hesabın var mı? giriş yap

  • "bana kışlasız bedelli askerlik verirsen sana oyumu satarım ;)" şeklinde özetlenecek bildiri. bu arsızlıkları söylenecek bir şey bırakmıyor insana.

  • şaka maka dünyanın en çok kullanılan arabalarından biri olan bu araba nasıl ortaya çıktı şöyle bir bakalım.

    jackass'in bile vazgeçilmezi olan bu araç 20. yüzyılın en başarılı pazarlama icatlarından biridir. tarihler 1936'yı gösterdiğinde sylvan goldman ofisinde tek başınaydı ve müşterin nasıl daha fazla alış veriş yapacağını düşünmekteydi. bir anda gözleri parladı. (tabii ki bizim ekonomi bakanı gibi değil)

    etrafına bakındı, tahta bir katlanır sandalye buldu ve koltuğa bir sepet koydu ve ayaklarına da tekerlekler ekledi. daha sonra goldman, çalışanlarından biri olan , fred young adlı elemanını çağırarak bu düşündüğü şeyi yaratmasını istedi. sonuç bir kaç parça tel daha eklenerek ilk alışveriş arabasını yarattı. katlanır sandalyeden ilham aldıkları için goldman, yarattıkları bu ürüne katlanır sepet taşıyıcıları adını verdi.

    daha sonra bu fikri beğenen goldman, başka bir tamirci olan arthur kosted adlı bir tamirci sayesinde bu fikrini biraz daha geliştirip tel bir kafe gibi yaparak hızlı çoğaltmaya başladı. zaman 9 nisan 1940' ı gösterdiğinde katlanır taşıma sepeti adlı isimle patent ödülü aldı. fakat bu ürün istenildiği etkiyi yaratmadı, çünkü erkekler için bebek arabasını anımsattığı için erkekler kendilerini efemine olarak gördüler. bunun üzerine goldman, günlerini nasıl bu ürünü insanlara kullandırabilirim düşüncesi sardı ve market etrafında araba iterek geçiren erkek ve kadın modelleri işe aldı.

    daha sonra popüler hale gelen arabalar için yer sıkıntısı yaşanmaya başladı. bunun üzerine büyük yenilik 1946'da orla watson12 tarafından yapıldı. arabaların depolama için kolayca bir araya getirilmesine izin veren menteşeli bir arka panele sahip bir tasarım buldu. iç içe giren bu bu arabaları 1949'da patentini aldı.

    bugün çoğu araba için model olan bu araba 1954'te, yeni yürümeye başlayan çocuklar için katlanabilir bir koltuğunda eklenmesiyle daha da geliştirildi, bu sayede ebeveynler raflara daha da odaklanarak yaratıcılığını dibine vuruldu.

    günümüzde artan mağaza sayısı ve boyutları göz önüne alındığında çeşitli boyutlarda ve şekillerde hala üretilmektedir.

    kaynak:12

  • trendyol , hepsiburada ve amazon'da prime şeklinde satış yapam biri olarak diyebilirim ki satıcı sayfası en karmaşık ama bir o kadar da tüketicinin lehine unsurlar içeren alışveriş sitesidir.

    trendyolda 75tl ye satılan üründe %12 komisyon ve 21tl kargo ödüyorum (aras). paketlemeyi vs her şeyi ben yapıyorum.

    ancak amazon'da %10 komisyon ve 1 desi için yaklaşık 8tl kargo ve paketleme ödüyorum. amazon'un deposuna ürünlerimi göndermek de ücretsiz. depoda 1 metrekare yer kaplayacak ürünlerime aylık 25-35 tl arası ücret ödüyorum. dilersem dünyanın her yerine satış da yapıyorum.

    trendyolda ürünü eklemem ile satışa açılması bir olurken amazon'da ürünün barkod numarası, marks tescili ve ürünün orijinal olduğuna dair incelemelerden geçiyorsunuz. adamlar bana kamera karşısında paketi açtırıp ürünü bile gösterttiler daha ne olsun.

  • gecen hafta olcum yapmak icin calve'nin uretim tesisindeydik. sabahtan basladik olcume, her sey normal, ancak aksam uzeri kesif bir sarmisak kokusu yukseldi. refakatcimiz olan calisana sordum, "sarmisakli mayonez mi" uretiliyor. adam soyle yanitladi, "evet, saat beste vardiya degisimi oluyor, arkadaslar da uretimi sonraki vardiyaya birakmak icin bu saatte basliyorlar ki kendileri kokudan etkilenmesin."

    "haaaah" dedim, iste insan nedir diye sorsalar tanım olarak kullanılacak bir hadise. ınsan neydi, insan, "kötü koşullardan ben etkilenmeyeyim de benden sonrakiler napiyorsa yapsin" diyen aklievveldi. seni sevmiyorum insan, seni bulacam oglum!

  • cam şişedeki coca-cola'nın tadının, plastik şişe ya da alüminyum kutudakine göre daha güzel olmasının sebebinin psikolojik olduğunu savunanlar olduğu gibi ambalajdaki polimerlerin tada etkisi olduğunu söyleyenler de mevcuttur.

    coca-cola yetkililerine göre "coca-cola'nın formulü ve tadı içerisinde bulunduğu kabın ne tür olduğundan bağımsız olarak aynıdır." ve "insanların coca-cola'dan zevk almak için seçtikleri ritüeller tat algılarını etkileyebilir."

    cam şişede servis edilen coca-cola'nın filmler ve reklamlar aracılığı ile zihnimize kazındığını ve bunun da psikolojik olarak aldığımız keyfi etkilediği savunanlar, ambalaj içerisindeki polimerlerin tadı etkilemeyecek kadar düşük olduğunu belirtir.

    gıda kimyacısı ve gıda teknologları enstitüsü üyesi sara risch'e göre; "ambalaj ve gıda şirketleri paket ve gıda arasındaki etkileşimi engellemeye çalışsalar da bu tip etkileşimler meydana gelebilir.

    örneğin, alüminyum kutuları kaplayan polimerler coca-cola içerisinden az miktar aromayı emebilir. pet şişelerdeki asetaldehit ise cola içerisinde çözünebilir. fda, bu tür potansiyel temasları düzenlese de, izin verilen küçük miktarlar dahi tadı etkileyebilir.

    coca-cola'nın en saf ve değişmemiş tadını almak için yapılacak en iyi şey, ambalaj seçeneklerinden en inert (tepkimeye girmeyen) malzeme olan cam şişeden içmektir.

    tadı etkileyen bir diğer şey ise şirket tarafından kabul edilmiştir. üretim, dünya çapındaki tüm fabrikalarda birbiriyle aynı şekilde yapılsa da güneş ışığına maruz kalma ve ürünün rafta geçirdiği süre de tadı etkilemektedir.

    aslında firmanın kabul ettiği bu süreç de kimyasal tepkimeyi hızlandırdığı için yetkililerinin ambalajın tada etkisi olmadığı iddiasını çürütmektedir. plastik şişe ya da alüminyum şişe içerisindeki cola, güneş ışığına maruz kalınca eser miktarda izin verilen etkileşimin oranı da artacak ve tat daha çok etkilenecektir.

    kaynak: popular science, science focus

  • eger derdin bilime katki yapmaksa, yazarsin makaleni boyle bir gercegi ispatladigin icin de dunyanin sayili bilim insanlarindan biri olur, nobel odullerinden, devlet nisanlarindan bir koleksiyon yaparsin.

    yok eger derdin cahilerin ilgisini cekecek sacmaliklar uretip, buradan cikar saglamaksa, o zaman da internet sitesi acar, vidyo ceker ve kerrrizlerin dolusmasini beklersin.

    simdi, tahmin edin bakalim, bu duz dunyaci arkadaslar makale mi yazmistir, vidyo mu cekmistir?

  • kafamda tümör var, göstermediğim insan yok, alınması zor bir yerde. neyse alman hastanesinde bir doktor var dediler, bu tip ameliyatları başarıyla yapıyor. aldım randevuyu, nasıl bir heyecan var üzerimde, titreyerek sıra bekliyorum, beş dakika sonra sıram geliyor. sonra rutkay aziz göründü tüm karizmatik haliyle, yanında iki kişi var, sanırım birisi hasta, diğeri de onun eşi. x hocayı görmek istiyorum dedi, randevunuz var mı, yok, ama çok acil. karşısındak, herkes süklüm püklüm oldu, boru mu gelen rutkay aziz, bekleyen gariban ali osman, neyse telefonlar açıldı, cevaplar alındı vs. şaaaak bunlar benden önce doktorun yanına girdi, gıcık oldum, normal bir hastalığım olsa bırakıp gideceğim de can işte, öyle kolay vazgeçilmiyor.bunlar doktorun yanında tam 1,5 saat kaldılar, ben de 1,5 saat endişeyle dolu bekledim. hayatımın en zor 1,5 saatlerinden biriydi. sonrasında doktor bir arkadaşım zaten hocanın işe yaramaz olduğunu söyleyip başka bir hocayı tavsiye etti. ben de halihazırda kıl olmuşum, hem rutkay'a, hem de onu randevusuz kabul eden hocaya. gittim diğer hocada yaptırdım ameliyatı, çok da güzel oldu. belki rutkay aziz'in yaptığı ayıp sağlığıma kavuşmama sebep oldu. yine de sağolasın rutkay aziz demem. yaptığın yanlıştı.

  • siri'ye alarmı kurmasını söyledim. hangi güne kurmamı istersin? diye sorunca önce hafif bir tedirgin oldum. bu sabah saat 08:00 kur dedim. sonra ismimle hitab ederek, ''alarmın bu sabah saat 08:00'e kurulmuştur.'' dedi. yusuf yusuf titrek sesle teşekkür ederim dedim, o da bana rica ederim, yardımcı olacağım başka bir şey var mı? dedi. yok sağol dedim, o da bana iyi geceler dedi.

    bu saate kadar korkudan uyuyamadım amk, alarmı iptal ettim siri'yi de kapattım.

  • oğlum beni iyi dinleyin lan . şeker çuvalından annemin bana şort yapıp giydirdiği zamanlar ( çok sağlam oluyordu ve tekstil bu kadar gelişmemişti ) . her yaramazlık yaptığım zaman annem bana baban eve gelsin sana gösterteceğim derdi . bir çocuk için babası eve geldiği zaman yüzünde tebessüm belirmesi gerekirken ben nasıl bir dayak yiyeceğimin hesabını yapardım ve babamın eve gelme saati biraz daha yaklaştıkça korkularım daha çok artardı . her nekadar babamın beni dövdüğünü hatırlamasam da çok zor gelirdi lan o süreç .

    geçenlerde annemle konuşuyorum dedim ki neden anne sen beni dövmedinde babamın mesai bitimine kadar beni korkuyla yaşattın . hiç olmazsa döverdin dayağımı yer otururdum .

    çok yaramazdın oğlum napayım dedi .

    babam bir kere anneme demedi ki ben kapıda beni özleyen çocuğumla karşılaşmak istiyorum korku dolu gözlerle bekleyen değil diye .

    bunu bir yere not edin ve çocuğunuza karşı böyle bir söylem kullanmayın rica ediyorum .