hesabın var mı? giriş yap

  • bu sehri terkedemeyisin asil nedeni "ihtimaller hastaligi" dir.

    6 aydir denize inmemissinizdir ama denizin orda oldugunu bilmek, "gidebilme ihtimali"ne baglanirsiniz.

    evci bi insansinizdir, ama gece hayati, bar vs gibi ortamlarin varligini bilme ve istegidiniz zaman "ulasabilme ihtimaline" baglanirsiniz.

    butun konserler, muzeler, tiyatrolar etkinlikler ordadir ama gitme sikliginiz senede bire donusmustur bile hayat temponuzdan, fakat nasi olsa elinizin altindadir dimi "istediginiz zaman kacabilme" ihtimaline baglanirsiniz.

    iste bu sehirde kaldikca nufuz eder bu hastalik, gittikce kronikleserek.
    ihtimaller hastaligi.

  • tır şöförüyle aramda geçen diyalog.

    + abi romanya nasıl bir yer?
    - abisi romen gümrüğünü görünce sikim kalkıyor sen hesap et

    (bkz: klinik vaka)

  • cinnet halinde dile getirilen bir cümle.
    bombalı saldırı sonrasında çoğusu genç onlarca insan katlediliyor ve yakınını bu patlamada kaybeden bir insanın cinnet halinde ağzından çıkanlarla kendisini yargılıyorsunuz.
    "bu saldırıyı emrediyorsa, dininiz yere batsın" demeye getirmiş o acıyla. artık hangisine inanıyorsan, sence senin dinin, böyle bir patlamayı mı emrediyor? neden rahat koltuğundan acılı birine hakaret ediyor ve suçluyorsun?

  • ooo bizim diziler için güzel haber, bu konuyla ilgili 23 tane dizi çıkar.

    - sen bir soykan'sın nasıl karın soyadını taşımaz

  • çocukluğumdan beri haykırmak istiyordum, kısmet bugüneymiş: (bkz: sezen aksu)
    zamanın ötesi garantilendi tabi ki.

    şaşınlık ve mutluluk editi: samimi bir şekilde zamanın ötesi + kıl kıl mesajlar beklerken tam tersi oldu, destek yağıyor valla. abartmak gerekirse, bir tabuyu daha yıktık sanki? demek ki bu ülkede de güzel şeyler olabiliyor. şu an ağlıyorum biliyor musunuz?

  • şampiyon olduğuna gore hakkında birkaç kelam edilmeyi hak eden satranççıdır.

    magnus (samimiyetimizden ötürü ilk ismiyle hitap ederim kendisine, hatta magnusçuğum diyeceğim ama agglutinative (sondan eklemeli mi diyorsunuz siz türkler?) diller hususunda iyi midir bilmiyorum. tabi bu işin şakası...) son zamanlarda hiç olmadığı kadar müthiş bir üstünlükle kazandı şampiyonluğu. anand'ın aylar boyunca hazırlık yapmasına ragmen magnus'tan korktuğu çok bariz belli oldu pek çok oyunda.

    magnus'u diğer şampiyonlardan ayıran birkaç özellik var. bir kere, zeka gerektiren hangi işe el atsa başarılı olacakmış izlenimi verdiren bir görünümü mevcut. sıkılgan, asosyal ve konsantre olma zorluğu çeken bir "dahi" imajı çiziyor. öyle olmayabilir; ama dışa akseden görüntü "klasik bir prototip" ile karşı karşıya olduğumuz izlenimini uyandırıyor. dolayısıyla sanki zaten dahiymiş de satrancı seçmiş ve her an cayıp başka bir alana kayacakmış gibi duruyor.

    ikincisi, kendisi nadir bulunan bir tip olduğu için (norveçli, genç, yakışıklı sayılabilecek bir dahi çocuk) yüklü sponsorluk anlaşmalarının altına imza atıyor. satranç gibi, oynayanı çok izleyeni az olan bir spor için ender bulunan bir örnek teşkil ediyor magnus. bu da bir bakıma beni rahatlatıyor; zira sponsorlukların devam etmesi için magnus'un satranç oynaması gerekiyor. yani en azından şimdilik sıkılma lüksü yok.

    üçüncüsü, sahip olduğu sponsorluklar ve medya ilgisi kendisini şu andan itibaren sürekli olarak başarılı kılmak zorunda kalacaktır. bu da ayrı bir baskı unsuru ve nihayetinde dezavantaj olabilir. şampiyon olmak zor olmadı; çünkü zaten bekleniyordu; ama bundan sonra şampiyon olarak kalmak daha zorlu bir süreç gerektirecek. kendisinin akranı veya kendisinden birkaç yaş büyük olan aronian, caruana, nakamura, karjakin, grischuk, vachier-lagrave gibi yeni nesil oyuncuların yanı sıra, başta "devrik" şampiyon anand olmak üzere, kramnik, topalov, gelfand ve hatta çılgın ivanchuk gibi oyuncular o ünvanı alabilmek için magnus'u epey rahatsız edeceklerdir.

    veritabanı teknolojisini bilhassa çok iyi kullanan yeni nesil satranççılar magnus'u yenmek için bilgisayarlardan epey bir yardım alacaklardır. bu noktada tek tesellim, magnus'un inanılmaz bir "spontane hamle" repertuarına sahip olması. atak oynadığı maçlarda bazen öyle hamleler yapıyor ki, bilgisayarlar bile ilk başta yüksek puan vermiyor o hamlelere. fakat oyun sonuna gelindiğinde birden ortaya çıkıyor magnus'un muazzam avantajı. zaten anand gibi açılış ansiklopedileri ezberleyen birisi değil magnus. gerçi hafızasında 10 binden fazla oyun olduğunu bir belgeselde (60 minutes, cbs) bizzat izledim. hatta o oyunlardan bir tanesinin oyun ortasındaki pozisyonu kendisine gösterildiğinde magnus o pozisyonun hangi maça ait olduğunu direkt söyleyebiliyor. (belgeseli izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.)

    peki magnus'u ne yapacağız, neyeye koyacağız? tek isteğim içindeki hırsın sönmemesi. aksi halde bobby fischer gibi büyük bir satranç dehasının daha bizi apansız bırakmasıyla karşı karşıya kalacağız. işin tuhaf yanı, futbol veya basketboldaki gibi 35'ine gelince "hadi artık yavaştan yavaştan bırakmanın vakti geldi," sözünün geçerli olmadığı bir spor satranç. hatta 35-40, olgunluk çağı olarak bile görülebilir pek çok yönden. dolayısıyla şu an 23 yaşında olan magnus'un 20-30 sene daha sahnede kalma isteği ve hırsı olacak mı bilinmez.

    tek bildiğim şu ki, "saf (pure) yetenek" olarak daha iyisi gelmedi. ne kasparov, ne fischer, ne de tal. zira şunun gibi iddialı bir sözü (ki mütevazı biridir magnus) hiçbir şampiyon henüz söylemedi.

    "maç içerisinde kazanılacak hamleri zaten buluyorum. geri kalan bütün vakit, o hamlelerin doğru olup olmadığının sağlamasını yapmakla geçiyor."

    edit: millete tek tek mesaj atacağıma şunu söyleyeyim. geçmiş şampiyonların hepsi botwinnik okulu vb. birçok satranç okulunun (rus ekolü çoğunlukla) "ürünleri" olup çok ciddi disiplinli çalışmanın neticesidne şampiyon olmuşlardır. carlsen ise "muhteşem norveç ekolü"nün (var mı öyle bir ekol?) bir ürünü olması hasebiyle "raw talent" (ham yetenek) olarak benzersizdir.

  • olm videonun başından sonuna kadar gözüm yere düşen telefondaydı.

    üstüne ha bastılar ha basacaklar diye gerildim lan amk yerinde.

    yeter artık teknoloji :(

  • pril, fairy gibi elde bulaşık yıkama deterjanlarının reklamlarında sıkça gördüğümüz kadın tipidir. 45 metrekare mutfağı olan evin var ama hala elde yıkamada yapışmış yağ lekeleri çıkmıyor diye ağlıyorsun. gerizekalı önce git bi bulaşık makinesi al, yıl olmuş 2013, saray gibi evde oturuyorsun ama bulaşık makinesi almaya kafan basmıyor. dağ gibi bulaşığı soğuk suda yıkayıp bi de yağ lekelerinin çıkmasını, tabağın ışıldamasını bekliyorsun.

    arkadaşım benim mutfak zorlasan zorlasan 8-9 metrekare ama 10 yıldır makine kullanıyorum, senin mutfağın benim evin yarısı kadar ama hala pril, fairy derdindesin. kendine sövdürmeye bu kadar çok merakın varsa eyvallah, yoksa git bi makine al. epi topu 300-500 lira bir şey anasını satayım.

    ayrıca pril bir lafım da sana, belli ki hedef kitlen makinesi olmayan yoksul kesim, o halde ona uygun reklamlar yap. 1 göz odada kalan insanlara 250 metrekare evde yaşayan insanlar üzerinden pazarlama yapma. kadının oturduğu evin aidatı 4 makine parası ediyor ama elde bulaşık yıkıyor, biraz daha dikkat lütfen.