• son yazısıyla aşağıdaki şiir tadında başbakana serzenişte bulunup, gülünç duruma düşen gazeteci. vay be demek o kadar umutlandırmış seni başbakan. yazık.

    kara yazı

    geçmedi yare sözümüz
    yollarda kaldı gözümüz
    yere sürüldü yüzümüz
    böyleymiş karayazımız.

    çiçekler açılmaz oldu
    pınarlar içilmez oldu
    yar bize gülmez oldu
    böyleymiş kara yazımız.

    yalnız ona yar demiştik
    onda bir şey var demiştik
    o bizi anlar demiştik
    böyleymiş kara yazımız.

    hey gönül gene bu gece
    kederim geceden yüce
    gel susalım beraberce
    böyleymiş kara yazımız
  • kendisi yine kahraman ilan edilmiş ılımlı demokratlarca.

    foti benlisoy'un hatırlatmalarına bir göz atmak şart: http://www.herdildeherrenkteisyan.org/…idi-erdogan/
  • son yazdığı yazının neresinde bir ayar var ben fark edemedim..

    haklı bir sorgulama yaparken bir yandan da "ahlâklı başbakan", "yiğit başbakan", "danışmanları-suçlu-hep-yoksa-kendisi-iyi-başbakan" gibi birçok anlam ifade edebilecek güzellemeler sıralamış.
    iktidarın kendisine bu kadar iman edip sonra hayal kırıklığına uğrayan ve bunu da çocuksu denebilecek bir tavırla liderinden bekleyen birinin şişi de kebabı da elinden kaçırmak istemeyişinin açığa çıkmasından başka ne var şu yazıda?

    ya da bdp vekilleri söylediğinde küfürler savrulan ancak ahmet altan söylediğinde haklı olan ne var?
    askeri vesayetten kurtulalım diye yırtınmak iyi hoş da, askeri düzende "ama efendim..."ci mahcup pozlarda karşıt durulduktan sonra hangisine güvensin bu insanlar?

    edit: benzer bir eleştiri için: sol defter
  • bugünkü yazısında oldukça iyi bir ilerleme sağlayıp, üslubunu sertleştirmesini memnuniyetle karşıladığım yazar. ancak hala bir noktada kendisini temize çekme gibi bir gayreti var ki, o tarafı mide bulandırıcı. tayyip erdoğan işbaşına geldiğinde, onun demokrat olmadığını , aslında askeri vesayet gibi bir derdinin de olmadığını, üstün bir algı yönetimi ile seçmen kazanmakta mahir bir siyasi lider olduğunu söyleyenlere bolca "ulusalcı, faşist, halk düşmanı" yaftası yapıştırmakta bir beis görmemişti ahmet altan. bugün takke düştü kel göründü ve kendisi de geçmişte akp'ye verdiği koşulsuz destek (bence sol vicdanı, kürt kamuoyunu etkilemek açısından son derece etkili olmuştu) nedeniyle bir özeleştiri yapmadan ne dese boş.
    satılık ve/veya cemaatçi olduğu yönündeki yorumlara kesinlikle katılmıyorum ancak toplumsal olayları hep aynı paradigmadan yorumladığı ,daha doğrusu buna takık olduğu için (anti-kemalist ve chp ve cumhuriyet karşıtı) bazen böyle ofsayta düşebiliyor. chp karşıtı olabilirsin, cumhuriyetin kuruluş yıllarını eleştirebilirsin hatta eleştirmelisin ama 80 sene hala her olayı bu basit perspektifle açıklamaya çalışırsan özal'ın, tayyip'in ve daha gelecek pek çok sağ muhafazakar liderin böyle kucağına oturursun. ahmet altan'a günaydın ve geçmiş olsun.
  • türk medyasının yirmi dört ayar değerinde aydını.
    bu ülkede ben şunu anlayamıyorum bağımsız eleştirel ve farklı düşünebilen kafalara bu kadar zalimce düşmanlık neden? aykırı düşünmek sorgulamak neden hemen etiketlenmeye kılıf oluyor.

    totaliter zihinlerin her şeyi torna tezgahından çıkmışçasına birbirine benzetmeye kalkıştıkları zaman ortaya böyle bir ayarı bozuk düzen çıkıyor.

    ahmet altan bugün türk medyasında kendini yazar diye yutturmaya çalışan hokkabazların topunun ağzına gazetecilik nasıl yapılır biberonunu veren kişidir.

    bugün taraf denilen bir gazete pırıltısı onun cesur haberciliğinin temellerinde yükseldi.bu işler köşelerde pazar yazıları yazarak,etliye sütlüye dokunmadan, tehlikeli konularda üç maymunu oynayarak, kim kimle nerede ne etti fiskoslarına merak salarak olmadı.

    ben daha düne kadar bu medyada birkaç istisna hariç hiçbir zaman hiçbir habere ve köşe yazarına güvenemedim. her güne sistemin borazanlarının gürültüleriyle uyandım.ama bendeki medya düzenindeki güven bunalımını zihnimde yıkan tek gazete ahmet altan’ın çıkardığı taraf’tır.

    patronaj ilişkilerine bel bağlamadan,promosyon çılgınlıklarına tutunmadan,tekdüze habercilikle günü kurtarmadan, bir avuç cesur yazar çizer takımıyla bu başarıyı elde etti.

    büyük holdinglerin maşaları gazeteciliğin kremasını yemekle meşgulken ahmet altan mahkeme koridorlarının basamaklarını aşındırdı yıllar boyu.hakkında açılan davaları inceleyin bugünkü türkiye’nin demokrasi karnesinin notlarını göreceksiniz orda. yanlış zamanda doğruları söylediğinizde mahkemedesiniz. bugünse otobana dönen yollarda herkes koşar adım gidiyor.

    taraf çatısının altında farklı fikirlerin bir yelpazede savunulabilmesi onun yarattığı özgürlükçü havanın sayesindedir.

    bu ülkede tek sesli koroyla onlarca yıl basının amiral gemisi diye kendini pazarlamaya çalışan bir komediyi gördü bu ülke.sözde demokrasinin bahar sanıldığı gazetelerde.

    bazen kızmıyor mu elbette zaman zaman dilinin ayarı tabiî ki bozulabiliyor.gelgelelim o kadar sancılı konular bu ülkede önümüze çıkarken biz bile yerimizden hop oturup kalkarken kimi aydınların duygularının dillerinin altında ezilmesini hoş görmek gerek.

    en azından altan başkaları gibi hakaret ve istiskale fırsat vermiyor.mümkün mertebe saygılı bir dil çizgisinde vurucu ve sorgulayıcı kelimelerle yürüyor.eleştirdiği insanı şucu bucu diye etiketlemiyor başkaları gibi.

    yıllarca amiral gazetesinin baş köşelerinde liboş, i melih,irticacı,yobaz,hain, ajan,komplocu,amerikan uşağı,dönek, damgalarını vuran nice etiketçiler gördü bu ülke.çok eskiye gitmeyin sadece bugün bile birkaç köşe yazarına bakın yiğit bulut'un görevinden alınmasını nasıl jöleli cıvıklıklarla tiye aldıklarına bakın da medyanın halini görün.

    ahmet altan kendi şahsi kimliğinin omurgasını gazetenin habercilik çizgisinin oluşumuna yansıtarak adeta damgasını vurdu diyebiliriz.

    egemen medya düzenindeki klasik kemalist çizginin,laikçi,devletçi,darbeci,postalcı, ağır konuları karikatürize eden düzeni kökünden sarstı ve kısmen de olsa dönüştürdü.
    ve son olarak her şey bir yana bu ülkede yüz gazeteci çağırın önüme iddia ediyorum sorun: para mı itibar mı? diye kanaatimce ahmet altan gibi "itibar" diyebilecek cesur yürekli aydın bir elin parmağını geçmeyecektir.

    unutmayalım ki saygınlık ve inandırıcılık gazeteciliğin öznesidir. öznelerin nesneleştiği cümlelerin bir değeri de önemi de yoktur.
  • kendisi hem yasindan hem de kariyerinden oturu sadece ama sadece cesurdur. yaptigi sey gazetecilik degil. tipki bekir coskun'un cicek bocek kokan ve agir alkollu olmadigim zamanlarda anlamadigim yazilari gibi, edebiyatciligini kullanip suslu cumleler yaziyor. vicdan ve ajitasyon sosuyla doldurdugu icin de pek cok kisi seviyor bu yazdiklarini. bence roman yazmaya devam etmeli. ask romani.
  • özünde iyi bir insandır.
  • bütün yazıları mantık hatalarıyla dolu.

    şu bizim türk yazarlara(henüz bunamamışlarına) mantık okutmak lazım.
hesabın var mı? giriş yap