• zeytinin bahsettigi gibi bir yazlik sinema kumlada var:
    tahta iskemleler, acaip sidik kokusu, frigo buz, gerilmis buyukce bir carsaf
    disaridan gelen mobilet sesleri, balkonlardan gelen isiklar, eski filmler...

    ama ankaradaki yazlik sinemalarin anlamini cozebilmis degilim,
    gotu donuyor insanin,

    ilk icki sirketten olayi iyi ama
  • tatilyada da var
  • 70 li yillari bagdat caddesi civarinda yasayanlar icin yaz gecelerinin en buyuk eglencesiydi, budak sinemasi ve cicek sinemasi'nda amerikan filmleri, ozan sinemasi'nda turk filmi olurdu, bir yandan film seyredilir, bir yandan yildizlar sayilirdi.
  • yazlik kamplarda, genelde yemekhane binasinin ustunde konuslandirilmis, plastik-tahta karisimi sandalyeleri ve kocaman perdesiyle, hababam sinifi'yla, zeki metin filmleriyle cocuklukta sahip olunacak unutulmaz hatiralara ev sahipligi yapmis, buyudukce eksikligi hissedilen sinema.
  • yazlik sinemaya gidildiginde dikkat edilmesi gerekir.sinema yanindaki evlerin balkonlarindan gelebilecek curuk yumurta,domates saldirilarina dikkat edilmelidir
  • bahçe sinemaları olarak da adlandırılırlar. 1970 lerin ortasina dek istanbul'da pek çok semtte bulunabilirlerdi. 1960 larda yazlari yaklasik 160 bahçe sinemasi bulunurmus. şimdiki luks modellerin , o günlerin kohne ama cok daha insancil sinemalari ile alakasi bile yok
  • izmir bornova'daki hayat sineması... yıllardır değişmeyen tahta iskemleleriyle, nazik poponuzu tahtanın haşinliğinden korumak için verilen yastıklarıyla, taze çiğdemiyle* ve minik büfesiyle yıldız kayarken film izleyebilmek için mükemmel mekan. biraz bel ve boyun ağrısı yapıyor ama değer.
  • tahta iskemleler beyaz perdenin önünde dizilidir. birbirlerine mahkum edilmiş gibi. kalleş çıtalara çakılmış, gıcırtılı tahta iskemleler. en ucuzundan. gündüzleri mermer eşiklere konup kapı önü sohbetlerinde görev yapan basma çiçekli minderler geceleri de tahta iskemlelere eşlikçidirler. ağır işçidir basma çiçekli minderler.

    mahallenin aklı başında orta yaşlı kadınları sırayla bekçilik ederler bu toplu akşam gidişlerine. bazan mahallenin genç kızlarının başına bekçi diye bizi dikerlerdi. henüz yaşı küçük olanlar ayakbağı edilirdi bu akşam gidişlerine. aynı filme her gece gidilir, aynı film her gece izlenir. anlar biriktirilirdi. gişeci, kuyrukta bekletmeden içeri alır tanıdık kalabalığı. herkesin yeri bellidir. ablalarımız arka sırada otururdu. makinistin tek delikli, beyaz boyalı, beton kovuğuna komşu bu iskemle sürüsü, "serseri"lerin aşka gelip dayadıkları pandiklere maruz kalmak istemeyenler için sinemanın en güvenli yeridir. lüks mevkii. bir önündeki sıraya da yaşça küçükler yani biz dizilirdik. perdede film başlamadan oluşan kısa karanlıkta da ablaların takipçisi sevgilileri yavaşça yerlerini alırlardı. film izlerken konuşmak, yerinden kalkıp dolaşmak, başını aniden arkaya çevirip, soru sormak ayıptır. "on dakika ara" olduğunda içinden yirmiye kadar sayıp hareket etmelisin ki, arka taraf toparlansın, çeki düzen versinler kendilerine. haftada bir film değişirdi yazlık sinemalarda. çok eskilerde film başlamadan önce ses sanatkarları çıkarmış beyaz perdenin önüne. meşk ederlermiş üç-beş parça sazla birlikte, seyirlik hikâyelerden önce. hele birinci sınıf bir yazlık sinemaysa mahallenizdeki o zaman filmin kadın oyuncusunun bile çıkıp şarkı söylediği olurmuş. ben yetişemedim o eski zamanlara. nedense gündüzleri film oynamazdı yazlık sinemalarda. babam perdenin karanlığa mahkumiyetini anlatmıştı uzun uzun. anlamıştım. belki de anlamamıştım.
  • kapalı sinemalarda patlamış mısır sesinden rahatsız olanlar, yazlık sinemalarda ay çekirdeği çıtlatılmasından rahatsız olurlardı. illa eğlenmek ama ses çıkarmak istemeyenler ise çamlıca gazozuna leblebi atar onu içmeye çalışarak oyalanırlardı on dakika arada.
hesabın var mı? giriş yap