• asla hazırlanamayacağın, ne kadar gardını alsan da suratının ortasına yediğin korkunç bir tokat.

    keşke daha çok yanında olsaydım, şunları bunları demeseydim, yapmasaydım, değerini bilemedim diye diye insanı pişmanlıklarla dolu bir yalnızlığa bırakıyor. annenin o gülen suratı, sesi, sözleri aklına geldikçe insanın içi parçalanıyor.

    herkese gecinden versin.
  • 14 kasım 2012ydi.
    annem gitti.

    23:45ti telefonum çaldığında. kardeşimi aramışlar. "yoğun bakıma gelin lütfen, annenizin durumu ile ilgili doktor bey sizinle görüşecek" demişler. o da bana "hemen gelin" dedi.
    zorla eve yollamışlardı beni. "git biraz uyu" diye. ilk kez o gece yalnız bırakmıştım annemi. ikna olan irademi siksinler. o beni hiç bırakmamıştı oysa...
    takside "anne beni bekle" diye tekrarladığımı hatırlıyorum sürekli.
    yoğun bakım kapısında volta attığımı.
    bir ara açılan kapıdan, hizmetlilerin temiz çarşafları içeri götürdüğünü, kardeşim ve bana acımayla baktıklarını.
    o sırada o kapıdan girmeyi geçirdim aklımdan. annemin yanına koşarak varmayı.

    kapıdaki telefondan içeriyi aradım. beklediğimizi söyledim. "doktor sizinle görüşmeye gelecek birazdan" dediler.
    bir kaç dakika sonra dışarıdan içeriye takım elbiseli, izbandut gibi bir adam girdi. gecenin o saatinde hangi görevli takım elbiseyle gezerdi hastane koridorlarında?
    çok geçmeden aldım sorumun cevabını. morg görevlisiymiş.

    doktor çıktı. hatta 2 doktor vardı galiba. bir de o takım elbiseli adam.
    ne dediler hatırlamıyorum??? kardiyak arrest kalmış aklımda...

    kardeşim ağlamaya başladı.
    "şşş", deyip elimi omzuna attım.
    "ölüm zamanı nedir tam olarak?" diye ne amaçla sorduğumu bilmediğim bir soru sordum.
    doktor da anlamadı. tekrarladım sorumu. "şimdi ilan edeceğim" dedi.
    "her şeyi yaptınız mı bitti mi?" dedim.

    ne cevap verdi hatırlamıyorum.
    çıktık.
    kardeşim ağladı.
    anneanneme sarıldım. "annem gitti, artık benim annem sensin" dedim.
    .
    .
    .
    .
    .

    annemi öptüm son kez. 00:30 sularıydı.
    morgdaydık ama daha soğumamıştı annem. bacağını düzelttim. sağ bacağı. felçli olan bacağı dizinden kırık kalmıştı.
    .
    .
    .
    .
    gasilhane denen yerdeydik. 11:00 sularıydı.
    annem son kez elimi tuttu. görevli kadın, "bırak kızım tamam, geç şöyle kenara" dedi. annem elimi tutuyordu biliyordum. sol eliydi, kullanabiliyordu o elini.
    "annemi son 1 senedir sadece ben yıkadım, niye kenara çekilecekmişim, bana da verin bir sünger?!" dedim.
    diğer kadın "ne mutlu sana, hizmet etmişsin annene. neyi vardı?" dedi.
    annem soğuktu, kaskatı bir mumya gibiydi artık. benimle beraber içeri giren arkadaşım anlattı, "beyin tümörü vardı, 3. kez ameliyat oldu, çıkamadı sonra yoğun bakımdan" dedi.

    karnındaki dikişleri sabunladım. batikondan tupturuncu olmuştu. başındaki zımbalari sabunladım. dudakları kurumuş, kabarmıştı onları temizledim.
    pamuk gibi, bembeyazdı annem.

    beyaz bir bez parçası serdiler altına. 3 ya da 4 yerinden düğüm attılar. bağladılar. kapattılar her yanını "bitti" dediler.
    .
    .
    .
    .

    aşağı yukarı 180 cmlik bir çukur kazılmış. yok ölçmedim. kardeşim içine girince tahmin ettim boyunu.
    dayım olmayınca erkek evlat olarak kardeşimin göreviymiş annemi son kez yerine yerleştirmek.
    imam tarif etti önce. dinledi. dinledi. dinledi. harekete geçmeden önce bir an bana baktı kardeşim. üzgün, şaşkın, çaresiz... sonra sağ yanına yatırdı annemi ki en çok öyle rahat ederdi zaten. başının altına topraktan yastık yaptı. üzerine tahtaları dizdi, örtü yaptı. babamın elini tutup tekrar dışarı çıktı. küreği aldı eline, örttü annemin üstünü.

    bitti...

    annem gitti.
  • insanı yaşamı boyunca felç edecek durumdur. şairin dediği gibi, nasıl, baban ölünce kör olursan; annen ölüncede felç olursun. kaç yaşında olursan ol, farketmez.
    insan yaşamı boyunca, hayatına giren herkesin yerine bir başkasını koyabilir. zor olsada, yapabilir bunu. ama, annesinin yerine bir başkasını asla koyamaz. her insanın annesi tektir, bir tanedir çünkü. yedeği yoktur.
  • kavram karmaşası doğurur. babası ölene yetim derler ancak evlat babası ölünce değil anası ölnce yetim kalır.
  • küçük yaşta başa gelirse hiçbir zaman tam olarak sağalmayacak derin yaralar açar insan ruhunda.

    hiçbir mutluluğunuzu tam olarak yaşayamazsınız. okuldan mezun olursunuz keske o da görseydi dersiniz, kardeşleriniz evlenir keşke o da olsaydı dersiniz, yeğeniniz olur birkez olsun torun sevgisi tatsaydı dersiniz.

    duygusal ve yaralı oldugunuz kadar güçlü de olursunuz, hayat cok erken öğretir zorluklarla tek basına mücadele etmeyi. çocukken birisi kızdığında arkasına saklanabilecegin kimsen yoktur, üzgün ya da kırgın olduğunda dizine yatıp aglayabilecegin kimsen de...

    sevgiliniz olur seversiniz ama nedense hep cemal süreyya'ninkine benzer bu sevgiler. bir sekilde dökülür o dizeler;

    "kan görüyorum, taş görüyorum
    bütün heykeller arasında
    karabasan ılık acemi
    uykusuzluğun sütlü inciri
    kovanlara sızmıyor
    annem çok küçükken öldü
    beni öp sonra doğur beni.."

    dersiniz.

    gittiginde o 42, ben 11 yaşındaydım. 5 gün önce benim doğumgünümdü 10 gün önce de onun.

    32 yaşındayım, hala annesiz bir çocuk gördüğümde istemdışı yaşlar doluyor gözüme.

    adaletini sikiyim dünya...
  • bir arkadaşımın yaşadığı durumdur. kız sürekli mezarlığa gidiyor. çok sık. kendimi onun yerine koyunca ise daha büyük bi hüzün kaplıyor beni. düşünemiyorum, düşününce ise hafif bi nefes alma sıkıntısı oluyor. konu buraya gelince ise susuyorum. çünkü biliyorum ki ne desem nafile...
  • yasaklanmalı. düşündükçe bile delirecek gibi oluyo insan o_0

    benden sonra olsun ya da ne bileyim. daha anneannemle bile vedalaşamadım ki ben :'(
  • anlamadığım bir ölümdü anneminki.. tamam son kemoterapi süreci biraz daha ağır geçiyordu, ama iyileşsin diyeydi ki, tedaviydi o.. niye ki öldü?.. onca belirti, tedavinin bir parçasıydı ki, kemoterapinin yan etkisiydi, nereden çıktı ölmek?.. kabullenemiyorum.. üzgün olduğum kadar şaşkın ve hatta anlamsızlığını bile bile kızgınım.. neden böyle bişey yaptı ki?

    duyduğumdan beri aynı; zamanla hafifler diyeni var, kalır hep içinde diyen de.. şu an sadece ağrılı ve hiç sevmiyorum bu ikilikleri ama, ağır bir boşluk var yürek dediklerine tekabül eden akciğer üstü, kalp yanı yerlerimde.. çok somut, çok gerçek: hiç bu kadar gerçek olmamıştı hatta; derin nefes alınca şiddetlenen bir ağrı bu.. tarif edemiyorum hiç.. etmem de gerekli değil ya.. sadece, öyle ki gözlerimdekine, başımdakine ağrı demeye dilim varmıyor.. "içim yanıyor" derler ya hani, arabesk bulurdum ben o tabiri, iç yanması nasıl bişeymiş, onu yaşıyorum ben, umarım hayatımda son kez.. allah bir daha bana böyle bir acı yaşatmasın diyorum hep; hoş, bugüne dek hiçbir dileğim kabul olmamışçasına kırgınım ona, bunu da kabul etmeyecektir, bir ara benim bişeyler yapmam gerekecek bu konuda..

    hani hayat hep devam ediyor, sen hiç sahiden yıkılmıyorsun, hiç de bile ölmüyorsun, niye ulan bitmiyorsun ya.. bu çok siktiriboktan bişeymiş mesela.. ben aksine inanırdım.. hayata devam ediyor diye bozuk atacağımı sanmazdım hiç, ah.. ah ne çok şey anlatırmış, onu da öğrendim.
    hı, isyan etmek mi bu, bilmiyorum; dünyanın en haklı isyanıymış gibi geliyor şimdi, öyleyse.. böyle şeyler düşünmek beni daha çok üzermiş, hasta bile edermiş, yapmayayımmış, öyle diyorlar.. ne çok, her ağız, bir sürü, aynılı laf... hiçbiri annemin öldüğü gerçeğini değiştirmiyor.. daha çok genç olduğunu, büyüyüp de artık gücüm tam yetecekken ona gün gösteremediğimi- birkaç geçim sıkıntısız zaman geçirtemediğimi, torun sevdirmediğimi bilmeme; gerçekleştiremediğimiz bir sürü planımızı hatırlayıp kahrolmama engel de olamıyor.. insanlar tabii bişey demesi gerektiğini düşünüyor, iyi bişeyler demeye çalışıyor ama beceremiyorlar işte.. hiçbir iyi yetmez çünkü..
    ben çok çabalasam da kabullenme, daha kötüsünden korkma, şükretme ile geçiremiyorum bu süreci.. hiçbir zaman çok inançlı bir insan olamadım zaten.. birisi bunları telkin ettiğinde/söylediğinde, yaşadığı güzel günleri anımsatıp, teselli bulmamı beklediğinde sinir oluyorum içimden.. ama ancak öyle başedeceğimi öğrendiğimden, sussun diye artık, tamam diyorum..

    sonra kendimi düşünüyorum herkes gibi.. "şimdi bana ne olacak" bu dönemde geride kaldığını düşünen herkesin sesli/ sessiz sorduğu ortak soru.. aldığım nefes bile artık hergün iyi olmam için dua eden, her huysuzluğuma rağmen beni hep çok seven bir annem eksik kaldığımı hatırlatıyor şu neden hala dönüyor diye gıcık olduğum dünyada.. dahası yok.. yoksa yaşıyorsun işte.. kalıyorsun böyle.. çok özlüyorsun, hep özleyeceksin bundan sonra.. öyle çaresizsin ki ölümün karşısında, hiç itibar etmeyeceğin, hatta dalga geçeceğin laflara inanıyorsun.. görünürmüş mesela yakınlarına, kırkına dek.. gelirmiş evine.. bekliyorsun sana görünmesini.. gözüne baksa anlarsın çünkü.. bir sarılsan son kez.. sarılmayı geç tamam çok şey o, görsen işte?.. ya da bilsen mesela iyi, keyfi yerinde, varmış bir cennet harbiden de, orada, artık hiçbir yeri ağrımıyor, mutlu.. bekledikçe gelmiyor, görünmüyor hiç.. halüsinasyon görmediğim için boynum bükülüyor bir de, bile bile..
  • sadece burda ilgili yazıları okumak bile 30 yaşında adamı salya sümük ağlatır. hem de ofiste, tüm çalışanların şaşkın bakışlarına rağmen. sorarlar tabi hayırdır ne oldu diye. diyemezsin ki, at sikine konan kelebek'in, ozzi'nin, chemconq'un, diğerlerinin annelerine ağlıyorum. bağıramazsın da adaletine sokayım dünya diye. dersin bari dur şu anamı bir arayım, onu da yapamazsın. utanırsın, elin gitmez telefona.
  • düşüncesi bile insanın tüylerini diken diken ediyor. ağlıyorum her defasında şu başlığa yazılanları okudukça.

    ben evlendikten sonra özellikle de anne olduktan sonra anladım annemin kıymetini, beni ne denli sevdiğini, onu nasıl çok sevdiğimi. şimdi düşünüyorum da o ölse... öksüz kalmanın ne demek olduğunu anlayıveriyorum o anda.

    pilavı pişiremem "alo anne", oğlanın aşı zamanı gelir "alo anne", hastalanırım "alo anne", temizliğe kalkışırım "alo anne", canım turşu ister "alo anne", moralim bozulur "alo anne", ameliyat olurum "alo anne"... yani o ölse... allah gecinden versin... büyürüm ben galiba. yok büyümeyeyim daha, böylesine ona muhtaç olmak güzel çünkü, böylesine çocuk olmak...
hesabın var mı? giriş yap