hesabın var mı? giriş yap

  • tff buna ceza verirse onların a.q. kırmızı bile skandal.

    not: alex

    edit: josef'e verdiği cezanın 50 katını kendine kesin maçın güvenliğini sağlayamayan organizasyon mu olur a.q.

  • 18-19 yaşlarımdayken yaşadığım utanç verici bir olay ile yaşadığım andır.
    (ön bilgi: fazla kilolardan muzdarip bir kızcağızdım o zamanlar)

    kalabalık bir bijuteri dükkanında takılara bakıyordum. dükkan sahibi de iki adım ötemde, bir arkadaşı ile sohbet ediyordu. gözüme takılan bir küpeyi elime aldım, standın arkasında diğer bir renginin daha olduğunu görüp, onu da incelemeye başladım. bu sırada dükkan sahibi bana bir şeyler söyledi. ne dediğini anlayamadığım için, "bana mı dediniz?" dedim.

    böyle dememle adamın yüzünün bembeyaz kesilmesi bir oldu. birden özür dilemeye başladı. "yok hanımefendi size demedim yemin ederim" (bu arada adamın bu aşırı tepkileri üzerine etraftaki herkes bizi izlemeye başladı) "yemin ederim hanımefendi size demedim, arkadaşın soyadı tosun biz ona hep öyle tosun diye hitap ederiz"...

    dışarıdan bakınca şöyle bir diyalog olmuş:

    -tosun
    -bana mı dediniz?

    iyi ki efendim dememişim :(
    oooff offf...

  • nereye gidiyorsunuz arkadaş alt üstü kahve satıyorlar ne ipuçundan bahsediyorsunuz .

  • bence %100 psikolojik olmayan hastalik. serotonin eksikligi ya da azalmasi da bu krizleri tetikleyebiliyor.
    kendimden bir ornek.
    yil 97, guzel bir yaz aksami, esim ve cok sevdigim bir kiz arkadasimla eve dogru gidiyoruz. kopruyu gectikten az sonra... ellerim ve ayaklarimda bir bosalma hissi, ardindan gogsume giren aci bir sanci, nefes alamama durumu, bir de hayatta daha once hic yasamadigim ates basma ve titreme durumu. soyleyebildigim tek sey.. "oluyorum, beni bir doktora goturun" oldu. arabayi zar zor saga cektim, arkadas gecti direksiyona ve beni muhtemel bir kalp krizi icin, hemen siyami ersek kalp ve gogus cerrahisi'ne goturdu. bu arada kendime neler oldugunu bir turlu anlayamiyor, avazim ciktigi kadar oluyorum diye bagiriyordum. nihayet hastanenin acil kapisina geldik. aslinda butun panik atakli hastalarin hastaligi ogrenmeleri bu sekilde oluyormus... nereden bilebilirdim ki? acil doktoru geldi sikayetimi sordu, olanlari anlattim. adam bir elektro cekti, muayene etti duzgunce. sonra.. kalbinizle ilgili en ufak bir tehlike yok prayer hanim dedi. neyse bir yarim saat yattim, sonra ciktim hastaneden. eve geldik, sikinti gecmisti ama ben hala ne oldugunu anlayamamistim. yemek yedim, yattim. bu olay cuma aksami olmustu. ertesi gun sabah biraz gergin kalktim. kahvalti ederken ayni sey tekrar oldu, delirecegim nasil bir sikinti bu? tekrar basladim, oluyorum beni bir doktora goturun demeye... beni tekrar yaka paca ayni hastaneye goturduler, bu kez doktor farkliydi... oraya vardigimiz zaman sikinti halen devam ediyordu. yine bir elektro cekip muayene etti. doktor hicbir seyimin olmadigini, turp gibi saglam oldugumu soyluyordu. hatta ben, bu kalple ilgili olarak, size 80 yil omur bicerim bile dedi. peki oyleyse ne oluyordu bana. sonra adam sizinle biraz yalniz konusabilir miyiz dedi bana. ben de tabi dedim. sizin dun aksam da gelmistiniz buraya degil mi diye sordu. evet dedim. bana bu yasadiginiz sikintilar kesinlikle kalp ile ilgili bir sikinti degil. kesinlikle endiselenmeyin dedi. peki oyleyse nedir sorun doktor bey? dunden beri yasadigim su sikintiyi hayatim boyunca yasamadim ben dedim... doktor panik atak dedi. panik atak mi? evet. nedir bu? bir hastalik mi diye sordum? evet dedi. sizin icin benim yapabilecegim bir sey yok, bence hemen bir psikiyatriste gidin dedi. cok sasirmistim, neden olur, niye olur hicbir sey anlatmamisti. bana bir sakinlestirici yapti ve eve dondum. o gun ayni sikintidan hic yasamadiysam en az bes kere daha yasadim. insani delirtecek kadar igrenc bir seydi bu. olup olup diriliyordum sanki. pazartesiye kadar dayanip, hemen bir psikiyatrist buldum sagdan soldan arastirip. hatta bulabildigim en kotu doktoru buldum. cunku bu iste doktor inanilmaz onemliymis... bunu yillar sonra anladim. doktorun iyisi, meslegine saygili olani pek kalmamis bu tip hastaliklar konu olunca... yaz yesil receteyi, bagla hastayi kendine deli gibi. ben de oyle oldum. aldigim agir yesil receteler sonucu bulutlar uzerinde ucuyordum. bir gun sabah kalktim ve ben artik iyilestim icmiyecegim bu ilaclari artik dedim kendi kendime... biraktim aniden. iste asil felaketler ondan sonra basladi. yasadigim sikintilari sizlere anlatmam mumkun degil... neyse, bu hastalik yuzunden bir suru tanidigim psikolog, psikiyatrist, anti depresan ve gercek arkadas oldu. hatta baska cok onemli seyler de ogrendim yasama dair. cok geyik gelecek belki ama yasamanin ne denli guzel bir olay oldugunu ogrendim. aradan 8 yil gecti. bu hastaligi %90 yendim. bunu gururla soyluyorum. ama bu hastaligin %100 sifirlandigina gercekten inanmiyorum, aslina bakarsaniz tip ta inanmiyor. gittigim hicbir doktor tamamiyle gecer demedi bana. kimi zaman tamamen bittigini zannedebiliyorsunuz, aradan 3 yil geciyor, tekrar kriz gecirebiliyorsunuz durup dururken. bende bir takim sacma sapan huylar yaratmadi degil, olsun. onlarla da basedebiliyorum artik. bu krizleri cok cabuk gecirebilme konusunda nacizane bir iki onerim var.. oncelikle cok siki bir dost tavsiye ederim, ardinda da bol bol yuruyus ve suyla temas. ilaclar mi? hikaye onlar. bir de, kesinlikle cok aci ama cikolata ve kafeinli iceceklerden de mumkunse uzak durun... cunku bunlar fazla serotonin salgilamaniza neden olup atak gecirtebiliyor.

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • sürekli jeneriklerde gösterilen ama aslında ait olduğu maçın gidişatını pek temsil etmeyen efsane sayı. ilgili maçın tamamı, hatta son 2 3 dakikası izlendiğinde clevelandın aslında maçta daha ağır bastığı ve chicagoda jordan dışında direnen pek kimsenin olmadığı görülüyor. pippen grant gibi oyuncular maç boyu ortada yok, jordan takımı resmen tek başına ayakta tutuyor, bir ara takımının son 24 sayısının 18ini attığını ekranın altında yazıyla söylüyorlar. hele son 6 saniyede craig ehlo bir turnikeyle takımını son 3 saniyeye 1 sayı önde sokuyor ve jordan mola aldığında bütün salon neredeyse turu geçtiklerine,işin bittiğine emin gibi. ve moladan sonra jordana top aldırma gibi bir hata yapıyorlar, mj de salonu susturan sayıyı yapıyor. maçı izleyince garip olan bir şey de cleveland maçı kaybedince salondaki homurtu ve sevinçten çıldırmış chicagolular arasındaki tezat; jeneriklerde spikerler o kadar yaygara yapmış ki insan şut girince büyük bir coşku bekliyor salonda, ama çıt çıkmıyor, ıslık filan da yok, sadece sessizlik. bu arada nba tv 15 senelik maçın arasına öyle bir reklam koydu ki insan çıldırabilir; hele son 3 dakikada saniye başı çıkan aptal nba reklamları nba tvnin show tv kanal d den farkının olmadığını gösterdi.