hesabın var mı? giriş yap

  • sahil sekoyası (sequoia sempervirens). devasa yapılı bir ağaç, kızıl servi (american redwood) olarak ta bilinir. bir zamanlar (tarihöncesi) dünyada büyük ölçüde yaygın bir ağaç iken şimdi yalnız abd'nin kaliforniya eyaletinde doğal olarak yetişir. 1940'lı yıllarda çin'de de yetişen bir sekoya cinsi bulunmuştur. ülkemizde yetişmiş bireyleri bulunmaktadır ancak anavatanındaki kadar boylanmaz. gövdesi kızıl renkte, yaprakları çift sıra şeklindedir ve porsuk ağacına benzer. kozalakları küçüktür ve dalların ucunda bulunur.

    dünyanın kayda geçmiş en uzun gövdeli ağacı bu ağaçtır, 1000 yıldan fazla yaşayabilir. dünyanın en büyük (ağırlık yada hacim olarak) ağacı için (bkz: mamut ağacı)

  • oradan buradan bilgi toplayan bir youtuber, evet olması gereken de bu zaten. dünya üzerindeki hemen her şey bir klavye kadar yakın. burada asıl takdir edilmesi gereken veya tartışılması gereken nokta sunumu ve kalitesi olmalıdır. sene 2019, hala daha burada wikipedia ve google diye ağlayanlarla dolu. sevmiyorsan izleme kardeşim bu kadar basit. adam her içeriğini kendisi sıfırdan mı yaratacak, ya da modern matematiği, nükleer fiziği baştan mı ele alacak?

  • üst edit: ve evet beklenen son, başlık sahibi pılını pırtını toplayıp kaçmış, nevus isimli yazar arkadaşımız ssleri almış, buradan başlığı inceleyebilirsiniz
    buyrun

    anayasal bir hak konusunda inanılmaz mağduriyet kasmışsın, adam ölse niye ameliyat için gün veriyor ölmeseymiş mi diyeceksin.

    bu durumda haber vermesi gereken sistem olmalı, doktor defterine bakıp (nisana kadar doluysa 3 defter lazım) tek tek arayamaz, ama maalesef takibini yapacak ekipman ve donanım eksik, keşke böyle yürüse işler.

    ayrıca şu "para için geçmiş" ibarendeki saldırgan tavrın saçmalamanı daha bir güzel desteklemiş, sen ne için çalışıyorsun arkadaşım, varsa babanın hayrına çalışma isteğin, buyur sen çalış. devlet hastanelerindeki ağır çalışma koşulları ve karşılıksız alınan riskler doktorları bıktırdı. insan olarak türkiye cumhuriyeti vatandaşına istifa hakkı vermiş, o da kullanmış. sen küstün diye düzelmez bu sistem, isyanı biraz da o yöne etmelisin.

    edit: başlık sahibi ile dahi düzeyli tartışabildiğimiz konuda bir yazardan öyle mesajlar aldım ki, yok efendim dövmek gerekliymiş vs, yeminle eğitimle dahi çözülemeyecek noktada insanlığını kaybetmiş kimselerin böyle rahatça aramızda dolanabilmesi reva mıdır. yazık, gerçekten çok yazık. inşallah herkes gider diyeceğim de, fakire fukaraya olan oluyor. insanı insan olduğu için sevmediğiniz sürece bir bok olmaz sizden.

    bir edit daha: biri demiş ki hastalarını bitirmek zorunda, bak güzel kardeşim, ameliyat için aylar sonrasına sıra verilmesini problem etmeyip sistem yükünü insana yıkamazsın. sorun da burada zaten. o hastaları bitirsin diyelim, e yeni gelen hastaları almazsa yine mağdur olacak olan hastalar. aldı diyelim, yine kısır döngü, istifa edemeyecek hiçbir şekilde. atıyorum doktor gitti, sistemin hızlı bir şekilde yerine görevlendirme, atama vb şekillerle sistemin devamlılığını sağlayacak kimseleri ataması gerekir. ama diyoruz kaç aydır, görevlendirecek, atayacak doktor da istifa etti. çarkı yukarıdan bastırarak döndüremezsin, çürümeye mahkum bu sistem.

  • iran yine şaşırtmıyor.

    sonuçta sivil uçak ile savaş uçağını ayırt edemeyen gerizekalılar topluluğudur.

  • bütün bu yapılanlar türkiye'deki eğitim sistemini berbat hale getirmek ve kaliteyi iyice düşürmek içindir. eve ödev verilmeyecek dediler bizim velilerimiz ise çok sevindi ama yapılan tembelliğe alıştırmak ve çocuğun evde eline kitap almasını engellemekti. tekli eğitime geçiriyorlar ki sınıflar kalabalık olsun çünkü onlar da biliyor elli kişilik sınıflarda eğitim filan asla olmaz. çiftli eğitim yapıyoruz sınıfım kırk bir kişi. vakıflar ve sendikalar eğitimin göbeğine alındı ki ideolojilerini rahatlıkla aşılayabilsinler. erken yaşta çocukları okula başlattılar amaç oyun oynama çağındaki çocuğu elli kişinin olduğu dört duvar arasında zorla tutmak böylece çocuk hayatı boyunca okuldan nefret etsin. sürekli yazı sistemini değiştirip dur kafaları karışsın, bilime, sanata, kültüre harcayacağın zamanı yirmi dokuz harfi bir el yazısı bir düz yazı şeklinde yazdırmakla uğraş. ders saatlerini kısalt fakat teneffüs sürelerini uzat ne kadar boş gezerlerse o kadar iyi. matematik, fen, türkçe derslerini olabildiğince azalt, eve ödev vermek de yok zaten bunun yanında ver verebildiğin kadar din derslerini ki ülkede zihni pırıl pırıl, araştıran, soran, sorgulayan, kolay kandırılmayan, ilkeli çocuklar yetişmesin. en son tatil sürelerini iki hafta daha eklediler. bol bol tatil yaptır eve ödev de verme. sonra her sene bir sınav sistemini değiştir, dur. sonra al sana tam istedikleri gibi bir gençlik!!!

  • tokyo'ya yakin bir yerde bir engelliler bakim merkezine saldiri sonucunda gerceklesmis hadise.
    japon kyodo haber ajansina gore bu bilgiler var. detaylari yakinda cikar ortaya.

    edit: sanki ben japonca biliyormuscasina yazdim, degil mi?
    aklima aziz nesin'in bir hikayesi geldi. yazmaya hevesim olsaydi uzun uzun yazardim ama ozet geceyim. dur bakalim ne kadar anlatabilecegim cunku hikayeyi lise doneminde okumustum. o hikayesine aziz nesin soyle basliyordu "fransizca'dan turkceye cevirdigim kitaplari cagaloglu'nda yayinevine teslim ettim ve eve dogru geri donuyordum ki beyazit'ta onumde yuruyusunden, salinimdan ve ruzgarda savrulan atkisindan fransiz oldugu tahmin edilen bir kadin yuruyordu" sonra bir yerde bu kadin bir adres sormus ve etraftakilerin diyaloglarini uzun uzun anlatiyor aziz nesin ama cok hos anlatiyor. ilk olarak soru sordugu adam hic birsey diyemiyor ama yardim da etmek istiyor. gitgide kadinin etrafinda kalabalik toplaniyor ama kimse yardim edemiyor. kadin anlatmaya calisiyor. kadinin fransiz oldugunu anliyorlar ama etraftakilerin fransizcasi da yok. aziz nesin de iclerinde ve olan biten herseyi susarak izliyor. bir ara uc tane liselinin kendi aralarinda konusurken birisinin digerine "hadi konussana oglum, okulda fransizcadan 10 uzerinden 9 almistin, konus lan. anlat" diyor. oburu de "ben konusamiyorum ki oglum, ben okuldakileri biliyorum, konusma farkli" falan diyor. yani diyaloglar diyaloglar. neyse ilerleyen kisimlarda sorun cozuluyor ve aziz nesin soyle bitiriyor oykusunu "simdi siz diyeceksiniz ki maden fransizcadan turkceye kitap ceviriyorsun da niye orada kadina yardim etmedin. cevap vereyim, ben fransizca bilmiyorum ki. o kitaplarin ismini yayin evinden aliyorum sonra gidip arapcalarini sahaflardan satin aliyorum. arapcadan turkceye ceviriyorum ve yayinevine gidip fransizcadan turkceye cevirmis gibi parami aliyorum"

    ben de yukarda ilk yazdigim iki cumleyi japon haber ajansindan almiscasina bbc'den arakladim.

  • ilginç bir hikayesi var. kitaplaştırılan, belgeseli ve filmi çekilen bir hayat örgüsü. güneydoğu afrika'daki ülkesi malawi'de, kasabasına elektrik getirmek için bilimi kullandığında sadece 14 yaşında olan bir çocuktan söz ediyoruz. hem kendi ailesinin, hem de komşularının kaderini değiştiren bir çocuk. kamkwamba'yı bu kadar özel yapan şey ise her şeyi kendi başına yapmadı, köydeki herkesin ona karşı olmasına rağmen hatta annesinin bile onun çılgın olduğunu düşünmesine rağmen vazgeçmedi.

    kamkwamba 5 ağustos 1987'de malawi'de dünyaya açıyor gözlerini. yedi kardeş, anne ve babası wimbe isimli bir köyde yaşıyorlar. babası bir mısır çiftçisi. 2001'de ilkokulu bitirdikten sonra malawi'de büyük bir kıtlık yaşanıyor. o yıl düzensiz yağmurlar neticesinde mısır yerel halkı doyurabilecek kadar çok yetişmiyor ve o sene 500-1000 kişi arasında kişi açlıktan hayata gözlerini yumuyor.
    kamkwamba'nın ailesi de bu açlıktan etkilenenler arasındaydı. mısır mahsulü yeteri kadar yetişmemiş ve günde sadece bir öğün yemek yiyerek hayatta kalmaya çalışılan bir hayat mücadelesi. kamkwamba o günleri "neredeyse yok olacaktık" diyerek hatırlıyor. baba kamkwamba'nın satacak mısırı olmadığı için, okul masraflarını karşılayamıyor ve okuldan ayrılmak zorunda kalıyor william.

    tüm bu yaşananlar onu yıldırmak yerine kamçılıyor aslında. bir kütüphane buluyor ve bilim kitaplarına merak salıyor. "enerjiyi kullanmak" adlı bir kitabı eline almasıyla her şey değişiyor. bu kitapta rüzgar enerjisi ile elektrik üreten dinamo adında bir cihazdan söz ediliyor. kamkwamba'ların evinde elektrik yok tabi. yağ lambası yakarak aydınlanıyorlar ve bunun maliyeti aşırı fazla geliyordu. bu sebepten elektrik üretmek için bir yel değirmeni kurmaya karar veriyor. her ne kadar ingilizcesi zayıf olsa da yel değirmeninin parçalarının isimlerini öğreniyor.
    yel değirmeni inşa etmek için gerekli parçaları bulmak kolay değildi, bu yüzden kamkwamba'nın kaynakları çok iyi kullanması gerekiyordu. aradığı şeyleri bir hurdalıkta buluyor. bunlar ise şöyle:
    kırık bir bisiklet, bir traktör motorunun pervanesi, eski borular ve hareket enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bir dinamo.

    kamkwamba birçok deneme yanılmadan sonra bir lamba için yeterli miktarda elektrik üretebilecek beş metrelik bir yeldeğirmeni kurmayı başardı. akabinde yeldeğirmenini büyütmüş ve bir evi aydınlatacak kadar enerji elde etmeyi başardı. cesaretlenen mamkwamba, üçüncü bir değirmen kurdu ve su pompasını çalıştırabilecek kadar çok enerji üretmeyi başardı. bu pompa köye hayat getirecekti adeta. kurak tarlalar sulanabilecek ve daha çok ürün yetiştirilebilecekti.

    kamkwamba'nın başarısı kısa zaman içerisinde çevre köylerde de duyuldu. malawi'deki gazetelerde hakkında haber çıktı ve daha sonra ünü tüm dünyaya yayıldı. abd'de bir üniversiteden davet aldı ve 2009'da rüzgarı dizginleyen çocuk isimli kitabı yazıyor. 2019'da hayatını anlatan bir film yapıldı. güncel olarak dünyanın dört bir yanında temiz su, güneş enerjisi ve aydınlatma projeleri üzerinde çalışıyor. cümlelerini ise, ne olursa olsun, pes etmeyin diye bitiriyor kamkwamba.

  • 4 ay önce set çalışanlarına aşı hakkı tanınmalı biz sürekli dışardayız diye ağlıyordu, dün covid şüphesiyle hastaneye gitmiş story atmış diyor ki 'negatif çıkayım hemen aşı olacağım vakitsizlikten olamadım.' tatillerden sıra gelmedi yan etkisinden tırstım demiyor da.

    bu kadını daha kimse bilmezken ve sosyal medyada yeni yeni aktifken çok severdim, sonra her şeyi şov her şeyi reklam oldu.

  • tutuklanması ambülansları tarayıp doktorları öldüren örgütün sempatizanlarının zoruna gitmiş doktordur. devlet hastanesinde çalışan ve işi bu olan bir doktor kalkıp pkklıların inlerine gidip onları tedavi ediyorsa o örgüte üye olduğundan bunu yapıyordur. hipokrat yemini hastane de yardımını bekleyen hastalar varken onları bırak da, teröristlere yardım ve yataklık et hatta belki bizzat teröristlik yap diyor da bizim mi haberimiz yok.