• "bu kadar mutluluk çok bana
    onu günlere
    onu aylara bölmeliyim
    ve tek bir gülüşünü senin
    kutlamalıyım yıllarca..."

    burada gömülüdür (s.231)
  • çok güzel adamdı bizim için. yazdıkları hep yadigar kalacak. yaşarken değeri bilindiği ve bir şiirinde 'artık sana ahmet erhan diyorlar' dizini yazdırdı. biz genç şairler için hep bayrak olacak.

    sana artık ahmet erhan diyorlar.
  • "...
    hayır hayır hayır hayır
    kardeşler, bu dünya bana göre değil
    kötü basılmış bir kitap gibiyim
    çamur duygusu veriyorum okuyana
    elimde bir gümüş zincir
    alnımda bir derin leke
    kar mı yağmur mu ne yağdığını bilmediğim bir gecede
    ey hayat, seni sevdiğim için özür diliyorum" *
  • ...
    beni cebimden ara, hırsızım ol
    o tütün kırıntısı, o hüzün var ya
    onu bul, alla pulla
    sesimde sesinden ruj izi gibi bir şey
    kana dönüşür parmağıma ulaşınca
    cebim çalsa, hep upuzun bir ezan sesinin ortasındayım
    ...
    öyle orijinal, naif ve estetik bir teşbih: sesimde sesinden ruj izi.
    ve devam etmiş: kana dönüşür parmağıma ulaşınca.

    içimden tekrar edip duruyorum dizeleri; öyle kırmızı, öyle tutkulu, öyle kesif.
  • bu saatlerin şairi en çok da.
    hüzünlü bir sabah ezanı okunurken, çünkü bilirsiniz sabah ezanlarının ölümü hatırlatan, insana fani olduğunu hissettiren melankolik bir havası vardır, işte tam böyle anlarda ahmet erhan şiirlerini okumak, onu anmak tam şu an yaptığım gibi insanda tarifi zor bir yük bırakıyor.

    çünkü ben ölümü, hayatın burukluğunu ama öte yandan hayatın içindeki küçük mucizevi dokunuşları da en çok onun şiirlerinde hissettim. ve belki bundandır ki uyanıksam hep bu saatlerde düşer aklıma.

    yattığın yer incitmesin güzel insan.
  • yağmurlar da diner moruk
    gökyüzüne bakmayıveririz bir gün
    zaten üç damla suyun bir avuç toprakla çarpımından
    doğdum ben
    bunun için çamura kestim son günlerde

    sen hiç bob dylan dinledin mi
    hiç dün gece dinledin mi
    şarabı rakıyla karıştırıp
    saatler moruk saatler... ne olmuş saatlere
    kurmayıveririz bir gün

    ben parmak hesabıyla bir ömür yaşadım
    yükseklik korkusundan başım hiç dik durmadı
    iğreniyorum kendimden bile bazen
    dünyadan her zaman

    kaldırıp yakamı inerim gecenin ayıp yerlerine
    eve geç gelen adamların hüznüyle
    biz ne kötü yaşadık be moruk
    bir kuş kanatlarını dürünce rüzgarsız kalmak gibi
    o kadar yalnız, o kadar umutsuzduk
    -geçmiş zaman kipi gitmedi burda ama neyse

    moruk diyorum artık benimle büyüyenlere...
  • şu dizeyi her okuduğumda içimden bir şeyler kopuyor:
    "ben kendimi dağ sanırdım hacer!"
  • 1988’de bir heves ankara’dan istanbul’a taşınmaya yeltenip galata köprüsü’nün altında bira içtikten sonra “müthiş bir telaşla” geri dönen şair. ankara’nın “o çok serseri görünen evcil yalnızlığını” sever.

    (bkz: ankara istanbul karatreni)
  • "üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan."

    burada gömülüdür 1 (s.226)
  • "sözün bütün kanatlarını kırdım. ey dünya, çok yorgunum. insanlar bakıyorlar bana, gözlerinin izi kalıyor yüzümde. yalnızlığın son burcunu da ekledim içimdeki kaleye. sessizce uzaklaşıyorum , kimsesiz bir gölge olarak duvar diplerinde yaşamın..."
hesabın var mı? giriş yap