• john fante'nin romanından uyarlanarak aşka sor adıyla gösterime giren robert towne filmi. oyuncu kadrosu; donald sutherland, colin farrell, eileen atkins, salma hayek, idina menzel, justin kirk, dion basco ve jeremy crutchley. müziklerse; ramin djawadi'den.

    film kötü bir film değil; ancak kitaptan uyarlanan çoğu film gibi hayalgücümüz karşısında etkisiz ve güçsüz kalmış maalesef.

    --- spoiler ---
    -laf söylemeyi biliyorsun; ama arkasında duramıyorsun.
    --- spoiler ---
  • portakalı soyan başucuna koyamayan bir melankoliğin, arturo bandini'nin, aşkın derin sularında boğulduğu roman. gece uyumadan önce okuyorsanız, akıp giden cümleler belanızı siker, yüzünüze tükürülmüş gibi hissedersiniz, yatağınızın içine gömülürsünüz yavaş yavaş. napıyorum lan ben dersiniz bu fani dünyada, ne kadar boş yaşıyorum, alıp başımı gitmeliyim, hayatın buz gibi sularından kana kana içmeliyim dersiniz. bukowski'nin kitap için yazdığı bir önsöz vardır ki tam bir manifestodur. o önsözde şöyle der: ''...derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. bir kaç paragraf okudum. sonra çöplükte altın bulmuş gibi kitaba masaya götürdüm.''
  • okuduktan sonra gerçekten çok beğendiğim, gerçekliğin içinde içtenlikli imgelerle duygu derinliğini de görünce tamam olduğunu düşündüğüm, bukowskinin referansı ve kendisine öncü görmesi de okuduktan sonra hak verdirerek önem taşıyan bir romandır.filmindense romandan fazlasının bulunamayacağı düşüncesiyle veya filmi ayrı bir yere koyarak tat alınabilir.
  • işyerimdeki plaza'da bokumun dumanı şıllık kadınlara duyduğum nefret karşısında camilla'ya olan hasretimi depreştiren, içimde ''bandini'yim ben amına kodumun modern orospuları! arturo bandini!'' diye haykırma isteği uyandıran, mütemadiyen bana hayatın gerçekten de tozdan ibaret olduğunu hatırlatan şiirsel roman.
  • açıkcası bu kitabı duymamıştım. az önce filmini izledim. özetlersem:

    filmden anladığım kadarıyla kitabın en önemli unsuru içindeki diyaloglar ve duygular. eğer bir kitap bunlar üstüne kuruluysa genelde kitap filminden daha güzel olur diye düşünüyorum, bu kitabı okumamış biri olarak.

    filmin ilgimi çekme sebebi konusu. sıradan, yani bizden bir yapı. sıradan yaşamımızdan uzanan hayallerimiz, sürtüşmelerimiz, başarısızlıklarımız, alınganlıklarımız ve en önemlisi:

    ''bir gün büyük bir yazar olacağım.''

    ''ya olamazsan?'' sorusu.

    bu tür hikayeleri severim ama film biraz dağınıktı. ve sanırım kitap da biraz benim beklediğim, ilgimi çeken konudan ayrılıyor. ama yine de izlenmeye değer.

    izlenmeye değer olan filmin kitabı da tabii ki okunmaya değer olur.
  • dilini tanımlarken akla ilk gelen şey samimiyet. eğlendirirken hüzünlendiren bir uslup. insanın saçma, komik, tutarsız, heyecanlı iç sesi dile gelmiş bu kitapta resmen. bitmesin istenen nadir kitaplardan.

    portakal ne kadar naif bi meyveymiş meğersem..
  • bende çok derin etkiler bırakan, bukowski'nin neden tanrı dediğini çok iyi anladığım john fante'nin baş yapıtı.

    "uzun parmaklarını aç ve yorgun ruhumu geri ver. ağzınla öp beni çünkü açım ekmeğe. burun deliklerime yitik kentlerin kokusunu üfle ve ellerim unutulmuş bir güney sahilini andıran beyaz gerdanında, ölmeme izin ver. şu uykusuz gözlerimdeki özlemi al ve bir güz tarlasında uçuşan kırlangıçları besle onunla çünkü seni seviyorum, ve adın dönmeyen sevgilisi için son nefesini verirken gülümseyen cesur prensesin adı kadar kutsal.."
  • güzel bir kitaptır.

    kitapta başkarakter, bir kafede çalışan latin asıllı bir kızı "yağlı" diyerek ırkından dolayı küçümser. kızı küçümsedikten sonra da vicdan azabı duyar, şöyle ki:

    "yağlı dediğimde yüreğim değildi konuşan, eski bir yara titreşti sadece. yaptığımdan çok utanıyorum."
  • insanı bütün gizli ilişkilerini, mahcubiyetini ve gizemlerini haykırırcasına itiraf ederek biyografi tadında roman yazmaya teşvik eden kitap..
    2006 yılında salma hayek ve colin farrel'in başrollerini aldığı filmi de çekilmiştir ama malesef film kitap kadar başarılı değil.
    fante, arturo bandini namıyla özgürce sevmeyi, haylaz bir çocukçasına aşkı yaşamayı ve delikanlılığın karşısında hayatta üstesinden gelinemeyecek hiçbir şey olmadığını haykırıyor. bir de "benim ben, arturo bandini; minik köpek güldü'nün yazarı" tarzındaki çıkışları gurur ve asaleti okuyucunun gözüne sokuyor.
  • hayatımda ilk kez, deli gibi satın almak isteyip de hiç bir yerde bulamama durumunu bana yaşatan kitap.

    hayrına birisi bana gönderirse kulu kölesi olurum, 12 yıl kanal istanbul'da hafriyat taşırım.. geri vericem lan söz..
hesabın var mı? giriş yap