balkımak
-
(bkz: şavkımak)
-
parlamak, parıldamak. 'toz direği bir süre oralarda, akdenizin kıyıları boyunca dolaştı durdu. içine aldığı samanlardan, ekin saplarından ötürü güneşe geldikçe yüz binlerce kıvılcımla balkıyıp sönüyordu.' (bkz: yaşar kemal) (bkz: demirciler çarşısı cinayeti)
-
parlamak, parıldamak.
"mavi bir araba kapımın önünde
bütün yıl
bir su yılı
kapısını kimse açmadı
açıp kapamadı hiç kimse
aslında mavi de sayılmazdı pek
balkıyıp duruyordu kırmızı bir şakayığın renginde
yani sabah güneşlerini denizde
günbatımını denizde
severek yaşayan bir balık da denebilirdi ona
çünkü düşler gerçekle
gerçekler düşle
anlayınca bir gün buluştuğunu
geçirir her günceye kısa bir yolculuğu
ama bir takı eksik gibidir bir sözcükte
damağın dudağın alışkanlığına karşı
kalbin atışlarıyla çok uyumlu bir de." (bkz: bir su yılı denebilirdi.../@ibisile)
"deniz balkımaz, hava bozdur, ..." bilge karasu - göçmüş kediler bahçesi (bks)
(bkz: balkırlı) -
parlamak anlamıyla aziz nesin'in de kullandığı sözcük.
yazar, "güneşte renk renk balkıyan kanatlarından öperim" şeklinde ölmüş eşek tarafından eşek arısına yazılan mektuplarından birinde kullanmış. -
28 şubat 1935 tarihli yeni asır gazetesinin öztürkçe karşılıklar kısmında şaşaalanmak için verdiği karşılık.
kaynak: ilgili sayının 9. sayfası -
" görse yüzün nûrınun balkıdugını gelüp
ayun on dördi gicesi senden sebak itmeye " -
parıldamak
"ne bir yağmur sesi çatılarda, ne camlarda yüzünden bir balkıma ki düş kurabilsin odalar."
şükrü erbaş
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap