• bu ve bunun gibi insanları dinlemek özgürlüktür.

    dedikleri doğru ya da yanlış fark etmez. bir yanda düşünen, üreten, öğrenen ve bunları paylaşan bager akbay var, diğer yanda nefret kusan tayyip var.

    kendinizi ikincisinden soyutlayıp birinci tipteki insanlara yoğunlaşabilmek ve onunla aynı bilinci paylaşmaya çalışabilmek benim lugatımda özgürlüktür.
  • flu tv de yer alarak isabetli bir karar verdiğini düşündüğüm sanatçı. adamın anlattıklarını anlamak için izleyicide sci-fi kafası da olması lazım yoksa akp türkiye'sinde mağarada yaşandığını düşünebilirsin.

    ilker canikligil kafasını boşaltmak isteyenlere uygun bir mecra (medium) sunuyor.
    ilk bölüm için uyumlu olduklarını söyleyebilirim. ilker hoca için yetenek avcıcısı demek abartı olabilir ama içerik avcısı diyebiliriz.

    dipnot: neden bu bölüm bana mark oconnell ın makine olmak kitabını hatırlattı.
  • programcılık okurken tanıştığım zeki ve iyi yürekli insan. tedx konuşmasını görüp hatırlayınca çok sevindim. bu adamın gelişmiş bir ülkede büyük bir şirkette hayatına devam edeceğine, başarılarıyla gazetelere haber olacağına çok emindim. ülkeye dönmüş olması hepimiz adına büyük kazanç. (bkz: long live and prosper)
  • okul yönetiminin akıl sağlığını korumak için atatürk fen lisesi'nden 1994 senesinde zorla mezun edilmiştir.
  • iki boyutlu ülkenin dört boyutlu vatandaşı. işte bu yüzden her bir izdüşümünde onu tanımlamakta yetersiz ve sanki alakasız gibi kesitler sunmakta. iyi takip edip anlayabilmek ise karton karakterlere en azından üçüncü bir boyut kazandırabilir.
  • garip bi adam. daha doğrusu bu netlikte birisini uzun süredir seyretmemiştim. ilk programdan beri savunduğu bir çizgi var ve ilker canikligil ne kadar baltalasa da çizgisini değiştirmiyor.

    aslında son programıyla birlikte bunun bir performans olduğunu, bizimle kendi gündemlerini paylaştığını, yani sanatçı dediğimiz yaratıkların bugünlerde neyle temaşa ettiklerini anlattığını söyledi.

    en azından kendi perspektifinden.

    bu yüzden evet, bu bir performans. böyle baktığında programın kendi bir esere dönüşüyor sanki ve evde miskin miskin otururken bi anda sanata maruz kalıyorsun.

    canikligil'in ve bir çoğumuzun bozulduğu da bu. durup dururken sanata maruz bırakılmak. bagerin ilk günden beri savunduğu, üzerine çokça kafa yorduğu belli konu da bu. canikligil de bizi temsilen işte bu "absürt" düşünceyi sınıyor.

    her neyse, cidden söylemek istediğim bu da değil. bager burayı okuyorsan abi: işe yarıyor. gösterdiklerin kafamı açtı.

    bi yazılımcıyım ben. sanatçının hakim olmaya çalıştığı o araçta ustayım. ve biliyorum, kollektiflerde insanlar yeteneklerini kamuyla paylaşabiliyor. yani istesem kıçımı kaldırıp bunlardan birine dahil olabilirim.

    ama yine de söylendiği gibi bu işlerin hep bi tür teknoloji pornosuna evrileceğini hissediyorum. yani interaktif ışık ve ses gösterileri yapıp dağılıcaz. hep refik anadol falan.

    ama bu hafta gösterdiklerin.. bu artık gerçekten teknoloji üzerinden sanatı başka bi yere taşımak. bunu söylerken "evet sanat zaten böyle olmalıydı. ne düşünüyorduk ki? işin içinde elbette yazılım, istatistik, veri falan olacaktı. 21. yüzyıldayız." demek gibi.

    sonuçta boya ve tuval de birer teknoloji. bu hatta öyle ki michelangelo sfumato tekniği için kendi boyasını geliştirdi. bu bırak bi sanatçının kodlama yapmasını, o kodu yazdığı dili de geliştirmesi gibi bir şey. o halde bi eserin yazılım içermesi neden garip olsun?

    programdaki bi "eseri" basitçe anlatmaya çalışıcam. bi yazılım geliştiriliyor ve onunla ergenekon iddianamesinin haritası çıkartılıyor. işte hangi kelime, hangine yakın, kaç kez tekrar etmiş falan bi grafik üzerinde görülebiliyor bu. ve böylece binlerce sayfalık, karmaşık bi metne farklı bi açıdan bakıyorsun.

    buraya kadar her şey olağan ama bir de geliştirdiğin bu yazılımı kamuya açıyorsun. insanlar başka başka metinlerin de haritasını çıkartabiliyor. bunları da bi web sitesinde sergiliyorsun.

    muazzam.. yenilikçi, zor, üstelik kamu yararı içeren bi iş. bunu yapan bi kollektifte çalışmak isterdim. ya da isteyecek yığınla insan var. ve bager o insanları etkileyerek gerçek bi performans sergiliyor.

    ama mesele bu da değil, kıçını kaldırmış olmak. ülkede asla yapılmadığını düşündüğüm türden işleri yapmak, bizi bunlarla tanıştırmak. bu performansa gönüllü olmak.

    bu ilham verici, kafa açıcı.. bu sanat.
  • zenginlik hakkında; "opsiyon sayınız ne kadar fazla ise o kadar zenginsiniz" diyen über adam.
  • youtube'daki yaratıcılık çok abartılıyor adlı konuşmasında/röportajında, neden sanat yaptığını anlatırken bir başkasının onun için "sen kendi takıntılarını meşrulaştırmak için sanatı kullanıyorsun" demesine, "ben bu kadar güzel tanımlayamazdım, teşekkür ederim" diyen bir zamanlar hocam olan, şimdilerde de sık sık internet üzerinden takip ettiğim insan.

    aynı konuşmadan bazı bölümler:

    "aslında bu çok aptal dediğimiz insandan, çok az farklı olduğumuz"

    "yeteneksiz olmanın büyük avantajları vardır; mesela gözleri çok iyi görmeyen birisi, çok iyi bir ressam olabilir, çünkü çok farklı görme yeteneğine sahiptir. ya da disleksi birisi inanılmaz bir yazar olabilir, çünkü o olaya çok farklı yöntemle yaklaşır."

    "banksy duvara grafiti yapar, 'aa bak işte müze satın alamıyor' derler. sonra müze o duvarı söker, müzenin içine koyar. sanat ve para ilişkisi gariptir."

    edit: imla
  • bugünkü yayını izlediğimde canikligil'in genetik bilimi ve sanat ilişkisini kuramama hali aklıma direkt picasso'nun "tanrının diğer sanatçılardan farkı yoktur. zürafayı yaratmıştır, keza fili ve kediyi. gerçek bir stili yoktur, sürekli yeni şeyler denemektedir." sözünü anımsattı. ilker hoca bu konuda vizyonsuz mu biraz, yoksa bana mı öyle geldi, bilemedim.

    bager'in genetik mühendisliğinin insanlığın geleceği açısından durduğu yeri ve öneme dair vurgusuna kesinlikle katılıyorum. önümüzdeki yıllarda yarı organik bilgisayar sistemleri ve elektronik sistemlerle etkileşim halinde olan nöron hücre yapılarının iç içe geçtiği devre sistemleriyle karşılaşacağımızı öngörüyorum. tabii bu genetik kod bir noktadan sonra insan estetiğini, hatta yeni türlerin yaratımına uzanan bir yolda ilerleyecek gibi görünüyor. ve o günler geldiğinde picasso'nun dediği gibi serbest stilde üretilmiş bir yaşam formu belki de güzelliğe ve estetiğe farklı bir boyut kazandıracak.
    kim bilir?
  • kompleksiz insan. yapmaya çalıştığı şey daha çok geleceği inşa etmekle ilgili.
    gençleri özgün olmaya, teknolojinin sanatsal üretimin odağı olabileceğine ve hatta "her şeyin" bu üretimin konusu olabileceğine ikna ediyor. dolayısıyla buradan güzel şeyler çıkar.
    daha doğrusu "farklı" şeyler çıkabilir.
    bu da işin güzel kısmı..
hesabın var mı? giriş yap