hesabın var mı? giriş yap

  • anneanne.. nene... gibi yorumlar yapanlar donup baksinlar anneannelerine nerede ne yapiyor. bu kadin bugun son albumunu cikardi, icinde muthis sarkilar var. konserinde saatlerce ayakta sarki soyluyor dans ediyor. harika klipler cekiyor vs.

    ajda pekkan'i da kiskanmazsin ya.

  • duruşmada iyi halden dolayı ceza indirimi almış.

    hakimin karşısında nispeten düzgün durunca evladına yaptıkları da hafifliyor mu yani?

  • barry marshall bir röportajında günlüğündeki notlardan derleyerek keşfin hikayesini detaylı olarak anlatmış. özetle hikaye şöyle:

    barry marshall ve robin warren isimli iki araştırmacı 1982’de keşfettikleri helicobacter pylori bakterisinin mide ülseri yaptığını ispatlayarak 2005 yılında nobel ödülü aldılar.
    o zamana kadar ülser “asit yoksa ülser de yoktur” seklinde tanımlanmış ve “mide asidinin fazla salgılanması, mideyi tahriş ederek ülsere yol açar” şeklinde kabul edilmişti. bu nedenle tedavi için de “mide asidi salgısı ya azaltılmalı ya da nötralleştirilmelidir” şeklinde bir hedef belirlenmişti.
    oysaki bu iki kafadar ülserin etkeninin bir bakteri olduğuna inanıyordu. bir yılı aşkın bir süre, mide biyopsi örneklerinden aldıkları bakteriyi laboratuvar koşullarında çoğaltmak için uğraşmalarına rağmen başarılı olamadılar. ta ki bakteri kültürüpaskalya tatili boyunca inkübatörde beklettikleri zamana kadar. normalde bakteriyi 2 gün inkübatörde tutarlarken, paskalya tatili sebebiyle 2 günden 6 güne uzayan inkübasyon süresi bakterinin üremesini sağladı.
    marschall kararlıydı. ama deney için etik kurula başvurmak, bakteriyi yutmanın riskleri hakkında deneklerden bilgilendirilmiş onam alıp onlara bakteri yutturmak imkansızdı. çalışma reddedildiğinde gizlice devam ederse işten atılır; tıbbi kariyeri sona ererdi. üstelik başarsa bile sonuçlarını yayınlayamazdı. bu nedenle ‘söyleme bilmesinler’ stratejisini uygulamaya, çalışmalarını kendi üzerinde denemeye karar verdi.

    birinci gün: deney öncesi ekibindeki doktorlardan birisine endoskopi yaptırdı. sağlam mide dokusu öncesinin kontrolu olacaktı.

    ikinci gün: sabah aç karnına bakteri ve peptondan oluşan bulanık kahverengi sıvıyı içti. etki etmesi için akşama kadar başka bir şey yiyip içmedi.

    3-5. günler: günlüğüne kaydettiğine göre sonraki bir fark hissetmedi.

    altıncı gün: hafif mide yanması

    sekizinci gün: uyandığında yanma, ağrı ve bulantı, sonrasında kusma

    dokuzuncu gün: bir gün önceki uykulu haliyle kusmuktan numune almayı düşünemediğinden hayıflandı.

    ikinci hafta: geceleri tam uyuyamıyor, çok terliyordu. ayrıca karısı nefesinin kötü koktuğunu söylemişti. ağız kokusu öyle fazlaydı ki hastanedeki arkadaşları bile farketmişti. tekrar endoskopi yaptırdı.
    deney öncesinde midesinde bulunmayan, ilk biyopside çıkmayan bakteri izole edildi. iltihaplı hücreler bakteri ile enfekte olmuştu. hipotez ispatlanmıştı.

    sonraki aşama tabiki uygun antibiyotikle ülseri tedavi etmek oldu. günümüzde tedavide kullanılan kombine antibiyotik tedavisinin temelini attı.

  • bir aydınlanma halidir ve bu hal başta kısa süreli bir yıkım getirse de sonradan yerini ‘’olsun lan, ben böyle iyiyim’’ demeye bırakıyor. en azından benim hayatımda böyle tezahür etti.

    bir arkadaşımla konuşuyoruz, diyor ki ‘’hatırlıyor musun hani erdal vardı, o da seninle aynı dönem mezun oldu. işte o sonra mimarlığın üstüne antropoloji okudu şu anda meksikada’da zapatistalarla ilgili araştırma yapıyor’’ mideme bir yumruk iniyor ama hala nefes alıyorum.

    başka gün okuldan birine rastlıyorum, ne var ne yok rutininden sonra, nerde çalışıyorsun soruları başlıyor. ben nihayet mesai saatleri insani, maaşı iyi bir işe girmişim, yıllarımı nasıl beş paraya ziyan ettiğimi anlatıyorum, o ‘’evet haklısın, ben de sonunda kendime geldim ve gelecek ay kanada’da sinema okumak için yola çıkıyorum’’diyor. ben buldumcuk olmuşken o bıkmış bile. yolunu çizmiş, hedefe nişan almış. ben hala aybaşına kaç gün kaldığını hesaplıyorum. o an sırtıma bir bıçak saplandı. zar zor çektim, yaşamaya devam ettim.

    en son da bir arkadaşın amerika’da bir üniversitede ders vermeye başladığını öğrendim. benden iki yaş küçük bu adam şu an orda ben de burada onun yazdığı makaleyi okuyorum. bir an kendimden geçmişim.

    ilk şoku atlattıktan sonra, durdum düşündüm. ne ki bu şimdi? tamam, onlar özel ama ben de harika punch yaparım mesela. içen cennete gider gelir. birkaç kişiyi gülmekten işetmişliğim vardır, hep anlatırlar. ne işe elimi atsam öyle veya böyle tamamlamışımdır. belki çok sıradan şeyler bunlar, belki benim gibi milyonlar var ama huzurluyum olduğum yerde.(sanırım hala prozacların etkisindeyim) canım istese ben de giderim*ama ben burada olmayı seçtim. sıradan insanlar ordusunun yıkılmaz bir neferiyim artık. mutfakta punch yapıyorum.

  • içinde herkesin bilmediği gizli diyarların olduğu oyun. adım adım anlatmaya çalışacağım hata ile karşılaşırsanız iletebilirsiniz.

    1- yarattığınız bir simi, "willow creek" de bulunan "crick cabana" adlı eve yerleştirin veya orayı ziyaret edin.

    2- bu evin bahçesindeki nehrin kenarında diğerlerinden farklı bir ağaç var. bu ağaca gelip "view" seçeneğini seçin. bu işlemi, yeni bir seçenek çıkana kadar yapın. çıkan yeni seçeneği de başka bir seçenek çıkana kadar seçmeye devam edin. çıkan her yeni seçeneği seçtikten sonra ağaçta bir kovuk oluşacak. bu kovuğun üstüne gelip "explore" seçeneğini seçiniz. daha önceden keşfedilmişse eğer "travel to sylvan glade" sekmesini seçmeniz yeterli.

    3- siminiz ağaç kovuğundan içeri girdikten sonra bir dizi sekmeler çıkacak. bunlardan ilkinde "follow the sound". ikincisinde "follow the downstream". üçüncüsünde "enter the mist". dördüncüsünde ise "travel to glade" sekmesini seçiyoruz.

    burda bambaşka bir diyar çıkıyor karşımıza. pembe kayalar, gök kuşağı manzaralı şelale, berrak bir nehir, göl, çeşit çeşit çiçek ve meyveler.

    ee artık gerisi size kalmış.

  • - karinizla bir gece icin bir milyon dolar veririm
    - ya o diil de bende bi baldız var ilik gibi şerefsizim
    - ee?
    - eesi ikisini beraber bir buçuğa bırakırım sana
    - bambaşkaymışsın yabancı
    - tamam ya birdörtyüz ver ayağın alışsın