hesabın var mı? giriş yap

  • adeta kaybedeni olmayan bir secim. eline mikrofonu alan başarılı olduğunu iddia ediyor.
    ıyı parti onca baskıya ve medyaya rağmen %10 aldi. başarılı.
    mhp baraj altı kalacak derken %11 aldı. başarılı.
    erdoğan %52 ile 16 yıl sonra yine kazandi. basarili.
    ınce partisinden 8 puan ileride. başarılı
    hdp barajı geçti. başarılı
    kim kaybetti lan bu seçimi ?

  • --- spoiler ---

    görevliyse bana adres yanlışlığı nedeniyle iptal edilen siparişlerin kuryeler tarafından yendiğini söyledi.
    --- spoiler ---

    bu ne biçim iş lan?

    -irfan abi surda iptal edilen 7 porsiyon kofte var. ye onlari be.

    -tamam bilader hemen yiyorum.

  • uyku tutmadi ve madem basladik bir tane daha anlatayim ama bu seferki hikayeye inanmama ihtimaliniz yuksek. ben bile bazen bir kismi ruya miydi acaba diyorum.

    abd'ye geleli 6 ay olmus. ilk kez bir konferansa katilacagim. san antonio'dayim. konferans bitmis houston aktarmali olarak nyc'ye donuyorum.

    her sey san antonio-houston ucaginin 30 dakikalik rotari ile basliyor.

    houston'a vardigimizda ogreniyorum ki gecenin son ny ucagini kacirmisim. havayolu sirketi hepimizin eline bir otel indirim kuponu verip sabah gelin diye yolluyor. tabii tum masraflarimi kurum oduyor ama memur cocugu oldugum icin masraflari kismaya calisiyorum. gecmiste frankfurt'ta falan havalaninda uyudugum icin diyorum ki otel masrafina gerek yok havaalaninda uyuyabilirim. gel gor ki saat 23 sularinda duruma uyaniyorum. havaalani kapanacak ve ortalikta benden baska pek kimse kalmamis. burasi amerika. bir otel bulmaliyim yoksa sokaktayim. danismaya gidiyorum ve bana bir otel ayarlayin diyorum. oradaki teyze diyor ki otellerin cogu dolu. elde kalan otellerin fiyatlari 45 ile 200 dolar arasinda degisiyor. ben de turkiye'den yeni geldigim icin 45 dolara iyi bir otele gidecegimi saniyorum (o zamanlar 45 dolara turkiye'de 4 yildizli bir otelde kalinabiliyor.). ver diyorum 45 dolarlik oteli. saniyorum ki bir taksi tutacagim. yok diyor teyze, seni otelin araci gelip alacak. oo diyorum servis bile gonderiyorlar. iyi oteldir bu. ve macera basliyor.

    terminalin onune camlari siyah bir minibus yaklasiyor ve kapi aciliyor. ve kapinin acilmasi ile yuzume kesif bir insan kokusu yapisiyor. minibus tiklim tiklim asyali ve guney amerikali tipli gariban adamlarla dolu. sanirim (sanirim diyorum cunku delil yok elimde, belki de yaniliyorum) bunlar kacak. ama polise gitsem ne diyecegim, dedim ya belki de tamamen yaniliyorum. neyse otele dogru gidiyoruz. onde bir araba var sanirim ve telsizle yola dair bilgi veriyor minibus soforune. her halde diyorum polisten sakiniyorlar. bugun bile tam olarak emin degilim. ben de elimde bir adet bilgisayar cantasi, bir sirt cantasi ve koca bir poster ile altima sicacagim korkudan. bir minubus dolusu adamla bir ortadogulu ogrenci. yakalansak ne olur korkusu icindeyim.

    neyse otele geliyoruz. otele gelmemle yeni bir koku ile tanisiyorum. oteli hintliler calistiriyor ve her yerde yogun kori, ter, sidik karisimi bir koku var. elemanlari arka tarafa goturuyorlar. beni bir odaya cikariyorlar. koridorlar suc filmlerindeki izbe otelleri andiriyor. los bir isik, koku ve her yerde toz. saat gec olmus yorgunum ama sabah 5'e kadar hic bir seye dokunmadan yatagin ucunda oturuyorum. carsaflara dokunmaya bile korkuyorum.

    neyse sabah oluyor. ilk servis 5'te. hemen servise atiyorum kendimi. kurtardik gotu. havalanina gidiyoruz. hedefim ilk ucagi yakalamak.

    havalanina gidiyorum. her sey normal. ucaga biniyorum. nihayet dinlenebilirim. gozlerimi kapiyorum ki bir takim gurultuler basliyor. uuu heeyy ooo sesleri. sonradan ogreniyorum ki houston'dan bir lise nyc'ye gezi duzenliyor ve ucakta 99 liseli var (bunu nasil ogreniyorum birazdan anlarsiniz).

    99 liseli.

    neyse yolculuk basliyor ve birazdan pilot bir anons geciyor. kuzey dogu abd'de bir kar firtinasi var ve havaalanlari bir bir kapaniyor. nyc'ye inemeyebiliriz. bir sure sonra guney carolina'ya inecegimizi duyuruyor. ancak cok sayida benzer ucak oldugu icin havaalani park etmemize izin vermiyor. benzin alip hemen havalanmak zorunda kaliyoruz. belki nyc kapanmadan ulasabiliriz. tabii birazdan haber geliyor nyc de kapanmis.

    bu sefer istikamet kentucky. saatlerdir havadayiz. yavastan yandaki teyze ile sohbete basliyoruz.iste ne is yapiyorsun falan filan. kendisi o lisenin kutuphane sorumlusu imis ve oglu da o okulda ogrenci imis. gozetmen olarak gidiyormus hem de oglu engelli oldugu icin ona goz kulak olacakmis vs. ucakta 99 liseli varmis.

    ben de teyzeye diyorum ki bugun benim dogum gunum, ne acayip seyler oluyor vs.

    kentucky'ye iniyoruz. ancak orada da ayni hikaye. park edemiyoruz. benzin alacagiz ve ucacagiz. biraz tirsmaya basliyorum.

    bu arada kiz ogrencilerden aglamaya baslayanlar falan var. ogrenciler cok aciktik diyorlar ve ucaga mcdonalds'dan servis getiriliyor. aksamki kokular yetmezmis gibi simdi de ucakta keskin bir mcdonalds kokusu var. abd'de bulunmus olanlar bu kokunun nasil igrenc oldugunu bilir.

    tekrar havalaniyoruz. fakat bir sey seziyorum. ucakta bir kagit dolastiriliyor. ve esas olay burada kopuyor. bir kac dakika sonra butun ucak hep birlikte sarki soylemeye basliyor.

    happpyy birthdaaay kokomiraaaam. bir sure bu gidiyor ve benden konusma yapmam isteniyor.

    ben de kalkip butun ucaga kisa bir konusma yapiyorum.

    "tis is may most interesting birtdey, ay am veri happi. tenk yu."

    ucakta koca bir alkis kopuyor. amerikalilar iste. yeeeaahh falan diye bagiranlar var. sonra okulun korosu cikip kisa bir sarki soyluyor dogum gunumun serefine.

    neler oluyor ulan boyle.

    la guardia havaalani'ndaki karlar temizleniyor. yere iniyoruz. sehre inceden bir kar yagmaya devam ediyor. sirt cantami aliyorum ve tek basima yasadigim tek goz evime dogru yola koyuluyorum.

  • çocukluk zamanlarında, balkon korkuluklarının paslı ferforje demirden olduğunu hatırlatır. şimdiki evler ya balkonsuz ya da balkonları parlak, dayanıksız aliminyum gri borularla çevirdiler. o zamanlar üstüne çıkmadığımız müddetçe endişelenmezdi annelerimiz. yani, demire bile güvenirdik..

    şimdilerde malesef demirin tuncuna, insanın piçine kaldık..

  • bir deve klasigi daha ornekleyelim

    - siz deveye mi biniyorsunuz?
    - hayır bizim ülkede deve yoktur bir kere. sadece yazları plajlarda olurlar. o da turistler binsin diye.
    - aaaa o niye?
    - aptallıklarını yüzlerine vurmak istemediğimizden...

    muhabbete şahit olan alman, bulgar, peru ve venezualli insanlar gülmekten yerlere yattılar. amerikalı ise yaklaşık bir 30 sn'ye sonra denileni anlayabildi.

  • benzer bie örnek;
    (ismini hatırlamıyorum) a havaalanında yolcuların uçaktan indiği andan bagaj alanına gidene kadar geçen süre 10 dakika. 15 dakika da bagaj bekliyorlar ve yolcular hep bu bagaj bekleme esnasında sinirleniyorlar.

    norveçli balıkçılar notregina el kremlerini sürüp bu duruma el atıyorlar. uçakla bagaj arasını kısaltmak yerine daha da uzatıyorlar. insanların toplamda 25 dakikası uçaktan bagaja gelene kadar sürüyor. lakin geldikleri anda bagajları hazır olduğu için hiç sinirlenmiyorlar. yani insanlar aslında aynı süreyi harcamalarına rağmen hareket halinde oldukları için sinirlenmiyorlar.

    bim'in sistemi de bu olabilir. kuyruktaki insanlara "bu tarafa alalım" deyince beş saniye kazandıkları için daha az sinirlenmelerine sebep oluyorlar.

    bilgi lan işte. al ve devam et.

  • ekşi yazarlarının yazdıklarından para kazanıyorsa ve ekşi hukuk gönüllülük esasına göre değil "***profesyonel***" işliyorsa buradaki mesajlara eşşşek gibi cevap vermek ya da praetorlara yönlendirmek zorundadır. parasıyla değil mi? skype-turkcell-facebook, benim herhangi bi sorunum için iletişim araçlarından yardım/destek talebi ettiğimizde ilgileniyor, aynı konumda olan ekşi sözlük sorumluları neden yapmıyor? yok efendim mesajı görmemişmiş. vallahi bunu webrazzi summitlerinde söylemeyin, dalga geçerler. böyle girişimcilik mi olur?!

  • aids hastalığının gripten çok rastlandığı bir afrika ülkesinde, mezbahaneden bozma bir hastanede neredeyse kemiğine kadar ayılmış ayak parmağınıza 14 dikiş atılırken "ben buradan sağ sağlam çıkarsam daha bana havada karada ölüm yok" düşüncesini beyninizin her kıvrımında hissetmektir.

    adamlar grip diyor, ateş diyor lan ahahaha.

    geçmiş olsun ponçikler.

  • her şey. türk şoförünün o kontağı çalıştırması hata. çünkü vizyon sıfır çakallık sınırsız. otoparktan yola çıkarken yoldan araba geliyor mu diye kontrol etmeden atlayan mı dersiniz,
    ana yolla ara yolun birleştiği yerde ara yoldan çıkacak adam yolu göremesin diye ana yola park edilen arabalar mı dersiniz,
    ilerideki sıkışık trafiği görüp, sıkışıklığın en sonundan karşı şeride geçerek sıkışıklığın en başına gelerek her iki yönde de sıkışıklık yaratmak mı dersiniz,
    yine sıkışık trafikte ve ışıklı kavşakta yeşilin 1 saniyesi kalmasına rağmen o ışıktan geçmeye çalışıp, diğer taraftan gelen araçların arasında, yolun ortasında mal gibi kalmak mı dersiniz,
    hız sınırının 90 olduğu yollarda en sol şeritte 90la giderken gelip arkadan selektör yapanlar varlığı ve ona yol verip sağ şeride geçince 30la giden minibüsün arkasına denk gelmek mi dersiniz?
    yol kenarına park edeceğim diye ana caddede 10la gidip park yeri arayan mı dersiniz?
    2 arabanın sığacağı boşluğa hıyar gibi park edip başka arabaya yer bırakmamak mı dersiniz? -kaldırıma park edenleri söylemiyorum bile-
    .
    .
    .
    bu daha uzar gider bak, tamamı çakallık bunların. herkes kendi çıkarını düşünüyor. ben şuradan geçeyim de, trafik ne durumda olursa olsun deniliyor.
    zaten türkiyedeki son yıllarda oluşan kalitesiz toplumun en büyük sorunu bu değil mi? ben ben ben... ben işimi halledeyim de, ben paramı kazanayım da, ben yoluma gideyim de....

  • basligi acan yazar, keske yunan kazansaymis da yunan alfabesine gecseymisiz yazmayi unutmus. zira bu tipler cok sever turkceye ve turklere karsi olan her seyi. ya arap galip gelsin ya yunan, aman turkler kendilerince birsey yapmasin.

    tanim: latin alfabesi ve kiril alfabesi temelde yunan alfabesi uzerine kurulmustur. kiril alfabesini tasarlayan rahipler kiril ve methodios zaten yunandir. bu yuzden yunanlilarin alfabelerini degistirmelerine gerek yoktur.

    lakin turkler ise osmanli doneminde turkce fonetige uygun olmayan arap alfabesine gecmislerdir ki, bu bir tane de degildir. dil ile ortusmedigi icin eklenen baska harfler ve turevler ile 7-8 ayri cesit alfabe (devlet kayitlarinin tutuldugu bambaska bir sifreli alfabe bile var) kullanilmistir.
    alfabe degisikligi sanildigi gibi ataturk'un kafasina gore aldigi bir karar degildir sevgili yobaz kardeslerim. 1926 baku turkoloji kongresinde turk diline en uygun alfabe secenekleri tartisilmis ve latin alfabesi (uzerinde yapilacak minor degisiklikler ile) secilmistir. ılk gecen de azerbaycan'dir. ıkinci olarak turkiye gecmistir. sonrasinda stalin'in baskisiyla diger ulkelerde gecis dursada, sovyetlerin 1991'de yikilmasiyla bu surec yeniden baslamistir. son olarak 2023'de kazakistan'in da latin alfabesine gececek olmasiyla birlikte turk devletlerinde alfabe birligi saglanacaktir.
    sirada dil birligi vardir. bu turan birligini guclendirecek bir adimdir.
    bakmayin sozlukteki ajanlarin dini duygularinizi somurerek latin alfabesine karsi nefreti korukleme cabalarina. esas amaclari bellidir. turan birligini baltalamak.