hesabın var mı? giriş yap

  • hem irademizi sınıyoruz diceksiniz, hem bir çift bacak görünce şeyinize sahip çıkamayacaksınız. bakma arkadaşım kızın bacaklarına, bakmak zorunda mısın yere bak pideye bak. irade sahibiysen bakmazsın o
    tarafa olur biter.

    edit: adam benim yazdıklarımı kapitalizme bağlamış. güler misin ağlar mısın. nefsini terbiye ediyorsan bakmayacaksın. oruçluyken " o bacakları kalçaları kimler çatır çutur yiyor " diye düşüneceksen ibadetinde samimi değilsin bir kere.
    ayrıca hem kadını 2. plana iticeksin, hemde " bizim çevremizde neden böyleleri yok " diye söyleneceksin.bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

  • fark ettiğim üzere çok ucuz ürünlerin gönderim ücreti 28-40 tl’ye çıkmış.
    lakin 137 tl ye bir kalem vardı sepetimde o hala ücretsiz.
    gümrüğe de çaktırmadan 50 kuruş koymuşlardı en son.

    biz niçin diğer ülke vatandaşları gibi paramızı hakkıyla harcayamıyoruz?

    suluboya yapmak istiyorum kağıtlar olmuş 200 lira
    fotoğraf makinesi almayı düşünüyordum o da 6-7 binlere uçmuş
    bisikletler zaten uçtu
    bir de hayale kapılıp acaba teleskop mu alsam diye aklımdan geçirdim 10 saniye kadar.

    150 liraya fırça mı olur ulan, boyalara hiç girmiyorum.

    bunlar lüks ihtiyaçlar farkındayım, bunlar olmasa da yaşanır lakin canımı sıkan bu yazdıklarımın maliyetini karşılayıp vergisini karşılayamıyorum.

    ben böyle sanat ruhlu bir devlet görmedim, her istediğimden kendine de alıyor birer ikişer tane..

    benim aliexpress rekorum 8 gün arkadaşlar.
    8 günde aras kargoyla geldi, gümrük ödememiştim.
    kendimi bir an fransada hissetmiştim.
    fazla mutlu olduysam demek ki..

    çember daralıyor.

  • ben hep sabah saat 9'daki mesaim için saat 8'de uyanıp, duş alıp giyinip, kahvaltı edip, saçı başı şekle sokup, 7 dk.'lık yürüme mesafesindeki işime gittiğim için beni etkilemeyen mesele.

    deniz olmayan yerde nasıl yaşıyorsunuz yeaaa.

    aha işte böyle.. ne zor dii mi deniz olmayan yerde yaşamak?

  • *(bkz: aa bu benim lan)

    hatta bu durumu biraz abartmış da olabilirim. keza en geç 1 yıla üniversite bitiyor ve bahsi geçen konuda hala bir ilerleme yok*

    edit: ve üniversite de bitti. hala bir ilerleme yok*

    gelen mesajlar üzerine güncelleme editi: 2 yıldır çalışıyorum (hatta şu anda ilk yıllık iznimdeyim) ve hala bir ilerleme yok*

    çok beklenen final editi: https://www.youtube.com/watch?v=p4egdn90wye (edit: ölü link düzeltildi)

    beklenmedik after credits editi: bitti ya la*

    çok beklenen devam filminin kısa özeti edit: ilk filmin finalinden* 1 yıl bile geçmeden başka bir güzel hanımla bir birlikteliğe başladık. arasını çok anlatmayacağım burada ama şu anda 8 aylık evliliğimizde ikimiz de işimize gücümüze bakarken artık birbirimize yoldaşlık da yapıyoruz bu hayatta **

  • sadece isçilik maliyetlerinin düşmesi ülkeleri daha rekabetçi yapmaz. başka bir entry yazmıştım buraya taşıyayım. (geniş bir konu ben sadece rekabetciliğe sınırlı değindim.)

    türk lirasının hem reel hem de nominal olarak yakın zamana göre zayıf olduğu bir dönemdeyiz; bu durumun olumlu sonucu nedir diye fikir yürütmek gerekirse akla gelecek belki de ilk cevap daha rekabetçi bir kura sahip olmamız sebebiyle ihracatın bu durumdan olumlu etkilenecek olmasıdır. türk lirasındaki değer kaybı tabii ki ihracatı olumlu etkiler fakat tl'nin 1,5'ten başlayıp(2011) 5 liranın üzerine yükseldiği hatta dönem içinde 7 liraların bile üstünü gördüğü süreçte ihracattaki artış bu değer kaybını telafi edecek büyüklükte değil.

    görsel

    rekabetçi kur ihracat üzerinde etkilidir ama tek önemli faktör değildir. çin'in düşük işçilik maliyetlerinden yararlanıp bütün dünyanın üretim merkezi olması sebebiyle düşük işçilik maliyeti ile ihracat arasında bütün dünyada abartılı bir ilişki kurulmaktadır fakat çin'in bugüne göre çok daha düşük gelire sahip olduğu dönemlerde de dünyada çin kadar nüfusu ve nispeten daha düşük geliri olan ülkeler hep oldu; çin'in ürünlerinin rekabetçiliğini sadece düşük işçilik maliyetlerinde aramak çok doğru bir tavır olmayabilir . mesela türkiye'de kişi başı gelir iki yıldır çin'in gerisinde kaldı; peki türkiye dış pazarlarda çin'den daha rekabetçidir diyebiliyor muyuz? pek sanmıyorum. çin'in rekabetçiliğinde tabii ki düşük işçilik maliyetlerinin de etkisi her dönem oldu ama çin'in bütün dünyaya göre maliyet yönünden üretim avantajı kazanmasında düşük işçilik maliyeti dışında birçok faktör etkili oldu, bunların en önemlilerinden biri çin'in ölçek ekonomisi konusunda bütün dünyaya ders vermesidir diyebilirim.

    görsel

    ölçek ekonomisi, bir hizmetin veya üretimin daha yüksek kapsamlı olarak gerçekleştirilmesi sonucu maliyetlerin düşmesine verilen isimdir. basitçe ifade etmek gerekirse bir lokantada kira veya çalışan maliyetleri sabittir; bu lokantanın kapasitesi 100 müşteriye hizmet verebilecek olsun; bu işletmenin ortalama 50 müşteriye hizmet vermesi ile 90 müşteriye hizmet vermesi durumlarında çalışan ve kira maliyetlerinin ürünlerin toplam maliyeti üzerindeki ağırlığı aynı değildir. rekabet ortamında ikinci senaryodaki lokanta aynı ürünü çok daha ucuza üretebilme kabiliyetine sahiptir. başka bir örnek vermek gerekirse bir işletmenin yüksek kapasite çalışması genelde maliyetleri düşürür fakat üretilen ürünlerin müşterilere ulaştırılma hızı yine ürünün nihai maliyeti üzerinde etkilidir. örneğin depo kullanma veya üretim için finansman ihtiyacı duyan işletmeler için ürünün müşteriye 3-5 ay içinde ulaşması ile 1 yıl içinde ulaşması arasında büyük farklar vardır ve bu durum ürünün maliyetini de etkilemektedir. örnekler artırılabilir.

    şirketlerde ölçek ekonomisi kabaca yukarıdaki gibiyken ülke olarak da ölçek ekonomisinden yararlanıp bir hedeflenen sektörde daha güçlü hale gelinebilir. örneğin beyaz eşya sektörü hedef sektör, a bölgesi de hedef bölge olsun. kamu a bölgesine yatırım için teşvikler açıklar, bölgedeki yatırımcılar arttıkça tedarikçilere teşvikler açıklar, sonra onların tedarikçilerine... zincire katılan her şirketin maliyetleri düşer.( mesela işletmeler bir birine yaklaştığı için taşıma maliyetleri ) maliyeti düşen her şirket ürün sağladığı şirketlere daha ucuz ürün üretip onun da daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. kamu bu bölgeye alt yapı yatırımları yapar (liman, demir yolu, hava alanı) şirketlerin maliyetleri düşürür. tedarik hızı gibi en az maliyet kadar önemli bir çok konuda bölgenin gücünü artırır. kısacası zincire katılan her şirketin bütün zinciri desteklediği, bunun da yeni halkaları teşvik ettiği bir döngü ortaya çıkar.

    shenzen 1980'lerde hedef bölge olarak belirlenmeden önce 30.000 nüfusa sahip bir kasabaydı; günümüzde shenzen metropol bölgesinde 18 milyon insan yaşıyor. günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun elektronik araçların %90'nının en az bir parçası shenzen'de üretilmiştir. yukarıda anlatmaya çalıştığım süreç başarılı olursa hedeflenen bölge bir noktadan sonra sadece ülke için değil, dünya için cazibe merkezi haline gelir. günümüzde dünyada ünlü markaların neredeyse tamamının shenzen'de üretim tesisleri vardır. (apple, sony, samsung, microsoft vs.) peki shenzen'de çalışan gelirleri düşük mü? shenzen'de çalışanların medyan geliri aylık 4.000 dolar civarında; dünyanın neredeyse hiçbir yeri için çok düşük değil... özetle fiyat rekabeti yapmak için düşük işçilik maliyeti önemlidir ama shenzen örneğinde olduğu gibi ölçek ekonomisinin faydaları bir seviyeden sonra düşük işçilik maliyetlerinin sağladığından çok daha fazla fiyat rekabeti avantajı sağlar/sağlayabilir.

    kapsam ekonomisi, bir işletmenin var olan gücünü farklı alanlarda kullanmasıdır. ölçek ekonomisine benzer farkı basitçe şudur. bir şirket çamaşır makinesi üretiyorsa bulaşık makinesi üretmek için gerekli birçok şeye sahiptir. bu şirketin bulaşık makinesi de üretmesi bazı ek maliyetlere sebep olur ama nihai ürünlerde ise maliyetler düşer/düşebilir. geniş çerçeveden bakınca da örneğin bir ülkede bir bölge beyaz eşya sektörü için desteklenmişse örneğin bilgisayar sektörü için bir çok şey bu bölgede hazır bulunmaktadır, bu alana da yönelmek bölgenin ekonomik gücünü artırabilir.

    toparlamak gerekirse fiyat rekabetinde işçilik maliyetleri önemlidir ama tek önemli veya en önemli faktör değildir. bunun dışında ''fiyat rekabeti'' işçilik maliyetleri pahasına yapılıyorsa bir anlam taşımaz yani insanlar bir şeyler üretiyorsa bunda nihai amaç bir kazanç elde etme/ refahı artırmadır. üretilen ürünler ile refah arasında paradoks oluşuyorsa bunun ülkelere de insanlara da faydası olmaz. bu bahsettiğim durum sadece işletmeler için değil ülkeler için de geçerli olan bir paradokstur.(orta gelir tuzağı)

  • evet sonunda gerçeklerle yüzleşmeye başladık. marketlerde indirimli ürünlerin fiyatları bile dün ve bugün değiştirilen etiketlerle inanılmaz bir noktaya gelmiş durumda. birkaç gün aradan sonra bugün alışveriş yapmak için markete uğramış herkes söylene söylene çıktılar alışveriş yapmadan.

    hepimize geçmiş, doğrudan veya dolaylı yoldan sebep olanlara lanet olsun.

    sebep olanlar açlıktan sürüm sürüm sürünsün, acılar içinde ölsün, hakkım, geleceğim, ümitlerim haram zıkkım olsun.

    edit: biri de gelmiş bana reisi ümmetin kalbinden sökme çabalarımız, reise yaptığımız ekonomik darbe girişimlerinin boşa çıkacağını yazmış.

    ben evime salatalık alamıyorum, en son ne zaman dolma yediğimi hatırlamıyorum. yaşarsam 30 sene sonra bina aidatı ederi kadar emekli maaşı alacağımı düşünüp kara kara düşünüyorum. ev alamıyorum, araba alamıyorum, telefonuma bişey olsa borçlanmadan alamıyorum, tatile gidemiyorum, doğalgazı istediğim gibi açamıyorum. ne istiyorsunuz siz bu ülkeden?

    edit2: salatalık konusunda gereksiz ajitasyon yapmışım. zaten yazın çıktığı için kışın nasıl yenirmiş ki? evet tam da bu yüzden kasımpaşa pazarında 25lira, marketlerde 30-35lira bandında bulunması çok normal. neyi abartıyoruz ki?

    akıllanmayacaklar.