• şahsım adına, aşka inanmak için en geçerli sebeptir.
    zira babam, annemi ilk gördüğü anı her telaffuz ettiğinde hala gözleri dolar.
  • dede inadını yenmeyi içeren hikaydir. baba tarafı 3 defa annemi istemiş, annemin babası vermeyince babam el mecbur kaçırmıştır annemi.*
  • babam 5 ( bildiğiniz beş işte) yaşındayken dedemin önünü kesip ben senin kızını alacağım der, dedem de
    - yağmur olsa damlasını sana düşürmem ben kızımın der....
    hikaye burdan başlar bizim cephede.
    babam malatya gibi bir şehirde ve hatta onun bir köyünde bir evin bir oğlu; anneciğim de şehirde evin en büyük kızı ve tabi bizimkiler dayı-hala çocukları (ensest yavrususun diyeni fena yaparım ona göre )

    babam haytalıkta, yaramazlıkta, yediği önünde yemediği arkasında bir serseri, annemse evin ve arkasındaki 5 kardeşin sorumluluğunu sırtlanmış bir abla işte. babacığım her fırsatta annemin önünü kesip sıkıştırmakta, ama annem yüz vermemektedir. bu arada babacığım anneme gelen her görücüye kabus olmaya devam etmektedir. her ne kadar annem ben evlenmek istemiyordum o yüzden görücülere yaptığı hoşuma bile gidiyordu desede kuvvetle muhtemel o zamanlarda içinde bir şeyler filizlenmiştir. ne de olsa, o da bir kadın ve hangi kadın bu kadar tutkuyla, bunca süre sevilmeyi, istenmeyi göz ardı edebilir ki ?

    bakarlar olacak gibi değil deli ( !) babam her geleni engelliyor, gerekirse olayı silah çekmeye bile vardıyor, tek koşul öne sürer dede: o okul bitecek (adam daha ilkokulda yaş 17 ama) ve benim babam, annemin aşkına 2 sene gibi bir sürede nasıl becerdiyse ortaokul diplomasını alır, lise içinde 2 dersi kalmışken gider dedemin karşısına dikilir ve zafer; anneciğimi alır.....

    babamın yaşı 19 annemse 17sinde... ah minel aşkkkkk

    şimdi nişan düğün fotoğraflarına bakınca annem kadar güzel bir hatunun babamı tercihindeki tek sebebin sadece o tutku ve azim olduğunu düşünüyorum ben. şaka felan değil babam bayağı çirkinmiş o zamanlar, annemde bir o kadar hoş. ama hep derim benim annem öngörülü hatundur, yaşlandıkça güzelleşti babacığımda, bildiğiniz şarap adam:)

    sonuç artık 40. senelerinde evlilikleri, ve hala ilk günkü kadar tutkuyla seven bir adam babam, annemse nazı bıraktı artık:))))))

    ve siz böyle bir adamın kızı olarak şu çağda daha çok beklersiniz babanızın jr. olacak beyaz atlıyı:(((((
  • insanların genellikle sadece anne ve babalarını sevdikleri için romantik olduğunu sandıkları hikayeler. buğulu gözler ve masalsı bir anlatımla aktarılan bu hikayeler, genelde erkeğin ailesinin bir kız bulması, gidip kızın istenmesi ve evliliğin gerçekleşmesi şeklinde ürpertici bir duygusuzlukla gelişmesine rağmen, bu evliliğin ürünü olan çocuk hikayeyi sevimli ve duygusal bulmaktadır. tanışma ya da kız isteme safhasında yaşanan komik bir ayrıntıya da yer verildi mi, oh, "müthiş ilginç ve romantik bir hikaye bu ya" sanılır. romeo ve juliet edasıyla anlatılan bu hikayenin, aileden olmayanları etkilemesi çok düşük bir ihtimaldir. zira pek çoğu herhangi bir kişisellik bile içermez. bu ülkedeki milyonlarca insanın evlilik hikayesinin tamamen aynısıdır. yine aynı şekilde, anne babasını seven çocuk, onların da birbirini sevdiğini sanır. çoğu annenin başka bir ilişki deneyimi olmamış, karşısındakinin nesini sevdiğini kendine hiç sormamıştır. adam dayak atmıyor, ailesine bakıyor, içmiyor, bağırmıyorsa aşık hissedecektir o kadın kendini. adam da kadından çok farklı durumda değildir. bekar kalsa çeşitli kızlarla flört edip, hayatını paylaşabilecek birilerini arayabilecek değildir. evlenir, düzenli cinsel hayatı olur. kadın ona çocuk verir. çocuğu severler. çocuk onları sever. çocuk hikayeler yazar. hepsi inanırlar.
  • çok eski bir hikaye olduğundan sadece aşk ve saflık dolu olan,şimdiki aşk hikayelerine hiç benzemeyen,dinleyenleri kah imrendiren kah güldüren hikayedir.

    hikayenin 3. yan ürünü olarak yıllardır dinlenmesine rağmen, tekrar tekrar anlattırılandır.
  • bazı çocuklar için kısa film tadında olabilendir.
  • yok artık aşk?
  • istanbuldayken birbirini tanımayan, atina'ya göç ettikten sonra üniversitede tanışan ikili...

    babamın hayali,askeri diktatörlüğün etkisinden kurtulamamış türkiye'ye geri dönmemek. orada kendine yeni bir hayat kurmak. annem ise istemeye istemeye zorla gitmiş. hayali üniversiteyi bitirdikten sonra bir şekilde istanbul'a yeniden dönmek. ancak dönemin şartlarında bu bir hayal.

    bu ikili üniversitede karşılaşırlar. annem hem akıllı, hem şiir gibi bir kadın. talibi çok. babam ise bıçkın delikanlı. yunanistan'ı çok istemesine rağmen uyum sağlayamayan,kendini derslere ve kominizme veren eleman. ha yakışıklı adamdır keranacı o ayrı.

    annemin takipçilerinden birisi de babam tabi. bilmiyor hemşehrisi olduğunu. gel zaman git zaman tanışıyorlar. babamın sürekli(!) annemin gideceği güzergahta işleri çıkıyor ona eşlik ediyor falan. gel zaman git zaman babam anneme onu sevdiğini söylüyor...

    annem işini eline alıp bir an önce kendi ayakları üstünde tamamiyle durmak isteyen genç bir kız. aşk arka planda. babam ise eskiden öyle olan, annemi görünce mecnun olan bir istanbul çocuğu. he bir de unutmadan söyleyelim, karadeniz hamsisi ile yeni rakıyı da çok özlemiş bir kişi.

    annem de ultra ağır başlı birisi. çaktırmasa da babama karşı boş değil. boş da olmasın bi zahmet richard gere gibi adam uleyn. kendisinin annem gibi istanbullu olması da diğer önemli faktör. çünkü canı gibi sevdiği istanbuluna yeniden geri dönme fırsatını yeni aşkıyla elde edebilir. ama yeni aşkı istanbul teklifini kabul etmezse idealist genç kız annem, babamı reddecektir. çünkü onun hayali bellidir ve katiyyen geri dönmez. laf ağızdan bir kere çıkmıştır.(artizlik olsun bu huyum aynı annemdir belirtelim. kendi reytingimizi de yapalım di mi ama)

    ve nihayet şartını söyler. ''seni ölene kadar seveceğim. ama okul bttikten sonra benimle istanbul'a geri döneceksin. aksi takdirde beni unut!

    babam veli göçerden de beter göçmüştür. yunan kominizmi, çoşkulu kalabalık, kalimera ilie, yeni bir hayat... her şey allak bullak olmuştur. ama seçimi yapması birkaç saniye sürer. cevap, ''seninle her yere gelirim. o askeri diktatörlerin hüküm sürdüğü ülkeye bile...''

    okul bitene kadar istanbul'a nasıl döneriz'in planlarını yaparlar. babam türkiye'de askere gitmeyi de kabul etmiştir! yaz akşamlarında birlikte yıldızlara doğru uzanmışken ne kadar para biriktirdiklerini, istanbul'da ne yapmaları gerektiğini tartışmaya başlarlar. ama bu planları, konuşmaları ikisinin de en yakın arkadaşları dahi bilmemektedir...

    bütün bunlar olurken bu genç kız bıçkın delikanlıya delikanlının olduğundan kat be kat daha fazla aşık olmuştur bile. çünkü antimilitarist, türkiye'nin faşist eylemlerinden ağzı sıkça yanan ve katiyyen geri dönmek istemeyen bir adam birdenbire her şeyi sineye çekmiştir. çünkü kadını öyle istemiştir...

    üniversite biter. uzuuun gecelerde planladıkları şeyleri annemin idealizmi, babamın gözü karalığıyla birer birer gerçekleştirirler. istanbul'a dönerler. iş hayatına dalarlar. ve aradan zaman geçer iki tane bebe bu müthiş ikiliye katılır...

    baba burdan sesleniyorum sana. annem olmasa senin işini yapanlar grevde polise ne atalım bugün diye düşünüyorlar şimdi. yat kalk dua et anneme!
  • 1970'ler beşiktaş... yıldız teknik üniversitesi'nin iki öğrencisi, annem ile babam, muhtemelen bir eylemde, aynı çevrenin içinde karşılaşırlar. bölümündeki tek kadın öğrenciymiş annem, istanbullu, hırslı bir kadın. babam bildiğiniz köylü çocuğu, odtü'den kaçmış ytü'ye gelmiş.
    bir gün annem vapurda beşiktaş'tan üsküdar'a geçerken bir olay yaşanır: faşistler annemi vapurun pervanesine atarlar, kurtulur, karaya çıkarılır, orada da üstüne saldırırlar. neyse, eve gelir, dedem geç kaldığı için kızmış, "ne olursa olsun bu sofraya 7'de oturulacak" der, annem ertesi gün evden kaçar. rahat hareket edebilmeleri için evlenmişler, arkadaşları öyle dedi. bir de babamın anneme abbasağa parkı'nda evlenme teklif ettiğini biliyorum. günler geçer; çok kısa bir sürede evlenirler. beşiktaş'ta bir sürü hatıraları var, bazı günlerde, bazı duvarlarda görülebilen... "bak biz burdayız" diye kırmızı kırmızı göz kırparlar bana... hep olay, hep debdebe...
    günlerden bir gün annem çalıştığı fabrikaya gider, gece nöbetçi. trafoda bir yangın çıkar, bir işçi içeride kalmış, annem girip, kurtarır adamı, kendisi yanar... 10 gün yaşar, sonra ölür ankara'da... öldüğünde 25 yaşında...
    bana da bu hikâye kaldı; bazen bir insanı kurtarmak devrim yapmaktır... bazen bir insanı kurtarmak dünyayı kurtarmaktır...
    bir insanı, düşüncesi, ırkı, dili, dini fark etmeksizin sevmek, hiç tanımadığı bir insan için canını verebilmek...
hesabın var mı? giriş yap