• erasmus vesilesiyle yaşadığım, sevimli mi sevimli şehir. ikinci yurdum. gezmek isteyenlerin duymak isteyeceği deneyimlerim oldu. aşağıyı okumalarını tavsiye ederim.

    ulaşım
    havaalanı-şehir merkezi için:
    havaalanından kalkan x-95 nolu otobüsler ile şehir merkezine 1 saat süren yolculuk sonucunda direkt ulaşım sağlanır. en kolayı budur. dönüşte de bunun tam tersini yaparak havaalanına varabilirsiniz. metro vs ulaşım araçları, şehre hakim değil turistseniz şayet, havaalanı-şehir merkezi arası aktarmaları ile kafa karıştırabilir üstelik pahalıdır bu yüzden tavsiye etmem.
    şehir içi ulaşım için:
    metro en kolay yöntemdir yalnız dikkat edilmesi gereken en önemli husus başa gelebilecek muhtemel hırsızlıklardır. metrolarda inanılmaz yaygın olmakla beraber şehrin diğer bölgelerinde de hırsızlıklara sık rastlanır. 20 kişilik türk turist kafilesinden 17 kişinin soyulduğu oldu.
    otobüs için ise vatandaşların hepsinin bilet alması gerekir ama siz oldu da alamadınız her türlü otobüse binebilirsiniz. ara ara sivil polisler otobüslere binip bilet kontrolü yaparlar ama turist olduğunuz sürece kolay affediyorlar. yabancı dil konuşup "tatile geldim" vs açıklamalar yapın. denendi, çalışıyor. ha illa "alacağım riske girmem ben" derseniz alın tabii.
    gezerken yürümenizi ve tapınakları kendi başınıza keşfetmenizi tavsiye ederim ama "ben yorulurum" diyenler için motorlu bisiklet turları düzenleniyor bu şekilde
    athens segway tour ile acropoli, plaka, syndagma vesaire bölgeleri motorlu bisiklet ile gezebilir.

    görülmesi gereken bazı bölgeler
    acropolis
    hakkında söylenecek ne çok şey var da spoiler vermeyelim şimdi. ilk işiniz burayı gezmek olsun. atın kendinizi buraya ve tapınaklardan amfi tiyatrolara, sütunlardan karyatidlere gözlerinizi, içinizdeki grek ruhu doyurun bi' önce. bu bölgede mevcut bir diğer eser olan, (bkz: bernard tschumi)'nin meşhur 'new acropolis museum' unu da gezmeyi unutmayın.
    monastiraki
    monastiraki bölgesi de aynı şekilde tekin olmamakla beraber daha merkezi bir yer olmasıyla istanbul’un taksim’ini çağrıştırıyor. monastiraki'ye metro ile ulaşabildiğiniz gibi buraya gitmek için syndagma meydanında inerek ermou caddesinin dükkanlarına göz gezdirerek kiliseden aşağı ilerleyip 10 dk sonra bölgeye ulaşabilirsiniz.
    bölgede önerebileceğim bazı mekanlar:
    *nancy’s sweet home keşfettiğim, kime denettiysem vazgeçemedikleri tatlı dükkanı. monastiraki meydanına paralel irene square'de bulunuyor. sıra oluyor genelde, bekleyin. beklerken ikram edilen alkollü içeceği denemeyin, berbat.
    * a for athens bar olarak tercih edilebilir, acropolis manzaralı terasına çıkın. benim gibi alkol almayanlar için zencefilli harika bir alkolsüz kokteyl yapıyorlar. deneyin.
    * meatropolis adı üstünde. etleri harika, dikkat edenler için, helal etleri olduğunu hatırlıyorum.
    *public atina'nın en büyük kitapçısı, terasında güzel bir kafesi mevcut. sydagma meydanını görür ama pahalıcadır biraz.
    * jazz point benim etkinliklerine bayıldığım minik mi minik bir o kadar keyifli ortama sahip jazz bar. gündüz bu dükkanlararası bar yok oluyor. her akşam saat dokuz civarı sandalyeler atılıp kapalı bir mekana dönüştürülüyor. bar dediğime bakmayın burada barlar bizim kafelerimizden hallice fakat harika kokteyller yapıyorlar.
    *rock’n balls minik hamburgerlerini deneyin.
    *the black duck garden daha sofistike bir yemek isteyenler için uygun.
    syndagma
    havaalanı otobüsünden ineceğiniz, şehrin merkezi meydan. syndagma meydanına bağlı ermou caddesinden monastiraki'ye ardından da acropolis'ye ulaşmak mümkün. ermou, bizdeki istiklal caddesi benzeri keyifli bir caddedir. dükkanları gezilebilir.
    omonia/exarchia
    herkes gibi benim de ilk öğrendiğim omonia, exarchia bölgelerinin tekin olmadığı ve birçok yabancı işsizin buraları ele geçirdiği ve hırsızlık vakalarının kaçınılmaz olduğu bölgeler olmaları. tekrar ediyorum, buralara dikkat edin.
    plaka
    monastiraki bölgesine yine yakında bulunan plaka bölgesi semtin yoğunluğundan arınıp kendilerine bir yaşam alanı kurmuş, tarihi dokuya ayak uydurmuş kent sakinlerine sahip bir bölge. bir nevi etiler diyebiliriz burası için de. alışveriş severler için high end dediğimiz mağazalar burada mevcut.
    palero faliro
    yeni kent anlamını taşıyan bu bölge geniş bir sahil semti. türklerin de sıklıkla takıldığı mekanlardan biri olan bu bölgede bir adet güllüoğlu restoranı bile var.
  • martın ikinci haftası ziyaret edilesi, suflaki, uzo ve frappe nostaljisi yapılası şehir.
    (bkz: 9 mart 2017 olympiakos beşiktaş maçı)

    gitmişken her ne kadar forma şansı bulamasa da kırmızı beyazlı bir oscar cardozo forması da alınabilir.
    not: bjkli değilim, şart midur?
  • şimdiden heyecanlandığım seyahat hedefi.
  • monastiraki'de couleur locale'e gidiniz. burada akropolis manzarasına karşı kahvenizi, içkinizi yudumlayabilirsiniz. özellikle hava karardıktan sonra akropolis manzarası fevkalade güzel. yemeklerini tatmadım ama yemek de yiyebilirsiniz. fiyatları da gayet uygun. bir de nea smirni*'deki myrtia restorana gidiniz. etin her türlüsünü mükemmel pişiriyorlar. ama özellikle kuzu pirzola tavsiye. cacıkları ve lokma tatlısı da harika.
  • 3 günlük seyahatimizi gerçekleştirdiğimiz güzide yunan şehri. biz çok sevdik burayı. neden mi? insanları inanılmaz sıcakkanlı ve havasıyla çehresiyle her şeyiyle tam bir akdeniz şehri.

    ama hepsinden önce, burası bildiğin hristiyan türkiye olm. yamalı asfaltları, kirli kaldırımları, korna çalmaları, insanların jest ve mimikleri, yemekleri, sokakları ve daha tonla özelliğiyle birbirimize inanılmaz benziyoruz. benzediğimizi az çok biliyorduk da bu kadarını hakikaten tahmin edemezdik. adamlar da kokoreç diyormuş abi ötesi var mı?

    tek fark, yukarıda söylediğim gibi: insanları. güleryüzlü, sıcak, hoşsohbet ve güzel insanları... bizdeki mutsuzluk, öküzlük, surata küfreder gibi bakma, ötekileştirme, ayıplama yok. bizim metropollerdeki gibi aşırı nüfus artışı, keşmekeş, rantçılık da yok. gökdelen dikmek yasakmış lan memlekette. üstüne üstlük o kadar turist gelen şehirde sizi kazıklamaya çalışan ne bir taksici, ne bir garson, ne bir esnaf var. hatta türküz deyince ikramlar sunan, sizinle uzun uzun sohbet eden gencinden yaşlısına mükemmel kalpli insanlardan bahsediyorum. işte bu sebepten dolayı çok sevdik asıl.

    ayhan sicimoğlu burası için "çocukluğumun istanbul'u" demiş. o dönemin istanbul'unu bilemeyeceğim, doğrudur. ama bana türkiye'nin olması gereken hal burası olmalı gibi geldi.

    kısacası, yaşanacak şehir. tam bir dili öğren, iş bul, yerleş şehri.
  • bir gece kalmamıza rağmen bir ay kalmış gibi olduğumuz şehir. gönül ister ki daha uzun kalıp rahat, mutlu, aynı kültürü paylaştığımız bu insanlarla biraz daha vakit geçirelim. ileride artık.

    ilk olarak plaka'ya gittik. monastiraki metrosunda indik. etrafa bir baktık her yer turist. her yerde kebab, şiş vs. burası sultanahmet gibi biraz. açıkçası şehirleri gezerken şehrin havasını soluyabilmek için turistlerin değil de yerel insanların çok olduğu yerlere gitmeyi tercih ediyorum. bu yüzden oradan birine bunu sorduk. insanlar inanılmaz güler yüzlü ve yardımcı. antikacı dükkanı olan biri bir yer tarif etti. oraya doğru gittik. tam olarak karaköy'e muadil bir yer. eski binalar da var yepyeni modern cafeler de, evsizler de var enteller de, sokaklarda müzikler var, insanlar eğleniyor, güzel cafeler yeme içme yerleri var. buranın adı psiri. psiri'de bir yere oturup yemek yedik, servisler çok geç geliyor. öglen öğlen canlı müzik vardı cok keyifliydi. herkes sizinle yunanca konuşuyor çünkü bin yılı aşkın süre beraber yaşamışız, benzer genler benzer kültürler taşıyoruz onlar türk'e biz yunan'a benziyoruz. turist gibi değilsiniz. yemekler bol zeytinyağlı ve çok lezzetli.

    sonrasında akropolise gittik. akropolis'in iki girişi var. birincisi çok dik yokuş. çıkması zor ama manzarası inanılmaz güzel. insan kendini helenik çağdaki yunanlılar gibi de hissetmiyor değil, değer. diğer çıkış merdivenli. biz çıkarken yokuşlu ve manzaralı yerden çıktık. öğrenci bileti on euro. akropolis zaten muazzam. ne desem tarif etmeye yetmez.

    inişte merdivenli yerden indik, sonrasında plea market var. muazzam bir yer. satıcılar kazıklamaya çalışmıyor, güler yüzlü, güzel insanlar. incik boncuk satılıyor genelde ve hepsi de birbirinden güzel ve ucuz. festival gibi. çim adam satan bir adamla uzun süre konuştuktan sonra almadım, sorry deyip giderken "hey be happy maan" diye gülerek seslendi. güzel insanlar.. aynı kültür, biz nereye gitmişiz onlar nereye.. bizi nefret, stresle doldurmuşlar onlar sevgi ve rahatlıkla dolmuş.

    sonra tavernaya oturmak için psiri'ye döndük. ufak bir meydan var, insan doluydu. masalarda muazzam tatlılar vardı. kocaman porsiyonlar.. biz de yiyelim dedik, baktık upuzun bir sıra var. herkes çılgın bir şekilde tatlı yiyor. panayır yeri gibi. baktık turist de yok herkes yerli, sıradakilere burası meşhur bir yer mi diye sorduk, evet evet dediler girdik direk sıraya. sonra en meşhur tatlıyı getirin dedik. iki kişiye bir browni getidiler, üzerinde dondurma, yedi euro. browni demek hakaret aslında, sufle de demek hakaret. bir tatlı ne kadar iyi olabilir diyordum da gerçekten sırf bunu yemeye atinaya gidilir. bir de porsiyon o kadar büyük ki iki kişi bitiremedik.. meydanın adı plateia iroon. tatlıcının adını yazamıyorum ama oraya giderseniz anlarsınız.

    yanımızda eğlenceli bir tayfa vardı. excuse me diyerek direk daldım muhabbete. beş yerli bir de bosnalı. akşam fasıl yapacağız bize mekan söyler misiniz dedim. bir muhabbet açıldı ki bitmek bilmiyor. türkçe konuşmaya çalışıyorlar, istanbul'u, muğla'yı, izmir'i övüyorlar, biz aynı insanlarız diyorlar.. muazzam bir bilinç. doğru kişiye sordunuz dedi. bir taverna tarif etti sonra siz gençsiniz akşam eğlenin biraz dedi ve barlar sokağını gösterdi, sonra da cilalamak için otelin yanında bir bar. bir ay kalsak bulamazdık buraları.

    avlu diye bir yer. merak eden olursa yeşillendirsin tarif ederim. küçücük tahta bir kapısı var. tabela vs yok. kapıyı açıyorsun içerisi avlu. nefis deniz ürünleri, taverna müziği, rakılar, insanlar şarkı söylüyor. atmosfer o kadar sıcak ki mutlaka oturmak gerek.

    sonra barlar sokağına gittik. istiklal caddesi gibi bir sokak var. mitropoleos adı galiba. orada yürüdük. o bölge sağda solda, ara sokaklarda, paralel sokaklarda hep barların, müziklerin, bistroların, mağzaların, sokak şovlarının olduğu haraketli bir bölge. özlediğimiz görüntüleri gördük. gecenin bir saati kızlar, erkekler istedikleri gibi sokaklarda dolaşıp eğleniyorlar. mutlular. içiyorlar. kukos diye bir bara oturduk. sakin bir yerdi. white russian istedim, içtiğim en güzel white russian'dı. sadece 7 euroydu. ne tatlı ne de acıydi ve alkol oranı çok yüksekti.

    çok güzel bir şehir. pahalı değil, insanlar mutlu, insan gibiler, yaşamaktan keyif alıyorlar, sıcakkanlılar. binalar güzel. şehir tarihi. mekanlar güzel. güzel giyiniyorlar. çimenlere oturup uzanabiliyorsun, kalabalık değil, sanat var. yaşanır bu şehirde.

    edit: tatlıcının adı nancy's .
    düzeltme ve eklemeler için, qiz ve marikaki teşekkür ederim.
  • bir süredir buradayım ve sanki istanbul, izmir bir noktada bugünün atina'sı olma şansını sonsuza dek yitirmiş gibi hissediyorum.
    başında böyle bir imkan varmış da buna bir şekilde sırt çevrilmiş gibi.
    ortak noktaların bolluğundan olsa gerek, başat duygum aşinalık olsa da bir tür kardeş hasedine kapılmadan edemiyorum. atina aynı evin hem zeki hem de güzel çocuğu çünkü.
    ama yine de onun numarası her şeyin sözümona en iyisine, en güzeline sahip olmak değil. zıtlıkları birarada muhafaza edebilmek. o kadar kalabalık ve tenha, o kadar canlı ve ölü, o kadar gürültücü ve dingin ki bu birlikteliği hala aklım almıyor.

    p.s.: bir süre daha burdayım, şehre dair gelebilecek her türden öneri beni aşırı mutlu eder. ben de bu entryi döndüğümde kendi önerilerimi ekleyerek editleyeceğim.
  • 2015 kasım ve 2016 ocak'ta iki kez gittiğim güzel şehir. 2015'te geçirdiğim 5 güne selanik ve pire'yi de ekleme fırsatı bulmuştum. tüm geziyle alakalı şöyle de "biraz uzun" bir yazı yazmıştım. dileyenler için şöyle bırakıyorum; http://meetingplace34.blogspot.com.tr/…a-5-gun.html

    yazı klasik bir gezi yazısı değil. belli başlı şeylerin yanı sıra birçok işinize yarayacak ipucu da var. ayrıca yunan spor kültürüne ilgi duyanlar için de bolca yararlı bilgiler mevcut. örneğin; birçok stadı yerinde ziyaret ettim ve oaka'da bir panathinaikos maçı izledim.

    sorusu olan varsa yanıtlayabilirim ama yazıda aradığınız pek çok şeyi bulacağınıza inanıyorum.
  • bu hafta sonu gideceğim şehir.

    bir metalci olarak yerel rock/metal barları araştırıyorum, rainbow metal club diye bir bar buldum, her hafta çeşitli etkinlikler yapıyor. gidip göreceğiz yorum yazacağız.
    sizin de bildiğiniz başka rock barlar var ile yeşillendirebilirsiniz.
  • yeni gittim geldim, ilerleyen zamanlarda notları yayınlacağım. o zamana kadar sorusu olan yeşillendirebilir.
hesabın var mı? giriş yap