hesabın var mı? giriş yap

  • ya hadi babacım ya burada hangi ipden bağlandığını konuşuyorsak 30 tane hesabı birden yöneten direkt basmakalıp yazan troller neden banlanmıyor birader o zaman?

    allah rızası için insanın aklıyla dalga geçmeyin. ekrem veya diğeri, bir kural varsa herkese işletin, yok işletmiyorsanız, böyle saçma açıklamalar yapmayın, ölü taklidi yapın

  • death metal
    "sabah uyandım annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. mutluyum huzurluyum... "

    doom metal
    "sabah düşümde annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. bu yuzden bunalımdayım"

    gothic metal
    "sabah uyandim ne göreyim annem dogranmış, babam dogranmış, bakkala gittim o da dogranmış bu yuzden şüpheliyim karamsarım.."

    black metal
    "sabah uyanamadım. hala uyuyorum umarım annem, babam, bakkal doğranmıştır.
    bu yuzden zevk alırım "

    heavy metal
    "sabah uyandım annemi babamı bakkalı kesmişler... kimin umrunda ben maiden dinleyip biramı içerim...uyku mu? salla, annem mi? amaan, babam mi? hic sevmezdim. bakkal mi? dukkanini da soymuşlarmi. "

    power metal
    "uyanmaz olaydim, annemi dogramislar, babami dogramislar, tavernayi dagitmislar, bu yuzden kını kılıcı alıp öç almaya gideyim... "

    grindcore
    "beorghborghbeeeeorghorghoerherrbog boggrehoooorroooo. bu yuzden boooorghooogr "

    progressive metal:
    "sabah uyandım annem ağlıyo, babam aldatmış. bakkala gittim meğer gerçek babammış. akşam uyandım hepsi rüyaymış, ama artık daha olgunum "

  • izmir denince "aaa boyoz yiyeceksin" diyenle, urfa denince "aaa kebap yiyeceksin" diyenle, portakal denince de "aaa vaşinton hocam" diyen aynı adam. dünyanın en aklına ilk geleni söyleyen insanı. yani tırtın allahı. öeeh. viskiye kola da katar bu. pfff .ss

  • bana ilk tanışdığımız günlerde bunu söyleyen kişiyle 5 yıl kadar ilişki yaşadım, sonrasında evlendim, evlendikten 3.5 yıl sonra boşandım. kendisinin çeşitli beyanlarından aşağıya parçalar bırakıyorum;

    "senin en kötü özelliğin kanaatkarlığın"

    "hiç hırsın yok"

    "bir şirkete bağlandın mı, oradan devam ediyorsun, isteğin yok vizyonun yok.

    "kendini sürekli eziyorsun, aşırı alçak gönüllüsün, kendini göstermiyorsun"

    vs.

    bugün gündelik hayatın bir çok konusunda ters düşer durumdayız. 6.5 yaşında bir oğlum var. velayeti annesinde.

    hakkımda bugün itibariyle söylediği olumlu tek şey şu sayılır: "sen çok iyi bir babasın"

    sonuç olarak: "babalık" vasfı, babalık vasfıdır. başka kulvarlarda size yardımcı olmayabilir. haberiniz olsun.

  • linç etmeye geldim. sonra içeriği okudum. uzaklara bakarak gülümsüyorum. seni o kadar iyi anlıyorum ki yazar kardeşim, tek kelime etmiyorum formatla ilgili.

    sevgili modlardan talebim, yazar olmak çok da önemli bir şey değilmiş zaten sizin patron öyle dedi, lanetlemeyin yazar arkadaşı.

  • misal, 10-15 yıl önce öyle olsaydı ben üniversite okuyamayacaktım.
    çünkü maddi imkanım yoktu.
    kredi mi?.. üç kuruş öğrenim kredisi bile vermemişlerdi o zaman.

    sonuçta, üniversitede okuyamayacaktım.
    şu anda yaptığım mesleği yapamayacaktım.
    tanıdığım benim gibi onlarca arkadaşım gibi...
    çok muhtemeldir ki, çocuğuma da üniversitede okuma şansını, yani parayı sağlayamayacaktım.
    işçi çocuğuydum.
    işçi olarak kalacaktım.
    çocuğum da öyle kalacaktı..

    ama aldığım her nefes için vergi ödemeye devam edecektim.
    peki her bir boku devletten parayla satın alabileceksem, ben neden bu kadar çok vergi ödüyorum anasını satayım? bir tek polisin copu mu bedava kamu hizmeti olacak bu ülkede?

  • %10 ihtimalle lakers'ın şampiyonluğu ile sonuçlanacak playofflardır.

    aslında bu başlığa lakers - warriors değerlendirmesi yapmak için geldim.
    sezon genelinde ve son iki ayda en çok izlediğim takımlar bunlardı. bir lal taraftarı olarak çok daha fazla lakers'ı izlediğimi ve muhtemelen yanlı yorum yaptığımı da ekleyeyim peşin peşin.

    neden %10?
    çünkü göz kararı + çok düz bir matematik hesabıyla lakers'ın bu turdaki şansını %60, geçerse batı finalindeki şansını %30, onu da geçerse finallerdeki şansını %55 olarak görüyorum.

    lakers normal sezonun son dönemlerinde galibiyet sayısı, defansif reyting v.b. istatistiklerde ligin en iyileri arasındaydı. ancak bunlara çok da itibar etmemek gerektiğini düşünüyorum. nitekim lakers normal sezonun ilk 50 küsur maçında tüm kredisini tükettiği için, ligin son 25-30 maçında playoff aciliyeti ile oynamıştı. üstelik özellikle son maçlarda çoğu rakibi ikinci ve üçüncü beşlerle karşılarına çıkmıştı. öte yandan normal sezonun sonunda üst düzey takımların çoğu sıralamadaki yerlerini belirlemiş rölantide takılıyorlardı. tabii lakers'ın da her maç tam kadro olmadığını, uzun süre lebronsuz, ondan önce davis'siz arada reaves ve diğer kimi oyunculardan mahrum kaldığını da hatırlatalım.

    yine de istatistiklerden ve sayılardan bağımsız olarak lakers takımında gördüğüm, takas döneminden sonra çok daha dengeli ve rollerin oturduğu bir takım olduklarıydı. fiziksel olarak kuvvetli, tam odaklandıklarında ligin en iyi 3-4 savunma takımından birisi olduklarını söyleyebiliriz. bununla beraber işin hücum tarafında bir lebron takımına göre fazlasıyla dağınık, savruk ve istikrarsız takılıyorlar. dış şut yeteneği bakımından ise ligin kötülerinden olup playofftaki mevcut ve olası rakiplerinden fersah fersah gerideler. bu argümanı çürütmek için lütfen istatistiklerle karşıma gelmeyin, rakipler lakers karşısında içeri gömülürken (lakers'a daha rahat ve boş üçlük fırsatı verirken), curry ve diğer warriors şutörlerinin üstünde müthiş bir baskı kuruyorlar. bu biraz sizin güçlü yanlarınız ve rakiplerin size nasıl yaklaştığı ile ilgili.

    gelelim lakers - warriors eşleşmesine:

    her ne kadar basın bu eşleşmeyi lebron vs. curry şeklinde pazarlıyor olsa da aslında seriyi kazandıracak veya kaybettirecek oyuncular bence her iki takım için de beşinci, altıncı ve yedinci oyuncular olacaktır.

    ama öncesinde genel oyun planlarını ve yıldızları değerlendirelim:
    warriors hücumu screenler, handofflar ile kanatlar ve potaaltına yapılan topsuz koşular ve bu süreçte hızlı top dolaştırıp boş şutu bulmak üzerine kurulu. lakers'ın bu seride iyi savunma yapması yetmez çok iyi savunma yapmalı. bu noktada lakers'ın en büyük problemi bazen ruhsuzluğu ve konstantrasyon eksikliği bazen de saçma beşlerin (coach: darvin ham) parkede bulunması olabiliyor. yine de genel toplamda lakers'ın bu seriye final muamelesi yapmasını ve hedef maçlarda çok daha ateşli savunma yapmasını bekliyorum.

    lakers'ın warriors'a karşı en büyük üstünlüğü ise fiziksel kuvveti olacaktır. bubble'daki gibi biraz rakibi döve döve potaya giderek, biraz da savunmadaki aşil topuğuna saldırarak (curry, poole) avantaj yakalamaya ihtiyacı var.

    her iki takım için de top kayıpları bazen ciddi problem hâline dönüşebiliyor. burada topun kıymetini bilmek, hızlı oynayacam derken saçmalamamak önemli (bkz: festina lente)

    diğer bir konu reboundların kıymeti,
    burada lakers'ı biraz daha avantajlı görüyorum. memphis serisinin kazandıkları maçlarında davis başta olmak üzere pota altında oldukça dominantlardı (kaybettikleri maçlarda ise üzerlerinde ölü toprağı vardı nitekim)

    top kaybı ve hücum reboundları diferansı hem toplam şut kullanma (possession) sayısını hem de kolay basket bulma (top kaybı => geçiş hücumu, hücum reboundu => tip sayısı) olasılığını arttıracaktır.

    yıldız faktörü:
    serinin en önemli oyuncusu bence anthony davis olacaktır. çünkü hem savunmada hem de hücumda seriyi domine edebilecek yapıya ve eşleşme avantajına sahip.
    warriors için stephen curry'nin üstün hücum performansı zaten olmazsa olmazlardan. bir de her iki takım için de şöyle bir gerçek var ki, lakers davis'siz, warriors curry'siz oynayınca şampiyonluk takımından lotarya seviyesine düşüyorlar. lakers için wenyen gabriel'in 10 dakika idare edebilmesi veya warriors için poole'un curry kenardayken yüzdeli skor üretebilmesi hayat öpücüğü olacaktır.

    draymond green iki açıdan kilit oyuncu olabilir: 1) savunmada lebron veya davis üzerine mi verecekler (ve nasıl bir etkisi olacak) veya vanderbilt ile eşleştirip yardım savunmacısı mı yapacaklar. 2) vando'ya benzer şekilde warriors hücumunda riske edilen oyuncu olacağı için, ne kadar cezalandırabilecek.

    lebron maçlara ne kadar ve ne zaman ağırlık koyacak?

    klay, wiggins ve d'angelo gibi isimlerin şut performansı çok dalgalı olabiliyor. 2/11 veya 7/10 arasında büyük bir fark olacak.

    yukarıda saydığım pek çok alt başlıkta ibre biraz lakers'tan yana olsa da üçlük yüzdesinde warriors'ın hatrı sayılır oranda altında kalacağını düşündüğüm için iş dönüp dolaşıp x-faktörlere kalacaktır.

    warriors'ta looney kings karşısındaki rebound dominasyonunu tekrarlayabilir mi? sanmıyorum açıkçası. poole ise belki bir veya iki maç takımına maç kazandıran bir skor patlaması yaşatabilir ancak seriyi kazanmaları için kings serisinden çok daha iyisini ortaya koymalı.

    lakers'ta reaves, hachimura, vanderbilt, schröder hatta biraz zorlarsak troy brown, beasley ve lonnie walker gibi isimler herhangi bir maçta kinder sürpriz yumurta performansı verebiliyorlar. warriors'ta ise divincenzo ve özellikle savunmada payton jr. x-factor potansiyeli taşıyor.

    biraz fazla dağınık yazdım farkındayım.
    toparlarsak,
    - bence lakers biraz daha ağır basıyor ancak ekmeğini taştan çıkaracak taraf onlar. maç içinde 48 dakika mücadele etmeli. 2-3 dakika bile gevşerlerse warriors'ın hiç acıması olmaz.
    - warriors'ın maç kazanması için tempolu, akıcı ve yüzdeli hücuma ihtiyacı var. lakers'ın curry'yi savunması hiç kolay değil, o zaten çok rahat 25-30 + atacaktır. ancak warriors'ın kazanması için klay, wiggins, poole ve draymond green'den sezon ortalamalarının en azından altında kalmayan bir skor desteği gelmeli.
    - lakers'ın da benchten çıkacak en az bir kahramana her maçta ihtiyacı olacak.
    - top kayıplarını azaltan, hücum reboundlarını çoğaltan takım maçı kazanma şansını arttırır.

    son olarak:
    - her şeyin başı sağlık. lütfen sakatlık problemiyle konuşmadığımız bir basketbol şöleni olsun (bkz: dinimiz amin)

    ---

    (diğer eşleşmelere yorum veya tahmin yazmak istemiyorum, nasıl olsa tutmuyor :p)

  • gün be gün inancımı yitirdiğim ber şey. belki ben yozlaşıyorum. hani derler ya özünde iyi bir insan ama çevresi kötü. belki de öyle bir şey ama bolan inancımın yittiğini gün be gün hissediyorum. öyle bir şey galiba benim için gerçek aşk. yaşanılanlar, bir erkeğin bittiği anlardan birisini yaşamak...

    vapura biniyorum. kendine yakınlaşabildiğin muazzam bir yer vapur. ama yalnız bineceksin, açığa çıkacaksın, denizi izleyeceksin. kendini göreceksin suda, kendini dinleyeceksin. öyle bir yer. kapılar açılınca hücüm ediyorum ben de, üstte iyi ber yer kapmak için. ama önümde iki çift var, tin tin tin yürüyorlar, yerde vermiyorlar.

    "hadi yürüsenize, kapcaklar kenarları" diye düşünüyorum, sinirleniyorum. zaten ben olur olmaz hemen sinirlenirim. ama bunlar halen tin tin tin yürüyorlar, yer de vermiyorlar. en sonunda yandan ufak bir aralıktan solluyorum onları, sinirimi de belli etmek için elimi yana doğru açıyorum, görsünler diye. görüyorlar belki de ama tepki vermiyorlar. hemen geçiyorum kapıdan dış kısma ve vapurun gidiş istikametinde bir kenar buluyorum ve oturuyorum. güneş gözlüklerimi takıyorum. güzel güzel manzaranın keyfini çıkarıyorum.

    az önce önümde tin tin tin yürüyen çift de geliyor karşıma oturuyor. "tersine oturdular, zevki çıkmaz ki öyle vapurun" diye düşünüyorum. yan yana oturuylar, bir birlerine iyice yanaşıyorlar.

    garson arsızı geliyor "çay, kola, fanta, gazoz" diye bağırıyor. kız susamış belli "bir tane su alsana" diyor çocuğa. çocuk hemen garsona dönmeden "bir su" diye bağırıyor. eliyle de koltuğa vurarak. anlam veremiyorum yaptığına. sonra su geliyor.

    çocukla kız elele tutuşuyorlar. ben onları izliyorum, ama gözümde güneş gözlüğü var, nasıl olsa görmezler diye düşünüyorum. kız sürekli yere bakıyor, gözleri de sürekli bir oraya bir buraya gidiyor. çocuk da sürekli çok yakından kıza bakmaya çalışıyor. bir şeyler söylüyor. onun da gözleri kıpır kıpır, bir oraya bir buraya gidiyor.

    sonra kucağındaki çantaya bakıyorum. gesf yazıyor. gesf. görme engelliler spor federasyonu. görmüyorlarmış birbirlerini. manzarayı da görmüyorlarmış. benim onları izlediğimi de zaten gözlük takmasam bile görmeyeceklermiş meğersem. gesf.

    kız bir mutlu bir mutlu. çocuk sürekli bir şeyler söylüyor kız sürekli gülüyor, sonra kız bir şeyler söylüyor, ikisi de çocuk gibi gülüyorlar. o kadar mutlular ki. birbirlerinin ellerinden tutuyorlar sıkı sıkı. çocuk kızın saçlarını okşuyor, bilmiyor belki de hangi renk olduğunu ama o kadar seviyor ki onu.

    kız o kadar mutlu ki, gülüşü beni bile ısıtıyor. bu sevgi diyorum kendi kendime, aşk bu. birbirlerini görmeden seven iki insan. birbirlerine bağlanmış iki insan.

    bir birlerinin gözünün içine bakamıyorlar. gözlerim doluyor azicik ama eminin ki birbirlerini herkesten daha iyi görüyorlar. ruhlarıyla görüyorlar birbirlerini. sevginin bir şey ifade etmediği, aşkın basit bir et parçasına dönüştüğü, kötülüklerle çepeçevre bir dünyada birbirlerinin içindeki o güzelliği görebilip aşık oluyorlar birbirlerine. ne yüce bir şey. gerçek aşk bu işte.

    farkettim de ben o çocuk kadar içten gülmemişim şimdiye kadar, kahkaha atmışım bol bol ama sevgiyle gülmemişim. ama gerçek aşk o kadar uzakta ki...

  • bir kere işin edebi boyutunu fazla düşünerek kendinizi yormayın, sinemasal anlatımlara ve yer yer klişelere dadanın. ama bu sırada "abi film gibi yazıyor" geyiğine kulak asmayın, aslında "dizi" gibi yazmanız gerekir. her bölümü bir dizi episodu gibi ele alın. dialog üzerine kurulu "hikaye çözümlemeleri" ile bölüm sonunda okuyucuyu sanki bir lost episodunun sonuymuş edasıyla diğer bölüme uğurlayın. ilan edilen hadisenin büyüklüğüne göre bir sonraki bölümde kalınan yerden devam edin ya da ilan edilecek diğer bir unsur barındıran başka bir sahneyi ele alın. hadisenin önemi arttıkça bir sonraki bölümde devam edilme olasılığı, tansiyon yaratılmasına dayalı olarak azalır.

    -sanırım bu noktada tek yapabileceğimiz christopher'la ilk bağlantıya geçen kişiler olmayı ummak.
    -üzgünüm bayan fletcher... ama christopher 3 saat önce idam edildi.

    bu noktaya gelindiğinde unutmayın ki bayan fletcher'la konuşan adam kadına anlamsız bir şekilde boş ümitler aşılamış onu "christopher'la ilk bağlantıya geçen kişi olmayı umalım" lafını sarfetmeye yönlendirmiş, christopher'ın hapiste olduğundan, idam edilme potansiyeli taşıdığından falan bahsetmeye zerre tenezzül etmemiş adeta bölüm boyunca "çocuğu koyma" ortamını yaratmaya çalışmıştır. tabi bayan fletcher'da bu şahsiyetsizliğe bu gerçek hayatta bıyık altından gülmeye tekabül edecek ana dair en ufak bir rahatsızlık gelişmez, "yahu neden en baştan demedin, iki saattir konuşuyoruz" gibi bir çıkış katiyen yaşanmaz. "böyle figürler gerçek değildir, ancak filmlerde olabilir" dendiğindeyse zaten yazımın genel karakteristiğini onaylamış oluyoruz.

    pierrot'nun kafasında tek bir soru işareti kalmıştı: "eğer tüm şüpheliler yakalandıysa çavuşun birimleri geri çağırmamasının sebebi ne olabilirdi?". cevabı öğrenmesi fazla uzun sürmedi.
    "bunu söylemek benim için çok kolay olmayacak jean...". çavuşun yüzündeki teslim olmuşluk pierrot için hiç de tanıdık değildi.
    "... ama 4 dakika önce hepimizin buradan ayrılmış olması gerekirdi.".