hesabın var mı? giriş yap

  • -bizim $irketimiz cesur ve akillica riskler alabilen lider ruhlular sayesinde $u anki seviyesine ula$mi$tir. peki ya siz? risk alabilen bir insan misiniz?
    -evet efendim, ben hep risk alirim
    -bir ornek verebilir misiniz?
    -tabii ki. gecen gun kahvede ihaleyi 9'a aldim ve battim, ama yilmadim, bir sonraki elde 8'e aldim yine battim.

  • ben bu güzellik algısını yıkma olayını, daha doğrusu bu metotla yıkma çabasını asla algılayamıyorum.
    şöyle ki;
    bunlar tipik güzel değil hatta çirkin denerek (sözle denmiyor tabi) bu modelleri kullanarak genel kabul gören güzellik algısının yıkılması hedefleniyor.
    yani bu modellerin tipik güzellik algısına uygun olmadığı vurgulanıyor.
    bu şekilde de standart kabul gören güzellik algısının sınırları vurgulanarak güçlendiriliyor. yani bunlara çirkin, diğerlerine güzel demeye devam edilerek aslında hedeflendiği iddia edilen şeyin tam tersi gerçekleştirilmiş oluyor. bunları "öteki" kılmak, o standart güzele güzel demeye devam ediyor esasen.
    diyin ki efendi efendi biz çirkinlere de 3-5 kuruş kazandırmayı hedefliyoruz, hepimiz kabul edelim *

  • nyc'ye çok yakın bir şehirde yaşayan biri olarak katılmadığım önerme. sınıflı toplumların ne kadar kusuru varsa hepsini içinde taşıyor new york.

    bir tarafta inanılmaz gökdelenler, şıkkıdı şıkkıdı yürüyen -ve yüksek ihtimalle rahatsızlık verecek derecede umursamaz- adamlar ve kadınlar, ihtişamlı gökdelenler ve onların gökyüzünü aydınlatan ışıkları, diğer tarafta sokakta/metroda yaşamak zorunda kalan, yiyecek bulmak için bin takla atanlar. ayrıca şehrin az çeperlerine gittiğinizde yerleşim yerleri de rezil bir hal alır. insanların bin bir zorlukla yaşadıklarını görürsünüz. metrosuna inersiniz, kesif bir sidik kokusuyla yüzleşmek zorunda kalırsınız. bazen de fareler gelir dibinizde dolaşır, göz göze gelirsiniz. alın size dünyanın süper gücü abd ve onun en büyük şehirlerinden biri olan new york.

    ama şehir dendiğinde bunlar nedense akla gelmiyor. şehir dediğin şey o bölgede yaşayan insanların o coğrafyayla etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir hadise değil midir? gökdelenler, şehrin merkezi yerindeki üç beş hoş bina bazı kesimlerce hem sinir olunan ama aynı zamanda tapılan amerikan hegemonyasının zihin dünyamızda işgal ettiği alanla birleşince "new york dünyanın en güzel şehri" dedirtiyor insana rahatça.

    pek öyle değil o iş.

    edit: ayikiza tesekkur ediyorum umarsiz kelimesinin yanlis kullanimiyla alakali olarak beni uyardigi icin. umursamaz olarak duzelttim o kelimeyi.

  • tırnakları kesmek veya düzeltmek için kullanılan bir el aletidir. yapımında genellikle paslanmaz çelik, krom-çinko alaşımı, alüminyum gibi malzemeler kullanılır. pense tipi ve açılı tip tırnak makasları en yaygın kullanılanlardır.

    peki tırnak makası yokken insanlar tırnaklarını nasıl kesiyordu?

    tırnak kesimi ile ilgili bilgiler, yazılı kaynaklarda milattan önce 8. yüzyıla kadar uzanır. o tarihlerde insanlar küçük bir keski yardımıyla tırnak bakımını yapıyordu görsel. roma hicivlerinde, oyunlardaki uzun tırnaklara gönderme yapıldığı söylenir. hicivci horace, bunu çok yapmıştır. ayrıca kleopatra'nın tırnaklarını güzelce kesip kırmızıya boyaması(kına kullanır) da bilinen bir şeydir. biraz yakına gelelim. çin'in ming hanedanlığı döneminde(14. ve 17. yy), tırnaklar statü belirlerdi. örneğin: tırnağınız kısa ise çok fiziksel çaba sarfeden emekçi bir kişi olduğunuza işaret ederdi. fakat burada bahsedilen bütün tırnak kesme işlemleri doğal olarak ilkel aletlerle yapılırdı. bir de yazılı kaynakların olmadığı ve bizim bilmediğimiz çok eski zamanları düşünün?

    tırnak kesme makasının patent çalışmaları ise 1875 yılında başlar. amerikalı valentine fogerty ve birleşik krallık'ta macar mucit david gestetner tarafından patent sunulur. müteakip patentler ise 1876'da william c. edge, 1877'de r.w. stewart, 1878'de john h. hollman tarafından alınır. r.w. stewart'ın cımbıza benzeyen tırnak makası patentindeki çizim şöyledir: görsel

    1881'de eugene heim ve celestin matz modern tırnak makasına benzeyen tasarım için ilk başvuruyu yapar ve patent çizimi şöyledir: görsel

    1885'te george h. coates; chapel s. carter ise önce 1905, daha sonra 1922'de patentini alır. chapel s. carter'ın son patenti: görsel. hatta h.c. cook company'nin carter'ın tırnak makası ile bir reklamı: görsel

    1947'de william e. bassett (we bassett company'nin kurucusu), 19. yüzyıldan beri var olan tasarımı kullanarak yeni patent başvurusunu sunar ve "trim" tırnak makasını geliştirir. günümüzde kullanılan modern tırnak makasına en çok benzeyen tasarımdır. törpüsü, bıçağı vs. hepsi mevcuttur. görsel

    bundan sonra daha fonksiyonel tırnak makasları için başvurular yapılmış ve patentleri alınmıştır. bahsettiğim gibi şu an kullanılmakta olan tırnak makaslarına teknik olarak en yakın ilk çalışma, william e. bassett'e ait 1947 yılında sunulan tasarımdır. tabii ki şimdiki tırnak makaslarının malzemesi ve estetik görünümü doğal olarak o günün şartlarında üretilen tırnak makaslarından daha iyi ve fonksiyonları da daha fazla. bakalım ileriki yıllarda nasıl olacak?

    kaynaklar: en.wikipedia, scienceabc, patents.google web siteleri; ernie smith'in konu ile ilgili makalesi, virginia smith'in clean kitabı.

  • tam 1 senedir hastanelerde doğru dürüst kendime ortopedi anneme ise kardiyoloji randevusu bulamıyorum. tam 1 senedir! neden biliyor musunuz? sağlık sisteminin yavaşlaması yüzünden.

    ister aşı ol ister olma. sokaklardan ekmek toplayan insanların olduğu bir ülkede gerçekten insanların aşı vs olup olmaması umurlarında mı sanıyorsun? aşı olmazsan ne mi olur? sağlık sistemi çökmeye başlar. yarı kapasitede hizmet veren doktorlar, covid birimlerine kaydırılmış sağlıkçılar derken kimse normal sağlık hizmetini alamaz olur. bir de sinirle yazmış; "huaaa size ne kardeşim aşı olayım olmayayım huaaa".

    şubat 2020 tarihinde birleşmiş milletler ülkelere covid salgınına karşı sağlık sistemlerinin koruyacak önlemler almalarını önerdi. daha virüs türkiye'de yokken. ilk günden beri aşının da maskenin de yasakların da tek amacı sağlık sistemini ayakta tutmaktı. bir rapor vardı 2016'ya ait sanırım. hemen bugün ülkede ki tüm hastaneler hizmet vermeyi durdursa günlük ortalama 13bin insanın ölme ihtimali üzerine senaryolar vardı.

    vazgeçin artık şu aptalca "aşı olsam da hastalık bulaşacak hüüü" zırvasından. aşı zaten ağzınızı yüzünüzü yok eden bişey değil. adam daha aşı olunca virüsü kapsa dahi daha rahat atlatacağını anlamamış, aşının virüsü yok ettiğini sanıyor gelmiş burada tespit sıçmış. yazık günah soluduğunuz havaya.

  • saldırıyı yapan baş örtülü bir bayandır. ne acıdır ki 15 yıl önce bu baş örtülü bayanın hakları için mücadele eden insanlara da kelepçe takılıyordu. tartaklanıyordu.
    üniversite yıllarımda derme çatma barınaklarda başörtüsü çıkartılır veya peruk takılırdı. yağmurda çamurda içim sızlardı. okul girişlerinde isterlerse arabamda başörtülerini değiştirebileceklerini teklif ederdim. birçoğu reddetmezdi.
    benim gibi muhafazakar kesimden gelen ve sol kesimden birçok arkadaşım başörtüsü mücalesine destek oldular. fakat görüyorum ki üzerinden çok fazla yıl geçmeden mazlum, zalime dönüşmüş. kendisi gibi olmayanı yumruklayabiliyor. birazcık vicdan yahu....

  • halbuki dolarla da maaş almıyorlardı; neden etkilendiler acaba! demek ki neymiş? bu memlekette dolar artarsa her şey artar ve işte bu yüzden de "dolarla mı maaş alıyorsunuz ki dolarla işiniz olsun" gibi saçma bir cümle kurulmaz; böyle bir cümle kuran da ekonominin başına geçirilmez.
    ekonomik krizin sorumlusu olarak halkımızın yüzde 12si kılıçdaroğlu demiş. sizin de ayrı ayrı bilahare gözlerinizden öperim. dewamke!