• başkasının uğradığı ya da uğrayacağı üzücü bir durumun önüne geçme isteği duyma, acımak eylemi.
    "ama her acımanın içinde, bir kötü kaderin kendine rastlamayışının sevinci vardır. eksik kişin aradığı aşağılaştırıcı bir kuru acıma değil, sevgidir. oysa toplum üstündür, ona ancak acımayakıştırır...*"
  • kisin ortasinda siz kat kat giyinmis olmaniza ragmen üsüdügünüz bir havada, üstü basi perisan halde ayaginda sadece terlik olan, saçi basi birbirine karismis bir insan gördügünüzde hissettiginiz duygudur acıma.
    o anda ona yardim edemeyecek bir durumdaysaniz hele, hissettiginiz duygu kat kat artar. bu olay sizi o kadar etkiler ki, artik hiç bir sey yapamaz olursunuz, çok üzülürsünüz ama elinizden bi sey gelmez. bi yerlere eglenmeye gittiginizde pisman olursunuz, benim ne isim var burada diye. kaçip kurtulmak istersiniz.
    sonra unutur gidersiniz o adamin terliklerini, saçini,... insanoglu iste böyle nankör bir yaratiktir...
  • merhamet etmek, kendini ilgilendirmediği halde başkasının üzüntülü durumuna üzülmek, olmamış olmasını istemektir.

    ayrıca yiyecekler için de tadın acı duruma gelmesini veya bir çeşit ekşimeyi (bkz: ekşimek) anlatır.
  • "acıma yararsız olduğu zaman ondan bıkılır." albert camus - veba
  • acıma üstüne çok konuşulmamış sanırım. anladığıma göre iki türlü acıma duygusu. bir ucu merhamete, diğeri kibre çıkan, iki yönlü yorumlanabilen bir his. kibrin kıyısındaki bir acıma duygusu karşıdakine yetersiz, beceriksiz, düşük ve kötü konumda, aciz, çaresiz, eksik, zayıf hissettiriyor. acındığı duygusu tarafından eziliyor insan, gururu kırılıyor, yeri geliyor kendine saygısını ve sevgisini bile kaybetmesine sebep oluyor. bu tarz bir acıma acınılan kişide anlaşılma, değer görme, sevildiğini hissetme gibi yapıcı duygular oluşturmadan ziyade insanı "acınılacak" halde olmadığını savunmaya itiyor.
    karşıdakine acımak, kendini ondan daha üst bir yerde konumlandırıp yukarıdan bakmakla eşdeğer çünkü, ve insan genelde bu üstten bakılmayı sindiremez.
    belki de bir savunma mekanizmasıdır başkalarına acıma, onların haline üzülerek kendi durumumuza şükretme, tepeden bakarak egomuzu tatmin etme biçimimizdir. kendi sıkıntılarımızdan kaçıyoruzdur böylece, yüzleşmeye korkuyoruzdur.
    halbuki insan nasıl da şaşırıyor türlü türlü insanın kendini acınılacak bir haldeymiş gibi anlatma hevesini görünce. bu da taktir edilmemeyle alakalı sanırım, yaşadığımız zorlukları öyle anlatıyoruz ki karşımızdaki bize acısın, merhamet etsin, üzülsün istiyoruz. onaylanma ihtiyacımızdan ötürü, insanlar bize ne kadar da güçlüsün desinler diye bekliyoruz. belki de eşit şartlarda yarışmadığımızı, yaptığımız hataların mazereti olarak göstermeye çalışıyoruz.
    yine de hiçbiri insanın kendine acıması kadar yıkıcı bir duygu değil gözümde. o kadar uzun süre acımamış, sevmemiş, önemli görmemiş, arka lana itmiş, değersizleştirmiş, örselemişizdir ki kendimizi, kendi kendimize yaptığımız vicdansızlığı fark eder, acırız halimize. kendimizi merhamete aç bırakmışız, kendi kuyumuzu kendimiz kazmışızdır ama, kendi kendimize acıyacak hale getirdiğimiz için kendimizi, tekrar acırız sonunda.
    düşünmek lazım şu acıma duygusunun üzerine.
  • hastalıklı bir duygudur. kişi, duyguyu tetikleyen durumu kendisine projeksiyon yapar. kendisi, çocuğu, annesi ya da babası vs. üzerinden empati yaparak üzüntü duyar genelde. sıkıntılı bir durum.

    bir de şefkat var o başka.
  • kalpteki bir histir ama buna rağmen hiçbir şey yapmamaktır. öylece seyirci kalmaktır.
  • "acıma, yaşam duygusunun erkesini artıran gerilim verici duyguların karşıtı bir duygudur: çöküntü verici bir etkisi vardır. kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir. acıma yoluyla, zaten acı çekmenin kendisinin yaşama getirdiği güç eksilmesi, yoğunlaşır, çeşitlenir. acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir; bazı durumlarda, acımayla, neden birimleri ile çarpık bir orantı oluşturan bir toplam yaşam eksilmesine, yaşam erkesi eksilmesine ulaşılabilir, ilk bakış açısı bu; ama daha da önemli bir açı var. acımanın, doğurageldiği tepkilere göre ölçüldüğünü düşünürsek, yaşam için taşıdığı tehlikeli nitelik daha da açık bir ışığa çıkar.

    acıma, gelişmenin yasasını, seçi yasasını büyük çapta etkisiz kılar, çeler, batıp gitmek için olgunlaşmış olanları ayakta tutar, yaşamın bozuk kalıtımlılarının, sonu belirlenmişlerinin yararına kendini ayakta tutar, yaşar tuttuğu her tür nasibi kıtın bolluğuyla da, yaşamın kendisine karamsar, sorunsal bir görünüm verir."*

    friedrich nietzsche
  • beş kardeş dizisinde orhan şöyle demişti;

    "beni ciddiye almıyorlar çünkü ben insanlarda merhamet uyandırıyorum. insanlar birine açıldıkları zaman onu ciddiye almıyorlar. saygı duyduklarını ciddiye alıyorlar.
    korktuklarını ciddiye alıyorlar. hatta sevdiklerini ama kimse acıdığı birini ciddiye almıyor. dilenciye para verirsin ama nasılsın diye sormazsın onun gibi bir şey.
    ama hani bizim birbirimize karşı merhametli olmamız gerekiyordu abi! kim uydurdu bunu, kimin yalanı bu abi?
  • başka birinin acısına katılma, aynı acıyı çekme.
hesabın var mı? giriş yap