hesabın var mı? giriş yap

  • aşırı duygusal bir toplum olduğumuz için mutlaka birinden birini tutup fanatiklik içinde, bir insanı melek; diğerini ise şeytan yapabiliyoruz. bir taraf mutlak kötü, bir taraf mutlak iyi oluyor. ortası yok.

    bu bağlamda, ben o sahnede tartışmaya konu olan her iki ismin de yanlış hareket sergilediğini ve haksız olduğunu düşünüyorum. fakat ilk yanlışı kim yapmış/başlatmış derseniz, kesinlikle ödülü alan (daha doğrusu 'almayan' mı demeliydim?) kadın oyuncu başlatmış.

    sahneye adım atıldığında, orada bulunan sahne sunucularına selam dahi vermeden arkanı dönüp konuşma yapamazsın. bu çok büyük bir görgüsüzlük ve saygısızlık. sahneye çıkarsın, sunucuların elini sıkıp selam ve teşekkür edersin, ayaküstü bir iki diyalog orada gerçekleşir, ondan sonra mikrofonu alıp topluluğa hitap etmeye başlarsın. heyecan, acemilik vs diyenler olmuş da, çocuk değilsin ki arkadaş nasıl bi acemilik bu böyle?

    bak bir örnek: https://youtu.be/ghuvu_wisig
    kadın sahneye çıkar çıkmaz sahne sunucusunu öpüyor, teşekkür ediyor, ödülü alıyor ve akabinde konuşmaya başlıyor. medeniyet neydi? medeniyet görgü idi.

    tamer'e gelince, yukarıda izah ettiğim durumdan dolayı ilerleyen dakikalarda aşırı rahatsız hissettiği o andaki tavır, hareket ve jestlerinden aşikar oluyor. ancak sormadan edemiyorum, önündeki kadın büyük bir kabalık yapmış ama sen arkaplanda olmana rağmen yaptığın hareketler ve mimiklerle nasıl onun önüne geçmeyi başarıyorsun? sessiz kal, hatta bence hiçbir duygu durumunu belli edecek ifadede bulunma, o anı takmıyormuş gibi davranıp ödülü öylece ver ve bitsin gitsin. sessiz kalmak ve donuk olmak bazen çok şey ifade eder, anlayana. tamer'in yapması gereken şey buydu, şahsi görüşüm. arkaplanda şekilden şekile girmenin manası yok.

    son olarak, kendisi üzerinden "çocuklar duymasın" goygoyu yapıp tamer'i küçük görmeye çalışanlar dikkat etsin, kendisinin büyüklüğü altında ezilmesin. tamer karadağlı bu ülkede kendini yetiştirmiş, donanımı ve kültürü yüksek ender isimlerden biridir. biraz hayatını araştıranlar bilir ne demek istediğimi. tamer'in ağırlığını herkes kaldıramaz. dalga geçerken ona göre geçin.

  • baştan söyleyeyim yaptığı yanlış değildir. herkesin hesabı kendine.

    bana garip gelen, durumun bu hale gelmiş olması ve toleransların sıfırlanması durumunu gözlememdir.

    sabah kahvaltı yapmak için fırından ekmek almış dönüyorken, börekçinin önünden geçerken aklıma su böreği düştü.

    börekçiye girip (baya kalabalık ve semtin gözdesi) bir dilim su böreği istedim. dikdörtgen tepsideki dilimlenmiş börekten büyükçe bir dilimi tartıya koydu ve dedi ki;

    börekçi; abi 51.5 lira.
    ben; kardeş 50 vereyim mi? bozuk taşımayayım.
    börekçi; abi 50 kurtarsa dükkan senin.
    ben; çatal, peçete de istemiyorum eve gidicem.
    börekçi; abi vallaha kurtarmaz.
    ben; 50 liralık olsun o zaman.
    börekçi; tamam abi.

    sonrasında, yemin ediyorum kuşa atsan yemeyecek bir parçayı aldı ve tepsiye geri koydu. koyduğu parça muhtemelen tepsi bittiğinde bulaşıkhaneye giderken üstünde kalan parçalardan biri olur. o derece küçük.

    tepside 18 ya da 20 dilim börek var. hemen hemen hepsi aynı ebatta. 20 dilim desek, 50 liradan 1000 tl.

    yine de diyorum. esnaf haklıdır. bana garip gelen tavır, davranış, tolerans ve esnafçılığın geldiği nokta.

    muhtmelen artık esnaf lokantalarında, pilavın üstünü de kuru fasülye ile ıslatmıyorlardır ya da ekstra yazıyorlardır.

  • flört aşamasında herkes kendini belli ediyor aslında ama o duyguların en yoğun olduğu an farkedilmiyor herhalde. örnek veriyorum; illaki bilmem nerede bilmem ne yüzükle evlenme teklif edilecek diye sanki allah’ın emriymiş gibi olmazsa evlilik yürümeyecekmiş gibi tutturan kızla evleniyor adam. düğün günü gelin arabasındaki çiçek yolda uçmuş aynısı bulunup takılmazsa evlenmem diye tutturup o çiçeği taktıran gelin tanıyorum. hala vazgeçme şansı olan damada hayret etmiştim. bunlar hep bu kişilerle bir ömür geçmez işaretleri.
    erkekler için de aynı durum. sevgiliyken iki çift sohbet edemediğin erkek evlenince de aynı erkek. daha sevgiliyken giyimine, arkadaşına karışıp asker arkadaşıyla konuşur gibi kız arkadaşıyla konuşan erkek evlenebiliyor yani düşünün. her şeye karışan erkek sahiplenen erkek gibi görünüyor herhalde.
    sonra evlilik tü kaka oluyor.
    eşimle baktık sohbete, geyiğe doyum olmuyor. birlikte geçirdiğimiz saatler yetmiyor. ben onun sevdiği yemekleri pişiriyorum, o benim sırtımı kaşıyor. sohbet ede ede kilometrelerce yol yürüyüp farketmiyoruz. e ozaman biz evlensek ya dedik. evlenirken de saçma isteklerle birbirimizi üzmedik. her şeyimizi kendimiz halledip kimseyi müdahil etmedik. 10 senedir evliyiz bir kızımız var. doğru kişiyi bulup onun için doğru kişi olduğunuzda bu iş tamam.

  • çok doğru bir tespit. hem uzun boylu hem de kısa boylu kızların yatakta ne kadar aktif olduğunu bizzat görmüş bir kişi olarak onaylıyorum. öğrencilik döneminde iki ev arkadaşımla birlikte süper yeteneksiz olduğumuz için eve gelen kızlar bir arada yatardı, sabah onları uyandırmaya gittiğimde uzun boylu olanlar yattıkları gibi kalkarlar, kısa boylu olanlar dönmüş, dolanmış, üstünü açmış, bütün gece rahat durmamış olduğu belli bir şekilde uyanırlardı.

  • geçen yıl, birkaç öğretmene akıl hocalığı yaptım. harika bir bilgi zenginlikleri ve gerçekten iyi soruları vardı. en iyi 5 tavsiyemi yeni öğretmenler için derleyebileceğimi düşündüm.

    1. telefon numaraları

    cep ya da ev telefonunuzu asla bir ebeveyne vermeyin. aileler size okulun sitesinde yer alan e-mail adreslerinizden ulaşabilir ya da okulu arayarak mesaj bırakıp sizin aramanızı isteyebilir. siz bir profesyonelsiniz ve iş ile ilgili bilgilerinizi kişisel bilgilerinizden ayırmalısınız. ben de hayatımdaki diğer profesyonellerin (doktor, diş hekimi, muhasebeci) ev numaralarını bilmiyorum.

    2. yüksek ses

    sınıfta yangın çıkmadıkça ya da biri ölmedikçe, çocuklara bağırmak uygun bir davranış değildir. onların dikkatini çekmek ya da davranışlarını düzeltmek için farklı yollar bulun. düzeni bozan öğrenci ile bire bir konuşmak, onu tüm sınıfın önünde merkeze alarak konuşmaktan çok daha yararlıdır. fark ettim ki tutarlı bir dikkat çekme işareti, işe yarıyor. ben ondan geri sayıyorum ama öğrencilerim biliyor ki bazen parmaklarımla da geri sayıyorum. bu özellikle sesiniz kısıldıysa çok işe yarıyor. bir dakika, öğretmenler hiç hasta olmazdı, değil mi?

    3. hasta olunan günler

    yeni öğretmenle arasında sınıfın onlar olmadan hayatta kalamayacağına dair genel bir kanı var. bu doğru değil. size söz veriyorum ki öğrencileriniz hayatta kalır ve siz geri döndüğünüzde sizi görmekten heyecan duyacaklar. sınıftan uzak kaldığınızda hazırlanacak birçok iş de birikecek. fakat sizin fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığınız değerlidir ve hasta olduğunuzda öğrencileriniz için “oyun” olmayın.

    4. planlama

    yeni öğretmenler aktivitelerin ne kadar süreceği hakkında yeterli deneyime sahip olmadıkları için genellikle verimli olmayan fazla ya da az plan yapıyor. biz emektar öğretmenler ise anlaşılmaz bir biçimde saate bakmadan zamanı hesaplama yeteneğine sahibiz. bunu geçenlerde bir aile toplantısında yaptım ve insanlar gerçekten geçirdiğimiz zamanı hesaplamadaki şaşmaz tahminim nedeniyle çok şaşırdı. endişelenmeyin, siz de pek yakında zamanı bilme hakkındaki bu anlaşılmaz beceriye ulaşacaksınız. yeni öğretmenler sınıfın zamanı maksimum kapasite ile kullanabilmesini sağlamak için ilk başlarda fazla plan yapmalı. ancak fazla plan yapmak gece 2.00’ye kadar ayakta kalıp daha fazla bilgi aramak anlamına gelmez. bu bir yedek planınız olduğu anlamına gelir. teknoloji her zaman başarısız olabilir, özellikle de değerlendirme yaparken. bunun için birkaç tekrarlama, gözden geçirme faaliyeti –çalışma notları hazırlama, ekstra çalışma sayfaları-, zamanı verimli kullanmaya yardımcı olabilir.

    5. öğrencileri tanımama

    müfredat önemlidir fakat öğrencileriniz sizin onları tanıdığınızı, ilgi alanlarını, tutkularını ve hobilerini önemsediğinini hissederlerse daha verimli bir şekilde öğreneceklerdir. ben her derse, tüm sınıfı kapıda karşılayıp “günaydın, iyi bayramlar, iyi akşamlar” gibi bir selamlama ile başlar ve öyle bitiririm. öğrenciler kitaplarını, kağıtlarını, kalemlerini, giriş kartlarını düzenlerken ben sınıfta dolaşırım ve farklı öğrencilerle konuşmak için dikkatimi çeken ya da onlarla ilgili bir konu bulurum.

    tamam, bir tane daha….

    6. oturma düzeni

    oturma düzeni kişiye göre değildir. siz bir öğretmensiniz ve her öğrencinin mümkün olan en iyi şekilde öğrenme fırsatına sahip olmasını sağlamalısınız. bu, uygun olan her aracı kullanabileceğiniz anlamına geliyor. en güçlü araçlardan biri de oturma düzenidir.

    öğrencilerime “bu uzun süreli bir durum değil. sık sık değişebilecek bir oturma planı. fakat sizin göreviniz bu düzenleme sırasında olabileceğinizin en iyisi olmak” derim.

    kaynak: http://2peasandadog.blogspot.ca/…tored-several.html

    kaynak

  • 50 metreye pas atamıyormuş kendisi. adam kaleye 30-35 metre mesafede topla oynuyor. topla orta sahada buluşsa en uzak adam kendisinden 20 metre uzakta oluyor. ne yapsın topu stadın dışına mı göndersin? tabi türkiyede sabri reyizin ortalarını, defanstan forvete şişirme topları izleyen adamlar herkesten aynısını bekliyor.