• sol frame'de gördüğüm ve midemi bulandıran tartışmalardan sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki, ayrıcalıktır.

    (bkz: #19004733)
  • siyasi bir duruştur.
  • bir anlamda farklı bir yönden politize olmaktır. zannedilmesin ki bu sistemin çarkları öğütemeyecek bu lokmaları.
  • ''kandırılmaktan uzak durmak'' gibi sığ bir açıklamaya sahip olmaktır bazılarınca.
  • 85 sonrası jenerasyonun neredeyse tamamının siyasi duruşudur. arada bir kendimize yediremeyip - yok yea apolitik değilim baya da düşünüyorum araştırıyorum diye gaza gelsek de siyasi partide neymiş diyerek asmalıdaki partilere oradan da facebooktu, diziydi, erasmustu kapılıp gidiyoruz yani durum bu kabullenmek lazım.
  • korkaklıktır.
  • ucuzlamış bir siyasete "alayınızı seveyim sizin" diyebilmektir.
  • tanım olarak siyasi bilince sahip olmayı tarif ettiği düşünülünce duyarsızlıktır yorumu yapılabilir.

    ülke olarak yıllardır kanın durmadığı ortadoğuya, balkanlara komşu olmamızı bıraktım kendi içinde bile etnik sorunlarını çözememiş olmamızı düşününce daha ılımlı bir yorum yapmak zor. politik duruş partizanlık değildir; koyu akp, chp, mhp, bdp, tkp taraftarı olmak değildir. evet yaşanan her olayın, seviyesi mahalle kahvesine düşmüş parti liderlerinin söylemlerinin "bak bizimki nasıl koydu lafı" mantığıyla ekşi'de başlık yapılması itici olmaya başladı. ama bu seviyesizliğe bulaşmama isteği de apolitik olmayı kabul edilir kılmaz.

    ülke neredeyse iç savaşa gidecekken olaylar canını sıkıyor diye gazeye bile okumayan bir neslin içinde yaşamak çok garip.
  • içinde bulunduğu ülkenin yönetimini;
    tüm yaşamının telif haklarıyla birlikte
    daha güçlü olan siyasi görüşe teslim etmektir.

    teslimiyet ilkeli bir duruş olamaz.
  • sadece türkiye'de değil bütün dünyada görülen bir durumdur. sadece türkiye'deki duruma değineceğim. istek gelirse dünyadaki duruma da el atarız.

    bu kadar yaygın olmasının nedeni 1991'de ortaya çıkan tek kutuplu dünyadır. tek kutuplu bir dünyada ideolojik düşünmenin, politik olmanın hiç bir anlamı yok. apolitik olmalısınız demiyorum, artık bir ihtiyaç veya istek değil. bütün yollar aynı boka çıkıyor. o da para-menfaat. etrafınızda görebileceğiniz herkes bu meret için hayatını harcıyor. partilere bakıyorsunuz, parti içi adamlar, adaylar, milletvekilleri ve belediye başkanları hep paralı, bol menfaat sağlayan, sağlayabilecek kişiler. partiye gönül veren, ideolojisine sıkı sıkı bağlı bir kişi, tek başına parti üyeliğinden öteye geçemiyor. ama parti içi para ve/veya menfaat yönünden ağır basan birisi bu kişinin elinden tuttu mu önlenemez yükseliş başlıyor.

    türkiye'de politik hayat da iş hayatı gibi oldu. zaten hep öyleydi ama şimdi birbirinin klonu olacak kadar benzeştiler. aynı parti içindeki adamlar bile politik duruşu bırakıp menfaat duruşuna geçmiş. ne zaman terfi sezonu açılır, çalışanlar eski defterleri bir bir ortaya döküp açarlar ya, kurultay sezonlarında da parti içinde bu tür olaylar oluyor. bok atmalar, sidik yarıştırmalar, küfürleşmeler, gruplaşmalar, kutuplaşmalar meydana geliyor. politik duruşa hazır idealist bireyimiz bunları görünce "üstü kalsın, ben bulaşmayayım" türü bir duruşa geçiyor.

    tüme varım ile parti içi olayları bırakıp seçim mitinglerine gidelim. parti liderleri her mitingte birbirlerine saldırıyorlar. partiye oy verme dönemi bitti arkadaşlar. ciddi bir çoğunluk artık chp'ye veya akp'ye oy verdim demiyor, kılıçdaroğlu'na veya erdoğan'a verdim diyor. parti liderleri, partilerinin vitrinleri olabilirler ama asıl olan partidir, parti ideolijisidir. kimisi de parti liderine kızıp oyunu rakip partiye veriyor. oyun renginin lidere göre değişmesi çok vahim bir durumdur. demek ki gerçek anlamda politik duruş bitmiş, lidere endeksli apolitik duruş başlamıştır. her partide ve seçimde durum böyle. türkiye'de kirli, şekilci, iki dudak arası bir siyaset yapılıyor.

    ortada içi dolu partiler olsa kimse apolitik duruş sergilemez. çift kutuplu dünya zamanındaki (türkiye için, 1982'ye kadar) sağ-sol mücadelelerini hatırlayın. o zaman sağın da, solun da içi doluydu. sağlam ideolojik altyapıları vardı. partiler sidik yarıştırmada şampiyonluğa aday takımlar gibi değillerdi, partiler düşünce ve fikir üretme ve gerçeğe dönüştürme yerleriydiler. parti içi muhalefet sağlıklıydı. sol bitti, "umutlar, düşünceler ve fikirler" kayboldu. solcular, hayat derdine daldılar, hayat mücadelesinde umut, düşünce ve fikir üretemez duruma geldiler. sağ da bitti, sağlıklı ve olabildiğince adil ekonomik ve sermaye sistemleri yaratmak unutuldu, para götürme dönemleri başladı, din iman iyice para oldu, kapitalizmi bırakıp emperyalist olundu. artık tek amaç günü kurtamak oldu. bu açıdan bakıldığında, günümüzde olan şey apolitik duruş değil de yeni sağa dayalı politik duruş olduğu görülüyor.

    türkiye'de, günü kurtarma peşindeki bireylere düşünmeye bile fırsat verilmeyen bir sosyo-ekonomik ortamda ve böylesine tek yönlü bir siyasi ortamda apolitik olmak çok da yadırganacak bir durum değildir.

    ayrıca günümüz türkiyesi'nde; işsiz adam (nitelikli mi, niteliksiz mi siz karar verin) açtır. aç adamın kafası yeteri kadar çalışmaz. kafası çalışmayan adam düşünce üretemez. düşünce üretemeyen adam fikir üretemez. fikir üretemeyen adam siyaset yapamaz. siyaset yapmak da umrunda değildir. amaç karın doyurmaktır. kim karnını doyurursa gider oyunu ona verir. kim doyurmamaşsa da gider ona sövüverir. durum budur.
hesabın var mı? giriş yap