• almancada an anlamına gelen orijinal bir kelime, gözün kırpılma süresi. yaklaşık olarak 13157 mikrosaniyeye eşittir. (bkz: an)
  • "bir dakika" veya "bir saniye lütfen" anlaminda söylenir: "einen augenblick bitte."

    (bkz: ha, welch ein augenblick)
  • turkcedeki karsiligi "goz acip kapayincaya kadar" dir. kelime karsiligi bu olmasada deyim olarak karsiligi budur. kelime karsiligi icin;
    (bkz: augen)
    (bkz: blick)
  • artikeli der.
  • ernst bloch'un bin tane temel kavramından birisi. şartların tamamen tırmanıp, aktörleri o ya da bu kararı vermeye mecbur bıraktıkları, ondan sonrasında o yada bu yöne doğru olayların yeni bir çığıra taşındıkları, geri dönüşü mümkün olmayan tarihsel bir takım düğüm noktaları. bir bilen varsa anlatsın güzel güzel.
  • "hiç kuşkusuz, tarihsel süreçte özne ile nesne arasında diyalektik bir etkileşim vardır, ama krizin belirleyici anında (augenblick), devrimci bilinç ve praksis biçiminde olaylara yön verir...ayaklanma kesinlikle augenblick'tir, devrimci süreçte "öznel anın belirleyici bir üstünlük (ein entscheidendes überwewicht) kazandığı" andır. o anda, devrimin ve dolayısıyla insanlığın kaderi "öznel ana bağımlı"dır. bundan, devrimcilerin o augenblick'in gelmesini "bekleme"leri gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır: tarihsel süreçte öznel anların etkin rol oynama olasılığının hiç bulunmadığı bir an söz konusu değildir."
    michael löwy, "diyalektik ve devrim: troçki, lenin, lukacs", yeni yüzyılda diyalektik, haz. bertell ollman, tony smith (çev. şükrü alpagut), yordam yayınları, 2011, istanbul, s. 220-221.
  • "bir göz kırpma süresi ya da aralığı olmaksızın hiçbir şey açığa çıkmaz." (derrida)
  • devrimlerin tarihin lokomotifi olduğu fikrine karşı benjamin farklı bir şey söylemişti: belki de tarih denen o trenin içindekilerin -bizlerin- imdat frenini çektiği andır devrim. bir an. antik yunan'da ''an'' ile ''zaman'' arasındaki ayrımı ortaya koyan iki kelime var: dünyevi, ölçülebilir, nicel, homojen ''chronos'' (bunun sorusu what time is it?) ve deneyimlenen anı, heterojenliği, ölçülemezliği ifade eden ''kairos'' (bunun sorusu da herhalde what 'kind' of time is it?). chronos'un ne olduğunu çok iyi biliyoruz, çünkü içinde yaşıyoruz. ama bizim içimizde yaşayan, dip akıntısı olarak varlığını sürdüren, kendisini belli anlarda sezdiren kairos'u pek fark ettiğimiz söylenemez. kairos'un ilkine paralel diğer bir anlamı da ''fırsat'' demek ve yunanlılar bu kairos'u saçlarının arkası traşlı, ayaklarında ve sırtında kanatları olan bir mahluk olarak betimlemişler. yani, peşinden koşarak, saıçından tutarak asla yakalayamazsın, kanatlarının hızına asla yetişemezsin. ama o tam da onu takip etmeyenlerin peşinden gelir, arkalarından yaklaşır, yanından geçtiğini sezdiğin ''an'' yakaldın yakaladın... ve bunun için de başka bir meziyet gerekli yunanlılara göre. aristoteles'in yaptığı ayrımdaki ne ''episteme'', bilimsel bilgi, ne de ''tekhne'', teknik işe yarar, ama ''phronesis''e, pratik bilgeliğe, göz açıklığına, sezgisel güce, doğru anda doğru davranabilme yetisine ihtiyaç vardır. artık karar vermeye mecbur kalınan, önceyi ve sonrayı belirleyeceği sezilen, geri dönüşü olmayan o eşik, bloch'un tabiriyle ''augenblick'', o göz açıp kapayıncaya dek geçen kısacık an. chronos bize, 16. yüzyılda fransa'da romans kasabasında bi karnavalın ''bi anda'' çığrından çıkarak isyana dönüşmesi ve halkın kılıçtan geçirilmesi ile 1871 yılında yine fransa'da, paris'te, bi komün kurulması ve ordaki komünarların da katledilmesi arasında yıllar olduğunu söyleyecektir. oysa kairos, 16. yüzyılın romans kasabası, 1871'in paris'i, 1917'nin st. petersburg'u ya da 2017'nin ankara'sı arasında hiçbir uzaklık olmadığını göstermeye çalışıyor. bazen, mesela 1848 ve 2017, sadece tek bi benzer gülüşte bile buluşulabiliyor:

    ''tocqueville hatıratında 1848 haziranından bir günü anlatır bize. yedinci bölgede güzel bir apartmanda yemekteyizdir. tocqueville ailesi bir aradadır. ama gecenin sakinliği ayaklanan işçilere karşı burjuvazinin attığı topların sesiyle bölünür aniden. yemektekiler sarsılır, yüzleri düşer. tam o sırada onlara servis eden, fabourg saint-antoine'den yeni gelmiş olan kadının yüzünde, bir an, bir gülümseme geçer. derhal kovulur. komünizmin hayaleti belki de bu gülüştedir? çarı, papayı, tocqueville'i korutan bu bir anlık neşede özgürleşmenin hayaleti saklı değil midir?''
  • genelde -keit ile biten almanca kelimeleri sevsem de, yapisal olarak hosuma giden almanca kelime. bir de hundemüde var, o da guzel.
  • “benim sevgili dani'm, mesele mevcut durumumuzu nasıl algıladığımız, nerede olduğumuza nasıl bakıp bunu nasıl gördüğümüz ve gözlerimiz aldanmaksızın görürken, umutsuzluğa kapılmamayı seçebilirsek nasıl seçeceğimiz ve aynı zamanda nasıl en iyi şekilde davranabileceğimiz. umut tam da bu, hepsi bu kadar, insanların dünyadaki başka insanlara karşı olumsuz davranışlarıyla nasıl başa çıkacağımız, onların ve bizim, hepimizin insan olduğumuzu, insani hiçbir şeyin, kötünün ve iyinin bize yabancı olmadığını, en önemlisi de hepimizin yalnızca bir göz açıp kapamalık zaman boyunca burada olduğumuzu unutmamamız. ama işte o augenblick ya iyi huylu bir göz kırpış ya da gönüllü bir körlük; ayrıca bunların her ikisini yapabilme konusunda eşit derecede muktedir olduğumuzu bilmek ve boğazımıza dek kötülüğe gömüldüğümüz sırada bile kötülüğün ötesine geçmeye hazır olmak zorundayız. o yüzden önemli olan şu, boşa zaman harcamamak gerek, hazır elimizde olduğu sırada zamanımızı boşa harcamamalıyız.”

    ali smith
hesabın var mı? giriş yap