• topluma kahramanlık hikayeleri olarak lanse edilen 2. dünya savaşının; madalyonun diğer yüzünü gösterme gayesindeki, sıradışı japon belgeseli. protagonistimizin marjinalliği olsun, hüzünlü bir acımasızlığın kara mizah dokusunda aktarılması olsun, japon davranış biçimini gözler önüne sermesi olsun, sinematografisi olsun, bitirirken bile insanda bıraktığı o şok hissi bu belgeselin orjinalliğinin göstergesidir.

    ayrıca "şans" kavramının göreliliğini bıçak keskinliğindeki anlatışı bir hayli etkilemiştir beni. savaşta ölen bir arkadaşının, eşini ziyarete gittiğinde şöyle söyler: "bir tek ona, uygun bir cenaze hazırlayabilmiştik. diğer askerleri gömmemiştik. bir tek shimamoto gömülmüştü. ne talihsizliktir ki öldü, yine de en şanslısı da oydu."
  • gerçekten de mükemmel bir belgesel. ikinci dünya savaşı sırasında yeni gine'deki japon ordusunda er olarak bulunan kenzo okuzaki'nin tümeninde yaşanan karanlık ölümlerin peşine yaklaşık 40 sene sonraki azimli düşüşünü izlerken karartılan hikaye günyüzüne çıktıkça tüyler ürperten savaş gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyoruz. çok çok etkileyici. konusu ayrı, kenzo okuzaki ayrı etkileyici. yönetmen de ayrı bir boyut.

    kenzo amacının gerçeğin tüm çirkinliğiyle ortaya çıkması ve bu sayede bir daha kimsenin savaşmaya gitmemesi olduğunu belirtiyor. gerçeği ortaya çıkarmak için de olayın gerçeğini duyana kadar sorumluluğu olan herkesin peşine bazen ısrarla bazense de gerektiğini düşündüğü zaman şiddelte düşüyor. iflah olmaz bir pasifist olarak şiddetini iyi bir amaç için de olsa haklı bulamam ama kendisi bunu şöyle anlatıyor:

    "mr. yamada's son-in-law told me that i shouldn't use violance. but violance is justified if the end result is good. as long as i live, i'll continue to use violance by my judgement if it brings good results to me for the sake of mankind. that's what i told him."

    müthiş bir belgesel.

    tam tarihleri bilmemekle beraber kenzo savaştan sonraki bu yaklaşık 40 yıl içinde önce bir brokerı öldürmekten yaklaşık 10 yıl hapis yatmış. hapisteyken bir şeylerin yanlış olduğunu, başına bunların gelmesinin nedeninin savaş zamanında yaşananları ortaya çıkartmamak olduğunu düşünmüş ve bu sırada "tanrıyı bulmuş" ve bundan sonra da kendini bu yaşananların ortaya çıkartılmasına ve sorumlularının da suçlarıyla yüzleşmelerine adamış. birinci hedef olarak en başa hirohito'yu koymuş. hatta hirohito'ya sapanla saldırmış! hem bu suçtan hem de hirohito'nun suratını pornografik imajlarda kullanıp bunları yaymaktan bir 3 sene daha hapis yatmış. çekimlerin başladığı 1982'de de yeni gine'de yaşanan olayların sorumluların peşine düşmüş.

    filmin ilk 10 dakikada kenzo'yu bir düğünde sağdıçlık*yaparken ve bir hastanede bir hastayı ziyaret ederken görüyoruz.

    düğündeki şu konuşması:

    "for many of you this country may mean a lot, but judging from my experience, not only japan but any other country, nation is a wall between men. it's a big wall that prevents us from joining together. i also consider family a wall. it isolates human beings from each other and cuts ties. in other words, it is against the divine law. so i intend to continue attacking it."

    ve hastanede hastaya söylediği şu sözler:

    "when i was in prison i heard you got hospitalized. i wrote to you saying that it was a divine punishment. what i really meant was... how shall i say? i think it was the result of your post-war life. you deserved hospitalization. you may be a perfectly good citizen but look at the state you are in. people like you who experienced the war the way you did shall not be allowed to live in peace like nothing happened. for me that is unforgivable."

    daha ilk 10 dakikada beni kendisine hayran bıraktı.

    ilerleyen dakikalarda savaş sırasındaki komutanına da gidip şunları söyledi:

    "you were my squad leader. it's been 38 years, and now i come to you and i'm able to say i'm a much better human being than you. i can say it to your face because of the way i lived my life after the war."

    yeni gine'de yaşananları ve kenzo'nun akıbetini spoiler olmaması için buraya yazmıyorum. tek diyebileceğim film, yüksek puanını sonuna kadar hak ediyor.
  • (ingilizce ismi: the emperor’s naked army marches on)

    savaşın uzaktan görülen tüm görkemini un ufak edecek düzeyde etkili bir belgesel.

    enteresan bir geçmişi olan kenzo okuzaki'nin 2. dünya savaşı sonlarına doğru yeni gine'de deneyimlemek zorunda kaldığı korkunç olayların sorumlularını bulmaya çalıştığı bu belgeselde kördüğüm haline gelmiş, netliği kavranamamış acılar ve bu yaşananların insanlar üzerindeki etkileri gözler önüne seriliyor.

    hikayesini hiç bilmeden izlenmeye başladığında bilindik uğur dündar taktikleriyle geçmişi aydınlatmaya çalışan kenzo okuzaki'nin düştüğü hallere ilk bakışta gülümseyebiliyorsunuz. gerçekle ilgili en ufak bir bilgiyi edinmek adına alışık olduğumuz bir taktikle kenzo ve ekibi görüşme yapacakları kişilere önceden bilgi vermediği için her zaman bir adım önde hareket etmeyi tercih ediyor. ister sabahın 5'i olsun ister akşam, çat kapı yüzleştikleri bu kişilerin neredeyse hepsi köşeye sıkışmış halde öyle kalakalıyor. *

    kendi yaptığı bu soruşturmanın çıkmaza girdiği anlarda, ki buna gayet sıklıkla şahit oluyoruz, kenzo şiddete başvurmaktan da kaçınmıyor. mutlak gerçeğe ulaşma adına başvurduğu bu tartışılır davranış, deneyimlediğimiz bu enteresan yolda başlarda kafaları karıştırsa da olayın vahameti belirginleşmeye başladıkça bu şiddetin sebebinin yıllarca çekilen ve biriken bir acı olduğunu görüyoruz. konuştuğu herkesin kendi doğrusunu anlattığı ve bu doğruların başkalarının doğrularıyla çakıştığı anlarda gerçeğe ulaşabileceğimizden de şüphe etmeye başlıyoruz. ortalarına doğru belirginleşen karanlık geçmişin detayları da sonuna kadar sizi kavrıyor ve karşımıza çarpıcı bir belgesel çıkıyor.

    --- mini spoiler ---

    i: hatta birinde dövdüğü adamın belden aşağı felçli olduğunu ekipten kimse fark etmiyor.

    --- mini spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap