasırga'sı, sonja'sı bir başka güzel. ayrıca partileri, gezmeleri ayrı güzel. rahat rahat bir soundtrack yapılabilecek müzikleri çok güzel. bir sonrakini dört gözle bekliyoruz.
  • çok iyi bir öykü kitabı olmanın yanı sıra, sondan bir önceki öykü camera obscura’da yılların polly jean harvey’sini, polly “jane” harvey yapmış da bir kitap. kitabın genelinde çok iyi bir iş çıkarmış olan çevirmen sevgili ilknur özdemir’e direkt bok atmak gibi olmasın ama judith hermann’ın, pj’nin adını refleks olarak bile doğru yazacağına eminim.
  • türkçe basımında hataya hata dememiş kitap. hikayelerden new york fonlu hunter - thompson müziği’nde, amerika'nın bilindik alışveriş mağazası zinciri macy's'i, macey's yapmış kitap. başta yazar judith, sonrasında kitabın orijinalinin sahibi s. fischer verlag’ın çalışkan alman editörleri mi dalgın; yoksa sevgili ilknur özdemir ve yayında emeği geçenler (müge gürsoy sökmen) kaynaklı bir özensizlik mi var… nedir metis?
  • "yaz evi, daha sonra"; judith hermann öyküleri dense de bize, raymond carver'ın ya da john cheever'ın kitaplara girmemiş öyküleri de diyebiliriz ve kimse de gıkını çıkarmaz sanırım. en azından "kırmızı mercanlar" ve "sonja" adındaki o iki enfes öykü için:

    http://www.idefix.com/…asp?sid=k6cwos948e8dcjmldubd
  • 2005'te metis'ten çıkan çevirisinin arka kapağında noktalamadan fakir, duygudan zengin şu paragraf yer alır:

    "bence birlikte güzel kışlar geçirdik. bir kış mıydı, birkaç kış mı? artık bilemiyorum, sen olsaydın, zaten önemi yok, derdin. kar yağıyordu, dondurucu bir soğuk vardı, ve ne zaman keşke donsam desem, sanki beni anlayacakmış gibi bakardın bana. güneş çıktığında gezmeye giderdik. gölgeler uzardı ve sen dallardaki buz kristallerini kırıp yalardın. buzun üstünde düştüğünde gözlerimden yaşlar gelene kadar gülerdim, birbirimize hiçbir söz vermedik, ben de öyle olsun istiyordum zaten, yine de, beni bağışla, bensiz yaşayacağın bütün kışları kıskanıyorum."
  • çanta kitabı olarak tasidigim kitaplardandi, iki seferdir çanta kitaplarım ters köşe yapıyor. genelde tek başıma ve sessiz bir ortamda okumayı sevdiğim için kalabalıkta okunabilecek kadar hafif olarak gözüme kestirdigim kitapları çantama atarım. benim için çanta kitapları sadece okunmak için değil, gereksiz sohbetlerden kurtulma aracı olarak da epey islevsel, her an her yerde kabuğuna cekilebiliyorsun. bu kitap çanta kitabı olmak için fazla iyi çıktı, raymond carver demişler ama en sevdiğim öykü kitabı olan korkuyu beklerken'e yaklaştı diyebilirim. (bi önceki çanta kitabım yok yolcu'ydu, o da boyle ters köşe yapmıştı.)
  • ilknur özdemir tarafından yaz evi, daha sonra adıyla çıkan judith hermann'ın öykü kitabı. yayıncısı sia. * çeviride hatalar olsa da öyküler o kadar güzel ki arada eriyip gidiyor. öykülerin ortak özelliği hikaye içinde hikaye anlatan karakterlerin olması. bu karakterler hem çok sıradan hem de tanıdığım kimseye benzemiyorlar. yabancı olanın tanıdık gelmesi, hikayelerde sevdiğim bir başka güzel şey.
    anlatıcı bazen bir erkek, bazen bir kadın oluyor, bazen de tanrı anlatıcı. fiil çekimleri değişken, şimdiki zamandan hop dili geçmiş zamana geçiyor. bu değişkenlikten normal şartlarda hoşlandığımı söyleyemem ama hermann'ın öykülerinde rahatsız olmadım. hikayeler bazen bir sarmal gibi zamanda başladığı noktaya dönüyor. zamanla da fiil çekimleri gibi oynamış yazar ama oyuncaklı bir oynayış değil, akıl yormuyor.
    okurken hızlı bir şekilde atmosfere alışıyorsunuz, karakterlere, mekanlar tanıdık geliyor. yabancılık hissettirmiyor. bu kadar kısa öykülerde bu kadar başka dünyalara girebilmek, ve orada yabancı hissetmemek güzel bir his.
    ben yazarı sevdim. diğer kitaplarını da okuyacağım.
    sevdiğim bir giriş:
    "sonja esnekti. yani ince bir ağaç dalı gibi esnekti demek istemiyorum, bedeni değildi esnek olan. sonja'nın kafasının içi esnekti. bunu açıklamak biraz zor. belki kafamda pek çok şey kurmama izin verdiği içindi esnekliği. kendisini nasıl istersem öyle hayal etmemr olanak tanıyordu, tanımadığım biri olabilirdi, küçük bir tanrıça ya da sokakta karşılaşılan ve yıllar sonra bile korkunç bir pişmanlık duygusuyla hatırlanan herhangi bir kadın. budala olabilirdi ya da namuslu, alaycı ve akıllı da. muhteşem olabilirdi ve güzel, zaman zaman küçük bir kız da olurdu, lacivert mantolu, solgun yüzlü, ve tam anlamıyla sıradan biri: sanırım aslında hiçbir şey olmadığı için bu kadar esnekti.
    sonja'ya hamburg'dan berlin'e yaptığım bir tren yolculuğunda rastladım" *

    sevdiğim bir bitiriş:
    "hava soğuk. kar kokusu var. is kokusu. duyamadığın bir şeye kulak veriyor musun, dilinin ucunda, söyleyemediğin bir sözcük var mı? huzursuz musun? birbirimizle hiç karşılaştık mı? gidip yatacağım. kış sana bazen bir şeyi, ne olduğunu bilmediğin bir şeyi hatırlatıyor mu?"*
hesabın var mı? giriş yap