hesabın var mı? giriş yap

  • kural 3
    oyuncu değişikliklerinde aksi hakem tarafından belirtilmedikçe, oyundan çıkacak oyuncu sahayı en yakın sınır çizgisinden terk etmelidir.

    kural 4
    içlikler formaların kol rengiyle aynı olmak şartıyla çok renkli veya desenli olabilir.

    kural 5
    hakem oyunu tekrar başlattıktan sonra karar değiştiremez ancak koşullar dahilinde bir önceki olay ve olaylar için sarı kart ve kırmızı kart uygulaması yapabilir.
    hakem bir devreyi tamamladıktan sonra dahi, var odası tarafından incelemeye çağırılırsa oyuncuları tekrar sahaya çağırıp karar değiştirebilir.
    teknik alanda ihlal yapan herhangi bir takım yetkilisine hakem tarafından sarı kart veya kırmızı kart gösterilebilir. eğer ihlal yapan kişi tespit edilemezse kart baş antrenöre gösterilir.
    bir penaltı vuruşu kararı esnasında sakatlanan oyuncu eğer penaltı atışını kullanacaksa sahada tedavi edilebilir ve atışı kullanabilir.

    kural 7
    sıvı molası ve serinletici mola arasında fark açıkca belirlenmiştir.
    hava sıcaklığı sebebiyle verilen molalar 60 saniye’yi geçmemelidir.
    vücut ısısını düşürmek için verilen molalar 90 saniye ile 180 saniye arasında olmalıdır.

    kural 8
    top/kale atışını kazanan takım oyunda başlama vuruşunu yapmayı seçebilir.
    ceza alanı içerisinde veya ceza alanı dışında bir noktada gerçekleştirilen hakem atışı esnasında her iki takımın oyuncuları en az 4 metre (4.5 yard) uzakta olmalıdır.

    kural 9
    eğer oyun esnasında top hakeme, yardımcı hakemlere ve 4. hakeme çarparsa ve kaleye doğru top yönelirse, takımın pozisyonu değişirse ve ya umut vaad eden atak başlarsa oyun, topun hakemlere çarptığı noktadan hakem atışıyla başlar.

    kural 10
    bir kaleci eliyle topu rakip kaleye atarak gol yapamaz.

    kural 12
    elle oynamalar hakkında kurallara daha iyi bir şekilde açıklık getirmek için tekrar yazılmıştır.
    bir taç atışı doğrudan kasten kendi takımının kalecisine doğru atılır ve kaleci bu topa başarısızca bir vuruş yapar veya yapmaya çalıştıktan sonra top oyunda kalır ise bu topu elleriyle kontrol edebilir.
    hakem bir sarı kart veya kırmızı kart verme kararı aldığında eğer oyun hızlı başlanıp bariz gol şansı oluşturulabiliyorsa oyunu devam ettirip bu kartı daha sonra gösterebilir.
    bir gol sonrasında kural dışı gol sevinci yapıldığı taktirde, gol iptal edilse dahi sarı veya kırmızı kart gösterilebilir.
    takım yetkilileri disiplin uygulamasında uyarı / sarı kart / kırmızı kart prosedürü uygulanacaktır.
    tüm sözlü ihlaller endirekt serbest vuruş ile cezalandırılır.
    bir nesneye vurmak veya o nesneyi fırlatmak aynı disiplin yaptırımını gerektirir.

    kural 13
    bir endirekt serbest vuruş esnasında eğer doğrudan gol yapılamayacak bir noktadan kullanılıyorsa hakem endirekt serbest vuruş işaretini göstermeyebilir.
    defans oyuncuları kendi ceza alanı içerisinde kullandıkları serbest vuruşlarda top açıkca hareket ettiğinde oyunda olacaktır. ceza alanını terk etmesine gerek yoktur.
    baraj esnasında hücum oyuncuları baraja en az 1m uzaklıkta olmalıdır. barajı bozma girişiminde bulunamazlar.

    kural 14
    penaltı alındığında kale direği, kale üst direği ve filelerin yeriyle oynanmamalıdır. kaleci bunlara dokunmamalıdır.
    kaleci penaltı vuruşu esnasında en az ayağının biri kale çizgisine temas etmelidir. çizginin gerisinde duramaz.
    hakem penaltının kullanılması için işaretini verdikten sonra, fakat penaltı vuruşu daha kullanılmadan önce ihlal meydana gelirse, penaltı vuruşu kullanılır, sonra sarı kart ve kırmızı kart konusu dikkate alınır

    kural 15
    taç atışı esnasında rakip oyuncular taç çizgisine en az 2 metre uzaklıkta olmalıdır.

    kural 16
    kale vuruşu esnasında top açıkca hareket ettiğinde oyundadır. ceza alanını terk etmesine gerek yoktur.

    kale atışında ceza sahası sınırı kalktı
    kale atışında futbolcular, eski kurala göre topa ceza sahası dışına çıktıktan sonra müdahale edebiliyordu. artık ceza sahası dışına çıkmasını beklemeden oyuncular topla buluşabilecek.

    çarpma da olsa gol iptal edilecek
    bir futbolcu elle gol atarsa, ister kasti oynamış olsun isterse çarpma olsun, atılan gol bundan böyle iptal edilecek. elle oynamada elin-kolun pozisyonu belirleyici olacak. omuz hizasından yukarıda ve açıktaki kola çarpan her topa elle oynama verilecek.

    penaltı atışında kıpırdamak yasak
    penaltı atışları sırasında kalecilerin çizgi üzerinde hareket etmelerine izin veriliyordu. artık bu kaldırıldı. kaleci atış öncesi hareketlenemeyecek, rakibin dikkatini bozacak hareketler yapamayacak. öne doğru atlamaları da kısıtlanacak bu ihlaller durumunda atış tekrarlanacak.

    oyuncu olduğu yerden sahayı terk edecek
    oyuncu değişikliklerinde artık çıkan isimler dördüncü hakemin bulunduğu yerden sahayı terk etmek zorunda olmayacak. aksi belirtilmediği sürece, o sırada bulunduğu yere göre en yakın yerden saha dışına çıkabilecek.

    hava atışında top son oynayana verilecek
    hakemin yaptığı hava atışında topu olduğu gibi orta yere bırakma devri kapandı. topla son oynayan takım hangisiyse hakem topu direkt o takıma atacak, bu sırada futbolcular hakemden yaklaşık dört metre uzakta olacak. böylece topu alan takımın atağına kaldığı yerden başlamak gibi bir artısı olacak.

    teknik direktöre sarı-kırmızı kart
    bundan böyle tıpkı futbolcular için olduğu gibi, teknik adamlar için de kart uygulaması başlayacak. teknik direktör ya da antrenörlere hakem tarafından sarı ya da kırmızı kart çıkarılabilecek.

    baraja girme sona erdi
    bugüne kadar serbest atışlar sırasında savunmadaki takım tarafından kurulan baraja, rakip takımdan oyuncu girebiliyordu. ne var ki bundan sonra mümkün olmayacak. hücumdaki takımın oyuncuları baraja en az bir metre uzakta duracak.

    top hakeme çarparsa oyun duracak
    topun hakeme çarpması eski kurala göre doğal kabul ediliyor, oyun bu durumda kesilmeden devam ediyordu. yeni kuraldaysa topun hakeme çarpması ve bazı belli diğer koşullarda oyun yapılacak hakem atışıyla başlayacak.

  • ayak tirnaklarimi kestim’i okurken sesli guldum.

    lan siz nasil insanlarsiniz. sevisme ihtimaliniz olmasa at toynagi gibi ayakla mi geziyorsunuz.

    kiz gelcek diye ayak tirnaklarini kesmis, vay benim erkegime…

  • bakıyorum "çocuğunuza 10 yaşından önce cep telefonu almayın" diye uyarı yapıyor uzmanlar. 5 yaşındaki veledin bile cep telefonu var demek. bizim zamanımızda böyle miydi... imkansızlıklar içinde büyüdük biz. yokluktan sevgilimi hesap makinesi ile aradığımı bilirim.

    üniversite yıllarında harçlığımı çıkarmak ve bedbaht aileme olan yükümü hafifletebilmek için amelelikten öğretmenliğe her işi yapardım. bu bapta iyi para bırakan işlerden biri araba sayıcılıktı. bilen bilir, trafik yükü hesaplarında falan kullanılmak üzere bir yoldan geçen araçların sayısı lazım olur. tüm gün, saat saat kaç otomobil, kaç kamyonet geçti o yoldan sayılır kayıtlanır. bu iş de öğrencilere ihale edilir işte daha çok, yol kenarına oturur sayarsın. işteki ilk gününde birinci saat dilimini süper dürüst bir şekilde tamamen sayarsın. ikinci saat diliminde bir kabullenme yapıp, yarım saat sayar 2 ile çarparsın. sonra o da çok gelir.. gide gide akşam olduğunda her dilimde sadece 5 dakika sayım yapıp adetleri 12 ile çarpar hale gelmişsindir. gözetmeni olur, yoklayıcısı olur bırakıp gidemezsin, orada duracaksın. sıkıcı da olsa 96-97'de günlüğü 50 milyondu bu işin. para peşin kırmızı meşin...

    neyse efendim sadede geleyim, işte böyle ekmeğimi yoldan çıkaracağım bir gün levent'te konuşlanıp, büyükdere caddesi'nden geçen araçları sayacaktım. yol kenarında gelip geçenin meraklı bakışlarından kurtulmak için biraz daha sote bir yer aramaya başladık. yanımda da erkek arkadaşım var bana eşlik eden. şans eseri, üç beş apartmanın arka taraflarının baktığı, yolu da bir aralıktan cillop gibi gören çimenlik bir yer bulup yerleştik. erkek arkadaşım sigara, kola falan alayım diyerek kalkıp gitti. ben de 5 dakikalık sayımımı yaptım, açtım leman'ımı okuyorum. etrafta şu çöplerden kağıt vb toplayan adamlardan biri dolaşmaya başladı. bana dik dik baktığını fark etmemle
    dikkatimi çekti ilk. önce önemsemedim ama adam işini bitirdiği halde gitmeyip, gözünü benden ayırmadan bakmaya devam edince hafiften tedirgin oldum. ben hadi gitsin artık ya da sevgilim gelsin diye beklerken, adam yalandan bir şeyleri kurcalaya kurcalaya gide gide bana yaklaşmaya başladı. ben la noliy, yok canım falan diyerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken adam gözünü ayırmadan 1-2 metre dibime kadar gelmişti. gündüz vaktiydi, levent'teydik ama bulunduğumuz yer acayip soteydi, in cin top oynuyordu. kalkıp yürüsem herif gidebileceğim tek yolun üstündeydi, sevgilimse ortada yoktu. paniklemiştim, derhal bir şey yapmalıydım. o yıllarda cep telefonu vardı ama ortalıkta görmezdik, çok pahalı bir şeydi. sadece biliyorum televizyondan şuradan buradan. aklıma o geldi. hemen çantama uzanıp kılıfsız casio fx5500'imi çıkardım. ekranı var, tuşu var... cillop gibi cep telefonuydu işte daha ne olsun. tuşlarına bastım bilmiş bilmiş, sonra kulağıma dayayıp bağıra bağıra konuştum:

    - alo? haydar abi nerde kaldın ya! geldin mi toplanıyım mı ben? ha geldin köşedesin tamam. tamam gel hadi bekliyorum...

    heybetli olsun diye gıyabında kendisine haydar abi diye hitap ettiğim sevgilim yarılmıştı onu hesap makinesiyle aramama. ama bahsettiğim herifin, daha ben çakma telefonumu kulağımdan indirmeden tabanları yağlayıp telaşlı telaşlı gidişini hatırladıkça, kim bilir beni ne beladan kurtarmıştı diye düşünmeden de edemiyorum.

    o zamanlar takoz gibi telefonlar vardı, casio'm çok ince kaçıyordu. ama şimdilerdeki yeni nesil cep telefonlarına baktıkça, teknolojinin gideceği yerle ilgili oldukça isabetli bir öngörüde bulunmuşum diyorum. bu bahaneyle tüm casio fx serisi hesap makinelerinin bayramını önden kutlar, halen evimde duran emektar 5500'ümün de ekranından öperim.

  • anne: gel. sarho$ olsan da gel. baban daha gelmedi.
    $ahis: gelmem.
    baba: gelsene lan $erefsiz...

    [tuzaktan kurtulunur]

  • okuduğumda kedinin kendi ayaklarıyla hastaneye gitmesinden çok olayın devamı ütopik gibi gelmişti. hatta mutlu sonu da dikkat çekmek için yazmışlardır falan diye düşündüm. vidyoda hepsine yer vermişler o kadar mutlu oldum ki izlerken. emeği geçen her bi insanı tek tek öpmek istedim. o kedi güzelinin de narkozlu halini yerim salak nasıl şaşkın şaşkın bakınıyor etrafa. durduk yere bana enerji veren haber oldu bu. canım insanlar, canım anne kedi.

  • twitter kullanmayanlar için haberin içeriği;

    36 yaşındaki sevinç çelik, 2014 yılında sağlık bakanı fahrettin koca'nın sahibi olduğu medipolitan sağlık ve eğitim hizmetleri aş’ye bağlı medipol koşuyolu hastanesi’nde burun estetiği ameliyatı oldu.

    ameliyat sonrası şiddetli ağrı ve yüksek ateş başlayınca sevinç tekrar hastaneye gitti. doktorlar ameliyat nedeniyle bunun normal olduğunu, sadece "canının çok tatlı olduğunu" söyleyerek geri gönderdi.

    ne var ki çelik'in ağrıları giderek daha da arttı. durumu kötüleşen çelik devlet hastanesi acil servisine kaldırıldı.

    devlet hastanesinde yapılan incelemede çelik'in kanına mikrop karıştığı ve mikrobun tüm vücuduna yayıldığı tespit edildi. yoğun bakıma kaldırılan kadının ailesine doktorlar iki seçenek sundu: "ya hayatı ya ayakları..."

    aile çaresizlik içinde onay vermek zorunda kaldı, çelik'in bacakları diz altından kesildi.

    çelik, burun ameliyatının yapıldığı hastaneye 300 bin tl maddi, 700 bin tl manevi tazminat talebi ile dava açtı.

    açılan dava 10 yıl sonra sonuçlandı. mahkeme, sağlık bakanı fahrettin koca'nın sahibi olduğu hastanenin bir kusuru olmadığına hükmedip sevinç’in açtığı davanın reddine karar verdi. kararla birlikte avukatların vekâlet ücretinin de iki ayağını kaybeden çelik’in ödemesine karar verildi.

    hastane, kararda belirtilen tutarın ödenmesi için çelik hakkında icra takibi başlattı.

    haber linki kaynak

    olayla ilgili en can alıcı detay,hastanenin sahibi sağlık bakanımız fahrettin koca….filistinli,gazzeli yaralıların uçağını karşılayan,öpüp koklayan fahrettin bey,ben miyim öz yurdumda garip?yavuz hırsızlık yapmayın,kadın cehennemi yaşamış daha fazla çektirmeyin.

  • 23..03.1918'de new york'ta doğup, 23.08.1991'de samsun'da vefat eden bir eğitimci. 30 yıla yakın bir zaman boyunca samsun maarif koleji'nde görev yapmıştır. samsun anadolu lisesinin mezunları kendisini görmeseler de adını duymuşlardır. eski mezunları zaten kendisinden eğitim almışlardır. okulda kendisinin düzenlemiş olduğu botaniğe adı verilmiştir.

    daha yakından tanımak için, samsun anadolu lisesi mezunlarından adnan rıfat kurun'un göndermiş olduğu, uzm. ecz. ergin yazıcıoğlu tarafından hazırlanmış yazıyı kopyalıyorum:

    "carl tobey (23..03.1918-23.08.1991)

    23.03.1918 tarihinde amerika'nın newyork kentinde doğdu. babası, zamanının tanınan zengin bankerlerinden allen tobey'dir. çocukluk yıllarında ablasıyla birlikte babaannesinin yakın ilgisiyle büyüdü.

    ilk ve orta öğrenimini newyork'ta tamamladı. yaz tatillerini ailesinin long island'daki yazlık malikanesinde geçirdi. alman imparatoru kaiser yazlık komşularıydı. babasının kendisine hediye ettiği at ile biniciliğe, 12 metrelik yelkenliyle de denize olan tutkusu başladı. bu başlangıç, ilerleyen yıllarda carl tobey'nin türkiye'deki yaşantısında hem belirleyici olacak, hem de çalışmalarında büyük kolaylıklar sağlayacaktı.

    üniversite öğrenimini newyork'ta princeton üniversitesi tarih bölümünde üstün başarıyla tamamladı. ilerleyen yıllarda, okul arkadaşlarından biri olan keneddy, amerika bileşik devletleri başkanı olurken, bir diğeri de müzikallere imzasını atan alan learner olacaktı.

    mezuniyeti sonrasında bir müddet amerika'nın güney eyaletlerinde öğretmen olarak görev yaptı.

    ii.dünya savaşının başlamasıyla birlikte, pilot eğitmeni olarak fransa'ya paris'e gitti. pilot eğitti. paris'teki yıllarında şairlerle, gazetecilerle, müzisyenlerle, yazarlarla ve filozoflarla dostluklar kurdu. bunlardan bazıları; jimy baldwin( vatandaşlık hakları savunucusu) , max ernest ( ressam ), j-p satre ( filozof ), simon de beauvoir ( yazar ) 'dır.

    amerika'ya dönüşünde bir müddet yakın bir arkadaşının evinin bahçesiyle ilgilendi. bahçenin güzelliği sayesinde çevresinden takdir topladı ve teklifler aldı.

    1955 yılında "barış ve eğitim gönüllüsü" olarak bir yıllığına türkiye'ye geldi. ilk görev yeri istanbul' dur; fakat aynı gönüllü grubundaki yeni evli bir çiftin birinin samsun'a diğerinin ise istanbul'a görevlendirilmesi ve kendisine yapılan değişim teklifini kabul etmesiyle samsun'a geldi. bu değişimde rol oynayan faktör " samsun deniz kenarında mı?" sorusuna aldığı " evet " cevabıydı. gençlik yıllarındaki deniz tutkusu samsun'u tercihinde önemli etken olmuştur.

    1955 yılında, bugünkü 23 nisan ilköğretim okulunun olduğu alanda kurulan samsun maarif koleji'nde ingilizce öğretmeni olarak göreve başlar. okula yakın olması sebebiyle engizli (19 mayıs ilçesi/samsun ) bir ailenin iki katlı, sarı renkli, bahçe içerisindeki evini kiralamaya karar verir. ev sahibiyle tanışmak ve kiralama talebini iletmek amacıyla engiz'e giderken çetirlipınar köyü muhtarı asım kurt ile tanışır. asım kurt köyün hem muhtarı hem de toprak ağasıdır. asım kurt ile vücut diliyle iyi anlaşırlar, yerler içerler iyi dost olurlar. bir yılın sonunda muhtar asım görev süresi dolan dostunu samsun limanından uğurlarken, carl tobey, dostunun eline bir mektup tutuşturur ve der ki "...ben sandaldan inip , gemiye binmeden açma" muhtar asım dostunun dediği gibi yapar; mektupta " ...seneye görüşürüz." yazmaktadır. carl tobey'in 36 yıllık samsun macerası da böylelikle başlar.

    samsun'a dönüşünde kiraladığı evde 1955'den 1973 ( ? ) 'e kadar kalmaya devam eder. bu yıllar içerisinde samsun maarif koleji karşısındaki evinde çok güzel çiçekler yetiştirir; tek sıkıntısı haylaz okul çocuklarının bahçesine girmesidir. bahçenin duvarlarının üstüne ek bir taraba yapmak suretiyle bunu önlemeye çalışır ama hiçbir zaman kızmaz.
    yaz tatillerinde samsun ve çevresinde at ve merkep sırtında bitki toplama gezileri yaparken bir yandan da çetirlipınar köyünde asım kurt'un çiftliğinde köylülere yeni modern ziraat tekniklerini öğretmeye çalışmakla vakit geçirir. yeni ziraat tekniklerini tanıtırken zaman zaman köylülerle ters düşer, tartışır, yöre halkı tarafından " .. bu gavur topraktan ne anlar " diye eleştirilere maruz kalır, en çok da asım ağanın kardeşiyle tartışır ama doğruları anlatmak ve öğretmek için bıkmaz, usanmaz ve kırılmaz. bu özelliği ileride onu tanıyan yöre halkı ve öğrencileri arasında ziraat eğitimi aldığı ve ziraat mühendisi olduğu sanılmasına neden olacaktır.

    at ve merkep sırtında yapmış olduğu bitki gezileri sırasında yöre halkı tarafından "... bu adam amerikan ajanı, kardeşim bitki bahanesi " diye yanlış anlaşılır ama o yine de yılmaz, at ve merkep sırtında dağ bayır demeden bitki örnekleri toplamaya devam eder. samsun ve çevresinde yaptığı bitki toplama gezilerinde ajan olarak algılanmasından oldukça rahatsız olur ve bu durum onu oldukça zorlar. ilerleyen yıllarda bir türk dostu "....bak madem ki, bitki toplarken seni ajan zannediyorlar, çekiniyor, yardım etmiyorlar; o halde sen de onlara ormancı olduğunu söyle, bu köylü kısmı ormancıdan çok çekinir, ormancının her istediğini yapar, hoş tutar, sen de böylelikle rahat edersin" şeklindeki telkini üzerine kendini istemeye istemeye köylülere ormancı olarak tanıtmaya başlar ve böylelikle bitki toplama gezilerinin kolaylaştığını, köylülerden yardım ve yakınlık gördüğünü hatıralarında bahsetmiştir.

    görev yapmış olduğu süre içerisinde, samsun anadolu lisesi bünyesinde topladığı bitki örneklerini de içeren bir bahçe oluşturmuş, bu bahçenin bakımını bizzat kendisi üstlenmiş, ilerleyen yıllarda aylığını kendisi vermek suretiyle bir bahçıvan tahsis etmiş ve bu bahçeyi öğrencilerine de gezdirerek öğrencilerde çiçek, bitki ve doğa sevgisinin oluşmasına katkı sağlamıştır.

    1955 yılında göreve başladığı samsun maarif koleji (samsun anadolu lisesi)'nden 1983 yılında emekli olmuştur. 1983-1985 yıllarında suudi arabistan'da ingilizce öğretmeni olarak kısa bir süre görev yapmış ve tekrar türkiye'ye dönmüştür.

    1986-1987 öğrenim yılında özel meralcan koleji'nde ingilizce öğretmeni olarak göreve başlamış, 1991 yılında rahatsızlanana kadar görevine bilfiil devam etmiştir.

    rahatsızlığı sırasında tedavisi samsun ssk hastanesinde, dahiliye bölümünde uzm. dr. levent durupınar tarafından sağlanmış, tedavi kürleri sırasında rahat etmesi için bir müddet samsun vidinli otelinde misafir edilmiş, 23.08.1991 tarihinde tedavi gördüğü lenf kanserinden hayata veda etmiştir.

    yaşadığı süre boyunca, başında sekiz köşe kasketi (ki bu yörede köylülerin tipik şapkasıdır), kadife pantolonu, kareli oduncu gömleği, boğazlı kazağı, el örgüsü süveteri, 1971 yılında merak sarıp çalmaya başladığı bağlaması ve içmekten keyif aldığı nargilesiyle tam bir türk gibi yaşar. kendini o kadar türk kabul eder ki, inancını bile değiştirip müslüman olur.orucunu tutar, inançlarının gereklerini yerine getirir ama asla belli etmez.

    1986-1991 yılları arasında kendisiyle bir aile büyüğüyle ilgilenircesine, yakınen ilgilenen kemalettin erbilgin'e, son zamanlarında vasiyet eder ve aynen şöyle der: " ...ben öldüğümde sakın papaz falan çağırayım deme , beni usullerimize göre uğurla". vefatı sonrasında arzusu yerine getirilir fakat amerikan makamları tarafından soruşturma açılmak istenir, bu durumun resmi vasiyetinde de yazdığı av.mustafa cılız tarafından da belirtilerek girişim sonuçsuz bırakılır.

    ebedi istirahatgahı samsun kıranköy mezarlığı 125 ada , kemalettin erbilgin aile kabristanlığındadır.

    carl tobey , vefatından önce tüm çalışmalarını ve şahsi eşyalarını mezun olduğu princeton üniversitesi kütüphanesine bizzat kendi göndermek suretiyle vakfetmiştir. tüm bu evraklar 73680 kayıt numarasıyla princeton üniversitesinde 11 koli halinde saklanmaktadır. bu kolilerden bazıları öğrencisi olan ve princeton üniversitesi inşaat mühendisliği mezunu cem tunçoğlu tarafından açılmış, kolilerden kişisel fotoğrafları, kitapları ve notları çıkmıştır.

    vefatı sonrasında okul bünyesindeki bahçesi, samsun anadolu lisesi mezunları derneği tarafından yeniden düzenlenmiş, bahçe girişindeki tabela halen abd florida 'da yaşamakta olan öğrencisi metin türkimre tarafından hazırlanarak gönderilmiş, yine bahçenin hakim köşesindeki carl tobey'i anlatan tasviri yağlı boya tablo resmi ise son zamanlarında beraber görev yaptığı ingilizce öğretmeni, ressam brain keth rowbotham tarafından yapılmış ayrıca bu temsili resim kartpostal olarak da basılmıştır. yine onun sevgisiyle büyüyen ama onu görmeyen minik öğrenciler tarafından yapılan samsun anadolu lisesini ve carl tobey'i anlatan resim müdüriyet odasını süslemektedir.

    bu sessiz, kendi halinde alçak sesle ve tatlı bir ses tonuyla konuşan 1.75 m boyundaki, kasketli, ince yapılı, mavi gözlü, hatırnaz ve sevgi dolu insan " ben burada insanlığı ve hayatı öğrendim" diyerek , büyük, küçük kendisini tanıyan herkesin gönlünde taht kurmuş, kimilerine göre carl tobey; kimilerine göre de "kartopu" adıyla saygı ve sevgiyle anılmaktadır.

    yazar: uzm. ecz. ergin yazıcıoğlu-samsun 2006

    kaynaklar:

    1. dr kemalettin erbilgin, özel meralcan koleji genel müdürü
    2. mustafa atalay, özel meralcan koleji genel sekreteri, samsun maarif koleji ilk mezunu
    3. zeynel özdemir,samsun anadolu lisesi müdürü
    4. dr.hicabi eryıldırım, göz hastalıkları uzmanı
    5. müjgan eryıldırım, kız meslek lisesi eski müdürü
    6. ecz. adnan rıfat kurun, ögrencisi
    7. ercan elmas, ögrencisi
    8. ilkay emir-samsun emniyet müdürlüğü, polis memuru"

    şu da cenazesinden bir resim:
    http://www.facebook.com/…1020285046&oid=28796425496

    tabutu omuzlayanlardan hüseyin yazgan hocamız da geçtiğimiz yıllarda vefat etmiştir.